seymanur K
Fri 29 July 2011, 02:55 pm GMT +0200
Hür ve Zengin Müslümanlara Yönelik Baskı ve İşkenceler
Resulüllah'm davetine olumlu cevap verip, müminlerin ilklerinden olan Sâ'd b. Ebî Vakkas, annesinin son derece sert tepkisiyle karşılaştı. Henüz genç birisi olan Sâ'd, annesinin ekonomik ve psikolojik şiddetine maruz kaldı. Ancak bunlara rağmen durumunu hiçbir şekilde değiştirmedi; imanında sebat etti. îmanında bir oevşeme veya tereddüt oluşmadı. Kadın baskı ve şiddetle oğlunu kendi safına çe-kerneyecegini anlayınca, muhtemeldir ki bizzat oğlundan duyduğu ve İslâm'ın gereği olan insanlara ve özellikle anne-babaya yönelik güzel davranışta bulunma emrini kendisine dayanak kılarak, oğlunu bu noktadan sıkıştırmayı denedi. Oğluna 'Allah, anne ve babaya iyi davranmayı emretmedi mi? Allah'a yemin ederim ki, sen ölünceye ya da Muhammed'i inkâr edinceye kadar bir şey yemeyeceğim ve içmeyecegim' dedi. Bu konudaki kararlılığının ifadesi olarak da inandırıcı bir yemin etti. Kadın verdiği kararı uygulamaya koydu. Günler bu hâl üzere geçmeye başladı. Bu durum Sâ'd için büyük bir ıstıraptı. Ne yapacağını bilemedi. Fakat Sâ'd için önemli olan annesinin göreceği tehlike değildi. O, Allah'ın anne ve babaya iyilik emrine asi olarak günaha girmekten korkuyordu. Annesinin kendisi nedeniyfe sıkıntı çekiyor olmasına razı olamadı. İslâm'ı terk etmeyi ise hiçbir şekilde düşünmedi. Annesinin açlık grevinin üçüncü gününde Resulüllah'a giderek durumu bildirdi. Ne yapması gerektiğini sordu. Bu arada vahyolunan bir ayet durumu açıklığa kavuşturdu. Kur'an bir kez daha müminlerin sıkıntılarını giderecek çözümü gösterdi: 'Biz insana, ana ve babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Eğer onlar seni (doğruluğu) hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa (bu konuda) onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. O zaman size yaptıklarınızı haber veririm.[209] Artık Sâ'd için problem bitmişti. Doğruca annesinin yanma gitti ve kararını bildirdi: 'Ey anneciğim! Dilediğini yap, Allah'a yemin ederim ki, yüz canın olsa ve her birini birer birer versen, ben dinimi yine terk etmeyeceğim. Annesi, uygulamaya koyduğu şeyin kendisini amacına ulaştırmayacağını anladı ve ölüm orucunu sona erdirdi.[210]
Mus'ab b. Umeyr da ağır sıkıntı ve şiddetli baskılarla karşılaştı. O, Mekke'nin en zengin ailelerinden birisine mensuptu. İslâm'a girmeden önce, güzel ve pahalı giysilere düşkünlüğü nedeniyle, Mekke'nin en yakışıklı ve süslü genci olarak tanınıyordu. Fakat İslâm'a girince önce ekonomik imkânlarım kaybetti. Anne ve babasının ekonomik desteklerini çekmesiyle şiddetli bir yoksulluk yaşamaya başladı. Günlerce aç kaldığı oluyordu. Üstünde doğru dürüst bir giysisi yoktu. Açlıktan zayıfladı, güneşten yanıp, kavruldu. Anne ve babası ekonomik desteklerini Çekmekle kendisinin İslâm'ı terk edeceğini zannetmişlerdi. Ama düşündükleri olmadı; Mus'ab gidişatını hiçbir şekilde değiştirmedi. Hatta İslâm'a daha da bir içtenlikle sarıldı.
Müslümanlarm gençlerinden Zübeyr b. Avvam, amcasının baskılarıyla karşılaştı. İslâm'ı terk etmesi yönündeki bütün teklifleri geri çevirince ve ağır tehditlere boyun eğmeyince işkenceye maruz kaldı. Amcası onu bir hasıra sararak hareketsiz duruma getiriyor ve bu durumdayken hasırın açık tarafından duman vererek boğmaya çalışıyordu. Zübeyr, bu işkenceye birçok kez maruz kaldı.
Osman b. Maz'ûn, amcası ve aynı zamanda Dâru'n Nedve'nin önemli üyelerinden olan Umeyye b. Halefin işkencelerine maruz kaldı. Diğer amcası Hakem de onu hapsederek, İslâm'ı terk edinceye kadar serbest bırakmamakla tehdit etti; günlerce bir binada açsusuz mahkûm kaldı.
Halid b. Said, ağır işkenceler gören müminlerden bir diğeriydi. O bilhassa babasının şiddetine maruz kaldı. Birçok defa babasından çok şiddetli dayak yedi. Hatta bunların bazıları o kadar şiddetliydi ki, üzerinde sopalar kırıldı. Fakat babasının İslâm'ı terk ederek atalarının dini olan Mekke dinine girmesi yönündeki tekliflerine, islâm'ı terk etmeyeceği yönünde cevaplar vererek imanında ısrarcı oldu. Daha sonra bir fırsatını bularak kaçıp, Resulüllah'm yanma geldi. Dâru'l Er-kam'da Resulüllah'm yanında kalmaya başladı. Ancak Resulüllahm Mekke dışında namaz kıldığı bir sırada babası tarafından bulunup, yine çok ağır bir dayakla cezalandırıldı. Bu durum Habeşistan'a hicret etmesine kadar devam etti
Ekonomik durumu gayet iyi olduğu için babasından ayrı bir evde yaşayan Ebû Bekir ise, babasının teklifleri karşısında sıkıntı çektiyse de, babasının tekliflerine aldırmadı. Zayıf ve kendilerim savunacak kabilesi olmayan, bilhassa da köle olan ve işkenceye uğratılan müminleri satın alarak serbest bıraktı. Bu şekilde mal varlığının önemli bir kısmını harcayıp bitirdi. Onun bu durumu babasının hiç hoşuna gitmedi. Birçok defa babasının 'Görüyorum ki, hep zayıf kimseleri azat ediyorsun. Biraz da güçlü kuvvetli birilerim azad edip yanma al Hiç değilse seni korurlar' teklifiyle karşılaştı. Ebü Bekir, kendisine taraftar bulmak amacında olmadığını, satın alıp kurtardığı kişilerin güçlü veya zayıf olmasının önemli olmadığını söyledi; 'Ben yaptıklarımı kudretli ve yüce olan Allah için yapıyorum [211] dedi.
Ebû Cehil, güçsüz ve zayıf müminlere yönelik baskı ve işkencelerden hiç geri kalmadığı gibi, bilhassa ticaretle uğraşan müminleri tehdit ederek amacına ulaşmaya çalıştı. Ticaretle uğraşan müminleri çoğu zaman: 'Senin ticaretini baltalayacağız, malım yok edeceğiz [212] diyerek tehdit ediyordu. Ticaretle uğraşan müminlerin ticarî faaliyetlerine çok değişik yöntemlerle engel olmaya çalışıyordu. Onları ticaret kervanlarına dahil etmiyor, mallarını kötûlüyor, müşterilerine engel oluyordu.
[209] Ankebût, 29:8
[210] Ahmed, Müsned, 1/181; Kurtubî, d-Cami'u li Âhkâmi'l Kur'an, XlI/328; Koksal, islâm Tarihi-Mekke Devn,IV/122, 123.
[211] İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 1/341; Hakim, Müstedrek, 11/525; Kurtubî, d-Cami'u li Âhkâmi'l Kur'an, XX/82, 83.
[212] İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 1/342; İbnü'l Esir, d-Kâmüfi't-Târih, 11/70.