> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz?  (Okunma Sayısı 1321 defa)
12 Ekim 2011, 16:17:21
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 12 Ekim 2011, 16:17:21 »



Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz?


Ağustos 2006 92.SAYI


Ali YURTGEZEN kaleme aldı, AYIN KONUSU bölümünde yayınlandı.

İslâm beşerî ihtiyaçları yok sayan asık suratlı bir din değil.

Belli ölçüler içinde şakaya da mizaha da gülmeye de kapı aralıyor. Fakat bunların meslek haline getirilmesine ve sürekliliğine cevaz vermiyor.

Mutluluğun kahkaha atmaya irca edildiği, gülmenin amaç haline getirildiği; insan haysiyetini ve mukaddesatı hiçe saymanın, yalanın, hayasızlığın, bayağılığın mizah sanıldığı şu son zamanlarda “ölçü”yü hatırlayalım istedik.

Bu mesele öyle “Canım bundan ne çıkar?” dedirten, gülüp geçilecek, ayrıntı kabilinden bir şey değil.

Neredeyse tamamı müslüman olan bir ülkede son derece seviyesiz bir mizah anlayışı devasa bir sektöre dönüşmüşse, sorumluluğumuz büyük.

Gurbet hüzünlendirir insanı. Zira sizin aslî vatanınız değildir. Bağlılıktan, muhabbetten, kıymet veriyor olmaktan değil, bir zaruretten dolayı gurbettesinizdir; sıla burnunuzda tüter her daim. Nerden geldiğinizi biliyorsanız, ahdinize sadıksanız, bu böyledir.

Bazıları unutmuş görünse de dünya bütün insanların gurbetidir. Bu sebeple dünya gurbetinin farkında olan yahut farkında olması gereken müslümanın şiarıdır hüzün. Asil bir duygudur; çünkü fark etme şuurunun, dolayısıyla asl’ı hatırlamanın bir nişanesidir.

Gülmekse unutmanın, gafletin, kaybolmuşluğun işareti olduğu için hoş karşılanmamış, bayağılık sayılmıştır müslüman terbiyesinde.

İstanbul’lar feth eylediğimiz zamanlarda çocukların terbiyesi için el kitabı hükmünde yazılmış “Ta’lim-i Edeb” kitapları vardı. Bu kitaplarda, “Gülerek konuşmak, çok gülmek ayıptır; namazda gülmenin namazı fasit eylediğini bildiğin halde, yeryüzünün mescit kılındığını, her an Allah’ın huzurunda bulunduğunu unutup, olura olmaza niye gülersin?” ikazları yer alırdı.

18. asırda “Gülelim, eğlenelim, kâm alalım dünyadan.” mısraını mırıldandığımız sıralar Osmanlı Devleti çatırdamaya başlamıştı. Nihayet “melâli anlamayan bir neslin” bütün eski değerleri yer ile yeksan ettiği günden beri Süper Güçler’in ayak işlerini yapıyor, ekmeğini yiyor, kılıcını çalıyoruz.

Bugün artık melâli anlamayan nesle aşina olmakla kalmadık, “melâl”i kelime olarak da lügatimizden çıkardık. Artık mutluluğu gülmenin neticesi kabul ediyoruz. Mutlu olmak için de bol bol gülüyor, kahkahalar atıyor, güle güle “ölüyoruz”.

Kimyamız bozulunca


“Helâk olmak” manasına “ölüm”, ecelle dünya hayatımızın son bulması demek değildir. Allah’ın hidayetiyle diriltilenler hariç, yeryüzünde yaşayan herkesin ölü olduğunu işaret eden ifadeler yer alır Kur’an’da (En’am, 122). Onların kalpleri kararmış, karanlıklar içinde bırakılmışlardır ama yaptıkları “kendilerine süslü gösterildiği” için öldüklerinin farkında değildirler.

Müslüman böyle bir ölümden, yani “kalbin ölümünden” korkmalıdır. Kalbin ölümüne, mutlak manada helâke yol açan illetlerden biri de çok gülmektir. Onun için Hz. Peygamber s.a.v., “Çok gülmeyin, zira gülmenin çoğu kalbi öldürür.” buyurmuştur.

