> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf  (Okunma Sayısı 1227 defa)
11 Ekim 2014, 15:23:39
Rüveyha
Forum Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.764


« : 11 Ekim 2014, 15:23:39 »



Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf

Abdurrahman Mıhcıoğlu | Ekim 2013 | AYIN KONUSU   

    Günümüzde tasavvuf, televizyon ekranlarında her türden yayınlarda, muhtelif oturumlarda en çok konuşulan, yazılıp çizilen meselelerin başında geliyor. Söz çoğaldıkça doğru ile yanlışı ayırt etmek gittikçe zorlaşıyor. Özellikle medya ve iletişim organlarındaki bilgi kirliliği akla ziyan.

    Tasavvufa dair sıkça hataya düşülen konulardan biri, belki de en önemlisi, dinin bâtınını oluşturan tasavvuf ilmi ile zâhirini oluşturan şer’î ilimler arasındaki münasebettir. Bir diğer ifadeyle zâhir-bâtın münasebeti.


İmam Gazalî k.s. hazretlerine göre zâhir ilmi bedenle, azalarla yapılan amellerin ilmidir. Bâtın ilmi ise kalplerin ameline ait ilimdir. Yani bâtın ile kastedilen itikad (iman) ve amelin özünün hakkıyla anlaşılması, iman ve amelde bu ruhu temsil eden ihlâsın bütün hayata hâkim kılınmasıdır. Ancak kavram itibarıyla böyle bir tanımın yapılması, bu kavramların birbirinden ayrı oldukları manasına gelmez. Çünkü ikisinin de kaynağı Kur’an ve Hazreti Peygamber s.a.v.’in sünnetidir.
Bu iki kavram arasındaki münasebetle alakalı, hicrî 4. asrın önde gelen sûfilerinden Ebu Nasr Serrâc k.s. hazretleri, “el-Lüma” isimli eserinde şöyle demektedir:

“Zâhir ilmi alimlerinden bir grup, bâtın ilmini reddederek dediler ki: ‘Kitap’ta okuduğumuz ve Sünnet’te gördüğümüz zâhir ilminden başka ilim tanımayız. Sizin bâtın ilmi, tasavvuf ilmi dediğiniz şeylerin bir manası yoktur.’ Böylelerine Allah’ın yardımına sığınarak deriz ki, şeriat, rivayet (ayet ve hadisler) ile dirayeti (bu kaynakların usulünce yorumunu) kapsayan bir ilmin adıdır. Rivayet ve dirayeti bir arada düşündüğümüzde karşımıza zâhir ve bâtın amellerine çağıran bir şeriat ilmi çıkar. Bu manada ilimde zâhir ile bâtını birbirinden ayrı tutmak uygun olmaz. Çünkü kalpte olan ve lisanla açığa vurulmayan ilim bâtın ilmidir. İlim lisan ile anlatıldığında zâhir olur.

Bu yüzden diyoruz ki ilim, zâhir ve bâtın özelliklerini taşıyan, kulu zâhir ve bâtın amellerine çağıran şeriat ilmidir. Zâhirî ameller, azalarla ilgili temizlik, namaz, zekât, oruç, hac gibi ibadetler ve had cezaları, boşanma, alışveriş, miras hukuku, kısas ve benzeri ahkâm konularıdır. Çünkü bunların hepsi dış organlarımızla yaptığımız, görülen işlerdir. Bâtınî ameller ise iman, yakîn, sıdk, ihlâs, marifet, tevekkül, muhabbet, rıza, zikir, şükür, takva, murakabe, ümit ve korku, sabır, kanaat, teslimiyet, vecd, hüzün, hayâ ve hürmet gibi kalbin amelleri, manevi hal ve makamlardır.”

“Allah size nimetlerin zâhir ve bâtınını ihsan etmiştir.” (Lokman, 31/20) ayetini de yukarıdaki izahla uyumlu bir şekilde açıklayan Serrâc k.s.: “Zâhirî nimet, Allah’ın âzâlarla yapılabilmesine imkan verdiği taattir. Bâtınî nimet ise Allah’ın kalpte meydana gelmesini sağladığı manevi haldir. Bu duruma göre zâhir bâtınsız, bâtın da zâhirsiz olamaz.” demektedir. Bu izahlardan da anlaşıldığı üzere zâhir/bâtın kavramları, aynı hakikatin farklı tecellileriden başka bir şey değildir ve ayrıştırılmaları isabetli olmaz.

