> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Iskalanmış ülke
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Iskalanmış ülke  (Okunma Sayısı 929 defa)
15 Ağustos 2012, 16:16:02
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 15 Ağustos 2012, 16:16:02 »



Iskalanmış ülke: İran
Alper Çeker • 88. Sayı / DİĞER YAZILAR


Geçtiğimiz Mayıs ayında Türkiye’den, aralarında benim de bulunduğum otuz kadar akademisyen ve yazarın katıldığı bir heyet İran’ın başkenti Tahran’a gitti. Aslında bir İran uzmanı olan Ali Ergun Çınar’ın İranlı diplomat Seyid Ali Mujani ile birlikte gerçekleştirdiği bu organizasyona niye katıldığımı ya da kimlerle birlikte olacağımı uçağa binene kadar bilmiyordum. Yani tam bir Şark buluşmasının eşiğindeydim.

Katılımcıların büyük çoğunluğu, Kitabevi yayınlarının sahibi Mehmet Varış’ın, tek gerçek Türk akademisi olan Cağaloğlu’ndaki kitapçısına ait çevreden oluşuyordu. Ne yazık ki, düşünce hayatımızın en büyük destekçilerinden biri olan Mehmet Varış son anda kafileye katılamamıştı.

Uzun lafın kıssası, Tahran’a “İran-Türkiye Medeniyet, Tarih Diyaloğu” başlıklı bir toplantı için gitmiştik. Burada bizi başta İran Dışişleri Bakanı olmak üzere birçok üst düzey yetkili konuk etti. Düzenlenen sempozyumda iki tarafın da konuşmacıları dişe dokunur şeylerden söylemedi ama İranlıların asıl niyeti, Türklerle yakınlaşmaktı. Yorucu bir günün ardından kapanış konuşması yapan Uluslararası Araştırma ve Eğitim Merkezi Başkanı Hadi Süleymanpur, Türkiye ile ilgili üç tasarısı olduğundan söz etti: 1- Ortak değerlerin tanımlanması ve küresel hâle getirilmeleri. 2- İki medeniyetin (İran ve Türk) birbirleri hakkında genel bilgisinin arttırılması. 3- İki halk arasındaki medeniyet ilişkilerinin güçlendirilmesi. Bu tasarılar bağlamında Seyid Ali Mujani ve Hadi Süleymanpur benimle, iki ülkede karşılıklı olarak kitap yayımlanması konusunda görüştüler. Ancak kitap yayıncılığı İran’da hassas bir konu çünkü burada bürokrasinin de müdahale edemediği bir sansür kurumu var. Örneğin Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanı Araslan Fasihi tarafından Farsça’ya çevrilmiş ama kimsenin nedenini açıklayamadığı bir biçimde sansüre takılmıştı. Türkiye’de de benzer güçlükler var; örneğin Kültür Bakanlığı’nın maddî destek verdiği çeviri programı, “tekel” olarak isimlendirebileceğimiz bir yapının elinde.

İran edebiyatını ne kadar biliyoruz?
Gezimiz, Uluslararası Tahran Kitap Fuarı ile çakışınca, İran’ın önde gelen yazarlarının kitaplarını almadan İstanbul’a dönmek olmazdı. Bu kitapların seçimi konusunda bana yardımcı olan Araslan Fasihi’ye minnet borçluyum. İran edebiyatı hakkında bizler Firdevsi, Hafız ya da Hayyam gibi klasik döneme ait birkaç şairi biliriz (hatta Hayyam’ı bildiğimizi sanır ama bilmeyiz ve “dahî” sanatçılarımız internetten buldukları tekerlemeleri ona ait sanıp yayımlarlar). Modern yazarlardan ise edebiyat alanında yalnızca Sadık Hidayet’i tanıyoruz. Oysa İran’da Huşeng Golşiri, Mahmud Devletâbâdi, Ahmed Mahmud, Zoya Pirzâdi, Rezâ Berâhenî gibi çok güçlü romancılar var. Bunlardan Rezâ Berâhenî Türk kökenli ama Farsça yazdığı için İran Edebiyatı’nın bir parçası. Bugünkü İran’ın önde gelen entelektüelleri ise Gulamhüseyin Sa’edi ve Muvahhid Dilmagani. Saydığım tüm bu isimler muhalif ama kitapları sıkıntısız bir biçimde basılıyor ve satılıyor.

Sınıflara ayrılmış İran
İran deyince bizde akla gelen ilk isim Ali Şeriati. Ali Şeriati’nin Marksist sosyolojik yöntem ile olan ilişkisi, Türkiye’de bir kafa karışıklığına yol açmış. Ancak İran’a giden ve bu toplumu gözlemleyen biri, onların başka bir yöntemle açıklanamayacaklarını görecektir. Tahran şehrinin kuzeyinde zengin sınıf, güneyinde ise yoksul sınıf yaşamakta. Kuzeydekiler aynı zamanda genellikle Kanada vatandaşı; bir biçimde askere gitmeyen, havuzlu evlerde oturan ve farklı bir ahlakı paylaşan insanlardan oluşuyor. Güney ise devrimi ayakta tutan, örgütlü, şehitler veren bir kesim. Bu ikisi arasında keskin bir çatışma var ve İran devrimi aslında bir sınıf çatışmasının sonucu. İçerdeki baskıların halk tarafından sorgulanmaması için İran’ın dış düşmanlara ihtiyacı var ve Amerika Birleşik Devletleri, İsrail hatta İngiltere bu görevi büyük bir başarıyla yerine getiriyorlar. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, elektrik, doğalgaz, su gibi temel ihtiyaç maddeleri üzerinde sübvansiyonu kaldırmış; bunun yerine aile başına ayda elli dolar veriyor. Bu yöntemle büyük bir tasarruf sağlanmış. Aynı zamanda bizdeki TOKİ benzeri bir faaliyet ile yoksul kesim ev sahibi yapılmış.