Bu açık ve net ikaza rağmen nasıl oldu da “güle güle ölme”ye imrenen, gülüp eğlenmeyi, şamatayı, maskaralığı benimseyen bir topluluk haline geldik? Hayatı boyunca hiç yüksek sesle gülmemiş bir peygamberin ümmeti, bu ölçüsüzlüğü nasıl ve nereden peyda etti?

Birçok başka meselede olduğu gibi bu konuda da ikrarımıza rağmen tutum ve davranışlarımız, Batılılaşmadaki seyrimize paralel bir yozlaşmayı yansıtıyor. Farkında değiliz belki ama ölçülerimiz kaybolmuş, tasavvurlarımız değişmiş. En çok bilineni İmâm-ı Gazalî rh.a.’e ait olan “Kimyâ-yı Saadet”ler, adından da anlaşılacağı gibi “mutluluğun formülünü” tarif ediyor müslümanlara. Oradaki ilk fasıl “insanın kendi hakikatini tanıması”dır. Mutlaka bir “âfet” olarak “gülmek”ten bahsedilir.

Böyleyken, bugün gülmeyi âfet olmaktan çıkarıp saadet tahtına oturtmuşsak, başka, yabanıl ve yanlış formüllere kapılmışız demektir. Müslümanın mutluluk anlayışının kimyasında “gülmek” yoktur.

Gülmenin itidali: Tebessüm


Miraç hadisesinden sonraki günlerde mahzunlaşan Rasul-i Ekrem s.a.v., bu halinden sual edildiğinde, “Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.” buyurmuştu. Tasavvuf uluları da “Cennette duran bir adamın ağlaması ne kadar garip ise, dünyada bulunan bir kimsenin gülmesi, o nispette şaşılacak şeydir.” demişlerdir.

Buna rağmen, ciddiyet ve ağırbaşlılık esas olmakla birlikte, gülmek beşerî bir tepki, hatta bazen bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla gülmenin büsbütün yasaklanması söz konusu değildir.

Diğer beşerî ihtiyaçlar gibi maksat haline getirilmemesi, ölçüsünün yahut haddinin aşılmaması gerekmektedir. Gülmekle alakalı bütün ikaz ve yasaklar aslında bir ifratı, aşırılığı önlemeye, edep çizgisini muhafazaya yöneliktir. Edep, hadde riayettir. Gülmenin haddi de tebessümdür. Hz. Peygamber s.a.v. tebessüm eder, nadiren mübarek dişleri görünecek şekilde gülerdi.

Türkçede “gülümseme” diye karşılansa da “tebessüm”, gülme kategorisine girmez. Mesela hüzne mani değildir. Yahut mahzun olmak tebessümü engellemez. “Gülmek”ten, ahireti unutmuş olma halinin tezahürünü, bir ölçüsüzlüğü anlamak gerekir. Dolayısıyla meseleyi “Gülmeyelim de somurtalım mı?” gibi bir ifrat tefrit ekseninde polemiğe mahkum etmek doğru değildir.

Nitekim müslümanların birbirlerine karşı mütebessim, yani güler yüzlü olması istenmiştir. Yüksek sesle ve çok gülmek nasıl nezaketsizlikse, asık suratlı olmak da nezaketsizliktir.

Şamata Cahiliyye adetidir


Gülmenin şekli kadar sebebi de bir ölçü veya itidale dayanmalı, bu itidal noktası da çok iyi bilinmelidir. İnsan bir sürur halinin, bir ferahlığın, bir memnuniyetin ifadesi olarak tebessüm edebilir. Çocukları sevindirmek için onların maskaralıklarına gülmek caizdir. Muhatabı tahkir amacı yoksa bir kimseye taaccüp ettiğimizde de gülümseyebiliriz. Rasulullah s.a.v torunlarıyla oynamış, kefaret için kolaylık arayan bir bedevinin herkesi şaşırtan pişkinliğine tebessüm etmiştir.

Uhut’ta müslümanlara çok zayiat verdiren zorlu bir kâfirin, Sa’d b. Ebî Vakkas r.a.’ın okuyla vurulduğunda avret yerinin açılarak düşmesi, Peygamber s.a.v.’i güldürmüştür. Yine Müzdelife’de ümmetinin affedilmesi niyazı müstecab olunca Efendimiz s.a.v.’in mübarek yüzüne belirgin bir gülümseme yayılmış, sebebi sorulduğunda, “şeytanın dövünmesini gördüğünü” ifade buyurmuşlardır.

