- Zekâta Tabi Mallar

Adsense kodları


Zekâta Tabi Mallar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Thu 10 November 2011, 07:48 pm GMT +0200
2. Zekâta Tabi Mallar

 

1558. ...Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:

"Beşten az olan devede zekât yoktur. Beş ukiyye'den az olan "gümüş"de zekât yoktur. Beş veskten az olan (hurma, üzüm ve hububat) da zekât yoktur."[13]

 

Açıklama
 

"Zevd" âlimlerin çoğuna göre üçten ona kadar olan de-ve sürüsüne denir. Bazıları da "ikiden dokuza kadar olan deve sürüşüdür" demişlerdir. Bu kelime arapçada müfredi olmayan "kavm, raht" gibi cemilerdendir.

Sadaka, insanın başkasına sevap gayesiyle Allah rızâsı için verdiği şeydir. Burada ise farz olan zekât manasında kullanılmıştır.

Buna göre hadisin "beşten az olan devede zekât yoktur" fıkrası, de­velerin nisabının beş deve olduğuna delâlet etmektedir. Şu halde beşten az devesi olan kimse develerinin zekâtım vermekle mükellef değildir.

Hadisin "beş ukiyyeden az olan "gümüş"de zekât yoktur" fıkrasına gelince:

"Evâk" kelimesini, Buhârî ile Ebû Dâvûd "ya"sız diye Müslim de "ya ve rivayet etmişlerdir.Her ikisi de "ukiyye"nin çoğuludur ve Nevevî'nin dediği gibi her iki rivayet de sahihtir. Arabcada bu kelimenin vakiyye diye kullanılmasını lügat âlimleri hoş karşılamamışlar dır.

Ukiyye kelimesi her ne kadar dilimizde "okka" diye geçmekte ise de, ikisi ağırlık yönünden farklıdır.

Âlimlerin hepsi bir "ukiyye"nin kırk dirhem olduğu hususunda itti­fak etmişlerdir. Bu, Ehl-i Hicaz'ın ukiyyesi olduğundan, "Hicaz ukiyyesi" diye bilinmektedir. Her yerin kendisine mahsus bir ukiyyesi vardır. Bazı yerlerde yedi miskâle, bazı yerlerde de dokuz miskâle bir "ukiyye" demiş­lerdir. Fakat şer'an nisaba ölçü olan ukiyye, her yerde kırk dirhemdir. Bu sebeple vaktiyle memleketimizde 400 dirhem olarak bilinip kullanılan okka ayrı bir şeydir karıştırmamak gerekir.

Bir ukiyye kırk dirhem olduğuna göre, beş ukiyye iki yüz dirhem etmektedir ki bu, gümüşün nisabı olmuştur.

Ukiyye ile dirhemin miktarı Peygamber (s.a.)'in muhatapları olan ashab-ı kiram tarafından biliniyordu. Nitekim Kadı Iyâz şöyle der: "Hz.Peygamber "Beş ukiyye gümüşte zekât vardır, iki yüz dirhem (gümüş)den beş dirhem zekât veriniz" buyurduğu halde, O'nun zamanında ukiyye ile dir­hemin miktarlarının bilinmemesine imkân yoktur. Çünkü zekâtın bunlarla verileceğini bildiren bizzat Resûlullah (s.a.)'dır. Sahih hadislerde de geçti­ği üzere ahş-verişler nikâhlar hep bunlarla yapılıyordu. Bundan anlaşılıyor ki, "Dirhemlerin miktarı Abdülmelik b. Mervân zamanına kadar belli de­ğildi. Onları âlimlerin görüşüne göre Abdülmelik topladı da her on dirhe­min yedi miskâl ağırlığında ve her dirhemin ağırlığım da altı dânık kabul etti." iddiasında bulunanların sözü bâtıldır. Sıhhatli bir söz değildir. An­cak bunlar müslümanlar tarafından belirli bir şekilde basılmış değildir.

Bazısı Acem, bazısı Rum basmasıydı, Yani bazıları büyük, bazıları küçük, bazıları da hiç basılmamış ve nakşedilmemiş gümüş parçalarından ibaretti. Sonra bazıları Yemen, bazıları da Mağrib'e aittiler. Böylece çok çeşitli dirhemler tedavülde idi. Nihayet halife Abdulmelik, zamanındaki âlimle­rin muvafakatini alarak bu değişik dirhemleri toplayıp bunlar yerine İslâ-mî ve standart dirhem bastırdı. Artık basılan bu para piyasaya sürülmekle değişik yabancı dirhemlere ve küçüklü büyüklü kesilmiş gümüş parçalara ihtiyaç kalmadı. Binaenaleyh şübhesiz dirhemler, o zaman malum idi. Eğer malum olmasaydı, zekât cezaları ve kul hakları nasıl dirheme ve ukiyyeye bağlanırdı?"

Ebu Saîd el-Hudrî'nin rivayet ettiği bu (1558 no'lu) hadisten de anla­şıldığına göre Peygamber (s.a.Vin kendilerine hitab ettiği şahıslar tarafın­dan dirhemle ukiyye biliniyordu. Aksi takdirde Hz. Peygamber onları mec-hûl bırakmaz, açıklardı.

Bu konuda Nevevî de şunları söylemiştir:

"Resûlullah (s.a.) zamanında dirhemlerin ağırlığı malumdu. Dirhem denildiği zaman ilk akla gelen belirli ağırlıktaki dirhemdi. Zekât vs. hakla­rın tealluk ettiği dirhem de odur. Bu elbette o zamanlarda başka dirhem yoktu, mânâsına gelmez. Yani "dirhem" kelimesi, mutlak olarak kullanıl­madığında belirli ağırlığı olan dirhem kast ediliyordu. Diğer dirhemler Ye-menî, Mağribî... diye mukayyed olarak zikrediliyordu. Peygamber (s.a.)'hı onu mutlak olarak zikretmesi, bilinen dirhemi kaydettiğine hamledilmiş-tir. O da, her "on dirhem = yedi mıskal" olanıydı. îlk asırda yaşayanlar­la ondan sonrakiler günümüze kadar bu hususta ittifak etmişlerdir ki on­ların Hz.Peygamber ile Hulefa-ı Râşidîn'ın zamanında olandan başka bir-şeyin üzerinde ittifak etmeleri caiz olmadığı gibi öyle bir şey de düşünüle­mez."

Bu mevzu ile ilgili en geniş ve kıymetli bilgi Tefsir, Hadis, fıkıh ve lügat alanında imam kabul edilen Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm'ın "Kitâbu'l- Emval" adlı eserinin "Sadaka ve ahkâmı" bahsinde verilmiş­tir. Şöyle denilmektedir:

"İslâmiyetten önce dirhemler irili-ufaklı idi. Her ikisinden de zekât veriliyordu. Büyükleri (dirhem-i kebir) 8 dânık, küçükleri (dirhem-i sağîr) ise 4 dânık idi. Müslümanlar dirhemleri basmak istediler. Büyük dirhemi küçük dirheme katarak iki eşit dirhem yaptılar. Böylece altışar dâmklık iki dirhem meydana geldi. Sonra dirhemleri miskallerle ölçtüler -ki mis-kal, eksilip artmayan belirli bir ölçüdür- bir tanesi altı dânıktan ibaret olan on dirhemi miskalle tartınca yedi mıskal ağırlığında geldiğini gördü­ler. Büyüklü küçüklü dirhemler arasında bu dirhem, ortayı teşkil ediyordu ki, zekât konusunda Resûlullah (s.a.)'in sünnetine de uygun idi. Binaena­leyh dirhem, ondan sonra öyle devam etti. Âlimler de bunda ittifak etti. Artık bir dirhem altı dânık olarak değişmeden devam etti. Halk zekâtını buna göre verip bundan hiçbir suretle ayrılmadı. Ahş-veriş de buna göre cerayan etti."

Mâverdî'nin el-Ahkâmu's-Sııltâniyye adlı eserindeki "islâmiyette bir dirhemin 6 dânık oluşu sabit olmuştur. Her on dirhem yedi miskâle eşittir" sözü ile aynı görüşü desteklemektedir.

Bu nakillerden anlaşıldığına göre her on dirhemin, yedi miskal olu­şunda bütün âlimler ittifak halindedirler. Ancak şu var ki dirhem-i şer'î diye bilinen bu dirheme sonradan gerekli ehemmiyet verilmemiş ve bazı memleketlerde başka ağırlıkta olan dirhemler ihdas edilmişti. Bu durum, bazı âlimleri "her memlekette muteber olan dirhem, o memleketin dirhemidir" demeye sevk etmiştir. Nitekim Hanefîlerin meşhur fıkıh ki­taplarından olan "Dürr'adh eserde "Fetva, her memleketin kendine mah­sus ölçüsünün nazar-i itibâra alınmasına göredir." denilmiştir. İbn Âbîdîn de bu görüşün "Velvâliciyye" ve "Hülâsa'Ma İbnu'l-Fadl'a isnad edilerek zikredildiğini Serahsî'nin de görüşünün bu olduğunu ve "Müctebd", "Cem'ün'-Nevazil ve '1-Uyûn", "Mi'râcu'd-dirâye", "Hâniyye" ile "Fethu'l-Kadîr" adlı eserlerde bu görüşün tercih edildiğini söylemektedir.

