- Zımmi

Adsense kodları


Zımmi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 19 December 2009, 10:15 pm GMT +0200
Zımmi


İdaresi altında bulunup memleketinde ikamet etmek isteyen Yahudilerle Hıristiyanlara nasıl davramlacağım soran Münzir bin Sava´ya Peygamber efendimizin yazmış olduğu cevabi mek tupta onların dini şiarlarını muhafaza etmelerine, dinlerinden ötürü zarar görmemelerine ve buna karşılık cizye vermelerine hükmedilmiş ti. Peygamber efendimizin siretini konu edinen bir kitaba uygun düşecek bir şekilde cizye hakkında kısa cümleler le açıklamalarda bulunmuştuk. Müslümanların idaresi altında kalan kimseler, Emir-ül Mü´minine itaat etme taahhüdünde bulunurlarsa onlara Zımmi denilir.

Müslümanların akdettikleri muahedeler üç kısma ayrılırlar:

1- Hudeybiye sulhunde olduğu gibi müşriklerle müslüman-lar arasında yapılan saldırmazlık veya mütareke muahedesi. Bu muahede gayri islami bir devletle islam devleti arasında ya pılırdı.

2- Peygamber efendimizin islam davetine icabet edip teslim olan, ya da savaşmaksızm mütarekeye razı olan kimselerle is lam devleti arasında yapılan barış anlaşması. Bu durumda bunlar nıüslümanlara tecavüz etmedikleri ve islam düşmanla­rıyla işbirliği yapmadıkları takdirde güven içinde kalırlardı.

3- Müslümanlarla birlikte ikamet etmek isteyen fertlere ve rilen eman anlaşması. Bu durumda kendileriyle eman anlaş ması yapılan kimseler müslümanlarla birlikte ikamet eder, mallarna karışılmaz, müslümanlarla aynı yükümlülüklere tabi olurlardı. Din hürriyetine sahip kılınır ve dini şiarlarını yerine getirebilirlerdi. Ancak müslümanlara zarar vermedikleri, müs lümanlarla savaşmadıkları sürece bu hakka sahip kılınırlardı, îslami eman altında yaşarlardı. îşte bunlara Zımmi adı verilir. Çünkü bunlar Peygamber efendimizin zimmet ve teahhüdü al tına girmişlerdi. Peygamber efendimiz onlar hakkında şöyle buyurmuştu: "Bir zımmiye eziyet eden kimsenin kıyamet gü nünde hasımı ben olurum. Ben kiminle hasım olursam onu ye nik düşürürüm.^ Dinlerin saygınlığım muhafaza etmek için bu zımmiler özel olarak himaye edilirlerdi. Fıkıhçılar, Yahudi, Hı ristiyan ve Mecusilerle zımmilik akdi yapılabileceğine cevaz vermişlerdir. Çünkü Kur´an-ı Kerim´in nassı ile ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlarla zimmet akdi yapılacağına dair izin verilmiştir. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Kendilerine kitap verilenlerden Allah´a ve ahiret gününe inanmayan, Allah´ın ve Resulünün haram saydığını haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle küçülfüp bo yun eğ)erek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar sava şın. "(Tevbe: 29)

Bu ifadelerden şöyle bir hüküm çıkarılmaktadır: Zımmiler-den cizye alınması durumunda onlar, islam düşmanlarına karşı müslümanlarla birlikte savaşma yükümlülüğünden muaf tutu lurlar. Cizye alınmasına dair hükümlerden söz ederken bu hükmü açıklamıştık. Mecusilerden ve ehli kitap gibi diğerlerinden zımmi statüsü ile cizye alınmasına gelince, bu uygulama Peygamber efendimizin Münzir bin Sava´ya yazdığı mektubuna dayanılarak yapılmıştır. Bunu destekleyen diğer haber ve ha disler de vardır. Arap müşriklerine gelince onlar ya teslim olup müslüman olacak, ya da öldürüleceklerdi. Gaye, Arap beldele rinde iki dinin görülmemesi idi. Arap beldelerinin sadece İsla ma ve mü´minlere has kılınması gerekiyordu. Çünkü orası is lam toprağıydı. İslamiyet orada doğdu. Ve yine oraya dönecek tir. Geriye Hindliler, yıldızperestler, Buda´nm kendisine veya heykeline tapan Budistler ve diğer putperestlerin hükmü kaldı. Ebu Hanife ile arkadaşlarına göre bunlardan da cizye alınır ve bunlar zımmi olarak kabul edilirler. Onlar bu hükmü verirler ken Mecusilerden cizye alınması hükmüne kıyas yapmışlardır. Çünkü bu saydıklarımız Mecusilerden daha kötü durumda de ğildirler. Güneşe tapanlar ateşe tapanlardan daha aşağı du rumda değildirler. Diğerleri de bu hükme tabidirler. Doğrusu biz de bu görüşten yanayız.

Zımmilik akdi eman ve ikametle sabit olur. Bu akid yapıl dıktan sonra mü´minlerin Veliyyül Emri onları kendi dinleriyle başbaşa bırakır. Dini şiarlarını yerine getirmelerinden dolayı onlara baskı yapamaz. Aksine, dini sorumluluklarını yerine ge­tirmelerine müsaade eder. Kendilerine hayat hakkı tanır. Mal larını, canlarını, nikahlarını ve ırzlarını koruyup himaye eder. Onları müzminlerle aynı muameleye tabi tutar. Aile düzenleri ne ilişilmez. Hiç bir haktan yoksun bırakılmazlar. Onların da her şeyden önce islami hükümlere riayet etmeleri gerekir. Ria yet etmemeleri durumunda islami cezalar onlarda tamamiyle tatbik edilir. Kısasa ve hadlerin tümüne tabi tutulurlar. Hırsız lık, zina, iftira hadlerine tıpkı mü´minler gibi tabi tutulurlar. İffetli bir müslüman erkeğe ya da kadına zina isnadında bu lunmaları ya da yol kesmeleri durumunda gerekli hadde tabi tutulurlar. Alış veriş, icare, borçlanma gibi islami hükümler on lara tatbik edilir. Faiz alıp veremezler. Muamelelerinde islami alış veriş hükümlerine riayet eder ve faiz alış verişi yapamaz lar, îslam şeriatine açıkça muhalefet edemezler. Örneğin pu-tevleri ya da müslümanlar arasında Mecusilere has ateşler ya kamazlar. Özetle müslümanları dinlerinde fitneye düşürecek davranışları açık bir surette yapamazlar. Müslümanlara karşı her hangi bir hıyanette bulunamazlar. Örneğin İslama karşı sa vaş veren gayri islami bir devlete intisab edemez ya da ona yar dımcı olamazlar. Çünkü böyle bir davranış İslama ve müslü-manlara karşı meydan okumak demektir. Tıpkı müslümanlar gibi islam devletine sadık birer tebaa olacaklardır ki şu islami kaide tahakkuk etsin: "Onlar da bizim gibi aynı haklara sahip kılınacak ve bizim gibi aynı yükümlülüklere tabi olacaklardır."

Zımmiler ne İslama, ne de Peygamber efendimize, ne de sa-habilerden herhangi birine sövemiyeceklerdir. Eğer bu ahidle-rine riayet ederlerse emniyet içinde kalacaklardır. Aksi takdir de zımmilik akdi iptal edilecek islam devletinin gölgesinde ya-şayamıyacak ya da gerekli cezayı göreceklerdir.

Zımmiler Darul Harbe geçemiyecekler. Aksi takdirde harbi kimseler sayılacaklar ve zımmilik akdinin dışında kalacaklar dır. Özetle onlar müslümanlarla aynı hak ve yükümlülüklere sahip kılınacaklardır. Ebu Hanife, zımmilerin içki içebilecekle rini, içkinin onlar için değerli bir mal sayılabileceğini, sözgelimi zımmilere ait bir içkiyi müslüman birinin dökmesi halinde kıymetini zımmiye Ödemesi gerekeceğini söylemiştir. Yine Ebu Hanife´ye göre zımmiler domuz eti yiyebilecek ve domuz eti on lar için değerli bir mal kabul edilecektir. Müslümamn biri zım miye ait bir domuzu öldürdüğü takdirde tıpkı bir müslümana ait koyunu öldürmüş gibi kabul edilecek ve domuzun değerini zımmiye ödemekle yükümlü kılınacaktır.

Yine Ebu Hanife´ye göre zımmiler sahih olduğuna inandıkla rı takdirde İslama göre mahrem sayılan kadınları nikahlayabi-leceklerdir. Böyle bir evlilikte evlilik nafakası anlaşmazlığı zu hur eder de anlaşmazlığı çözümlemek için hakime müracaat et tikleri takdirde hakim nafaka ile hükmedebilir. Böyle bir evli likte neseb anlaşmazlığı ortaya çıkar da bu anlaşmazlığın çözü mü için hakime müracat ettikleri takdirde hakim neseb ile hükmeder. Çünkü fıkhi kural gereğince onları kendi dinleri ile başbaşa bırakmamız gerekmektedir. Müslümanların veliyyel emrinin, zımmiler arasında zuhur edecek davaları halletmesi için bir kadı tayin etmesi gerekir. Şayet zımmiler müslüman hakimin huzurunda davalaşmak hususunda anlaşırlarsa müs lüman hakim, onlar arasında zuhur eden anlaşmazlığı karara bağlayıp çözümler. Zira Cenab-ı Allah buyurmuş ki:

"Sana gelirlerse ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir; eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiç bir zarar vere mezler. " (Maide: 42)

Zımmiler bir müslümanla davalaştıkları ta´kdirde aralarında ancak müslüman bir kadi hükmeder ki müslümanın hakkını korusun ve müslüman üzerindeki velayeti tam bir şekilde ger çekleştirmiş olsun. Çünkü gayri müslimin müslüman üzerinde velayet yetkisi yoktur. Şayet davalaşan tarafların ikisi de zım-mi iseler ve taraflardan biri müslüman hakimin huzurunda muhakeme olma talebinde bulunursa, diğeride onun bu isteği ne uymak mecburiyetindedir. Bazı fıkıhçılar bu görüştedir. Çünkü bu durumda müslüman hakimin huzurunda muhakeme olunmak isteyen taraf tıpkı müslüman kişi gibi sayılmaktadır. Bazı fıkıhçılara göre ise diğer tarafın bu isteğe uyma mecburi yeti yoktur. Çünkü ikisinin arasında hüküm verecek bir hakim leri vardır. Öyle sanıyorum ki sadece ailevi ve dini hususlarda zımmilere kendi aralarındaki davayı halletmesi için kendilerin den olan hakim tayin edilme mecburiyeti vardır. Alış veriş icar ve diğer umumi muamelelerle ilgili davalara gelince zımmilerle müslümanlar arasında tam bir eşitliği sağlamak için bu gibi davaları çözüme bağlamaya sadece müslüman hakimler yetkili kılınır.

Zımmilerin içki içip domuz eti yemelerine cevaz verme mese lesine gelince bu sadece Ebu Hanife´nin görüşüdür. Çünkü biz onlarla dinlerini başbaşa bırakmakla emrolunmuşuz. Adil hü kümdar Ömer bin Abdülaziz, Hasen-i Basri´ye şöyle bir soru sormuş: uZımmileri domuz eti yerken, içki içerken, kendi Öz kız larıyla evlenirlerken serbest bırakırsak bizim halimiz nice ola caktır?" Onun bu sorusuna Hasan-ı Basri şu cevabı vermiş: "Zaten bunun için onlardan cizye alıyoruz. Sen sadece fıkha uyarsın, kendi kafana göre hüküm çıkaramazsın!".

Ancak fıkıhçıların büyük bir çoğunluğu onların içki içmeleri ne, domuz eti yemelerine ve kendi kızlarıyla evlenmelerine mü saade etmemişlerdir. Çünkü onlar da bizimle aynı hak ve yü kümlülüklere tabidirler. Allah´a hamd olsun.



--------------------------------------------------------------------------------


[1] Ebu Kebşe, Peygamber efendimizin sut anası Halime, hatunun kocasının adıdır. Müşrikler alay olsun diye Peygamber efendimize Ebu Kebşe´nin oğlu derlerdi.