- Zulüm ve bidatların ortaya çıkması

Adsense kodları


Zulüm ve bidatların ortaya çıkması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Tue 8 February 2011, 02:50 pm GMT +0200
Zulüm Ve Bidatların Ortaya Çıkması:


Her kavim, kendi dinine sahip çıkıp, kendisine has bir sünnet ve yol edinmiş, başka dinlere dilleriyle hücum etmiş, bu uğurda di­ğer din müntesiplerine karşı kılıçlarıyla savaşmışlardır. Böylece aralarında zulüm baş göstermiştir. Bu ya, ehil olmayan yöneticiler yüzünden olmuş, ya da dinlere hurafelerin karışması, din önderlerinin küçümsenmesi sonucunda olmuştur. Sonuçta yapılması ge­reken birçok şey terkedilmiş, geriye sadece tortu kalmıştır. Her millet, bir başkasını kınamaya başlamış, birbirlerinin yanlış yolda olduklarını ileri sürmüşler, birbirlerine düşmüşlerdir. Böyle bir or­tamda hak ve hakikat gizli kalmıştır. Bunun tabii sonucu olarak, bütün milletlere, zâlim hükümdarlara âdil halife muamelesi yapa­cak gerçek bir mürşide ihtiyaç duyulmuştur.

Kelile ve Dinme [594] kitabım Hintçe’den Farsça’ya çeviren ki­şinin, milletlerin birbirine düşmesi konusunda anlattıklarında gerçekten alınacak ibretler vardır. O, bu çalışmasıyla gerçeği orta­ya koymaya çalışmış, ancak çok az bir şeye güç yetirebiliniştir. Yi­ne, tarihçilerin cahiliye dönemi ve dinlerinin istikrarsızlıkları hakkında anlattıkları da ibret vericidir.

 

İhtiyaç Duyulan Bu Önderin, Islahatçı Ve Mücahid Olması Gerekmekteydi:
 


Bütün milletleri, tek bir din üzerinde toplayacak olan bu ön­der, daha önce sözü edilenlerden başka esaslara ihtiyaç duyacak­tır. Bunlar şunlardır:

1. Önce bir kavmi hak yola çağırmalı, onları arındırmah, işle­rini yoluna koymalı, ondan sonra onları, sanki kendi organları gibi değerlendirip, onlarla bütünleşip bütün yeryüzü sakinlerine karşı cihada koyulmalıdır, onları her bir ufka göndermeli, davetini her bir bölgeye ulaştırın ah dır. Şu âyet işte bu manayı işlemektedir:

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz...” [595]

Bu niçin gereklidir? Çünkü sözü edilen önder, tek başına bü­tün milletlere ulaşamaz, onlara karşı cihad açamaz. Öbür taraftan bu önderin getireceği şeriatın, Arap-Acem bütün yeryüzündeki mamur bölgelerde yaşayan insanlarca tabiî hukuk mesabesinde ol­ması zarureti vardır. Bundan sonra bizzat kendi kavminde bulu­nan bilgi ve hayat tarzı (âdetler vb.) hususiyle ele alınacak ve on­lara, diğerlerine nazaran daha fazla önem verilecektir.

Sonra, bütün insanları getirdiği şeriata tabi olmaya sevkedeerktir. Çünkü işin, her bir kavme ya da her asrın imamlarına ha­vale edilmesine imkân yoktur. Zira böyle bir durumda şeriat vaz’ının bir faydası olmaz. Her kavimde mevcut bulunan bilgi ve hayat tarzına itibar etme, onlarla ayrı ayrı ilgilenme ve bunun so­nucunda onlara has ayrı ayrı şeriatlar koyma imkânı da yoktur. Çüakü farklı iklimlerde yaşayan, farklı dinlere sahip olup bütün ulusların âdetlerine vakıf olmak, bilgi ve hayat tarzlarım dikkate almak âdeta imkânsız gibi bir şeydir. Bu kadar çokluğuna rağmen râvîler, tek bir şeriatın sonraki nesillere ulaştırılmasında büyük zorluklar çekmişlerken, bir de şeriatlar farklı olsaydı o zaman du­rum ne olurdu, düşünebilir misiniz?!

 

Tâbilerin Çoğalması Zaman Alır:
 


Çoğunlukla, diğer milletlerin boyun eğmesi ancak belli bir za­man ve mücadeleden sonra gerçekleşir ki, peygamberin ömrü buna kâfi gelmez. Nitekim halihazır mevcut şeriatlarda durum böyledir. Çünkü yahudilikte, hıristiyanlıkta ve müslümanhkta ilk etapta az sayıda kişiler iman etmişlerdir. Ancak daha sonradır ki üstünlük­leri ortaya çıkmış ve yayılmışlardır.                                                     

 

Teşrvde, İlk Muhatap Olan Kavmin Dikkate Alındığı Gibi, Gelecek Milletlerin de Dikkate Alınması:
 

Şeâ’ir, hükümler ve ihtiyaçların karşılanması için takip edi­len yolların belirlenmesi esnasında, peygamberin gönderilmiş ol­duğu kavmin âdetlerini dikkate almaktan daha güzel ve daha ko­lay bir şey olamaz. Ancak bu yapılırken, daha sonra gelecek olan nesilleri iyice sıkıntıya sokacak bir tavır gösterilmemesi, bazı şey­lerin kısmen onlara bırakılması gerekir. Böylece öncekilerin, gerek kalbî şehadetleri ve gerekse âdetlerine olan uygunluğu sebebiyle o şeriatı kabul etmeleri kolay olur. Sonrakilerin kabulü de aynı şe­kilde kolay olur;” çünkü din imamlarının ve halifelerin yolundan gitme arzusu onlar için bir saik olur, öbür taraftan getirilen şeriat, her zaman ve mekanda yaşayan kavimler için tabiî bir mahiyet arzedeceğinden benimsenmesinde bir zorluk olmaz.



[594] Büyük Hint filozofu Beydaba tarafından kaleme alınan bu eser Hakîm Birzeveyh tarafından Farsça'ya çevrilmiş, daha sonra da başka dillere tercümesi yapılmış, bütün kahramanları hayvan olan bîr siyaset ve na­sihat kitabıdır.(Ç)

[595] Âl-i İmrân: 3/110