- Zimmîlik akdi

Adsense kodları


Zimmîlik akdi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 12 July 2011, 05:45 pm GMT +0200
14— Zimmîlik Akdi ve Cizye Alınması:

 

Zimmîlik akdi ve cizye alma konusundaki tatbikatına gelince; hicretin 8. yılında Berâe (Tevbe) sûresi ininceye kadar kâfirlerin hiçbirinden cizye al­madı. Cizye âyeti inince mecusilerden,[400]' ehl-i kitaptan ve hıristiyanlardan cizye aldı. Muaz'ı (r.a.) Yemen'e gönderdi ve Yemen yahudilerinden müslü-man olmayanlarla zimmîlik akdi yaptı ve onlara cizye bindirdi. Hayber ya­hudilerinden cizye almadı. Yanılan ve hata edenlerden bazıları bunun Hayberlilere mahsus bir hüküm olduğunu, diğer ehl-i kitaptan alınsa bile on­lardan cizye alınmayacağını sandılar. Bu onların siyer ve megaziyi anlama­malarından kaynaklanmaktadır. Çünkü Allah Rasûlü (s.a.) onlarla savaştı ve onları dilediği kadar memleketlerinde tutma şartıyla barış anlaşması yaptı. Cizye âyeti henüz inmemişti. Bu sebeple onlarla yapılan barış anlaşması ve onların Hayber arazisinde bırakılmaları cizye âyetinin inmesinden önceye rast-

lamış oldu. Sonra Allah Teâîâ, Hz. Peygamber'e (s.a.) ehl-i| kitapla, onlar cizye verinceye kadar savaşmasını emretti. O zaman Hayber1 yahudileri bu hükme dahil olmadı. Çünkü onlann orada bırakılmaları ve çıkanın yansı ken­dilerinin olması kaydıyla arazide işçi olarak çalışmaları şartıyla Hz. Peygam­ber (s.a.) ile onlar arasında yapılan anlaşma daha önce gerçekleşmişti. Bu yüzden onlardan bundan başka bir şey talebinde bulunmadı. Ama Necran hıristiyanlan, Yemen yahudileri ve daha başkaları gibi kendisiyle onlar ara­sında daha önce bir anlaşma bulunmayan Hayberliler dışındaki ehl-i kitap­tan cizye anlaşmasında bulunma gibi bazı şeyler taleb etti. Hz. Ömer, Hayber yahudilerini Şam'a sürgün edince Hayber arazisinde bırakılmalarını içeren

0 anlaşma bozulmuş ve onlar da diğer ehl-i kitap hükmüne geçmişlerdir.

Sünnet ve sünnetin işaretleri kapalı kalan devletlerin birinde Hayber ya­hudilerinden bir grup bir belge ortaya koydu. Belgeci eski göstermek için yıp­ratmışlar ve bir takım yalanları süsleyip yaldızlamışlar, doğru göstermek için imza taklit etmişlerdi. Bu belgeye göre Hz. Peygamber (s.a.) Hayber yahudi­lerinden cizyeyi kaldırmıştı ve buna Ali b. Ebî Tâlib, Sa'd b. Muaz ve bir grup sahabî —Allah onlardan razı olsun— şahit olmuşlardı. Allah Rasûlü'-nün (s.a.) sünnetim, savaşlarım ve siyerini bilmeyen bazı cahiüerce bu belge revaç buldu. Onlann aklına olabileceği kuruntusu geldi. Hatta doğruluğunu sandılar da bu sahte belgenin hükmüne göre hareket ettiler. Nihayet belge Şeyhülislâm İbn Teymiye'ye —Allah ruhunu şâd eylesin— iletildi ve ondan bu belgenin yürürlüğe konmasına ve gereğince işlem yapılmasına yardım et­mesi talebinde bulunuldu. Üstad, belgeye tükürdü ve onun sahte olduğunu on noktadan ortaya koydu. Bazıları:

1. Belgede Sa'd b. Muaz'ın şahitliği yer almaktadır. Oysa Sa'd kesinlik-le Hayber'in fethinden önce vefat etmiştir.                                     

2. Belgeye göre Hz. Peygamber (s.a.) onlardan cizyeyi kaldırmıştı. Oysa cizye âyeti daha henüz inmemişti ve o vakit sahabe cizye nedir bilmiyordu. Çünkü cizye âyeti Hayber fethinden üç sene sonra, Tebük savaşının yapıldığı yılda inmişti.

3. Yine belgeye göre Hz. Peygamber (s.a.) onlardan vergileri ve angar­yaları kaldırmıştır ki bu imkânsızdır. Zira O'nun zamanında ne onlardan ne de başkalarından alman ne vergi ve ne de angarya vardı. Allah gerek O'nu Ve gerekse ashabını vergi ve angarya almaktan korumuştur. Bunlar zalim hü­kümdarların koydukları ve o şekilde devamedegelen vergilerdendir.

 4. Farklı branşlara mensup ilim adamlarından hiçbiri bu belgeden söz t;    âlîlite   hiri. ne hadis ve sünnet âlimle-

rinden biri, ne fıkıh ve fetva âlimlerinden biri ve ne de tefsircilerden biri bun­dan söz etmiştir. Yahudiler böyle bir belgeyi selef devrinde ortaya çıkarama­mışlardır; çünkü biliyorlardı ki, eğer öyle bir sahte belge düzenleseler onlar o belgenin asılsız ve sahte olduğunu hemen anlarlar. Fitne zamanında ve sün­netin bir bölümünün gizli kaldığı dönemde devletlerden birini hafife alıp böyle bir sahte belge düzenlediler, onu süsleyip yaldızladılar ve ortaya çıkardılar. Onların yaptıkları bu şeye Allah'a ve Rasûiü'ne hiyanet eden bazı kimselerin tamahkârlıkları müsaade etti. Ama bu sürekli olmadı, çok geçmeden Allah, onun gerçek yüzünü gösterdi. Peygamberlerin halifeleri (yani âlimler) onun asılsızlığını ve sahteliğini ortaya koydular.

Cizye âyeti inince Hz. Peygamber (s.a.) şu üç kısımdan cizye aldı: 1) Me-cusiler, 2) Yahudiler, 3) Hıristiyanlar. Putperestlerden cizye almadı. Bir gö­rüşe göre Hz. Peygamber'in (s.a.) alıp almama konusundaki tatbikatına uyarak bunlar dışında ve bunların dinini benimseyenler dışındaki herhangi bir kâfir­den cizye almak caiz değildir. Diğer bir görüşe göre ise hem ehl-i kitaptan ve hem de Arap olmayan putperestler gibi ehl-i kitap dışındaki kâfirlerden cizye alınır; ama Arap putperestlerinden alınmaz. Birinci görüş İmam Şafiî'­nin (r.h.) ve iki rivayetten birine göre İmam Ahmed'in görüşüdür. İkincisi ise İmam Ebu Hanîfe'nin (r.h.) ve diğer rivayete göre de İmam Ahmed'in (r.h.) görüşüdür.

İkinci görüşü savunanlar diyorlar ki: Hz. Peygamber (s.a.) Arap müş­riklerinden cizye almamıştır; çünkü cizyenin farz oluşunu ifade eden âyet Arap yarımadası müslüman olduktan sonra inmiştir. O vakit orada müşrik kalma­mıştı. Zira bu âyet Mekke'nin fethinden ve Arapların Allah'ın dinine akın akın girmelerinden sonra inmiştir. O zaman Arap memleketinde müşrik kal­mamıştı. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.) fetihden sonra Tebük gazasına çık­mıştır. Oranın halkı hıristiyandı. Şayet Arap memleketinde müşrikler bulunsaydı onlar Hz. Peygamber'i (s.a.) takip ediyor olurlardı. Uzaktakiler-İe savaşmaktansa onlarla savaşmak daha münasip olurdu.

Siyeri ve İslâm savaşlarını iyi tetkik eden işin böyle olduğunu anlar. Ken­disinden alınacak kimse bulunmadığından ötürü onlardan cizye alınmamış­tır. Yoksa onlar cizye verecek kimse olmadıklarından cizye alınmamış değildir. Bu görüş sahipleri devamla diyorlar ki: Hz. Peygamber (s.a.) ehl-i kitap ol­madıkları halde mecusilerden cizye almıştır. Onların kitapları olduğu sahih değildir. Bu konuda Hz. Peygamber'e (s.a.) bir hadis nisbet edilmişse de böyle bir hadis sabit ve senedi de sahih olmaz.[401]

Ateşe tapanlarla puta tapanlar arasında bir fark yoktur. Hatta putpe­restlerin halleri ateşperestlerin hallerinden daha yakındır. Onlar bazı konu­larda Hz. İbrahim'in dinini izlerlerdi; ateşperestlerde ise böyle bir şey yoktu. Aksine ateşperestler Hz. Halil İbrahim'in düşmanıdırlar. Onlardan cizye alın­dığına göre putperestlerden alınması daha da yerindedir. Buna Allah Rasû-îü'nün (s.a.) sünneti de delâlet etmektedir. Nitekim Sahih-i Müslim'de yer alan bir hadisine göre bir komutanına: "Müşrik düşmanlarınla karşılaştığın zaman onları şu üç şeyden birine çağır; hangisine olumlu cevap verirlerse on­lardan bunu kabul et ve onlara ilişme." buyurduktan sonra ona düşmanları müslüman olmaya, ya da cizye vermeye çağırmasını, (bunları kabul etmez­lerse) onlarla savaşmasını emretti.[402]

Muğîre, İran hükümdarının görevlisine: "Peygamberimii bize, si; lah'a ibadet edinceye yahut cizye verinceye kadar sizinle savaşmamızı eı ti." dedi.[403]

Allah Rasûlü (s.a.) Kureyş'e: "Kendisi sayesinde Arabın size boyun eğe­ceği ve acemlerin size cizye vereceği bir kelimeniz olsun istemez misiniz?" bu­yurdu. Onlar da: "Nedir o?" dediler. Hz. Peygamber (s.a.): "La ilahe illallah = Allah'tan başka tanrı yoktur, sözü" buyurdu.[404]                           '

Hz. Peygamber (s.a.) Tebük seferinden dönerken süvarileri Dümetü'l-Cendel hükümdarı Ükeydir'i yakaladılar. Peygamberimiz onunla cizye yermesi şartıyla barış anlaşması yaptı ve canını ona bağışladı.[405]

Necranlı hıristiyanlarla bir anlaşma yaptı. Anlaşmaya göre Necranlılar, yarısı safer ayında, diğer yansı recep ayında olmak üzere müslümanlara iki bin takım elbise ödeyecekler; eğer Yemen'de bir savaş veya bir hıyanet söz konusu olursa oraya savaş için gidecek müslümanlara ödünç olarak otuz zırh, otuz at, otuz deve ve her sınıf silahtan otuzar adet silah verecekler, müslü-manlar telef olanları tazmin edecek ve geri kalanları iade edecekler; hiçbir kiliseleri yıkılmayacak; hiçbir keşişleri dışarı çıkarılmayacak ve herhangi bir yaramazlıkta bulunmadıkları yahut faiz yemedikleri sürece dinlerinden dön­meleri için zorlamlmayacaklardır.'[406]"

Bu anlaşma metni göstermektedir ki, şayet şart koşulmuşsa yaramazlık çıkartmak yahut faiz yemekle zimmîlik sözleşmesi bozulmaktadır.

Muaz'ı Yemen'e gönderirken ona ergenlik çağına girmiş herkesten bir dinar yahut onun değerinde meâfirî denilen Yemen mamulü kumaş almasını emretti.[407]

Bu da gösteriyor ki, cizyenin cinsi ve miktarı belirlenmiş değildir. Müs lümanların ihtiyaçlarına ve kendisinden alınacak kimsenin dayanabüirliliği-ne, zenginlik durumuna ve sahip olduğu mala göre cizyenin kumaş, altın ve takım elbise olması da, daha çok-daha az olması da caizdir.

Gerek Allah Rasûlü (s.a.) ve gerekse halifeleri cizye hususunda Arap ile Arap olmayan arasında fark gözetmemişlerdir. Allah Rasûlü (s.a.) hıristiyan Araplardan cizye aldığı gibi Hecer mecusilerinden de almıştır. Bunlar Arap idiler. Araplar aslında hiç kitaplan bulunmayan bir millettir ve onların her bir kolu, komşuları olan milletlerin dininde idi. Bahreyn Araplan, İran, Te-nûh ve Bühre'ye komşu olduklarından mecusi; Tağliboğullan Bizans'a kom­şu  olduklarından  hıristiyan;   Yemen'deki  bir  takım  kabileler  Yemen yahudilerine komşu olduklarından yahudi idiler. Allah Rasûlü (sLa.) cizye hü­kümlerini yürürlüğe koydu ve atalarına, onların ehl-i kitap dinine ne zaman girdiklerine bakmadı. Onlar bu dine, yürürlükten kaldırıldıktan ve değiştiril­dikten önce mi, sonra mı girmişlerdi? Bu dini nereden biliyorlardı? Bu nasıl sağlam şekilde belirlenebilir ve bunun delili nedir? Bütün bu soruları dikkate almadı. Siyer ve megazide sabit olduğu üzere Hz. İsa'nın şerîati yürürlükten kaldırıldıktan sonra Ensardan bazılarının oğulları yahudi olmuş ve babalan onları müslüman olmaya zorlamışlardı. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Dinde zorlama yoktur." âyetini'[408] indirdi.

Hz. Peygamber'in (s.a.) Muaz'a: "Ergenlik çağma giren herkesten bir dinar al!" buyurması cizyenin çocuklardan ve kadınlardan alınmayacağına delildir.

Soru: Peki, şu hadisi ne yapacaksınız? Abdürrezzak'm Musannef'inde ve Ebu Ubeyd'in et-Emvâl'de rivayetlerine göre Hz. Peygamber (s.a.) Muaz b. Cebel'e, Yemen'de her bir ergenlik çağına girmiş kadın ve erkekten cizye almasını emretti. Ebu Ubeyd: "Adam başı bir dinar yahut onun değerinde meâfirî kumaş olmak üzere... köle yahut cariyeden..." kısmını ilâve etmiş­tir[409]' Bu hadise göre Hz. Peygamber (s.a.) gerek erkek ve kadından, gerek­se hür ve köleden cizye almıştır.                                         

Cevap: Bu hadisin mevsul olarak rivayeti sahih değildir, hadis munka-tı'dır. Bu ilâve kısım ise ihtilaflıdır; diğer raviler tarafından zikredİlmemiş-tir. Herhalde râvilerden birinin yorumu olsa gerektir. İmam Ahmed, Ebu Davud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve daha başkaları bu hadisi rivayet etmiş­ler; ama yalnızca "Hz. Peygamber (s.a.) ona ergenlik çağma girenden bir di­nar almasını emretti." kısmını aktarmışlar ve bu ilâveyi anmamışlardır.

Hz. Peygamber'in (s.a.) kendilerinden cizye aldığı kimselerin çoğunlu­ğu hiristiyan, yahudi ve mecusi Araplardı. Onlardan hiçbirinin dinine ne za­man girdiğini araştırmadı. Onları babalarına göre değil dinlerine göre değerlendirirdi. [410]


[400] Şafiî, 2/126; Buharî, 58/1. Ömer İbnü'l-Hattâb (r.a.), Abdurrahman b. Avf; "Hz. Pey­gamber (s.a.) Hecer mecusilerinden cizye aldı." diye şahitlikte bulununcaya kadar Mecusilerden cizye almazdı.

[401] Abdürrezzak, 10029; Beyhakî, 9/188. Senedinde meçhul bir râvi vardır. Bununla birlikte İbn hacer Fethul Baride (6/186) senedindeni hasen saymıştır.

[402]  Müslim, 1731. Yukarıda geçti.

[403] Buharı, 58/1. Hafız İbn Hacer (6/189-190) diyor ki: Bu rivayete göre Muğîre, HzJ Pey­gamber'in (s.a.) mecusiler cizye vermeyi kabul edinceye kadar onlarla savaşmayı emretti­ğini haber vermektedir. Böylece bu rivayetle, Abdurrahman b. Avf bunu rivayet etmekte yalnız kaldı diye iddia edenlerin görüşü reddedilmektedir.

[404] Ahmed (1/227,362) ve Tirmizî (3230), A'meş - Yahya b. Umâre - Saîd b. Cübeyr - İbn Abbas senediyle rivayet etmişlerdir. Yahya b. Umâre'yi İbn Hibbân es-Sikât adlı eserinde zikretmiş; Buharı, Tarihu 'l-Kebîr (4/2/292) adlı eserinde bu şahsın biyografisini vermiş, ama onun hakkında herhangi bir cerh zikretmemiştir. A'meş'ten rivayette bulunan bu üs­tadın ismi konusunda muhaddisler ihtilâf etmişlerdir: Sevrî, ondan rivayetinde râvinin adım Yahya b. Umâre olarak vermiş ve Buharı, İbn Hibbân ile Yakub b. Şeybe bunun kesin doğru olduğunu ifade etmişlerdir. Ebu Üsame ise A'meş'ten rivayette bulunan râvinin is­mini nisbesiz olarak "Abbâd" şeklinde vermiştir. EI-Eşcaî, A'meş'ten aktaran râvinin adını "Yahya b. Abbâd" olarak; Hammad b. Üsame ise "Abbâd b. Cafer" olarak vermiştir. Hadisi ibn Kesîr, Tefsîr'indet Taberî tefsirinden Ebu Üsame senedli olarak aktarmış ve sonra Müsned'de İmam Ahmed'in ve Nesâî'nin Ebu Üsame - A'meş - Abbâd (bu şekilde nisbesiz olarak) senediyle yukarıdakine benzer tarzda rivayet ettiklerini söylemiş ve sonra da demiştir ki: Bu hadisi Tirmizî, Nesâî, İbn Ebî Hatim ve İbn Cerîr rivayet etmiştir; hep­si de tefsirlerinde Süfyan es-Sevrî - A'meş - Yahya b. Umare el-Kûfî - Saîd b. Cübeyr -ibn Abbas senediyle aktarmışlardır. Tirmizî: "Hadis hasendir." diyor.

[405] Bk. İbn Hişâm, es-Sîre, 2/526. Enes b. Mâlik anlatıyor: Allah Rasülü'nün (s.a.) huzuru­na geldiğinde Ükeydir'İn kaftanını gördüm. Müslümanlar ona elleriyle işaret ediyorlar ve hayranlık gösteriyorlardı. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.): "Buna mı hayran oluyorsu­nuz? Canım elinde olana yemin ederim, ki, Sa'd b. Muaz'ın cennetteki mendilleri bundan daha güzeldir." buyurdu. Bu rivayetin senedi sahihtir. Müslim'in (4/1917) yine Enes'ten rivayetine göre ise Dûmetu'l-Cendel hükümdarı Ükeydir, Allah Rasûlü'ne (s.a.) bir takım hediye etti. İnsanlar ona hayran oldular. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.): "Muham-med'in canı elinde olana yemin ederim ki Sa'd b. Muaz'ın cennetteki mendilleri bundan daha güzeldir." buyurdu.

[406] Ebu Davud, 3041. Senedi zayıftır.

[407] Ahmed, 5/230, 233, 247; Ebu Davud, 3038, 3039; Tirmizî, 623; İbn Mâce, 1803; Nesâî, 5/25-26. Râvileri sikadır. îbn Hibbân (794) ve Hâkim (1/398) hadisin sahih olduğunu söy­lemişler, Zehebî de buna katılmıştır. Bu

konuda Ebu Ubeyd, el-Emvâl (s. 27) adlı eserinde "-Urve b.zübeyr’den hadis nakletmektedir.                   

[408] Bakara, 2/256.

[409] Abdürrezzak, Musannef'de Ma'mer - A'meş - Şakîk b. Seleme - Mesrûk b. Ecdâ senediy­le rivayet etmiştir. Abdürrezzak diyor kî: Ma'mer, "Ergenlik yaşına girmiş kadın sözü hatadır. Kadınlara bir şey gerekmez." derdi. Ebu Ubeyd, el-Emvâl'de (s. 37) diyor ki: "Bizim görüşümüzce -Allah daha iyi büir ya- bu konuda sağlam ve mahfuz olarak gelen hadis, ergenlik yaşma girmiş kadının sözü edilmeyen hadistir. Zira müslümanlarm tatbik ettikleri budur ve Hz. Ömer de ordu komutanlarına böyle yazmıştır." Hz. Ömer'in mek­tubunu Ebu Ubeyd (s. 93), İsmail b. İbrahim - Eyyûb es-Sahtiyanî - Nâfi' - Hz. Ömer'in kölesi Eşlem senediyle şöylece kaydetmiştir: Hz. Ömer, ordu komutanlarına mektup ya­zarak onlara Allah yolunda savaşmalarını, kendileriyle savaşmayanlarla savaşmamaları­nı, kadınları ve çocukları öldürmemelerini ve yalnızca vücudunun tüylerini tıraş etmek için ustura kullanmış olanları öldürmelerini emretti. Ayrıca ordu komutanlarına, adam başı­na cizye koymalarını, kadınlardan ve çocuklardan cizye almamalarını ve yalnızca vücudu­nun tüylerini tıraş etmek için ustura kullanmış olanlara cizye koymalarım yazdı. Bu rivayetin senedi sahihtir.

[410] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/188-194.