Şu halde şeytanın, kâfirin, zalimin zelil olmasına, komik duruma düşmesine sevinip gülmek, şamata etmemek kaydıyla mübahtır.

Bugün Türkçede yaygara yaparak, bağırıp çağırarak eğlenmek; ölçüsüzce gülüp oynamak manasına gelen “şamata” bir cahiliyye âdetidir ve hasım yahut rakip kabul edilen kişi ya da topluluğun maruz kaldığı zarar, felaket veya mağlubiyete sevinmek demektir. Arapların “şemâte” dediği bu sevinç törenlerinde karşı tarafı küçük düşürecek şekilde gülüp eğlenmek, onlarla alay etmek esastır. Avama mahsustur.

Peygamberimiz s.a.v., aradaki ihtilaf veya rekabet ne kadar derin olursa olsun, müslümanların birbiri aleyhine şamata yapmasını katiyetle men etmiştir. Son zamanlarda özellikle sportif bir başarıdan sonra neredeyse usul haline gelen şamatacılık, bir küçüklük kompleksinin ifadesi olmakla da müslüman vakarına uygun düşmemektedir.

Ağzımız kanla dolsun istemiyorsak


Bazen insanların kendilerine zarar veren sakarlıkları, beceriksizlikleri olur. İstemeden gülünç duruma düşebilirler. Böyle durumlara şahit olunduğunda, tebessüm şeklinde de olsa gülmemek gerekir. Zira bu en hafifinden “Gülme komşuna, gelir başına” tehlikesinden salim olabilmenin icabıdır.

Bedevinin biri huysuz bir deve üzerinde iken Rasul-i Ekrem s.a.v.’e dönerek selam verir, bir şey sormak için Efendimiz s.a.v.’e yaklaşmak ister. Selam için döndüğünde dengesini kaybetmiş, düşeyazmıştır. Hayvan, sert davranılınca iyice huysuzlanmış, bedevinin her yaklaşma denemesinde onu uzaklaştırmıştır. Bu sırada bir grup müslüman manzarayı kendi aralarında gülüşerek seyretmektedirler. Nihayet bedevi uzaklaşır, gider. Kısa bir zaman sonra devenin adamı üzerinden attığı ve boynunu ısırarak öldürdüğü haberi kendisine ulaştırılınca, Peygamber s.a.v. demin manzaraya gülenlere döner; “Evet, sizin ağzınız da onun kanıyla doldu.” der.

Böyle hallerde insanın kendini tutması, gülmemesi, gülme hissini bastırması elbette bir ağırbaşlılık işaretidir. Fakat sadece “işaretidir”.

Bundan daha iyisi, gülme hissine hiç kapılmayacak şekilde vakar sahibi olmaktır.

Bilhassa son zamanlarda Batı mahreçli “kişisel gelişim” yöntemlerinin revaç bulması ile hemen her konuda olumlu bir tepkiyi takınmak, bir meziyeti maske gibi belli bir süre taşımak, kısaca “gibi görünmek”, neredeyse erdem kabul edilmektedir.

Dolayısıyla tebessüm etmek gibi, çok gülmemek gibi, ağırbaşlı olmak gibi davranışlar ilahî ölçünün, manevî donanımın tezahürü ise birer fazilettir. Bunlar geçici süreliğine dışardan alınmış rol kabilinden davranışlar ise eğer, ne kadar ustaca oynanırsa oynansın, bir fayda ve kıymet ifade etmez.

Şakadan anlıyor muyuz?


Bazen birisine yapılan bir şaka, anlatılan mizahi bir hikaye, bir espri, bir taklit de güldürür insanı. Madem gülmenin şekli kadar sebebi de mühimdir, her şaka veya espriye tebessüm ederek de olsa gülmek doğru mudur?

Bugün biz mizah yahut şaka deyince, mahiyet olarak birbirinden farklı bir sürü kavramı bir arada düşünüyoruz. Bu kavram kargaşası kafamızı da karıştırıyor.

Meseleyi dağıtmadan...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz?
« Posted on: 28 Mart 2024, 22:12:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz? rüya tabiri,Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz? mekke canlı, Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz? kabe canlı yayın, Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz? Üç boyutlu kuran oku Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz? kuran ı kerim, Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz? peygamber kıssaları,Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz? ilitam ders soruları, Niye Gülüyoruz, Neye Gülüyoruz?önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes