neslinur
Wed 28 July 2010, 04:33 pm GMT +0200
Zimmiler Hicaz Sınırları İçinde İskan Edilmez
islâm dini Arap Yarımadasında doğmuştur. Allah'ın bu husustaki vahyi o bölgeye inmiş ve kutsal Kabe'nin inşası için de Mekke vadisi uygun görülmüştür. O bakımdan islâm'ın ilk menşei olan Arap Yarımadasında hiçbir müşrik ve kitap ehlinin iskân edilmemesi emredilmiştir. Resûlüllah (a.s.) vefatından az önce böyle bir tavsiyede bulunmuş ve ashabına, onlardan sonra gelecek olan müslümanlara kesin emir vermiştir. [331]
İlgili Hadisler
İbn Abbas (r.a.) dan yapılan rivayette, adı geçen şu bilgiyi vermiştir: "Resûlüllah'ın (a.s.) ağrı ve acısı perşembe günü iyice arttı ve vefatından önce şu üç şey ile vasiyette bulundu: 'Müşrikleri Arap Yarımadasından çıkartınız. Gelen elçi ve temsilcilere benim icazet verdiğim gibi icazet verin.»"
Ibn Abbas (r.a.) devamla diyor ki: "Üçüncüsünü unuttum." [332]
Ömer fraj rfew yapılan rivayette, Resûlüllah'ın (a.s.) şöle buyurduğunu duymuştur: "And olsun ki yahudi ve nasârayı Arap Yarımadasından çıkartacağım; o kadar ki bu yarımada da ancak müslüman kalacaktır." [333]
adan yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: TtesûlüUah'ın (a.s.) en son yaptığı vasiyyeti şöyle buyurması oldu: Arap Yarımadasında iki din bırakılmayacaktır." [334]
İbn Ömer'den (r.a.) yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: "Ömer (r.a.) yahudi ve hıristiyanları Hicaz topraklarından çıkarttı. Hayber yahudilerinden de söz ederek onları Ömer (r.a.) Teymae ve Eriha'ya çıkartıp sürdü." [335]
Ebu Ubeyde hadisi: "Hicaz ve Necran yahudilerini Arap yarımadası dışına çıkartınız" mealindedir. [336]
Ilim Adamlarının, Müctehidlerin Görüş ve İstidlalleri
a) Hanefî imamlarına göre, Arap topraklarında hiçbir kilise, havra bırakılmaz. Bu topraklarda içki ve domuz satılmaz, alınmaz. Müşriklerin Arap topraklarını mesken olarak kullanmalarına izin verilmez. Arabistanı bunlar kendilerine vatan edinemezler. Aynı zamanda Arap Yarımadası bütün batıl dinlerden temizlenir.
Harbî bir kimse Harem topraklarına iltica ederse, onu öldürmek mubah olmaz. Ancak barmdırılmayıp Harem sınırları dışına çıkartılır, îmam Şafiî'ye göre iltica eden harbî öldürülür.
Ancak îmam Ebû Hanîfe ile îmam Muhammed bu konuda şöyle demişlerdir: "Harbî olan kimse Harem dahilinde öldürülmez ve dışarı da çıkartılmaz." îmam Ebû Yusuf ise: "Harbî olan kimse Harem'de öldürülmez, bu mubah değildir. Ama onu Harem dışına çıkartmak mubahtır" demiştir.
Bu konuda îmam Şafiî şu âyetlerle istidlal ve ihticac etmiştir:
"Haram ayları çıkınca, artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürünüz..." [337]
Hanefîler ise şu- âyetle istidlal ve ihticacda bulunmuşlardır:
"Görmediler mi ki, çevrelerindeki ve civarlarındaki insanlar kapılıp (malları, çoluk çocukları) yağma edilirken biz (Mekke'yi) güven verici bir Harem yaptık..." [338]
Ayrıca şu âyetleri de ihticac etmiş bulunuyorlar:
"Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Ama orada sizi öldürmeye kalkışırlarsa siz de onları (orada) öldürün. İnkarcıların cezası işte böyledir." [339]
Böylece harp ehlinden bir kavim savaşmak üzere Harem toprağına girerse, şüphesiz onlar orada öldürülürler. O bakımdan onları öldürmekten, esir etmekten dolayı müslümanlara bir vebal yoktur. [340]
b) Şâfiîlere göre, kâfirlerin Hicaz topraklarında iskanına imkân verilmez, menedilir. Bu da Mekke, Medine, Yemame ve bu topraklar üzerindeki şehir, kasaba ve köylerden ibarettir, imamdan izinsiz Hicaz topraklarına giren ehl-i küfür derhal sınır dışı edilir. Ancak bir kâfirin bu topraklara girmesinde müslümanlardan yana bir maslahat söz konusu olduğu takdirde imam izin verebilir. Ticaret amacıyla giren kimseye bir şey satın almak şartıyla izin verilebilir ve üç günden fazla kalmasına müsaade edilmez. Bunların Mekke Harem'ine girmeleri ise engellenir. Gelen kâfir elçi ise, yine Harem dahiline sokulmaz, ya imam Harem dışına çıkıp onu kabul eder veya naibini göndererek mülakat sağlar. Gelen elçi Mekke Harem'inde hastalanır ve ölürse derhal harem dışına nakledilir. Öldüğü takdirde oraya gömülmez. [341]
c) Hanbelîlere göre de, harbî bir kimsenin Hicaz'a yerleşmesine cevaz verilmez, imam .Mâlik de aynı görüştedir.. Şu farkla ki, imam Mâlik, Arap topraklarında eyleşmelerine de cevaz vermez. Çünkü Resûlüllah (a.s.), "Arap Yarımadasında iki din birarada bulunmasın" buyurmuştur. Hem Resûlüllah (a.s.): "Arap Yarımadasındaki yahudi ve hıristiyanları elbette çıkartıp sınır dışı edeceğim" buyurmuştur. Ancak yahudi ve hıristiyanların ticaret amacıyla Hicaz topraklarına girmelerine cevaz verilir. Zira Hz. Ömer (r.a.) zamanında da hıristiyanlar ticaret maksadıyla Medine'ye gelirlerdi. Orada hastalandıkları takdirde iyileşinceye kadar kalmasına izin verilebilir. Kitap ehlinin veya harbînin ticarî amaçla Hicaz topraklarına girmesine izin verilir, ancak dört günden fazla ikametlerine cevaz verilmez. Böylece Hicaz'da değişik kasaba ve şehirlere girdiklerinde her birinde üç veya dört gün kalabilirler. Harem toprağına gelince, buraya hiçbir suretle girmelerine cevaz verilmez, imam Şafiî de aynı görüştedir, imam Ebû Hanîfe buna cevaz verilebilir demiştir. [342]
Tahliller ve Rivayetler
272 no'lu Ibn Abbas hadîsi sahîh olup istidlal ve ihticaca salihtir. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in en son vasiyyetini yansıtmakta ve şu iki hükmü ifade etmektedir: islâm'ın merkezi, vahyin tecellisine mazhariyeti itibariyle Arap Yarımadasındaki müşriklerin çıkartılması ve gayr-i müslim ülkelerden gelen elçi ve heyetlerin sünnet çerçevesinde kabul edilmesi..
Vasiyyetin üçüncü maddesini, ya Ibn Abbas (r.a.) dan rivayet eden râvî unutmuştur veyahut tbn Abbas unutmuştur. Bu ya Üsame kumandasında bir ordu hazırlayıp Bizans üzerine gönderilmesi veya Resûlüllah'm (a.s.) kabrinin putlaştırılmamasıyla ilgili olabilir. Zira Efendimiz'in bu iki hususta da tavsiyesi olmuştur.
Böylece islâm'ın Arap Yarımadasında tek din olarak kalması sağlanmış ve putperestliğin bir daha o bölgede hortlaması kesin biçimde önlenmiştir.
273 no'lu Ömer hadîsini Tirmizî sahîhlemiştir. Ö bakımdan istidlale salih görülmüştür. Resûlüllah (a.s.) vefat etmeden Önce Arap Yarımadasında bulunan yahudileri tenkil edip çoğunu Arap Yarımadasından çıkartmıştı. Geriye kalanlarım ise Hz. Ömer (r.a.) tenkil edip yarımadayı bu iki din mensubundan temizlemiştir. Bu emrin gereği olarak bir daha yahudi ve hıristiyanlarm yarımadaya yerleşmelerine imkân verilmemiştir.
274 no'lu Aişe hadîsini Ahmed kendi müsnedinde Ibn Ishak tarikiyle rivayet ve tahrîc etmiştir. Ömer hadîsiyle birbirini kuvvetlendirmekte ve aynı hükmü ihtiva etmektedir.
Ebû Ubeyde hadîsini aynı zamanda Beyhakî tahrîc etmiş ve el-Humeydî kendi müsnedinde rivayet etmiştir. Burada Arap Yarımadası değil Hicaz konu edilmiş ve yahudilerin Hicaz'dan çıkartılması emredilmiştir. Şüphesiz Hicaz, yarımadanın tamamı değil bir bölümüdür. Ancak bu ifadeyle zikr-i cüz irade-i kül kasdedilmiş olabilir. Yani Hicaz denilirken bununla Arap Yarımadasına atıf yapılmıştır. Zira Hicaz denilince, daha çok Ürdün, Necid ve Asir arasında Mekke ve Medine'yi, Yemame ve çevresini içine alan kesim söz konusudur. Necran'dan ise, Kuzey Yemen'de eski kervan yolu üzerindeki bölge kasdedilmektedir. Böylece Hicaz ve Necran isimleri bir bakıma yarımadaya işarettir. Zaten hadîsin son kısmı, "bu iki bölgede yaşayan yahudileri Arap Yarımadasının dışına çıkartınız" şeklindedir. Nitekim diğer sahîh hadîsler doğrudan "cezîretü'1-arab" ismine yer vermekte ve gerek müşriklerin, gerekse kitap ehlinin buradan çıkartılmasını emretmektedir.
275 no'lu Ibn Ömer hadîsi sahihtir. Hz. Ömer'in (r.a.)
Resûlüllah'm (a.s.) emir ve tavsiyesine uyarak Hicaz topraklarında yaşamakta olan yahudi ve hıristiyanlara Şam dolaylarına sürdüğü belirtilmektedir. Yine hadîste geçen "Hicaz" ismi bir bakıma Arap Yarımadasına delâlet etmekte, zikr-i cüz irade-i kül kabilinden bir anlam taşımaktadır. Ebû Ubeyde hadîsi buna açık biçimde delâlet etmektedir. Böylece Hz. Ömer'in Arap Yarımadasında kalan yahudi ve hıristiyanlarm bir kısmını Şam'a bir kısmını da Kûfe'ye sürdüğü bilinmektedir.
Resûlüllah'm (a.s.) bir defasında: "Onları Arap Yarımadasından çıkartınız" bir defasında ise, "onları Hicaz'dan çıkartınız" buyurması, bizim yorumumuza mesned teşkil etmektedir. "Arap Yarımadasında iki din bırakılmasın" hadîsi de bir delil olarak bulunuyor. [343]
Çıkarılan Hükümler
1- Arap Yarımadasında yaşamakta olan bütün müşriklerin çıkartılması vacib olmuştur.
2- Hicaz'dan maksat yarımadadır. Zikr-i cüz irade-i kül kabilinden bir anlatım tarzıdır.
3- Hicaz bölgesinde yahudi ve hıristiyanlarm yerleşmesine imkân vermek caiz değildir. Hiçbir hükümdar bu hususta yetkili değildir.
4- Arap Yarımadasına, Özellikle de Hicaz bölgesine gelen elçi ve heyetleri kabul etmek ve bu topraklara sokmak caizdir.
5- Arap topraklarında hiçbir kilise, havra ve benzeri mabede yer verilmez. Bu ülkede içki ve domuz satışı yasaklanır.
6- Ancak harbî bir kimse Harem toprağına iltica edip eman dilerse öldürülmez. Harem sınırları dışına çıkarılmakla yetinilir. imam Ebû Hanîfe'ye göre, sınır dışına çıkartılmaz.
7- Savaşmak maksadıyla Harem topraklarına saldırıp sınırı geçenleri Öldürmek mubah olur.
8- İmamdan izinsiz Hicaz topraklarına giren küfür ehli derhal sınır dışı edilir.
9- Gelen elçi ve heyet de Harem dahiline alınmaz, imam sınır dışına çıkıp onlarla görüşür.
10- Yahudi ve Hıristiyanlardan ticarî amaçla gelenlerin Mekke ve Medine'ye girmelerine müsaade edilir. Bu daha çok imam Mâlik'in görüşüdür. Her beldede ancak üç veyahut dört gün kalmalarına cevaz vardır. [344]
islâm dini Arap Yarımadasında doğmuştur. Allah'ın bu husustaki vahyi o bölgeye inmiş ve kutsal Kabe'nin inşası için de Mekke vadisi uygun görülmüştür. O bakımdan islâm'ın ilk menşei olan Arap Yarımadasında hiçbir müşrik ve kitap ehlinin iskân edilmemesi emredilmiştir. Resûlüllah (a.s.) vefatından az önce böyle bir tavsiyede bulunmuş ve ashabına, onlardan sonra gelecek olan müslümanlara kesin emir vermiştir. [331]
İlgili Hadisler
İbn Abbas (r.a.) dan yapılan rivayette, adı geçen şu bilgiyi vermiştir: "Resûlüllah'ın (a.s.) ağrı ve acısı perşembe günü iyice arttı ve vefatından önce şu üç şey ile vasiyette bulundu: 'Müşrikleri Arap Yarımadasından çıkartınız. Gelen elçi ve temsilcilere benim icazet verdiğim gibi icazet verin.»"
Ibn Abbas (r.a.) devamla diyor ki: "Üçüncüsünü unuttum." [332]
Ömer fraj rfew yapılan rivayette, Resûlüllah'ın (a.s.) şöle buyurduğunu duymuştur: "And olsun ki yahudi ve nasârayı Arap Yarımadasından çıkartacağım; o kadar ki bu yarımada da ancak müslüman kalacaktır." [333]
adan yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: TtesûlüUah'ın (a.s.) en son yaptığı vasiyyeti şöyle buyurması oldu: Arap Yarımadasında iki din bırakılmayacaktır." [334]
İbn Ömer'den (r.a.) yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: "Ömer (r.a.) yahudi ve hıristiyanları Hicaz topraklarından çıkarttı. Hayber yahudilerinden de söz ederek onları Ömer (r.a.) Teymae ve Eriha'ya çıkartıp sürdü." [335]
Ebu Ubeyde hadisi: "Hicaz ve Necran yahudilerini Arap yarımadası dışına çıkartınız" mealindedir. [336]
Ilim Adamlarının, Müctehidlerin Görüş ve İstidlalleri
a) Hanefî imamlarına göre, Arap topraklarında hiçbir kilise, havra bırakılmaz. Bu topraklarda içki ve domuz satılmaz, alınmaz. Müşriklerin Arap topraklarını mesken olarak kullanmalarına izin verilmez. Arabistanı bunlar kendilerine vatan edinemezler. Aynı zamanda Arap Yarımadası bütün batıl dinlerden temizlenir.
Harbî bir kimse Harem topraklarına iltica ederse, onu öldürmek mubah olmaz. Ancak barmdırılmayıp Harem sınırları dışına çıkartılır, îmam Şafiî'ye göre iltica eden harbî öldürülür.
Ancak îmam Ebû Hanîfe ile îmam Muhammed bu konuda şöyle demişlerdir: "Harbî olan kimse Harem dahilinde öldürülmez ve dışarı da çıkartılmaz." îmam Ebû Yusuf ise: "Harbî olan kimse Harem'de öldürülmez, bu mubah değildir. Ama onu Harem dışına çıkartmak mubahtır" demiştir.
Bu konuda îmam Şafiî şu âyetlerle istidlal ve ihticac etmiştir:
"Haram ayları çıkınca, artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürünüz..." [337]
Hanefîler ise şu- âyetle istidlal ve ihticacda bulunmuşlardır:
"Görmediler mi ki, çevrelerindeki ve civarlarındaki insanlar kapılıp (malları, çoluk çocukları) yağma edilirken biz (Mekke'yi) güven verici bir Harem yaptık..." [338]
Ayrıca şu âyetleri de ihticac etmiş bulunuyorlar:
"Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Ama orada sizi öldürmeye kalkışırlarsa siz de onları (orada) öldürün. İnkarcıların cezası işte böyledir." [339]
Böylece harp ehlinden bir kavim savaşmak üzere Harem toprağına girerse, şüphesiz onlar orada öldürülürler. O bakımdan onları öldürmekten, esir etmekten dolayı müslümanlara bir vebal yoktur. [340]
b) Şâfiîlere göre, kâfirlerin Hicaz topraklarında iskanına imkân verilmez, menedilir. Bu da Mekke, Medine, Yemame ve bu topraklar üzerindeki şehir, kasaba ve köylerden ibarettir, imamdan izinsiz Hicaz topraklarına giren ehl-i küfür derhal sınır dışı edilir. Ancak bir kâfirin bu topraklara girmesinde müslümanlardan yana bir maslahat söz konusu olduğu takdirde imam izin verebilir. Ticaret amacıyla giren kimseye bir şey satın almak şartıyla izin verilebilir ve üç günden fazla kalmasına müsaade edilmez. Bunların Mekke Harem'ine girmeleri ise engellenir. Gelen kâfir elçi ise, yine Harem dahiline sokulmaz, ya imam Harem dışına çıkıp onu kabul eder veya naibini göndererek mülakat sağlar. Gelen elçi Mekke Harem'inde hastalanır ve ölürse derhal harem dışına nakledilir. Öldüğü takdirde oraya gömülmez. [341]
c) Hanbelîlere göre de, harbî bir kimsenin Hicaz'a yerleşmesine cevaz verilmez, imam .Mâlik de aynı görüştedir.. Şu farkla ki, imam Mâlik, Arap topraklarında eyleşmelerine de cevaz vermez. Çünkü Resûlüllah (a.s.), "Arap Yarımadasında iki din birarada bulunmasın" buyurmuştur. Hem Resûlüllah (a.s.): "Arap Yarımadasındaki yahudi ve hıristiyanları elbette çıkartıp sınır dışı edeceğim" buyurmuştur. Ancak yahudi ve hıristiyanların ticaret amacıyla Hicaz topraklarına girmelerine cevaz verilir. Zira Hz. Ömer (r.a.) zamanında da hıristiyanlar ticaret maksadıyla Medine'ye gelirlerdi. Orada hastalandıkları takdirde iyileşinceye kadar kalmasına izin verilebilir. Kitap ehlinin veya harbînin ticarî amaçla Hicaz topraklarına girmesine izin verilir, ancak dört günden fazla ikametlerine cevaz verilmez. Böylece Hicaz'da değişik kasaba ve şehirlere girdiklerinde her birinde üç veya dört gün kalabilirler. Harem toprağına gelince, buraya hiçbir suretle girmelerine cevaz verilmez, imam Şafiî de aynı görüştedir, imam Ebû Hanîfe buna cevaz verilebilir demiştir. [342]
Tahliller ve Rivayetler
272 no'lu Ibn Abbas hadîsi sahîh olup istidlal ve ihticaca salihtir. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in en son vasiyyetini yansıtmakta ve şu iki hükmü ifade etmektedir: islâm'ın merkezi, vahyin tecellisine mazhariyeti itibariyle Arap Yarımadasındaki müşriklerin çıkartılması ve gayr-i müslim ülkelerden gelen elçi ve heyetlerin sünnet çerçevesinde kabul edilmesi..
Vasiyyetin üçüncü maddesini, ya Ibn Abbas (r.a.) dan rivayet eden râvî unutmuştur veyahut tbn Abbas unutmuştur. Bu ya Üsame kumandasında bir ordu hazırlayıp Bizans üzerine gönderilmesi veya Resûlüllah'm (a.s.) kabrinin putlaştırılmamasıyla ilgili olabilir. Zira Efendimiz'in bu iki hususta da tavsiyesi olmuştur.
Böylece islâm'ın Arap Yarımadasında tek din olarak kalması sağlanmış ve putperestliğin bir daha o bölgede hortlaması kesin biçimde önlenmiştir.
273 no'lu Ömer hadîsini Tirmizî sahîhlemiştir. Ö bakımdan istidlale salih görülmüştür. Resûlüllah (a.s.) vefat etmeden Önce Arap Yarımadasında bulunan yahudileri tenkil edip çoğunu Arap Yarımadasından çıkartmıştı. Geriye kalanlarım ise Hz. Ömer (r.a.) tenkil edip yarımadayı bu iki din mensubundan temizlemiştir. Bu emrin gereği olarak bir daha yahudi ve hıristiyanlarm yarımadaya yerleşmelerine imkân verilmemiştir.
274 no'lu Aişe hadîsini Ahmed kendi müsnedinde Ibn Ishak tarikiyle rivayet ve tahrîc etmiştir. Ömer hadîsiyle birbirini kuvvetlendirmekte ve aynı hükmü ihtiva etmektedir.
Ebû Ubeyde hadîsini aynı zamanda Beyhakî tahrîc etmiş ve el-Humeydî kendi müsnedinde rivayet etmiştir. Burada Arap Yarımadası değil Hicaz konu edilmiş ve yahudilerin Hicaz'dan çıkartılması emredilmiştir. Şüphesiz Hicaz, yarımadanın tamamı değil bir bölümüdür. Ancak bu ifadeyle zikr-i cüz irade-i kül kasdedilmiş olabilir. Yani Hicaz denilirken bununla Arap Yarımadasına atıf yapılmıştır. Zira Hicaz denilince, daha çok Ürdün, Necid ve Asir arasında Mekke ve Medine'yi, Yemame ve çevresini içine alan kesim söz konusudur. Necran'dan ise, Kuzey Yemen'de eski kervan yolu üzerindeki bölge kasdedilmektedir. Böylece Hicaz ve Necran isimleri bir bakıma yarımadaya işarettir. Zaten hadîsin son kısmı, "bu iki bölgede yaşayan yahudileri Arap Yarımadasının dışına çıkartınız" şeklindedir. Nitekim diğer sahîh hadîsler doğrudan "cezîretü'1-arab" ismine yer vermekte ve gerek müşriklerin, gerekse kitap ehlinin buradan çıkartılmasını emretmektedir.
275 no'lu Ibn Ömer hadîsi sahihtir. Hz. Ömer'in (r.a.)
Resûlüllah'm (a.s.) emir ve tavsiyesine uyarak Hicaz topraklarında yaşamakta olan yahudi ve hıristiyanlara Şam dolaylarına sürdüğü belirtilmektedir. Yine hadîste geçen "Hicaz" ismi bir bakıma Arap Yarımadasına delâlet etmekte, zikr-i cüz irade-i kül kabilinden bir anlam taşımaktadır. Ebû Ubeyde hadîsi buna açık biçimde delâlet etmektedir. Böylece Hz. Ömer'in Arap Yarımadasında kalan yahudi ve hıristiyanlarm bir kısmını Şam'a bir kısmını da Kûfe'ye sürdüğü bilinmektedir.
Resûlüllah'm (a.s.) bir defasında: "Onları Arap Yarımadasından çıkartınız" bir defasında ise, "onları Hicaz'dan çıkartınız" buyurması, bizim yorumumuza mesned teşkil etmektedir. "Arap Yarımadasında iki din bırakılmasın" hadîsi de bir delil olarak bulunuyor. [343]
Çıkarılan Hükümler
1- Arap Yarımadasında yaşamakta olan bütün müşriklerin çıkartılması vacib olmuştur.
2- Hicaz'dan maksat yarımadadır. Zikr-i cüz irade-i kül kabilinden bir anlatım tarzıdır.
3- Hicaz bölgesinde yahudi ve hıristiyanlarm yerleşmesine imkân vermek caiz değildir. Hiçbir hükümdar bu hususta yetkili değildir.
4- Arap Yarımadasına, Özellikle de Hicaz bölgesine gelen elçi ve heyetleri kabul etmek ve bu topraklara sokmak caizdir.
5- Arap topraklarında hiçbir kilise, havra ve benzeri mabede yer verilmez. Bu ülkede içki ve domuz satışı yasaklanır.
6- Ancak harbî bir kimse Harem toprağına iltica edip eman dilerse öldürülmez. Harem sınırları dışına çıkarılmakla yetinilir. imam Ebû Hanîfe'ye göre, sınır dışına çıkartılmaz.
7- Savaşmak maksadıyla Harem topraklarına saldırıp sınırı geçenleri Öldürmek mubah olur.
8- İmamdan izinsiz Hicaz topraklarına giren küfür ehli derhal sınır dışı edilir.
9- Gelen elçi ve heyet de Harem dahiline alınmaz, imam sınır dışına çıkıp onlarla görüşür.
10- Yahudi ve Hıristiyanlardan ticarî amaçla gelenlerin Mekke ve Medine'ye girmelerine müsaade edilir. Bu daha çok imam Mâlik'in görüşüdür. Her beldede ancak üç veyahut dört gün kalmalarına cevaz vardır. [344]