İkinci kâtibin işgüzarlığı
İran’da rejime rağmen bir dönüşüm yaşanıyor. Burada geçirdiğim dört gün boyunca gördüğüm tek “devrim muhafızı”(!), Türk Büyükelçiliği’nin ikinci kâtibiydi. Bu şahıs, gözlemci olarak katıldığı toplantıda son derece nezaketsiz bir tavır takınarak, Emine Gürsoy Naskali’yi, saçları tamamen kapanacak tarzda başını örtmesi konusunda uyardı. Oysa başörtüsü kuralı Tahran’da oldukça gevşek bir biçimde uygulanıyor; kadınlar genellikle saçlarının büyük bölümü görünecek bir biçimde başlarına bir şal atıyorlar. Güney tarafındakiler ise kendi istekleri ile tesettürlü olarak geziyor. Bunlara bir de Emine Gürsoy Naskali’nin uzun zaman İran’da akademisyen olarak görev aldığını ve burada yaşamanın gereklerini çok iyi bildiğini ekleyecek olursak, ikinci kâtibin hareketinin ne kadar gereksiz olduğu ve Türk diplomatlarının bu ülkeyi okuyamadıkları ya da okumak gibi bir niyetlerinin olmadığı daha iyi anlaşılır.

İran’ın en büyük sorunu
İran’ın en büyük sorunu çok başlılık. Ülkede iki ordu ve bundan daha fazla sayıda iktidar odağı var. Bu nedenle Türkiye Başbakanı burayı ziyaret ettiğinde çok iyi karşılanıyor ama ülkesine döner dönmez İran’dan Türkiye karşıtı açıklamalar geliyor. Yine de İran’da Türkiye ile yakınlaşmak isteyen ciddi bir kitle var. Örneğin bizi davet eden yetkililer, aynı biçimde İranlı entelektüellerin de Türkiye’ye çağrılmasını arzu ediyorlar. Bizim dönüşümüzden birkaç gün sonra İran, Suriye hükümetinin elinde tuttuğu Türk gazetecilerin bırakılmasına aracı oldu. Türkiye’nin, kendisi ile yakınlaşmak isteyen bu kesimi geri çevirmemesi ve onların ellerini güçlendirerek İran’da daha etkin bir hâle gelmelerini sağlaması gerekiyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu tip analizler yapacak bir entelektüel birikime sahip ama bugüne kadar doğuda ya da batıda gittiğim ülkelerde karşılaştığım Dışişleri diplomatlarının kesinlikle böylesi dertleri yok; bulundukları ülkelere karşı kayıtsızlar, oraların milletlerinin dillerini öğrenmek istemiyorlar. Örneğin ünlü alçak koltuk skandalında Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol görev yaptığı İsrail’in dili olan İbraniceyi biliyor olsaydı, Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un yaptığı hakareti anlayabilir ve odayı terk edebilirdi.

Türkiye-İran ve tasavvuf
Tarihe baktığımızda İran ile Türkiye ilişkileri arasında en sorunsuz bölge “tasavvuf” olmuş. Türk ve İranlı dervişler yüzyıllar boyunca sıcak ilişkiler kurmuşlar, karşılıklı ziyaretler gerçekleşmiş, mutasavvıflar birbirlerinin kitaplarını çevirip şerh etmişler. Bu bağlamda tasavvuf alanında uzman bir akademisyen olarak Mahmut Erol Kılıç’ın İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği Genel Sekreteri sıfatıyla İran’da görev yapması büyük bir fırsat. Ancak tasavvufî hareketlere her iki ülkenin yönetimi tarafından mesafeli yaklaşılıyor. Türkiye’de geleneksel sufi örgütlenmelerin gerçekleştirildiği yapılar yerel yönetimler ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kütüphane, moda merkezi, düğün salonu gibi yerlere çevrilerek ortadan kaldırılıyor. İran’da da özellikle Kadirilik ve Rufailik çok güçlü ama üzerlerinde büyük bir baskı var.

Türkiye ve İran’ın yakınlaşması, iki ülkenin de çıkarlarına uygun. Tahran sokaklarında gezdiğinizde buranın, Türkiye’nin 1980’lerin başındaki hâlini yaşadığını görüyorsunuz ama aynı insanların geliştirdikleri nükleer teknolojiyi öğrendiğiniz zaman, duyduğunuz kayıtsızlık yerini hayranlığa bırakıyor. Her iki ülke de köklü devlet geleneklerine sahip. Milletlerinin ortak oldukları konular, ayrı olduklarından daha fazla. İran’ın yarısı Türkçe konuşuyor fakat ülkelerine de büyük bir sadakatle bağlılar. Bu bile büyük bir yakınlaştırıcı unsur.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 15 Ağustos 2012, 16:16:19 Gönderen: Hafize Aişe »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Iskalanmış ülke
« Posted on: 29 Mart 2024, 16:19:25 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Iskalanmış ülke rüya tabiri,Iskalanmış ülke mekke canlı, Iskalanmış ülke kabe canlı yayın, Iskalanmış ülke Üç boyutlu kuran oku Iskalanmış ülke kuran ı kerim, Iskalanmış ülke peygamber kıssaları,Iskalanmış ülke ilitam ders soruları, Iskalanmış ülkeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes