hafiza aise
Wed 1 June 2011, 02:40 pm GMT +0200
3— Zifaf Hakkı ve Geceleme Nöbetine Riayet ve Bu Konudaki Fıkhı Hükümler:
Sahihayn'da. Enes'ten rivayet edilen hadis şöyledir: "Sünnet olan şudur: Bir adam, bakire kızı dul kadının üzerine alırsa onun yanında yedi gece kalir. Sonra sıra ile devam eder. Dulu bakirenin üzerine alırsa yanında üç geçe kalır ve sonra sıra ile devam eder." Ebu Kılâbe: "Enes'nvbu hadisi Hz. Pey-gamber'e (s.a.) ref ettiğini söyleyebilirim." demiştir[666]
Ebu Kılâbe'nin bu söylediği, bizzat Enes'ten tasrih edilmiş olarak gelmiştir. Bezzâr, MüsnecHnde Eyyûb es-Sahtiyanî—Ebu Kılâbe—Enes silsilesi ile Hz. Peygamber'in (s.a.) bakire için yedi, dul için de üç (geçe) ayırdığını rivayet eder.
Sevrî de, Eyyûb ve Halid el-Hazzâ—Ebu Kılâbe—Enes senediyle Hz. Peygamber'in (s.a.): "Kişi bakire kızla evlenirse, onun yanında yedi (gece) kalır. Dul ile evlenirse, yanında üç (geçe) kalır." buyurduğunu rivayet eder.
Sahih-i Müslim'de Ümmü Seleme'den şöyle anlatılır: Rasûlullah kendisi ile evlenip, zifafta bulunup yanında üç gece kaldıktan sonra şöyle demiştir:-"Senin ehlin (kocan) üzerine bir yüklüğün yok. Eğer istersen sana yedi geceyi tamamlarım. Ama senin yanında yedi gece kalırsam, diğer kadınlarımın yanında da yedi gece kalırım." Başka bir rivayette: Hz. Peygamber (s.a.) çıkmak isteyince elbisesini tuttum. Bana: "Eğer istersen senin yanında daha fazla kalayım ve bunu senin nöbetine (sıra) sayayım. Bakire için yedi, dul için üç gece (zifaf hakkı) vardır.'' buyurdu.[667]
Sünen'de Hz. Âişe'den şöyle rivayet edilir: Hz. Peygamber (s.a.), sıraya uyar (kasm) ve âdil davranırdı. Sonra: "Allah'ım! Gücümün yettiği hususlarda benim yapabildiğim taksimat işte budur. Senin mâlik olduğun, fakat benim elimde olmayan hususlarda (kalbi kastediyor) beni kınama." diye dua ederdi[668]
Sahihayrfda: "Bir sefere çıkmak istediğinde, kadınları arasında kur'a çekerdi. Kur'a hangisine çıkarsa, beraberinde onu götürürdü." [669] rivayeti yer alır.
Yine Sam'hayn'da bildirildiğine göre: Hz. Şevde validemiz kendi sırasını Hz. Âişe validemize bağışlamıştı. Hz. Peygamber (s.a.) Hz. Âişe'ye hem kendi sırasını, hem de Şevde validemizin sırasını ayırırdı[670]'
Sünen*de Hz. Âişe validemiz şöyle anlatıyor: "Allah Rasûlü (s.a.) hanımları arasında yaptığı paylaştırmada onların yanında eğleşme konusunda bizi birbirimizden üstün tutmazdı. Çok nâdir günler dışında hepimizi ziyaret eder, dokunmadan bütün hanımlarına uğrar, sonunda sırası gelen eşinin ya^j nına varır ve geceyi onun yanında geçirirdi."[671]
Sahih-i Müslim'de, Hz. Peygamber'in (s.a.) bütün eşlerinin, her gece, Hz. Peygamber'in yanına geleceği eşinin evinde toplandıkları belirtilir[672]
Sahihayn'da Hz. Âişe'den rivayet edilir: "Eğer bir kadın, kocasının ge çimsizliğinden (nüşûz), yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse..."[673] âyeti hakkında validemiz: "Bu âyet, uzun süre yanında kaldığı erkeği tarafından boşanmak istenilen kadın hakkında İnmiştir. Kadın: "Beni boşama, yanında tut, bana karşı nafaka ve sırama riayet hakkundan vazgeçiyorum." diyebilir, tşte âyetin ikinci kısmındaki, "Anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de günah yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır." ifadesi de bununla ilgilidir.[674]
Hz. Peygamber'in (s.a.) râşid halifesi ve amca oğlu Ali b.Ebî Tâlib, kişinin cariye üzerine hür kadınla evlenmesi durumunda cariyeye bir gece, hür kadına iki gece ayırması gerektiğine hükmetmiştir. Râşid halifelerinin hükümleri, her ne kadar Hz. Peygamber'in (s.a.) kendi hükümlerine eşit değilse de, ümmete vacip olması açısından kendi hükümleri gibidir. Nitekim İmam Ah-med, aynı onuda Hz. Ali'nin (r.a.) bu hükmünü delil olarak kullanmıştır. îbn Hazm, bu haberin Minhâl b. Amr ve İbn Ebî Leylâ yüzünden zayıf olduğunu söylemişse de, bu bir şey ifade etmez. Çünkü her ikisi de sika, hafız ve kadri yüce insanlardır. Öteden beri âlimler, her konuda İbn Ebî Leylâ ile ihticacta bulunagelmişler, rivayetlerin sika râvîlere muhalif olma ya da herkesten ayrılıp (şâz) tek kalma gibi hususlardan korunabilmesi için onun rivayetlerine vurmuşlar, aksi takdirde o rivayeti güvenilir ve doğru bulmamışlardır.
Konu ile ilgili hadisler şu hükümleri içerir:
1— Başlangıçta zifaf hakkının vacip olması: Kişi, dul üzerine bakire kızla evlenirse, yanında yedi gece kalır. Sonra aralarında eşit olarak sırayı gözetir. Eğer dul ile evlenirse, onu muhayyer bırakır, isterse yedi gece kalır ve üçten fazlasını sonraki haklarına mahsup eder. İsterse üç gece kalır ve bunu sonraki hakları yerine saymaz. Çoğunluk âlimlerin görüşü budur. Re'y ehli imamı ile zahir ehli imamı bu konuda muhalefet etmişler ve: "Yeni hanımın, öncekilerden fazla bir hakkı yoktur. Aralarında eşitliği gözetmek vaciptir." demişlerdir.
2— Dul, yedi gün gecelemesini tercih ederse, daha sonra telâfi edilir ve üç gün de aleyhine hesap edilir. Ama üç gün gecelemesini tercih ederse, bu üç gün aleyhine hesap edilmez. Bundan şu sonuç çıkar: Bir konuda fazla değil, sadece üç gün için kendisine izin verilen bir kimse, o şeyi üç günden fazla yapsa, o üç gün de, izinsizlik kapsamına girer ve eğer üzerine günah gereken bir şey ise günahkâr olur. Bu, Hz. Peygamberin (s.a.) Muhacirlere, hac me-nâsikini tamamladıktan sonra (Mekke'de) üç gün ikâmet etmesi için ruhsat yermesine benzer. Eğer devamlı ikâmet ederse, oradaki ikâmetin tamamı için (ruhsat verilen üç gün de dahil olmak üzere) zemme maruz kalır.
3— Sevgi konusunda, eşler arasında eşitlik vacip değildir. Çünkü bu elde olmayan bir iştir. Hz. Âişe, Hz. Peygamber'in (s.a.) en çok sevdiği eşi idi. Bundan, cinsel ilişkide de eşitliğin gerekmeyeceği neticesi çıkarılır. Zira bu da sevgi ve arzuya bağlıdır. O da kalpleri çevirip döndüren Allah'ın elindedir.
Bu hususta tafsilat vardır: Eğer koca, bir istek olmadığı ve âletinin uyanmadığı için cinsel ilişkiyi terkediyorsa mazurdur. İstek var, fakat kadının kumasına olan aşın arzusundan dolayı terkediyorsa, bu kendi elinde ve kudretinde bir şeydir. Bu durumda üzerine vacip olan ilişkiyi yerine getirmişse, kadının başka bir hakkı kalmayacağından eşit davranması gerekmez. Eğer vacip olan görevi yerine getirmemişse, kadının kocadan onu yerine getirmesini isteme hakkı vardır.
4— Koca, yolculuğa çıkmak istediğinde, kur'a çekmeden eşlerinden birini beraberinde götürmesi caiz değildir.
5— Bu durumda, dönüşte yolda geçen günleri, o kadının sırasına sayamaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.), bu günleri kadının gelecek sıralarına mahsup etmemişti.
Bu konuda üç görüş vardır:
a) Kur'a çeksin çekmesin, yolda geçen günleri o kadının sırasına sayamaz. Ebu Hanife ve Mâlik bu görüştedirler.
b) Kur'a çeksin çekînesin, o günleri kadının sırasına sayar. Zahirîler de bu görüştedir.
c) Eğer kur'a çekerse saymaz. Kur'a çekmeden birisini götürürse, o günleri onun sırasına sayar. İmam Ahmed ve Şafiî'nin görüşleri de böyledir.
6— Btr kadın kendi sırasını kumasına bağışlayabilir. Bu durumda koca, geceleme nöbetini kendisine hibe edilen kumadan başkasına tahsis edemez. Eğer zevce, kendi sırasını doğrudan kocasına hibe etmişse, koca onu dilediği hanımına tahsis edebilir. Aralarındaki fark şudur: Gece kadının kendi hakkıdır. Hakkından vazgeçer ve kumasına tahsis ederse, onun için belirlenmiş olur. Kocaya hibesi durumunda ise tayin yoktur. Koca onu istediğine tahsis eder. Hibe edenin nöbeti ile, hibe edilenin nöbeti peşpeşe geliyorsa, ona peşpeşe iki gece ayırır. Eğer peşpeşe gelmiyorsa, acaba günlerin yerini değiştirerek sırasını peşpeşe iki gün şekline getirebilir mi? Bu konuda fukaha iki görüşe ayrılmıştır. Her iki görüş de İmam Ahmed ve Şafiî'nin mezhebinde mevcuttur.
7— Koca, birisinin gününde bütün kadınlarına uğrayabilir, ancak sırası olmayanla cinsel ilişkide bulunamaz.
8— Bütün kadınların, sıra kendisinde olan kumalarının evinde toplanmaları ve uyku saatine kadar sohbet etmeleri, sonra her birinin kendi odasına çekilmesi caizair.
9— Kişi karısından usanır ve ondan hoşlanmazsa, veyahut evlilik hukukunu yerine getirmekten âciz kalırsa, onu boşayabilir, ya da muhayyer bırakır: Dilerse kendi yanında ikâmete devam eder; ama —artık anlaşmalarına göre— sıra gözetme, cinsel ilişki ve nafaka gibi konularda ya da bunların bir kısmında hakkı bulunmaz. Eğer kadın böyle bir anlaşmaya rıza gösterirse, anlaşma bağlayıcı olur ve daha sonra kadın için talep hakkı kalmaz.
Bu Sünnetin ortaya koyduğu, gerektirdiği netice olmaktadır. Doğrusu da budur, başka türlüsü de caiz olmaz. "Kadının hakkı yenilenir ve ne zaman isterse bu anlaşmadan dönebilir." diyenlerin görüşü fasiddir. Çünkü bu anlaşma, bir nevi bedelli akit (muavaza) sayılmaktadır. Allah buna "sulh" ismini vermiştir. Dolayısıyla, diğer hak ve mallar üzerine yapılan sulh anlaşmasının bağlayıcılığı gibi, bu da bağlayıcıdır. Eğer anlaşmadan sonra, kadına hakkını talep imkânı verilecek olursa, bu durumda zarar daha katmerli haline ertelenmiş olur ve asla sulh olmaz. Aksine en yakın düşmanlık sebeplerinden biri olur ki, şeriat böylesi bir durumdan münezzehtir. Hem sonra vaadettiği zaman sözünde durmaması, anlaştığı zaman hıyanet etmesi; kişinin münafıklığının alâmetlerindendir. Hz. Peygamber'in (s.a.) uygulaması, bu durumu reddetmektedir.
10— Evli cariye kadının hakları, Hz. Ali'nin (r.a.) hükmettiği gibi, hür kadınınkinin yarısı kadardır. Ashabtan buna bir muhalifin bulunduğu bilinmemektedir. Fakihlerin çoğunluğu da bu görüştedir. İmam Mâlik'ten bir rivayet hariç. Ona göre ikisi de eşittir. Zahiriler de bu görüştedir. Cumhurun görüşü, adaletin gerektirdiği görüştür. Çünkü Allah Teâlâ hür kadınla köle kadını ne talâkta, ne iddette, ne hadde (ceza), ne mülkte, ne mirasta, ne hacda, ne gündüz ya da gece koca yanında kalma müddetinde, ne nikâhının azimet telakkisinde —çünkü cariye ile evliliği zaruret kabilinden saymıştır— ne nikâhlı kadınların adeti hakkında —çünkü köle, iki kadından fazlası ile evlenemez—, evet bütün bunlarda hür kadın ile köle kadım eşit tutmamıştır. Cumhurun görüşü budur. îmam Ahmed, müsned olarak Hz. Ömer'den: "Erkek köle iki kadınla evlenir, iki talâkla boşar, karısı iki hayız müddeti iddet bekler." dediğini nakletmiş ve bunu delil olarak kullanmıştır. Ebu Bekir Ab-dülaziz de Hz. Ali'den (r.a.): "Köleye, iki kadından fazlasını nikahlaması helâl olmaz." dediğim rivayet etmiştir.
İmam Ahmed, senedi ile birlikte Muhammed b. Sîrîn'den nakleder: Hz Ömer, insanlara: "Köle, kaç kadınla evlenebilir?" diye sordu. Abdurrahman: "İki kadınla! Talâkı da ikidir." diye cevap verdi. İşte Ömer, Ali ve Abdurrahman —Allah onlardan razı olsun— (hep aynı fikirde); bu görüşün yaygınlığı, kıyasa uygunluğu ve açıklığı yanında, ashab içerisinde onlara muhalif birisinin olduğu da bilinmemektedir. [675]
[666] Buharî, 67/101; Müslim, 1461; Muvatta, 2/530; Ebu Davud, 2124; Tirmizî, 1139.
[667] Müslim, 1460; Muvatta 2/529; Ebu Davud, 2122.
[668] Tirmizî, 1140; Ebu Davud, 2134; Nesâî, 7/64; Dârimî, 2/144; İbn Mâce, 1971. İsnadı sag-- lamdır. İbn Hibbân (1305), Hâkim (2/187) ve Zehebî sahih kabul etmişlerdir.
[669] Buharî, 67/97; Müslim, 2445, 2770.
[670] Buharî, 67/98; Müslim, 1463.
[671] Ebu Davud, 2135. Senedi hasendir.
[672] Müslim, 1462.
[673] Nisa, 4/128.
[674] Buharî, 67/95; Müslim, 3021.
[675] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/251-256.
Sahihayn'da. Enes'ten rivayet edilen hadis şöyledir: "Sünnet olan şudur: Bir adam, bakire kızı dul kadının üzerine alırsa onun yanında yedi gece kalir. Sonra sıra ile devam eder. Dulu bakirenin üzerine alırsa yanında üç geçe kalır ve sonra sıra ile devam eder." Ebu Kılâbe: "Enes'nvbu hadisi Hz. Pey-gamber'e (s.a.) ref ettiğini söyleyebilirim." demiştir[666]
Ebu Kılâbe'nin bu söylediği, bizzat Enes'ten tasrih edilmiş olarak gelmiştir. Bezzâr, MüsnecHnde Eyyûb es-Sahtiyanî—Ebu Kılâbe—Enes silsilesi ile Hz. Peygamber'in (s.a.) bakire için yedi, dul için de üç (geçe) ayırdığını rivayet eder.
Sevrî de, Eyyûb ve Halid el-Hazzâ—Ebu Kılâbe—Enes senediyle Hz. Peygamber'in (s.a.): "Kişi bakire kızla evlenirse, onun yanında yedi (gece) kalır. Dul ile evlenirse, yanında üç (geçe) kalır." buyurduğunu rivayet eder.
Sahih-i Müslim'de Ümmü Seleme'den şöyle anlatılır: Rasûlullah kendisi ile evlenip, zifafta bulunup yanında üç gece kaldıktan sonra şöyle demiştir:-"Senin ehlin (kocan) üzerine bir yüklüğün yok. Eğer istersen sana yedi geceyi tamamlarım. Ama senin yanında yedi gece kalırsam, diğer kadınlarımın yanında da yedi gece kalırım." Başka bir rivayette: Hz. Peygamber (s.a.) çıkmak isteyince elbisesini tuttum. Bana: "Eğer istersen senin yanında daha fazla kalayım ve bunu senin nöbetine (sıra) sayayım. Bakire için yedi, dul için üç gece (zifaf hakkı) vardır.'' buyurdu.[667]
Sünen'de Hz. Âişe'den şöyle rivayet edilir: Hz. Peygamber (s.a.), sıraya uyar (kasm) ve âdil davranırdı. Sonra: "Allah'ım! Gücümün yettiği hususlarda benim yapabildiğim taksimat işte budur. Senin mâlik olduğun, fakat benim elimde olmayan hususlarda (kalbi kastediyor) beni kınama." diye dua ederdi[668]
Sahihayrfda: "Bir sefere çıkmak istediğinde, kadınları arasında kur'a çekerdi. Kur'a hangisine çıkarsa, beraberinde onu götürürdü." [669] rivayeti yer alır.
Yine Sam'hayn'da bildirildiğine göre: Hz. Şevde validemiz kendi sırasını Hz. Âişe validemize bağışlamıştı. Hz. Peygamber (s.a.) Hz. Âişe'ye hem kendi sırasını, hem de Şevde validemizin sırasını ayırırdı[670]'
Sünen*de Hz. Âişe validemiz şöyle anlatıyor: "Allah Rasûlü (s.a.) hanımları arasında yaptığı paylaştırmada onların yanında eğleşme konusunda bizi birbirimizden üstün tutmazdı. Çok nâdir günler dışında hepimizi ziyaret eder, dokunmadan bütün hanımlarına uğrar, sonunda sırası gelen eşinin ya^j nına varır ve geceyi onun yanında geçirirdi."[671]
Sahih-i Müslim'de, Hz. Peygamber'in (s.a.) bütün eşlerinin, her gece, Hz. Peygamber'in yanına geleceği eşinin evinde toplandıkları belirtilir[672]
Sahihayn'da Hz. Âişe'den rivayet edilir: "Eğer bir kadın, kocasının ge çimsizliğinden (nüşûz), yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse..."[673] âyeti hakkında validemiz: "Bu âyet, uzun süre yanında kaldığı erkeği tarafından boşanmak istenilen kadın hakkında İnmiştir. Kadın: "Beni boşama, yanında tut, bana karşı nafaka ve sırama riayet hakkundan vazgeçiyorum." diyebilir, tşte âyetin ikinci kısmındaki, "Anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de günah yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır." ifadesi de bununla ilgilidir.[674]
Hz. Peygamber'in (s.a.) râşid halifesi ve amca oğlu Ali b.Ebî Tâlib, kişinin cariye üzerine hür kadınla evlenmesi durumunda cariyeye bir gece, hür kadına iki gece ayırması gerektiğine hükmetmiştir. Râşid halifelerinin hükümleri, her ne kadar Hz. Peygamber'in (s.a.) kendi hükümlerine eşit değilse de, ümmete vacip olması açısından kendi hükümleri gibidir. Nitekim İmam Ah-med, aynı onuda Hz. Ali'nin (r.a.) bu hükmünü delil olarak kullanmıştır. îbn Hazm, bu haberin Minhâl b. Amr ve İbn Ebî Leylâ yüzünden zayıf olduğunu söylemişse de, bu bir şey ifade etmez. Çünkü her ikisi de sika, hafız ve kadri yüce insanlardır. Öteden beri âlimler, her konuda İbn Ebî Leylâ ile ihticacta bulunagelmişler, rivayetlerin sika râvîlere muhalif olma ya da herkesten ayrılıp (şâz) tek kalma gibi hususlardan korunabilmesi için onun rivayetlerine vurmuşlar, aksi takdirde o rivayeti güvenilir ve doğru bulmamışlardır.
Konu ile ilgili hadisler şu hükümleri içerir:
1— Başlangıçta zifaf hakkının vacip olması: Kişi, dul üzerine bakire kızla evlenirse, yanında yedi gece kalır. Sonra aralarında eşit olarak sırayı gözetir. Eğer dul ile evlenirse, onu muhayyer bırakır, isterse yedi gece kalır ve üçten fazlasını sonraki haklarına mahsup eder. İsterse üç gece kalır ve bunu sonraki hakları yerine saymaz. Çoğunluk âlimlerin görüşü budur. Re'y ehli imamı ile zahir ehli imamı bu konuda muhalefet etmişler ve: "Yeni hanımın, öncekilerden fazla bir hakkı yoktur. Aralarında eşitliği gözetmek vaciptir." demişlerdir.
2— Dul, yedi gün gecelemesini tercih ederse, daha sonra telâfi edilir ve üç gün de aleyhine hesap edilir. Ama üç gün gecelemesini tercih ederse, bu üç gün aleyhine hesap edilmez. Bundan şu sonuç çıkar: Bir konuda fazla değil, sadece üç gün için kendisine izin verilen bir kimse, o şeyi üç günden fazla yapsa, o üç gün de, izinsizlik kapsamına girer ve eğer üzerine günah gereken bir şey ise günahkâr olur. Bu, Hz. Peygamberin (s.a.) Muhacirlere, hac me-nâsikini tamamladıktan sonra (Mekke'de) üç gün ikâmet etmesi için ruhsat yermesine benzer. Eğer devamlı ikâmet ederse, oradaki ikâmetin tamamı için (ruhsat verilen üç gün de dahil olmak üzere) zemme maruz kalır.
3— Sevgi konusunda, eşler arasında eşitlik vacip değildir. Çünkü bu elde olmayan bir iştir. Hz. Âişe, Hz. Peygamber'in (s.a.) en çok sevdiği eşi idi. Bundan, cinsel ilişkide de eşitliğin gerekmeyeceği neticesi çıkarılır. Zira bu da sevgi ve arzuya bağlıdır. O da kalpleri çevirip döndüren Allah'ın elindedir.
Bu hususta tafsilat vardır: Eğer koca, bir istek olmadığı ve âletinin uyanmadığı için cinsel ilişkiyi terkediyorsa mazurdur. İstek var, fakat kadının kumasına olan aşın arzusundan dolayı terkediyorsa, bu kendi elinde ve kudretinde bir şeydir. Bu durumda üzerine vacip olan ilişkiyi yerine getirmişse, kadının başka bir hakkı kalmayacağından eşit davranması gerekmez. Eğer vacip olan görevi yerine getirmemişse, kadının kocadan onu yerine getirmesini isteme hakkı vardır.
4— Koca, yolculuğa çıkmak istediğinde, kur'a çekmeden eşlerinden birini beraberinde götürmesi caiz değildir.
5— Bu durumda, dönüşte yolda geçen günleri, o kadının sırasına sayamaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.), bu günleri kadının gelecek sıralarına mahsup etmemişti.
Bu konuda üç görüş vardır:
a) Kur'a çeksin çekmesin, yolda geçen günleri o kadının sırasına sayamaz. Ebu Hanife ve Mâlik bu görüştedirler.
b) Kur'a çeksin çekînesin, o günleri kadının sırasına sayar. Zahirîler de bu görüştedir.
c) Eğer kur'a çekerse saymaz. Kur'a çekmeden birisini götürürse, o günleri onun sırasına sayar. İmam Ahmed ve Şafiî'nin görüşleri de böyledir.
6— Btr kadın kendi sırasını kumasına bağışlayabilir. Bu durumda koca, geceleme nöbetini kendisine hibe edilen kumadan başkasına tahsis edemez. Eğer zevce, kendi sırasını doğrudan kocasına hibe etmişse, koca onu dilediği hanımına tahsis edebilir. Aralarındaki fark şudur: Gece kadının kendi hakkıdır. Hakkından vazgeçer ve kumasına tahsis ederse, onun için belirlenmiş olur. Kocaya hibesi durumunda ise tayin yoktur. Koca onu istediğine tahsis eder. Hibe edenin nöbeti ile, hibe edilenin nöbeti peşpeşe geliyorsa, ona peşpeşe iki gece ayırır. Eğer peşpeşe gelmiyorsa, acaba günlerin yerini değiştirerek sırasını peşpeşe iki gün şekline getirebilir mi? Bu konuda fukaha iki görüşe ayrılmıştır. Her iki görüş de İmam Ahmed ve Şafiî'nin mezhebinde mevcuttur.
7— Koca, birisinin gününde bütün kadınlarına uğrayabilir, ancak sırası olmayanla cinsel ilişkide bulunamaz.
8— Bütün kadınların, sıra kendisinde olan kumalarının evinde toplanmaları ve uyku saatine kadar sohbet etmeleri, sonra her birinin kendi odasına çekilmesi caizair.
9— Kişi karısından usanır ve ondan hoşlanmazsa, veyahut evlilik hukukunu yerine getirmekten âciz kalırsa, onu boşayabilir, ya da muhayyer bırakır: Dilerse kendi yanında ikâmete devam eder; ama —artık anlaşmalarına göre— sıra gözetme, cinsel ilişki ve nafaka gibi konularda ya da bunların bir kısmında hakkı bulunmaz. Eğer kadın böyle bir anlaşmaya rıza gösterirse, anlaşma bağlayıcı olur ve daha sonra kadın için talep hakkı kalmaz.
Bu Sünnetin ortaya koyduğu, gerektirdiği netice olmaktadır. Doğrusu da budur, başka türlüsü de caiz olmaz. "Kadının hakkı yenilenir ve ne zaman isterse bu anlaşmadan dönebilir." diyenlerin görüşü fasiddir. Çünkü bu anlaşma, bir nevi bedelli akit (muavaza) sayılmaktadır. Allah buna "sulh" ismini vermiştir. Dolayısıyla, diğer hak ve mallar üzerine yapılan sulh anlaşmasının bağlayıcılığı gibi, bu da bağlayıcıdır. Eğer anlaşmadan sonra, kadına hakkını talep imkânı verilecek olursa, bu durumda zarar daha katmerli haline ertelenmiş olur ve asla sulh olmaz. Aksine en yakın düşmanlık sebeplerinden biri olur ki, şeriat böylesi bir durumdan münezzehtir. Hem sonra vaadettiği zaman sözünde durmaması, anlaştığı zaman hıyanet etmesi; kişinin münafıklığının alâmetlerindendir. Hz. Peygamber'in (s.a.) uygulaması, bu durumu reddetmektedir.
10— Evli cariye kadının hakları, Hz. Ali'nin (r.a.) hükmettiği gibi, hür kadınınkinin yarısı kadardır. Ashabtan buna bir muhalifin bulunduğu bilinmemektedir. Fakihlerin çoğunluğu da bu görüştedir. İmam Mâlik'ten bir rivayet hariç. Ona göre ikisi de eşittir. Zahiriler de bu görüştedir. Cumhurun görüşü, adaletin gerektirdiği görüştür. Çünkü Allah Teâlâ hür kadınla köle kadını ne talâkta, ne iddette, ne hadde (ceza), ne mülkte, ne mirasta, ne hacda, ne gündüz ya da gece koca yanında kalma müddetinde, ne nikâhının azimet telakkisinde —çünkü cariye ile evliliği zaruret kabilinden saymıştır— ne nikâhlı kadınların adeti hakkında —çünkü köle, iki kadından fazlası ile evlenemez—, evet bütün bunlarda hür kadın ile köle kadım eşit tutmamıştır. Cumhurun görüşü budur. îmam Ahmed, müsned olarak Hz. Ömer'den: "Erkek köle iki kadınla evlenir, iki talâkla boşar, karısı iki hayız müddeti iddet bekler." dediğini nakletmiş ve bunu delil olarak kullanmıştır. Ebu Bekir Ab-dülaziz de Hz. Ali'den (r.a.): "Köleye, iki kadından fazlasını nikahlaması helâl olmaz." dediğim rivayet etmiştir.
İmam Ahmed, senedi ile birlikte Muhammed b. Sîrîn'den nakleder: Hz Ömer, insanlara: "Köle, kaç kadınla evlenebilir?" diye sordu. Abdurrahman: "İki kadınla! Talâkı da ikidir." diye cevap verdi. İşte Ömer, Ali ve Abdurrahman —Allah onlardan razı olsun— (hep aynı fikirde); bu görüşün yaygınlığı, kıyasa uygunluğu ve açıklığı yanında, ashab içerisinde onlara muhalif birisinin olduğu da bilinmemektedir. [675]
[666] Buharî, 67/101; Müslim, 1461; Muvatta, 2/530; Ebu Davud, 2124; Tirmizî, 1139.
[667] Müslim, 1460; Muvatta 2/529; Ebu Davud, 2122.
[668] Tirmizî, 1140; Ebu Davud, 2134; Nesâî, 7/64; Dârimî, 2/144; İbn Mâce, 1971. İsnadı sag-- lamdır. İbn Hibbân (1305), Hâkim (2/187) ve Zehebî sahih kabul etmişlerdir.
[669] Buharî, 67/97; Müslim, 2445, 2770.
[670] Buharî, 67/98; Müslim, 1463.
[671] Ebu Davud, 2135. Senedi hasendir.
[672] Müslim, 1462.
[673] Nisa, 4/128.
[674] Buharî, 67/95; Müslim, 3021.
[675] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/251-256.