Peygamber s.a.v.’in yolu

Efendimiz s.a.v.’in hayatına baktığımızda zâhir ile bâtın amellerinin birbirini tamamladığını görürüz. Nebiler Serveri s.a.v., manevi haller ve makamlarda en üstün olmasının yanı sıra, insanlar içinde de Rabbi’ne en çok kulluk edeni idi. Gelmiş ve geçmiş bütün günahları affedilen ve Hakk’ın kendisini günahtan koruduğu Rasul-i Ekrem s.a.v. geceleri ayakta durmaya mecali kalmayıncaya dek ibadetle meşgul olmuş, hiçbir zaman ibadet ve taatten geri durmamıştır. “Neden bu kadar çok ibadet ediyor, kendini yoruyorsun ey Allah’ın Rasulü?” dendiğinde ise, “Rabbine şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurmuşlardır (Müslim, Sıfatü’l-Kıyâme, 79-80)

Efendimiz s.a.v.’in bu tavrı, ruhtaki safiyetin ve kalpteki imanın ihlâsla süslenen hayırlı bir amel olarak dışa yansıyacağını göstermektedir. Zira O, bütün manevi makamların sultanı ve Hz. Adem a.s.’dan kendisine kadar gelen bütün nebî ve rasullerin şahı olmasına rağmen, bu makam kendisini Hakk’a kulluktan alıkoymamıştır. Bâtında, yani kalp ve ruhtaki kemalâtın zâhire yani amellere de yansıyacağını, yansıması gerektiğini ümmetine söz ve fiilleriyle göstermiştir.

Efendimiz s.a.v.’in Cibril hadisinde ifade buyurduğu üzere (Müslim, İman, 1-5) Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etme şuuruna erebilmek, yani “ihsan makamı”nı elde etmek, ancak iç ve dış bütünlüğü ile mümkündür. Kulun ihsan makamına erişmesinin en temel şartı, Rabbi’nin buyruğuna samimiyetle inanıp iman ettikten sonra haramlardan kaçınması ve salih amel işlemesidir. Bu manada iman ve amel, yani zâhir ve bâtın bir ve beraberdir. Sahabe, Tabiîn, Tebe-i Tabiîn ve tüm Selef-i Sâlihînin hayatları bu bütünlüğün mükemmel örnekleridir.

İlk rehberler

Sahabe-i Kiram efendilerimiz, bu hususun farkında olarak gerek iman, gerek amel, gerekse ihlâs konusunda Efendimiz s.a.v.’in nazarı altında olmanın gereğini yerine getiriyorlardı. Nazil olan ayet-i kerimeleri hayatlarının her anında uygulamaya azami dikkat ediyor, amellerini ihlâsla süslemeye gayret ediyorlardı. Efendimiz s.a.v.’in sohbet halkasında nice manevi makamlar aşan, onun bir nazarıyla ümmetin seçkinleri arasına giren sahabi, elde ettiği bu makama ve marifete rağmen amelde asla noksanlık göstermiyordu.

Hicrî 1. asrın ikinci yarısından itibaren İslâm toprakları genişlemiş, fetihlerden elde edilen ganimetler İslâm beldelerindeki halkın refah seviyesinin yükselmesine sebep olmuştu. Bu durum dünyevîleşme tehlikesini de beraberinde getirmişti.

Manzara böyle iken Tabiîn neslinin alim ve arifleri, dünyanın cazibesine aldanmanın kulu Hakk’tan uzaklaştıracağını belirterek, insanları Sünnet üzere bir hayat yaşamaya davet ettiler. Kendileri de dünyanın aldatıcı yüzünden uzak durup zahidâne bir hayatı tercih ettier. Bu zatlar Kur’an ve Sünnet çizgisindeki hayatları ve irşadları ile, Efendimiz s.a.v.’den kendilerine miras kalan ve daha sonra tasavvuf adını alacak ilmin sistemleşmesi adına ilk adımı atmışlardır.


