- Zikir Sofraları

Adsense kodları


Zikir Sofraları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Tue 16 November 2010, 01:36 pm GMT +0200
ZİKİR SOFRALARI


Mustafa Bakî Efendi ile sohbet etmek, daha doğrusu konuştuklarını dinlemek bir zevk idi. Daha önce hiç tanımadığım bir zevk… Ne yazık ki kendiliğinden asla konuşmuyordu. O’nu en iyi ben konuşturuyordum. Bazen kızabileceğini göze alarak ufak tefek şeyler de soruyordum. Çoğu zaman büyük ve önemli konular, bu ufak tefek sorulardan açılıyordu. Kızmasından ve delici bakışları ile “bu da sorulur mu?” dercesine yüzüme bakışından asla çekinmiyordum. Bu O’nun hali idi. Ben de o halin içinde kaybolmaktan memnun oluyordum. Eğer iltifat etse, var olacaktım. Bazen de böyle oluyordu. Ama beni kızarak yok edişi çok hoşuma gidiyordu. Var olmaya hazır değildim anlaşılan. Yoklukta kaybolunca, ancak ve biraz O’nun haline vâkıf oluyordum. Bu da bana keyif veriyordu. Sanki gizli bir şeyi körlemesine keşfediyor gibiydim. Değerdi, her şeye değerdi O’nu tanımak.

Bir gün beni evine özellikle geceleyin davet etti. O gece Perşembeyi Cuma’ya bağlayan gece idi. Ve ben o gece zikir yapılacağını biliyordum. Dostlarından duymuştum. Lâkin bu güne kadar böyle bir ibadete katılmayı çok istediğim halde taleb etmemiştim. İçimdeki ses böyle diyordu. O’nu tanımak bile bir şans olduğu halde, bir de böylesi isteklerde bulunmak oburluk gibi gelmişti. Yanılmamışım ve iyi etmişim. Bana “bu gece bize gel ve zikrimize katıl. Bu güne kadar haberli olduğun halde, istekte bulunmadın. Bu da senin için iyi oldu. İnsanlar sınırlarını bilmeli ve bunu zorlamamalı. Sen seni düşünmezsen, Allah sahibin olur ve düşünür” dedi. Uçuyorum sevinçten. Bana doğruyu hissettireni görüyorum. O gece Erenköy kokusu, yalın ayak ve çıplak gibiyim. Musa Peygamber’e Tur dağında ayağındaki nalınları çıkarıp yaklaşmasını söyleyen Rabbim. Beni de soydu. Soyunmak, maddi dünyadan sıyrılarak, sadece Hakk’a yönelip, odaklanıp, başka hiçbir şeyle aklı, fikri ve kalbi meşgul etmemekmiş meğer.

“Beni zikredeni (ananı) ben de zikrederim(anarım)” ayetini yaşayacağım. Bakî Efendi önceden bir açıklama yapıyor. Yine her dağınık görüneni bir araya toparlayıverdi: “Zikir, Allah’ı anmak, O’nunla olmak, O’ndan başka her şeyden, her fikirden sıyrılmaktır. Namaz böyle kılınmalıdır ve kendisi olduğu gibi zikirdir. Oruç ta öyle. Yapılan her hangi bir iş Allah’ı unutmadan hak ve hukuk gözetilerek, adilâne olduğunda, halis zikirdir. İşte bunu iyi anlamak lâzımdır”

Dostlar geldiler ve Allah’ın isimlerini saymaya, yani zikre başladık. Kendimi tamamen unutmuşum. Bir huzur ortamı ve kalbin sükuneti… Gözlerim ıslanıyor. Yanaklarım ve yüzüm benim değil gibi. Bittiğinde kendim varım. İliklerim dolu, mutlu. Ben ise ağırlığım artmış gibi varlığımı hissediyorum. Tüy gibi hafif ve nahif olan bedenim bir kaya bloğu gibi ağırlaşmış. İçim, dışım Allah ile dolmuş gibi geliyor. Bunu taşımakta zorlanıyorum. İlk zikir gecesinden hissettiklerim bunlar…

Ardından sofralar kuruldu. Yoğurt çorbası bu kadar güzel mi olur? Salata ve pilav ile tamamlanan yemeğimizin son noktası çay ile kondu. Neler hissettiğimi anlatamam. İlk defa insanlığımın değerini fark ediyorum ve yaşamaktan, dünyaya gelmiş olmaktan mutluyum. Kendimi de çok seviyorum… Bunları bu kadar yalın hissetme sebebimin, hiçbir şey düşünmeden, geleceğe ait plân olmaksızın, geçmişe ait bir pişmanlık da olmaksızın, sadece o ana yönelerek yaşamış olmaktan kaynaklandığını sonradan öğreneceğim.