Böylece ortaya dirhem-i şer'îden başka bir dirhem çıkmış ki buna da dirhem-i örfî denilmiştir. Ancak şu bilinmeli ki, cumhur "zekât, mehir, diyet ve hırsızlığın nisabında muteber olan dirhemin, dirhem-i şer'î olduğu" görüşündedir.

Şer'î dirhemin kırat ve taneye göre ölçülmesine gelince bunda ihtilâf edilmiştir.

Hanefilere Göre: Bir dirhem-i şer'î, on dört kırattır. Bir kırat iseA. ortalama beş arpa tanesi ağır İlgındadır. Buna göre bir dirhem-i şer'î, yet­miş arpa ağırlığındadır.

Bir mıskal ise yirmi kırata eşittir ki, yüz arpa ağırlığına denktir.

Yedi miskal-i şer'î, on dirhem-i şer'îye eşit olduğuna göre bir dirhem-i şer'î ile bir miskâl-i şer'î şöyle gösterilebilir:

Bir dirhem  =   14 kırat  =  70 arpa  =  7/10 miskal,

Bir miskal =  20 kırat  =   100 arpa  =  3/7 dirhemdir.

Dirhem-i örfî ise, 16 kırattır. Bir kırat-i örfî de dört buğday tanesi ağırlığındadır. Buna göre bir dirhem-i örfî, altmış dört buğday tanesi ağır­lığındadır.

Bir miskâl-i örfî de 24 kırattır ki, doksan altı buğday tanesi ağırlığın-dadır. Buna göre bir dirhem-i örfî ile bir miskâl-i örfî şöyle gösterilebilir:

Bir dirhem  =   16 kırat =  64 buğday  =  2/3 mîskai

Bir miskal  =  24 kırat  =  96 buğday  -   1,5 dirhemdir.

Görüldüğü gibi dirhem-i şer'î ile dirhem-i örfî' nin ar asındaki fark çok azdır. Bu farkın, -Mahmud Muhammed Hattab es-Sübkî'nin de el-Menhel'de dediği gibi- buğday tanesinin arpa tanesinden biraz ağır olma­sından ileri geleceği kuvvetle muhtemeldir. Bu kuvvetli ihtimal göz önüne alındıca, iki dirhem arasında hakiki bir fark kalmamış oluyor. Belki de Hanefi âlimlerinin dirhemi örfîyi nazar-ı itibara almaları bu sebeptendir.

Dirhemlerin grama çevrilmesinin esası, ortalama buğday taneleri ile uçlarındaki kılçıkları kesilmiş ortalama arpa tanelerinin tartılmasına bağlı olduğundan bir dirhemin kaç gram olduğu hususunda neticeler farklıdır. Şöyle ki:

Menhel yazarı Hattâb es-Sübkî'ye göre bir dirhem-i örfî 3,12 gram­dır. Gümüşün nisabı iki yüz dirhem olduğuna göre 200 x 3,12 = 624 gramdır.

Miskal-i örfî de bir buçuk dirhem-i örfî olduğuna göre bir miskal-i örfî 4,68 gram olmuş olur. Altının nisabı 20 miskal olduğuna göre: 20 x  4,68  =  93,6 gramdır.

Merhum Ömer Nasuhî Bilmen'e göre ise, bir dirhem-i örfî 3,2 gram­dır. Bir dirhem-i şer'î ise 2,8 gramdır. Buna göre gümüşün nisabı 200 x 2,8 = 560 gramdır. Buna göre miskâl-i örfî 4,8 gram, miskal-i şer'î de 4 gramdır. Buna göre altının nisabı miskal-i örfîye göre 20 x 4,8 = 96 gram, miskal-i şer'îye göre de 20  X  4  —   80 gramdır.

Bu konuya bir daha dönüleceği için şimdi de diğer mezheblere göre konunun incelenmesine geçelim.

Mâtikî, Şafiî ve Hanbelîlere göre: Bu üç mezhep âlimlerinin meşhur kavline göre bir dirhem-i şer'î 50 2/5 arpa tanesi ağır İlgındadır. Bir miskâl-i şer'î de 72 arpa tanesine eşittir.

Bu üç mezhebin bazı âlimlerine göre ise, bir dirhem-i şer'î 57 3/5 arpa, bir miskâl-i şer'î de 82 3/10! arpa ağır İlgındadır.

Meşhur kavil ile diğer kavil arasındaki bu ihtilâfın menşe'i, -Menhel yazarı Hattâb es-Sübk-î'nin de dediği gibi- arpa tanelerinin hafiflik ve ağırlık, büyüklük ve küçüklük yönünden bir birinden farklı oluşudur. Zira dolgun 50 arpa tanesi, 70-80 hafif arpa tanesine eşit ağırlıktadır.

Bu üç mezheb âlimlerinin meşhur kavline göre gümüşün nisabını he­saplamak için dirhem-i şer'îyi dirhem-i örfîye çevirmek gerekir. Menhel yazarı Hattâb es-Sübkî bu hesabı şöyle yapmıştır:

Bir dirhem-i şer'î 50 2/5 arpa tanesi olduğuna göre, iki yüz dirhem-i şer'î arpaya çevrildiğinde 200 x 50 2/5  =  10080 arpa eder. Bu rakam -bir dirhem-i örfi 64 buğday danesi'ne eşit olduğundan -64'e bölündüğün­de 157,5V çıkar. Buna göre gümüşün nisabı: 200 dirhem-i şer'î = 157,5 dirhem-i örfî  =  491,48 gramdır.

Altının nisabını da şöyle hesablamıştır:

Bir miskal-i şer'î 72 arpa, nisab da 20 miskal olduğuna göre 20 x 72 = 1440 arpa olur, 1440 arpa, miskâl-i örfî olan 96'ya bölündüğünde (1440:96) 15 miskal-i örfi çıkar.

Bir miskâl-i örfî bir buçuk dirhem-i örfi olduğuna göre 15 miskâl-i örfi 22,5 dirhem-i örfî yapar. Bir dirhem-i örfi 3,12 gram, olduğundan (22,5 x 3,12) 70,2 gram. Buna göre altının nisabı: 20 miskâl-i şer'î = 15 miskâl-i örfîk'22,5|dirhem-i örfi  =   70,2 gramdır.

Hanefîlerle bu üç mezheb âlimlerinin arasındaki bu ihtilâfı son za­manlarda bu konuda dirhem-i miskâle mukayese yoluyla inceleme yapan­lar izâle edip bir neticeye varmışlardır. Şöyle ki:

"Miskal cahiliye devrinde de İslâmiyet devrinde de birdi" noktasın­dan hareket edilerek doğu ve batıdaki müzelerde o zamanlardan kalma miskaller tartılmış ve ağırlığı öğrenilmiştir. Her on dirhemin, yedi miskâle eşit ağırlıkta olduğunda ittifak olduğuna göre, miskalinjağırlığıniı bilmek meseleyi halleder. Müzelerde yapılan tartma işleminden bir miskalin 4,25 gram ağırlığında olduğu anlaşılmıştır. Buna göre bir dirhem: 7 x 4,25 •4- 10 = 2,975 gramdır. Bu yol dirhem-i şer'î ve miskalin ağırlığım bilme­de hatadan en uzak olan yoldur. Buna göre gram olarak gümüşün nisabı:

2,975  x  200  =  595 gram,     ' altının nisabı ise:

4,25  x  20  =  85 gramdır.

Bu duruma göre gümüşün nisabını 595 gram, altının nisabını da 85 gram olarak hesaplamak daha uygundur.

Hadiste geçen "Evsuk" kelimesi, "vesk" veya "visk"in çoğuludur. Ancak vesk şeklinde okunuşu daha meşhurdur. Vesk, aslında yük mana­sında kullanılmaktadır. Burada ise, altmış sa' mânâsındadır. Bununla ilgi­li ayrıntılı bilgi bundan sonraki hadiste verilecektir.[14]

 

Bazı Hükümler
 

1. Devenin nisabı, 5'tir. Yani beşten az devenin zekatı verilmez,  ancak beş ve daha tazla olursa zekâtını vermek farzdır.

2. Gümüşün nisabı beş ııkiyye (iki yüz dirhem)dir. Yani iki yüz dirhem (595 gram)dan az olan gümüşün zekâtını vermek farz değil, daha fazlası olursa farzdır.

3. Gümüşün zekâtında, gümüşün kıymeti değil ağırlığı muteberdir.

4. Beş veskten az olan mahsûlün zekâtı verilmez. Daha fazla olursa vermek gerekir. Yerden çıkan mahsûlün zekâtı yani öşür ile ilgili fıkhı hükümler, bundan sonraki hadisin açıklanmasında gelecektir.

5. "Sadaka" kelimesi zekât mânâsına kullanılabilir.[15]

 

1559. ...Ebû Saîd el-Hudrî'nin merfu' olarak rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.):

"Beş vesk'ten az olan (hurma, üzüm ve hubûbat)da zekât yoktur.Bir vesk damgalanmış altmış sa'dır" buyurmuştur.[16]

Ebû Dâvûd dedi ki: Hadisin senedinde geçen Ebu'l-Bahteri, Ebû Saîd'den hadis duymamıştır.[17]

 

Açıklama
 

Bu hadis bir önceki hadiste geçen "beş vesk'ten az olan (hurma,  üzüm  ve hubûbat)da  zekat  yoktur",   fıkrasını te'yid ettiği gibi vesk'in miktarım da açıklamaktadır.

Daha önce belirttiğimiz gibi "evsuk" kelimesi, "vesk" veya "visk'-'in çoğuludur. Vesk veya visk'in anlamı deve, katır ve merkebin yükü demektir. Burada ise, altmış sa' manâsında kullanılmıştır.

Bir vesk'in altmış sa' olduğu hususunda ittifak vardır. Sa' ise, dört müdde eşit olan bir ölçektir. Müddün kaç rıtıl olduğu hususunda ise, fakihler arasında ihtilâf vardır.

Ebû Hanife, Muhammed ve Irak fakihlerine göre bir sa', sekiz rıtl-ı Bağdadî'ye eşittir.

Mâlik, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, Ebû Yusuf ve Hicaz fakihlerine göre ise, bir sa', 5  1/3 rıtl-ı Bağdadî'dir.

Bazı âlimler demişler ki, bu ihtilâf su ile buğdayın özgül ağırlıkları arasındaki farktan neş'et etmiştir. Yani bir sa'ın sekiz rıtl olduğunu söyle­yen fakihler, bir sa'ın aldığı suya, itibar etmişlerdir. 5 1/3 rıtıl olduğunu söyleyen âlimler de onun aldığı arpa veya hurmaya itibar etmişlerdir. Bir başka ifadeyle 8 rıtıl su, 5 1/3 rıtıl buğdaya muadildir. Hal böyle olunca sa' ve müdd miktarı hakkında bir ihtilâf kalmıyor.

Hanelilerin muteber saydığı rıtla "rıtl-i Irâkî" veya "rıtl-ı Bağdadî" Malikî, Şafiî ve Hanbelîler'in kabul ettiği rıtla da "Medine rıtlı" veya "Rıtl-ı Hicâzî" denilmektedir.

Rıtıl, sa' ve vesk'in dirhem ve gram olarak hesabı:

1. dirhem-i örfî (3,12 gr.)'ye göre:

a. Hanefilere göre bir rıtl-ı bağdadî, 130 dirhemdir.

Bir rıtl = 130 dirhem, bir dirhem-i örfî  =  3,12 gr. Bir rıtıl  =   130  X  3,12  =  405,6 gr.

Bir sa' = 8 rıtıl x 130 dirhem = 1040 dirhem.

Bir sa = 1040 dirhem x 3,12  =  3,244 kgr.

Bir vesk = 60 sa' x 1040 dirhem  =  62400 dirhem

Bir vesk = 62400 x 3,12 - 194,688 kgr.

Beş vesk =5x194,688 = 973,440 kgr.

b. Şafiîlerle Hanbelîlere göre bir rıtıl 128 4/7 dirhemdir. Buna göre:

Bir rıtıl = 128 4/7 dirhem = 128,57 dirhem,

Bir rıtıl = 128,57 x 3,12 = 401.14 gr.

Bir Sa' = 5 1/3 rıtıl x 128 4/7 - 685 5/7 dirhem o da 685,71 dirhem'e eşittir.

Bir Sa' - 685,71 dirhem- X 3,12 = 2,140 kgr.

Bir Vesk = 60 sa'   x  685,71 dirhem = 41142,60 dirhem

Bir Vesk = 41142,60 x  3,12 = 128,365 kgr.

Beş Vesk = 5 X 128,365 = 641,825 kgr.

c. Malikîler'e göre bir rıtıl,  128 dirhemdir. Buna göre: Bir rıtıl = 128 dirhem.

Bir rıtıî = 128  X   3,12  =  399,36 gr.

Bir Sa' = 5 1/3 rıtıl  x   128 dirhem  -  682,66 dirhem.

Bir Sa' = 682,66 dirhem  X  3,12 = 2,130 kgr.

Bir Vesk - 60 sâ'   x  682,66 dirhem = 40959,60 dirhem.

Bir Vesk = 40959,60  X  3,12 = 127,794 kgr.

Beş Vesk = 5 X 127,794 = 638,970 kgr.

 

2.  Dirhem-i şer'î (2,8 gr.)'ye göre:

a. Henefîlere göre:

Merhum Ömer Nasuhî Bilmen'in hesabına göre, bir dirhem-i şer'î -2,8 gr.

Bir rıtıl = 130 dirhem.

Bir rıtıl = 130  X  2,8 = 364 gr.

Bir Sa' = 8 rıtıl x 130 dirhem = 1040 dirhem

Bir Sa' = 1040 dirhem X 2,8 =2,912 kgr.

Bir vesk = 60 sa' X 1040 dirhem = 62400 dirhem

Bir vesk = 62400 X  2,8 = 174,720 kgr.

Beş vesk = 5 X 174,720 = 873,600 kgr.

b. Şafiîlerle Hanbelîlere göre:

Bir rıtıl = 128 4/7 dirhem = 128,57 dirhem

Bir rıtıl = 128,57  X  2,8 = 359,99 gr.

Bir Sa'  - 5  1/3 rıtıl  x  128 4/7  =  685 5/7 = 685,71'dirhem.

Bir Sa'  - 685,71 dirhem  X  2,8  = 1,920 kgr.

Bir Vesk =  60 sa'   X  685,71 dirhem  -  41142,60 dirhem

Bir Vesk  -  41142,60  X  2,8  = 115,199 kgr.

Beş Vesk  = 5  X  115,199  = 575,595 kgr.

c. Mâlikîlere göre:

Bir rıtıl = 128 dirhem

Bir rıtıl = 128   X   2,8 = 358,4

Bir Sa'  = 5 1/3 rıtıl  X   128 dirhem = 682,66 dirhem

Bir Sa' - 682,66 dirhem  x  2,8  = 1,911 kgr.

Bir Vesk = 60 sa'  X  682,66 dirhem  = 40959,60 dirhem

Bir Vesk = 40959,60  X   2,8 = 114,687 kgr.

Beş Vesk = 5  X   114,687 = 573,435 kgr.

3. Dirhemi miskale mukayese yoluyla grama çevirme:

a. Hanelilere göre:

Bir rıtıl = 130 dirhem. Bir dirhem = 2,975 gr.

Bir rıtıl = 130 X  2,975 = 386,75 gr.

Bir sa'  = 8 rıtıl  x 130 dirhem = 1040 dirhem

Bir sa' - 1040 dirhem  X  2,975 = 3,094 kgr.

Bir Vesk  - 60 sa'   x  1040 dirhem = 62400 dirhem

Bir Vesk  =  62400  X 2,975 = 185,640 kgr.

Beş Vesk = 5 x 185,640 = 928,200 kgr.

b. Şafiîlerle Hanbelîlere göre:

Bir rıtıl  = 128 4/7  = 128,57 dirhem

Bir rıtıl  = 128,57  X  2,975  = 382,495 gr.

Bir Sa'  - 5  1/3 rıtıl  X   128 4/7  =  685 5/7  -  685,71 dirhem

Bir Sa'  = 685,71 dirhem  x  2,975  =  2,034 kgr.

Bir Vesk  = 60 sa'   x  685,71 dirhem  =  41142,60 dirhem

Bir Vesk  = 41142,60  X  2,975  = 122,399

Beş Vesk = 5   X   122,399  -  611,995 kgr.

c. Mâlikilere göre:

Bir rıtıl  =  128 (Jirhem

Bir rıtıl  =  128   X  2,975  = 380,80

Bir sa'  =  5  1/3 rıtıl  X 128 dirhem  -  682,66 dirhem

Bir sa'  =  682,66 dirhem  X  2,974  = 2,031 kgr.

Bir Vesk = 60 sa'   x  682,66 dirhem =  40959,60 dirhem

Bir Vesk   =  40959,60  X  2,975  - 121,855 kgr.

Beş Vesk  =  5  X  121,855  =  609,275 kgr.

Dirhemi grama çevirmede en sıhhatli yol daha önce de belirtildiği gibi bir dirhemin 2,975 gr.' olmasıdır. Buna göre -mezhepler arası hesap fark­lılıkları da dikkate alınarak-    mahsûlde zekâtın nisabı:

a. Hanefîlere göre yaklaşık olarak 928,5 kgr,

b. Şafiîlerle Hanbelîlere göre yaklaşık olarak 612 kgr,

c. Mâlikîlere göre yaklaşık olarak 610 kgr.dır.

Netice olarak diyebiliriz ki; üzüm, hurma ve hububatın nisabında zikr edilen rakamların en ihtiyatlısı 610 kg. olanıdır. Bundan az miktarda mah­sulü olan zekât vermekle mükellef değildir. Daha fazla olursa zekâtım vermelidir. Bu durum, bu hadisle amel edenlere göredir. Daha doğrusu bu konuda da ihtilâf edilmiştir.

İmam Malik, İmam Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Ebû Yu­suf ve İmam Muhammed yerden çıkan mahsulün beş vesk olması halinde zekâtının verilmesinin farz olduğu görüşündedirler. Yerden çıkan mahsû­lün zekatına öşür denilmektedir.

İbn Abbâs, Nehaî ve Ebû Hanife'ye göre yerden çıkan mahsul az veya çok olsun, sun'î şekilde veya yağmurla sulansın zekâtı verilir. Bun­dan dere boylarında biten kamış, odun ve ot müstasnâdır.

Nevevî diyor ki: "Bu hadiste (yani bundan önceki hadiste) iki şeye değinilmiştir. Birisi sayılanlarda zekâtın vâcib olması, diğeri bunlardan daha az miktarlarda zekâtın vâcib olmamasıdır. Bu iki konuda müslümanlar arasında hilaf yoktur. Yalnız Ebu Hanife ile seleften bazıları hububatın azına da çoğuna da zekât lâzım geldiğini söylemişlerdir ki, bu görüş bâtıl­dır ve sahih hadislere ters düşmektedir."

Buhârî sarihi Aynî, Nevevî'riin bu sözüne Umdeiü'l-Kaari adlı eserin­de şöyle karşılık vermiştir:

"Bu çirkin bir sözdür. İlim, fazilet, zühd sahibi ve tâbmnun büyükle­rine olan yakınlık yönünden önde gelen bir imam hakkında böyle bir söz söylemek doğru değildir. Bilhassa kendisi gibi halk arasında geniş ilmi, büyük zühd ve insafı ile tanınmış bir zattan böyle yerlerde güzel sözler beklenir, âlimlere yakışan budur. Kötü sözler ancak bâtılda direnen mutaassıblardan beklenir. Nevevî bu görüşün batıl oluşu ile sahih hadislere mu­halefetini, yalnız Ebû Hanife'ye değil, seleften bazılarına da nisbet etmiş­tir. Seleften murad, Ömer b.Abdulaziz, Mücâhid ve Nehaî'dir."

Abdurrezzâk "MusanneP'inde senedini vererek Ömer b. Abdulaziz'den naklen şu haberi tahrîc etmiştir:

"Ömer: yerden çıkan mahsûlün azına da çoğuna da öşür vardır" de­miştir.

İmam Züfer de bu görüştedir.

Bunların delili "Sizin için yerden çıkardığımız rızıklardan da infak ediniz" ve “Hasat günü yerden çıkan mahsûlün hakkını verin" âyetleriyle; Müslim, Nesaî ve Ahmed b. Hanbel'in Câbir'den merfû olarak rivayet ettikleri "Nehirlerle1 yağmur su­larının suladıkları mahsullerde Öşür, hayvanla sulanan mahsullerde de ya­rını öşür vardır" hadis-i şerfidir. (Ayrıca bk. Hadis no:  1596-1597)

Bunlar cumhurun delili olarak ileri sürdüğü "beş veskten az olan mah­sulde zekât yoktur" hadisini ise, ticâret zekâtına hamletmişlerdir. Veya-hutta "Âmm ile hâs tearuz edip de hangisinin sonra olduğu bilinmezse ihtiyaten âmm hassa takdim edilir" kaidesine göre ictihâd etmişlerdir. An­cak Cumhura göre onların bu hadisi ticaret zekâtına hamletmeleri hadisin zahirini delilsiz olarak başka mânâya çekmektir. Âmmın hassa takdimim ise, kabul etmemektedirler. Çünkü onlara göre hass, amma takdim edilir.

Hadiste geçen "damgalanmış altmış sa' "dan murad, artırılıp eksiltil­mesin diye üzerine mühür vurulan ölçektir. Bunu Vaktiyle hükümdarlar öyle yaparlarmış. Altmış sa'ınyani bir veskin kaç kg. olduğunu daha önce zikretmiştik.

Ebû Dâvûd, "Ebu'l-Bahterî, Ebû Said'den hadisi işitmemiştir" de­mekle, bu hadisin, munkati olduğuna işaret etmiştir.

