๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Değerlerimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 14 Ekim 2011, 11:33:28



Konu Başlığı: İbadetimiz gerçekten allah a mı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 14 Ekim 2011, 11:33:28
İBADETİMİZ GERÇEKTEN ALLAH’A MI?

Şubat 2009 41.SAYI

“Kim için ibadet yapıyoruz?” Sorusuna kuşkusuz, “Elbette Allah için” deriz. Ama gerçekten öyle mi? İşin özünü kaçırıyoruz bazen. Sohbetler, hizmetler, virt ve namazların kim için olduğu unutularak, bir süre sonra sadece kabukları kalıyor.

Rivayet edildiğine göre İsrailoğullarından birisi, kimsenin görmediği bir dehlizde kırk yıl ibadet eder. Melekler amelini Allah’ın katına götürürler; fakat kabul edilmez. Melekler “Ey Rabbimiz! İzzetine yemin ederiz ki, sunduğumuz ameller haktır” derler. Allah Teala şöyle buyurur: “Doğru söylüyorsunuz ey meleklerim. Fakat o kişi, makam ve durumunun insanlar tarafından bilinmesini arzuluyordu!”

Zunnun-i Mısri Hazretleri der ki: “İhlâsın alameti üçtür: Kulun gözünde halkın kendisini övmesiyle yermesinin eşit olması. Amellerini görmemesi. Amelinin ahirette kendisine bir sevap getireceği düşüncesini aklından çıkarması.” İtibar ve hürmet görme isteği ihlâsı zedeler. İhlâs sahibi, amelleri karşılığında ne dünyada, ne de ahirette bir menfaat bekler. Onun tek gayesi Rabbi’nin kendisinden razı ve hoşnut kalmasıdır. Bu hali ise ancak, Allah’tan gayrisini gözü görmeyen elde edebilir.

“Kim için ibadet yapıyoruz?” Sorusuna kuşkusuz, “Elbette Allah için” deriz. Ama gerçekten öyle mi? İşin özünü kaçırıyoruz bazen. Sohbetler, hizmetler, virt ve namazların kim için olduğu unutularak, bir süre sonra sadece kabukları kalıyor. Tekrar soralım kendimize: Niçin ibadet yapıyoruz? Hakikaten Allah için mi, yoksa o isimleri sayılan makamlara ulaşabilmek için mi? Mabudumuz Allah deyip, yönümüzü O’ndan çeviriyorsak, amellerimiz ibadet vasfını yitirir. Dahası o hareketlerin kendisinin de ilahlığa dönme tehlikesi olur.

MENZİLİ UNUTUP, MANZARALARA TAKILMAYIN

Ariflerden birisi der ki: “Kalbi Allah Teala’dan uzaklaştıran şey, içinde sağlam ve kesin bir niyet olmaksızın, (kişinin sadece) vücuduyla amel yapmasıdır.” Niyet sağlam olmadığında devreye nefis ve şeytanın girmesi kaçınılmazdır. Böyle bir durumda bulunanların yaşadığını zannettiği hal’ler de istidrac (mümin olmayanların yaşadığı olağan üstü haller) olabilir. Gerçeğini sahtesinden ayırt edecek hakiki bilgiye ulaşmadığımızdan, kendimizi cennette sanırken, gerçekte çöplükte besleniyor olabiliriz. Perdeler kalktı, ilimler akıyor sanırken, faydasız bilgiler çöplüğüne düşebiliriz. Hedef Allah’sa, aradaki manzaralardan gözümüzü çevirelim. Yoksa inilmemesi gereken duraklarda yıllarca oyalanabiliriz hedefe ulaştık zannıyla. Menzili unutarak manzaralara takılırsak, onların dibinde kalırız bir yere kıpırdayamadan. Sandalımız direğe takılır, biz orada kürek çekeriz büyük bir şevkle, habire gittiğimizi zannederiz büyük bir hızla. Oysa kürek boşa çekiliyordur.

YERİLMEK DE ÖVÜLMEK DE İNSAN İÇİN BİR OLMALI

Bir başka alim de ihlâsı; “Kulun zahirdeki ve batındaki (gizli ve aşikâr) bütün fiillerinin eşit olmasıdır” diye tanımlar. Mesela insanların arasında hizmet yapılıp da, insanlar ayrılınca yapılmıyorsa ya da insanların arasındayken iyi, insanlar gittikten sonra baştan savma yapılıyorsa, o hizmet kimin içindir? İnsanların arasındaki namaz tadili erkâna riayetle, ama yalnızken dikkat edilmeden kılınıyorsa, o namaz kimin içindir? Gizlide ve açıkta, özde ve sözde; ahlâk, hareketler ve ibadetler değişiyorsa ihlâs sorunludur. Yine pofpoflanılan yere koşulup, iyi karşılanılmayan yere yüz buruşturularak gidilmesi ihlâstaki eksikliktendir. Maksat Allah için gitmekse ve eğer niyetinde samimiyse “yerilmek de övülmek de” insanda bir fark oluşturmamalı.

İÇERDEKİ VE DIŞARIDAKİ İLAHLARI YOK ETMELİ

Bir kişi ne derece elde etmişse ihlâsı, ibadeti o derece Allah için olur. Ve onun hakikatine, İmam Rabbani’nin ifadesiyle; “içerdeki ve dışarıdaki ilahları yok etmeden”, kalpte sadece Allah’ı bırakmadan ulaşmak mümkün değil. Fakat her aşamada renk-şekil değiştiren, adeta kendini yeniden programlayan virüs gibi, karşımıza dikilen amansız düşman nefisle cenk etmek; putlarını devirmek öylesine zor ki. Üstelik gönlümüzün her bir yeri, ayrı bir savaş tekniği isteyen, tanımlayamadığımız putlarla doluyken. Onları teker teker yere sermeden zirvedeki ihlâsı elde etmek ise imkânsız. Zirvedeyse; artık ne “haller” önemlidir, ne “desinler” kaygısı. Orada tüm ölçüler Allah’a aittir. Kişinin kendisini bile unuttuduğu o yerde, başkaları nasıl hatırlansın yapılan amellerde… O yolda yere serilen her put, ihlâsı elde etmede bir derece kazandırır kişiye. Yeter ki putlarımızla nasıl cenk edeceğimizi bilen komutanın talimatlarına uyalım!..


    NİYETİNİZİ SORGULAYIN

    Velilerden biri “Bin yıl ömrüm olsa; dokuzyüzdoksandokuzunu ihlâs tahsiline, riya ve ucubtan uzak kalmayı öğrenmeye hasrederdim, bir yılını da ihlâsla amel etmeye ayırırdım” der. İhlâs bu kadar önemli olunca niyet sorgusu da önem kazanıyor. Bunun için büyüklerimizin de belirttiği gibi her adımda, her ibadetinde niyetini yeniden tazelemek gerekiyor.

Rabia SULUK