Tasavvufun manası


İlk dönem tasavvuf klasiklerinden “Keşfü’l-Mahcub” isimli eserin müellifi İmam Hucvirî k.s.: “Tasavvuf tabiri sahabe ve selef zamanında mevcut değildi. Fakat onlardan her birinde bunun manası mevcuttu.” buyurmuştur. Yani onlar tasavvufun Kur’an ve Sünnet’ten hareketle kulun manevi terbiyesi için öngördüğü tüm amelleri yapmaktaydılar.
Mesela Tabiîn’in büyüklerinden Hasan-ı Basrî k.s. mescidde hadis, fıkıh, tefsir gibi zâhir ilimleri aktarırken, evinde kurduğu ilim halkasında ihlâs, marifet, zühd, takva gibi bâtın meselelerini talebelerinin gönlüne nakşediyordu.
Bir başka örnek Tebe-i Tabiînden zühd ve takvası ile öne çıkmış, hadis ve fıkıh alimi Süfyân-ı Sevrî k.s… O hem çevresindekilere zâhir ilimlerini öğretiyor, hem de zühd ve takva temelli bir hayat yaşama hususunda teşvik ediyor, yol ve yöntem gösteriyordu.

Abdullah b. Mübarek, Cafer-i Sâdık, Süfyan b. Uyeyne, Abdülvahid b. Zeyd -Allah cümlesinin sırrını mukaddes kılsın- ve daha ismini zikretmediğimiz nice büyükler; zâhir ilimlerinde üstad olmalarının yanı sıra, bu ilimlerin tamamlayıcısı olan bâtın ilmini de seleflerinden tahsil etmişlerdi. Zira onlar, bir mümin için bedenî vazifeler kadar kalbî vazifelerin de önem arz ettiğinin idrakinde idiler.


Dengeyi bozanlar kim?


Özellikte hicrî 2. asrın sonları ve 3. asrın başından itibaren İslâm coğrafyasında bazı gruplar türedi. Bunlar dinin emirlerini hafife alıyor ve aslolanın ilahî muhabbet, cezbe gibi ruhî haller olduğunu, hakikate eren kimsenin şeriata tabi olma zorunluluğun bulunmadığını iddia ediyordu. Kendilerini sûfi olarak tanıtan bu gruplara karşı, zâhir ve bâtın ilimlerde üstad olan gerçek sûfiler, tasavvufun dinin zâhir hükümlerinden ayrılamayacağını, bâtının ancak zâhirle kaim olduğunu savunuyorlardı.

Şihabeddin Sühreverdî k.s. “Avarifü’l-Meârif” isimli eserinde konuyla alakalı şöyle demektedir:

“Bir takım mecnun kimseler kendilerine melametî ismini vererek, hata ve aldanma içinde oldukları halde sûfilere nisbet edilip onlardan görünmek için onların elbiselerini giymişlerdir. Sûfilerden olmadıkları halde bazen korunmak, bazen de bir dava iddia etmek için sûfi kıyafetine bürünmüşlerdir. Onlar her şeyi mübah görenlerin yolundadır. Kalplerinin tamamen temizlenip Allah Tealâ’ya bağlandığını zannetmişler ve ‘İşte elde edilmesi istenen, bu kalp temizliğidir. Şeriatın emrettiği şekil ve hallere girmek, anlayışları kısa, emirlerde taklitle başkasına uyma darlığı içinde kalmış avamın derecesidir!’ demişlerdir. Halbuki bu görüş küfrün, sapkınlığın, dinden çıkmanın ta kendisidir!

Hakikat diye savunulan bir şey eğer dinî hükümler tarafından reddediliyorsa onu savunmak sapıklıktır. Bu aldanmış zavallılar şeriatın kulluğun hakkı olduğunu, hakikatin de bu kulluğu elde etmek olduğunu anlayamadılar.”

Ebu’l-Hüseyin en-Nurî rh.a. şöyle demiştir: “Allah’la beraber olmanın kendisini şer’î bağlardan çıkardığını iddia eden kimseyi bana yaklaştırmayın. Şeriatın doğrulamadığı ve zâhirin kontrol etmediği bâtınî bir halden bahseden kimsenin dindarlığından şüphe ederim.”

Abdurrahman es-Sülemî k.s. şöyle rivayet etmiştir: “Ebu Nasr Nasrâbâzî k.s. hazretleri...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf
« Posted on: 29 Mart 2024, 17:53:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf rüya tabiri,Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf mekke canlı, Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf kabe canlı yayın, Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf Üç boyutlu kuran oku Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf kuran ı kerim, Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf peygamber kıssaları,Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvuf ilitam ders soruları, Zâhir Ve Bâtın Bütünlüğünde Tasavvufönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes