> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Dost Kim Düşman Kim?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dost Kim Düşman Kim?  (Okunma Sayısı 2335 defa)
12 Ekim 2014, 07:26:39
Rüveyha
Forum Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.764


« : 12 Ekim 2014, 07:26:39 »



Dost Kim Düşman Kim?


Ali Sözer | Eylül 2014 | AYIN KONUSU   

 
   Müslümanın hayatı temelde düşmana ve düşmanlığa göre kurulmuş bir hayat değildir. Daha iman cümlesi olan kelime-i şahadet, insanın hem içinde hem dışında varoluşsal bir barışa davet eder. İç ve dış alemimizde her türlü çatışmaların kaynağı olan yöneliş ve adanmışlıkları reddedip, Mutlak Yaratıcı’ya tabi ve teslim olmayı öngörür.

    Diğer taraftan yaşadığımız dünya dostluk düşmanlık, savaş ve barış dünyası. Hem kendi iç dünyamız hem de dış dünyamız böyle. Bugün pek çok yerde kardeşlerimiz düşmanlığın en insanlık dışı şekilleriyle saldırılara maruz kalırken, bir dost düşman muhasebesi yapmamız ve bir tavır belirlememiz gerekiyor.


Son üç asır, İslâm beldelerinin birer birer işgal edilip müslümanların kendi vatanında sürgüne mahkûm kaldığı asırlar oldu. Avrupa içlerinden Hindistan’a, Afrika’dan Sibirya’ya kadar İslâm beldeleri yıkıma ve kıyıma maruz kaldı. Nihayet İslâm hilafetini uhdesinde bulundaran ve bütün müslümanların hamisi, sesi, sığınağı olan Osmanlı Devleti de çöktü. Ardında anne babasını yitirmiş çocuklar gibi yetim beldeler, topluluklar bırakarak…

Devir değişti, talih güneşi küffarın üzerinde parıldarken, karanlık müslümanların üzerine düştü. Cemil Meriç’in “Kıtaları atlas ipek gibi kesip biçerdik, bir biz vardık bir de küffar!” dediği asırlar geride kaldı. Gerçi İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren müslümanlar pek çok mezalim gördü, farklı coğrafyalarda defalarca kez işgale ve kıyıma uğradı, sürgünler yaşadı. Fakat iki önemli unsur daima ayaktaydı: Birincisi müslümanlar başsız kalmadı; ikincisi İslâmî şuur, kültür, hayat tarzı diriliğini bu kadar yitirmedi. Yani müslümanlar hiç bu kadar gönlü ve aklı karışık   olmadı. 13’üncü ve 14’üncü asırlarda yedi iklimi kasıp kavuran Moğol ve Haçlı istilalarının ardından bile ikinci baharı yaşatan bir ruh vardı.

Toplumbilimin babası sayılan İbn Haldun, medeniyetlerin de insanlar gibi doğup geliştiğini, sonra da zeval bulduğunu ve el değiştirdiğini anlatır. Hiç kuşkusuz derin tarihî gözlemlere dayanan bu tespiti İslâm tarihine baktığımızda da doğrulamak mümkün. Fakat gözardı edilmemesi gereken bir husus var: İslâm Kur’an ve Sünnet başta olmak üzere ana kaynaklarıyla, çağlar içinde billurlaşmış prensip ve hükümleriyle dipdiri ayaktadır ve onu insanlığa bahşedenin koruması altındadır. Merhum Havva Mayetroviç’iç dediği gibi, bugün yeni hidayete ermiş ya da samimi bir kalple Rabbi’ne yönelmiş bir mümin, ilk müslümanların şevk, heyecan ve diriliği ile ortak bir öz taşır. Yani Din buradadır, içimizdedir, bütün çağlarda ve çağların üstündedir.

O halde asıl mesele sahici bir dost-düşman muhasebesi yapmak, kendi yenilgilerimizi ve zaferlerimizi gözden geçirip, yeniden izzet ve üstünlüğü elde etmenin yolunu aramaktır. Bu arayışın temel zemini Hak ve Bâtıl kavramlarıdır.

Temel ölçü: Hak ve Bâtıl

Allah Tealâ ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Hak geldi, bâtıl zâil (iptal) oldu.” (İsra, 81)

Peki “hak” nedir, “bâtıl” nedir? İslâm’ın en temel kavramlarından biri olan “hak”, “mutlak gerçek, sabit, tartışmasız doğru, varlığı kesin olan” anlamlarına gelir. Tam zıddı olan “bâtıl” ise “boş, faydasız, abes düşünce ve davranış, hata, zulüm, yokluk, hiçlik, temelsiz ve devamsız olmak, gerçek bilgiye dayanmayan sahte delil, hakkı örten perde” gibi anlamlara gelmektedir.

Efendimiz s.a.v.’in şu duası hakkın sınırlarını da belirlemektedir:

“Allahım! Hamdler sanadır. Sen yeri ve gökleri ayakta tutansın. Hamdler yalnızca senin içindir. Sen göklerin ve yerin nurusun; hamdler sana mahsustur. Sen Hak’sın, vaadin haktır, sana kavuşmak haktır, sözün haktır, cennet haktır, cehennem haktır, peygamberler haktır, Muhammed haktır, kıyamet haktır…” (Buharî)

Hak, Allah ve Peygamberi ve onların bildirdikleri olduğuna göre, bâtıl da Cenab-ı Hakk’ın, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz vasıtasıyla bize ulaştırdığı hakikatlere aykırılık teşkil eden, onlarla çatışan her türlü inanç, söz, davranış, hüküm ve değer yargısıdır. Buna göre müminler ve inandıkları değerler hakkı, bunun dışındakiler ise bâtılı temsil eder. Ve bütün insanlık tarihi hak ve bâtıl mücadelesi olarak okunabilir. Bugün ise bu mücadele yeni ve geniş boyutlar kazanmış, hızlanmış ve şiddetlenmiştir.

Barış medeniyeti

Müslümanın hayatı temelde düşmana ve düşmanlığa göre kurulmuş bir hayat değildir. Daha iman cümlesi olan kelime-i şahadet, insanın hem içinde hem dışında varoluşsal bir barışa davet eder. İç ve dış alemimizde her türlü çatışmaların kaynağı olan yöneliş ve adanmışlıkları reddedip, Mutlak Yaratıcı’ya tabi ve teslim olmayı öngörür.

Bu varoluşsal barışın ilginç yansımaları vardır. Mesela İslâm’da kişilere toplumlara yönelik mutlak ve daimi düşmanlık yoktur. Biraz önce canına kast etmiş bir düşman hidayet bulduğu anda kardeştir. En günahkâr kişi dahi ölmediği sürece cenneti hak edecek potansiyele sahip görülür. Renginden, etnik kimliğinden, milletinden ve kabilesinden dolayı hiç kimse değil düşman, “öteki” olarak dahi görülemez. Savaşta karşı tarafta olana dahi zulmedilemez, ancak hukukun gereği yapılır. Artık ne yazık ki içi boşalmış bir söz gibi görünse de İslâm hakikaten barış, huzur ve adalet dinidir. İslâm çatısı altında sadece müslümanlar değil, bütün insanlar huzur bulur. Cenab-ı Mevlâ ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:

“Size dokunmazlar, barış önererek sizinle savaşmazlarsa, bilin ki Allah size onlar aleyhinde olumsuz bir tavır alma hakkı vermemiştir.” (Nisâ, 90)

Asr-ı Saadet, bu ilahî emrin vücut bulduğu örneklerle doludur. Hicretten hemen sonra Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in önderliğinde Medine’deki uygulamayı hatırlayalım. Hicretten önce kabileler arasında sürüp gelen düşmanlık sık sık çatışmaya dönüşüyordu. Ayrıca Yahudi topluluklar da vardı. Hicretten sonra “Medine Sözleşmesi” imzalandı. Bu sözleşmede barışın devamı için karşılıklı güven, kanunlara riayet ve düşmana karşı ortak mücadele vurgusu vardı. Böylece farklı kesimler arasında barış ve huzur ortamı oluşturuldu. Bu anlaşma yahudilerin müşriklerle gizlice anlaşarak müslümanlar aleyhinde faaliyet yürütmeleri dolayısıyla geçerliliğini yitirdi. Netice olarak da Medine’den çıkartıldılar.

Hulefa-yı Raşidîn dönemi ve sonrasında da müslümanlar temel ilke olarak kendilerinden eman dileyen topluluklara dokunmamışlar, tam aksine onların güvenlik ve huzurlarını kendi sorumlulukları altında görmüşlerdir. Bunun sayısız örneklerinden en bilineni Osmanlı dönemidir. Kısaca, müslüman kendisine düşmanlık etmediği sürece kendinden olmayanı doğrudan düşman olarak tanımlamaz, belli hukuk çerçevesinde münasetlerini yürütür.


Mutlak düşman ve diğerleri


Bütün bu söylediklerimizden doğrudan doğruya düşman olarak tanımlamamız gereken hiç kimse olmadığı çıkarılmamalıdır. En başta doğrudan Cenab-ı Hakk’ın düşmanımız olarak tanıttığı İblis, yani Şeytan gelir. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:

“Şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman belleyin!” (Fâtır, 6)

“Ey Ademoğulları! Ben size şeytana tapmayın, o size apaçık düşman­dır, diye emretmedim mi?” (Yâsin, 60)

Şeytanın düşman olması Hakk’a muhalif olmasından ve insanları bâtıla doğru sevk etmesindendir. İlahî irade onu insanın doğruyu ya da yanlışı seçme özgürlüğünün bir unsuru olarak var etmiş, kıyamete kadar kendisine tabi olanları ayartmak üzere mühlet vermiştir. Diğer taraftan şeytanın hile ve tuzakları açıklanmış; Hakk’a tabi olan, Allah’a sığınan kimselere bu hile ve tuzakların işlemeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca zaaflarına kanıp şeytanın ayartmalarına kalıpanlar için tövbe kapısı açık tutulmuştur. Atamız Adem Aleyhisselam’ın cennetten çıkarılışı ve sonra tövbesinin kabul edilişi bunun temel örneğidir.

Aynı şekilde müslümanların Allah’ın mesajını yayma mücadelelerine, İslâm’ı tebliğ faaliyetlerine karşı çıkanlar da Hakk’a düşmalık etmektedir. Bu muannit Hak düşmanlarını Asr-ı Saadet’te Ebu Cehil, Ebu Leheb ve benzeri örneklerde görüyoruz. Fakat kendileri iman etmedikleri halde hidayet yoluna engel olmayan ehl-i küfür, bâtıl tarafta yer alsa da düşman olarak kodlanmaz. Tekrar hatırlatalım, tarih boyunca belli ahitleşmeler çerçevesinde müslümanlarla münasebetlerini yürütenler hakkında barış hükümleri uygulanmış, adaletle muamele edilmiştir.

İslâm’ın yaşanmasına ve tebliğine engel olan, müslümanların haklarına ve vatanlarına tacizde bulunan kişiler, gruplar, ideolojiler düşmandır ve bunlarla mücadele edilir. Bu mücadele sadece savaşarak yapılmaz. Basın yayın başta olmak üzere her türlü kültürel, politik, ekonomik araç, İslâmî ilkeler doğrultusunda kullanılır. Ayrıca muhtemel taciz ve tehlikeler hesap edilerek karşı önlem alınmalıdır. Bu hususta müminlerin itimadına mazhar olmuş kişi ve kurumlar teyakkuz halinde olmalıdır. Böyle kişi ve kurumlar yoksa müminler bunları oluşturmalıdır.

İdarenin müslümanların maslahatı için tedbirli olmasına bir örnek olarak, Hz. Ömer r.a.’ın Şam’ın fethinden sonraki uygulaması dikkat çekicidir. Fetihten sonra müslümanların, sayıca az oldukları için Şam’da gayri müslimlerle karışık yaşamalarına izin vermemiştir. Böylece müslüman nüfusun zayıflayıp çözülmesini, asimile olmasını engellemiştir.
Mutlak man...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dost Kim Düşman Kim?
« Posted on: 19 Nisan 2024, 00:04:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dost Kim Düşman Kim? rüya tabiri,Dost Kim Düşman Kim? mekke canlı, Dost Kim Düşman Kim? kabe canlı yayın, Dost Kim Düşman Kim? Üç boyutlu kuran oku Dost Kim Düşman Kim? kuran ı kerim, Dost Kim Düşman Kim? peygamber kıssaları,Dost Kim Düşman Kim? ilitam ders soruları, Dost Kim Düşman Kim?önlisans arapça,
Logged
12 Ekim 2014, 07:54:25
✿ Yağmur ✿

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.684


Site
« Yanıtla #1 : 12 Ekim 2014, 07:54:25 »

Esselamu aleykum;
Müslümanları ,Hristiyanları,Yahudileri..vb.  bir arada tutan Osmanlı ,dinimizin aynısı yapmış..Herkesi barışa çağırmış ve ırkını kayırmamış..Osmanlı'nın 600 yıldan fazlaki dünyaya hüküm sürmesinin sırrı budur..Mevlam bizlere hep barış içinde yaşatsın ..Allah c.c. razı olsun..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

12 Ekim 2014, 18:29:26
Pelinay
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.696


« Yanıtla #2 : 12 Ekim 2014, 18:29:26 »

ve aleykumusselam..Amin inşallah kardeşim...Rabbim Osmanlı ruhunun yeniden canlanmasını nasip eylesin inşallah
paylaşım için Allah razı olsun..yerindee bir konu olmuş.Rabbim dostlarına yakın,düşmanlarına uzak eylesin inşallah bizleri......
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Kasım 2014, 20:06:05
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #3 : 08 Kasım 2014, 20:06:05 »

Aleykümselam .Rabbim razı olsun paylaşımdan Rüveyha abla. Rabbim tüm Müslüman kardeşlerimize de,Müslüman devletlerimize de zeval vermesin.Birlik,beraberlik versin.Şeytanın ara bozuculuğundan,şeytanın vesvesin den uzak eylesin inşallah.....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes