sumeyye
Sat 26 June 2010, 01:01 pm GMT +0200
Zirve İnsanlar
Dağların zirvesi yaz-kış demeden hep dumanlıdır Güneşe çok yakındır zirveler Fakat onun iklimi hayata müsait olduğu için zümrüt gibi yeşildir Bunalmışlar, nefes almak için atarlar kendilerini zirvelerin bağrına Hayat bahşeden o iklimler, cennetnümûn bir hal yaşatır insan olan insana
Mânâ âleminin temsilcilerinin de eksik olmaz kafalarında duman Onların yeri de zirvelerdir Fakat, inip kuyunun dibindekilere el uzatmaktır dertleri Yeşertmektir kurumuş gönülleri, çölleşmiş sineleri
Cennet, bütün nimetleriyle, kaldırım taşı gibi ayaklarının altına serilmiş olan huri ve gılmanların teşrifatçılık yapmakla şeref duydukları İnsanlığın İftihar Tablosu’nun, Kâinatın Varlık Sebebi’nin mi’rac hakikati ile mazhar olduğu o âlemi bırakıp, kan içmekten lezzet alan insanların dünyasına avdet buyurmaktaki derdi neydi? Onları, oraya götürebilmekti elbet
Zirve insanlar bunun için bir kuluçka sabrı içinde beklerler filizleri, baharın müjdesi lâle ve sünbülleri, “Hak! Hak!” diye öten bülbülleri
Buharlaşıp zirvelere yükselirler, yağmur olup inmek için Onlar yaşatmak, yeşertmek için vardırlar Yaşama arzusu büyük bir zillettir onlar için Sefahet ve şöhret bataklığında boğulanların imdadına yetişebilmek en büyük idealleridir onların
Mazinin derinliklerine doğru kok salmıştır onlar Nebilerle, velîlerle soluk soluğa hareket eder ve o kaynaklardan hayat iksiri taşırlar müstakbel çiçek ve meyvelere
İstikbalin ümit nesli, çiçek ve meyveleridir her mevsim Meyveler tohuma hamile, meyletmiş toprağa doğru tevazu ve mahviyet içinde
Dertleri, sancıları kışa ve karanlığa baş kaldırmak, gündüzü ve baharı aramaktır Onun için gecelerin karanlıklarında, mi’rac merdiveni namazlarıyla, tevazu ve mahviyet sembolü secdeleriyle, hep rıza makamını ararlar O makamın gereği olarak, batmış çıkamayan, düşmüş kalkamayan sergerdan neslin necatı, kurtuluşu için koşarlar
Onların, geceleri gündüzlerinden daha aydındır Herkesin fâni lezzet ve zevkleri içinde dostlarıyla beraber olduğu gecelerde onlar, engeli, dikeni ve ızdırabı çok da olsa, ‘akabe’leri aşma, karanlığı boğma, baki dostlara kavuşma ve kavuşturma derdiyle iki büklümdürler
Aşamadıkları, ulaşamadıkları hâdiseler karşısında balığın karnındaki Yunuslar, Yusuf’un hasretiyle yanan Yakub’lar gibi hallerini Allah’a arz eder, medet ve inayet dilenirler
Zirve insanlar, maziye açılan pencerelerden saadet asrına uzanır, istikbale açılan menfezlerde cennet ehli ile musafaha eder ve o cenneti dünyalarına taşımaya çalışırlar
Zirve insanların, Kur’ân’la alâkaları, su-balık misalidir Bütün enerjilerini Kur’ân’dan alırlar Kutup yıldızıdır onlar Yolunu, yönünü kaybedenler yön tayininde istikameti onlarla bulurlar Kudsîlerin çiçek çiçek açtığı bahçelerin bahçıvanlarıdırlar
Zirveler, bulutlara yakın veya iç içe olmaları nedeniyle rahmetten en çok istifade ederler
Zirvelerin bağrından fışkırır âb-ı hayat kaynakları
Zirve insanlardır, İlâhî rahmete sîneleri açık olanlar Gönül dünyaları kurumuş nice insanlar, onların bağrında yetişir ve yeşerir
Cennetin küçük ve sönük bir vitrini olan dünyada; kuşlar gibi kanat çırpıp yüceler yücesine ulaşma, rahmetle buluşma gayretinin yanında, mânâ âleminin derinliklerinde huzur ve itmi’nânın teminatı hakikatlere götürecek başı dumanlı, gönlü imanlı mânâ erlerinin eteğine tutunmak gerekmez mi?
İnsan, imanı, iz’anı nisbetinde murakabe ve muhasebe derinliği kazanır Nur varken zulmette boğulma, hürken zincire vurulma, gündüzde geceyi, baharda kışı kovalama, akılla ne derece telif edilebilir? Tutulmazları kovalama, ömrü heder etmek değil midir? Peşinden koştuğun her fâni şey kaçıyor Öyle ise, solmayan rengin ve sönmeyen ışığın parıldadığı zirvelere tırmanmak gerekmez mi?
A Haydar POLAT