๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 23 Temmuz 2015, 18:23:59



Konu Başlığı: Güller solarken içimizdeki o gül
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 23 Temmuz 2015, 18:23:59
GÜLLER SOLARKEN İÇİMİZDEKİ O GÜL

Zehra KORKMAZ
Geçti gül mevsimi.
Derin bir sessizlikte şimdi güller, gelecek nevbaharı bekler.
“Kanar muttasıl kanar güller”
İçimizde bir gül vardır lakin her dem diri, her dem taze, her dem kırmızı.
Her dem goncadır.
Ol Fahr-i Kainat’tır. Ol Habibullah’tır.
Ol Peygamber’dir.
Güller solarken içimizdeki o güldür. Diri kaldıkça dirilten, açtıkça içimizi baharlara açan o güldür.

SARI ÇİÇEKTEN GÜLZARA

“Sordum sarı çiçeğe gül sizin neniz olur?
Çiçek eydür ey, derviş; gül Muhammed teridir” Yunus Emre
Yunus’a sarı çiçek, gül için yani çiçeklerin padişahı için Muhammed’in (s.a.v) teridir der. Kokusu Muhammed’in (s.a.v) kokusudur. O sebepledir ki sevilen, yar hep gül kokuludur. Gül, edebiyatımızda Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) remzi yani sembolüdür. Gülle anlatılan Peygamberimiz’dir. Gülle sevilen Peygamberimiz’dir. Gülle özlenen Peygamberimiz’dir. Klasik edebiyatımız, halk edebiyatımız ve tasavvuf edebiyatımız gül sembolünü hep bu şekilde kullanmıştır ve modern edebiyatımız da bu şekilde kullanmaktadır.
Meşhur Su Kasidesi’nde Fuzuli şöyle der:
“Suya versün bağban gülzarı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse min gülzare su”
Bahçıvan boşa zahmet çekmesin, gül bahçelerini suya versin zira bin gül bahçesine su verse, binlerce güle baksa Hz. Peygamber’in (s.a.v) yüzü gibi tek bir gül daha açılmaz.
“Arızun yadıyla nemnak olsa müjganım nola
Zayi olmaz gül temannasıyle virmek hare su”
Aynı kasidenin bu beytinde de senin hatırlanmanla kirpiklerim ıslansa ne olur zira gül temenni ederek dikenlere verilen su zayi olmaz demiştir. Nitekim gül yetiştirmek zahmetli bir iştir, temenni edilen Hz. Peygamber (s.a.v) olunca da o gül açılsın diye çekilen hiçbir zahmetin hükmü yoktur, binlerce dikene su vermek de boşuna değildir.
“Kılmak içün taze gülzar-ı nübüvvet revnakın
Mucizinden eylemiş izhar seng-i hare su”
Bu beyitte de Fuzuli risalet geleneğini bir gül bahçesine benzetiyor ve Efendimiz’in (s.a.v) taştan su çıkarma mucizesine atıf yaparak Hz. Peygamber’in (s.a.v) o gülzarı sulamak için sert taştan su çıkardığını söylüyor.
Şair Şevki de beytinde Hz. Peygamber’in gülleri güldürdüğünü ve Peygamber (s.a.v) gelmeseydi gül bahçesinin gülmeyeceğini, hazin olacağını söylüyor:
“Güle geldi gülerek, gülleri güldürdü o gül
Gül güler miydi güle, gelmese gülzare o gül”

SEHER VAKİTLERİ MUHAMMEDİ GÜLLER AÇAR

Yediveren gülleri, katmerli gül, kırmızı gül, asma gülü, sarı gül, beyaz gül, kadife gül, kara gül, pembe gül, yaban gülü, Isparta gülü, sarmaşık gül gibi çeşitleri olan gülün Muhammedi gül denilen bir cinsi de vardır. Muhammedi gül kokusu en makbul güldür. Susuz yetişeni esans yapımında kullanılır. Sulu yetişeni çiçek olarak tercih edilir. Dikildikten üç yıl sonrasında daha fazla ürün verir. gül suyu için de en makbul olan güldür. Eskilerde imbikler vasıtasıyla gül suları evlerde yapılırmış ve gül suları için Muhammedi Gül tercih edilirmiş. Kokusu en güzel olan güle Efendimiz’in (s.a.v) isminin verilmesi de Peygamber sevgisinin bir başka izharıdır ve güller Peygamber (s.a.v) gibi bahar muştusudur.
Gül, “Baharın salavatı”dır ve Sezai Karakoç “Gelin gülle başlayalım şiire” der. Sonra devam eder:
“Size bir mutluluk haberi gibi
Gül gelecek
Kıyamet demek gülün geri gelişi demek
Gül Peygamber muştusu Peygamber sesi…”
“Seni sevenin ismiyle yetiş bize
Yetiştir bize
Günahlarımızı kül edecek ateş harmanını
Verim yağmuru insin ülkemize
Mekke’ye, Medine’ye, Şam’a
Kudüs’e, Bağdat’a, İstanbul’a
Semerkand’a, Taşkent’e, Diyarbekir’e
Yetiş Peygamber imdadı yetiş
Yetiş Allah’ın izniyle
Gül diksinler diye yeni topraklarına
İnsanın ta gönlüne
Yetiştir erenlerini
Allah’ım”
Yine Sezai Karakoç, Peygamber ikliminden gül bahar ülkesi olarak bahseder:
“Henüz çıkamadık geniş
ve aydınlık yeryüzüne
bir gül getirilmiş
ama aşamadık duvarları
çıkmadık gül bahar ülkesine”
Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri (k.s) ise Peygamber sevgisini gül ile şöyle ifade eder:
“Gül ağlama gül bize/Ele diken gül bize
Gül olanın yüzünde/Gül açılır gül bize”

GÜL ÜLKESİ/GÜL ŞEHRİ

“Gül alıp gül satarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gülden terazi tutarlar
Çarşı pazarı güldür gül”
Nesimi bir şehri anlatır ki gül kokuludur; gül alıp gül satarlar ki aldıkları selam ve sevgi, verdikleri selam ve sevgi olsa gerektir. Terazileri adalettir, doğruluktur zira Peygamber’in  (s.a.v) iklimi sevgi ve adalet iklimidir. O şehirler Peygamber şehri, ülkeler Peygamber ülkesidir.
Peygamberimiz (s.a.v) güzel kokuyu sevdiğinden gül yetiştiriyor. Rasim Özdenören “Gül Yetiştiren Adam” romanında modernizme, yabancılaşmaya, Batılılaşmaya, kapitalizme, emperyalizme, benliğimizden uzaklaşmaya gül yetiştirerek karşı duruyor. Ali Ayçil de belki artık gül yetiştiren adam/adamlar kalmadığı için münzevi bir dervişin teslimiyetiyle veda ediyor gül iklimine.
“Çocukluğunun masal küresinden sökülmüş
Ülkelerini bir bir geçir madeni ipten
Ve bu afyonlu çağın mabedinde tespih çek
Güle ve aşka veda
Güle ve aşka veda
Güle ve aşka veda.”
Mutasavvıf bir şairimize göre ise ne veda, ne sessizce bir direniş… Belki sokaklarda bir haykırış.
“Öyle ucuz değil gül koklamak. Gül tutan ele diken batmalı.
Bir aşka gönül veren, o aşkın kapısında yatmalı”
“Rabbim, Rabbim, bu işin bildim neymiş Türkçesi
Senin aşkın ateştir, ateşin gül bahçesi…”
O’na gül demek güzeldir, gülleri O’nu sever gibi sevmek de güller dikmek de… Lakin yetmez, aynı zamanda dikenleri de temizlemek gerekir. Ebu Lehebler hep vardır ve olacaktır. O dikenler o yollara hep dökülecektir. O halde güller dikerken bir yandan da Efendimiz’in  (s.a.v) yollarına dökülen dikenleri temizler gibi bugün de O’na giden yollara dökülen dikenleri temizlemek, ateşin gül bahçesine girmek gerekir. İşte o zaman:
“Bin Nemrut yüklendi omuzlarına
Bir Nemrut’un ocağını
Bin uşakla harlasalar ateşi
Yine dönüşür İbrahim’e gül”
Ve
“Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi…” unutulmaz ve kurumaz Muhammedi güller.

GÜL’E GÜL’E…

İnsanımız nasıl ki Hz. Peygamber’e (s.a.v) sevgisinden çocuklarına Muhammed ismini vermek istemiş ve yine O’na saygısından Muhammed yerine oğullarına Mehmet ismini vermişse kız çocuklarına da gül ve gül ile oluşturulmuş birleşik isimleri yine aynı sevgi ve hürmet vesilesiyle vermiştir.
Güler, Gülay, Gülşen, Gülfem, Gülara, Gülnaz, Gülden, Gülhan, Gülcan, Gülnur, Gülriz, Gülçin, Gülbahar, Gülendam, Gülfidan, Gülnihal, Ayşegül, Fatmagül, Goncagül, Gülbün, Gülrenk, Gülsu, Gülten, Güliz, Gülbanu, Nurgül, Şengül, Aygül vb. pek çok isim sıradan gibi görünse de özünde Peygamber (s.a.v) sevgisini taşımaktadır.
Nihat Sami Banarlı bu duruma ilişkin hatırasını şöyle anlatmaktadır: “Gül kelimesinin aslı Farsçadır ve İran’da ‘gul’ olarak telaffuz edilir. Ona gül inceliğini Türkler vermiştir. Doğu Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden İstanbul’a, Ankara’ya ve başka büyük şehirlere akın eden halkımız var. Bunlar ailece gelip apartmanlarda kapıcılık, iç hizmetleri ve başka işler yapıyorlar.
Adlarını öğreniyorum.
Bilhassa kadın adları dikkatimi çekiyor:
Gül, Gönlügül, Yazgülü, Gülşah, Güldalı, Güldane, Gülizar, Kırgülü, Gülbeyaz hatta erkek adı olarak da bazen Gülbey. Bu güllü isimlerin, bu Anadolu’muzu gül bahçelerine çeviren güzel adların, bu derece ısrarla niçin konulduklarını ben biliyorum. Ama yine bilmezlikten gelerek soruyorum:
‘Sizin oralarda gül bahçeleri çok olmalı… Köy evlerinin bahçelerinde çok mu çiçek yetiştirirsiniz?’
Adı Güldalı olan kadın cevap veriyor: ‘Hayır, bey; bizim oralarda çiçek bahçesi ne gezer? Biz toprağı tarla diye kullanırız.’
‘Peki, kızlarınıza bu kadar çok ve bu kadar güzel gül adlarını yoksa güle hasret duyduğunuz için mi koyuyorsunuz?’
‘Hayır, bey; bizim hasret duyduğumuz başkadır. Bizim oralarda inanılır ki gül, Hz. Muhammed’in remzidir.’
Remiz kelimesini de biliyordu. Verdiği cevap, aslında benim beklediğim ve bildiğim cevaptı. İslam dünyasında, bilhassa Müslüman Türkler arasında 14. asırdan beri tam bir gönül temizliğiyle ve büyük bir aşkla sevilen Hz. Muhammed’i (s.a.v) temsil eden sembollerden biri de güldür. Gülün, bu büyük Peygamber’e alem olduğunu ve bilhassa Anadolu halkının, atalardan kalma bir irfan mirasıyla kız hatta erkek çocuklarına Gül adını bunun için koyduklarını nice şehirlilerimiz bilemez ama köylümüz bilir. Çünkü Türk köylüsünün ne milli ne de dini irfanı, modern mektebin yaz-boz tahtası haline getirdiği hedefsiz tedrisatla bozulmuştur.”
Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri de Gül ile karşılar ve Gül ile uğurlar ziyaretçilerini. Her dem Gül ile der:
“Gelişiniz Gül’e Gül’e,
Gidişiniz Gül’e Gül’e,
Her işiniz Gül’e Gül’e…”


Konu Başlığı: Ynt: Güller solarken içimizdeki o gül
Gönderen: Ceren üzerinde 23 Temmuz 2015, 19:06:01
Esselamu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Peygamber efendimizin gülün gül kokusunun temsiliydi.Gül en güzel dalındadır,koparılınca,mevsimi geçti mi solar.Ama peygamber efendimiz güllerin efendisiydi.Ne soldu,nede sevgisi bitti.Gun geçtikçe içimizi sevgiyle ve ibadet ile doldurdu.


Konu Başlığı: Ynt: Güller solarken içimizdeki o gül
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Temmuz 2015, 11:38:55
Ve aleykumusselam.
Gül alıp gül satarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gülden terazi tutarlar
Çarşı pazarı güldür gül”
Nesimi bir şehri anlatır ki gül kokuludur; gül alıp gül satarlar ki aldıkları selam ve sevgi, verdikleri selam ve sevgi olsa gerektir. Terazileri adalettir, doğruluktur zira Peygamber’in (s.a.v) iklimi sevgi ve adalet iklimidir. O şehirler Peygamber şehri, ülkeler Peygamber ülkesidir.

Bu mısraları çok seviyorum. Rabbim gül alıp gül satanlardan olmayı nasib etsin bizlere. Nihat Sami Banarlı'nin isimler üzerine yaptığı tespitte Efendimize olan sevgiyi gösteriyor.