Nitekim İbn Mâce bu hadisi Câbir'den, Dârekutnî de Hz.Âişe'den zayıf senetlerle rivayet etmişlerdir. Ayrıca Ebû Hatim'in, "Ebul-Bahterî, Ebû Saîd'ın zamanına ulaşamamıştır" sözü de Ebû Davud'un bu beyanını te'yid etmektedir.[18]

 

Bazı Hükümler
 

1. Beş veskten az olan mahsulde zekât yoktur.

2. Bir vesk, altmış sa’dır.[19]

 

1560. ...Mugîre (b. Mıksem)den rivayet edildiğine göre İbrahim (en-Nehai) şöyle demiştir:

Bir vesk, -Haccâc sa'ıyle- damgalanmış altmış sa'dır.[20]

 

Açıklama
 

İbrahim'den   murad,   İbrahim  en-Nehâî'dir.   Haccâc'tan  maksat da Haccâc-i Zâlim dîye tanınan Haccâc b. Yu-

suf'tur. Bu haber bir önceki hadiste geçen "bir vesk, damgalanmış altmış sa'dır" fıkrasını te'yid etmektedir.

Bir sa'ın, müdd, rıtıl, dirhem ve gram olarak miktarı bir önceki hadi­sin açıklamasında belirtilmiştir.[21]

 

1561. ...Habîb el-Mâlikî'den; demiştir ki: Bir adam, İmrân b. Husayn'a;

Ya Ebâ'n-Necîd! Siz bize bir takım hadisler rivayet edi­yorsunuz. (Halbuki) biz onlara Kur'ân'dan asıl bulamıyoruz? dedi.

Bunun üzerine İmrân kızdı ve adama şöyle dedi:

Her kırk dirhemde bir dirhem (zekât) olduğunu Kur'ân'da buldunuz mu? Her şu kadar koyundan bir koyun, her şu kadar deveden şu kadar deve (verileceğini) Kur'ân'da buldunuz mu? Adam:

Hayır, dedi. İmrân:

Kimden öğrendiniz bunları? Bizden öğrendiniz, biz de Resülullah  (s.a.)'den  öğrendik;   ve  buna  benzer  (daha  bazı)   şeyler  söyledi.[22]

 

Açıklama
 

Habib el-Mâlikî'nin "bir adam" dediği kişinin adı bilinmemektedir. Ebu'n-Necîd ise, îmrân b. Husayn'ın künyesidir.

"Kur'anda onlar için asıl bulamıyoruz" sözüyle "Kur'anda aslı ol­mayan şeye nasıl itimad edilir?" demek istemiştir.

Adamın Kur'ân’da açıkça zikredilmeyen bir çok hükümleri inkâr et­mesinden ve "Resûlullah, size ne getirdiyse onu alın, sizi neden nehyettiyse ondan da sakının" âyetini nazar-ı itibara almadığından İmrân, ona kız­mış ve; "zekâtın hükmünü tafsilatıyle Kur'ân'da buldunuz mu?" diye sor­muştur.

Hükümlerin bir kısmı Kur'ân-ı Kerim'de açık bir şekilde zikredilmemiştir. Onları Hz. Peygamber açıklamıştır. Çünkü Kur'ân İslâm'da nasıl bir delil ise, Sünnet de o surette delildir. Bu sebeple Kur'ân-ı Kerim'de hük­münü bulamadığımız meseleleri sünnetten araştırmalıyız. Kur'ân'da yok diye inkâr etmemeliyiz.[23]

 

Bazı Hükümler
 

1. Bazı Hükümler, Kur’an-ı Kerimde sarahaten zikredilmemiştir.Onları Peygamber (s.a.) beyan et­miştir.

2. Kur'ân-ı Kerim gibi sünnet de delildir.[24]

[13] Buhârî, zekât, 32, 42, 56; Müslim, zekât 3,5-7; Tirmizî, zekât 7; Nesâî, zekât 5, 10, 18, 22-24; İbn Mace, zekât, 6; Dârimi, zekât 11; Muvatta, zekât 1,2; Ahmed b. Hanbel, II, 402.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/99.

[14] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/100-104.

[15] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/104-105.

[16] lbn Mâce, zekât 20; Dârimî, zekât 11; Ahmed b. Hanbel, 111-59.

[17] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/105.

[18] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/105-109.

[19] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/109.

[20] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/110.

[21] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/110.

[22] Hadisi kütüb-i sitte müelliflerinden sadece Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.

  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/110-111.

[23] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/111.

[24] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 6/111.


ceren
Tue 9 May 2017, 11:50 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbim razi olsun bilgilerden reyyan abla...

Sevgi.
Wed 10 May 2017, 12:19 am GMT +0200
Ve Aleyküm Selam.Vesileniz ile bir çok konu öğreniyoruz. Bilgiler için Allah Razı olsun...

Bilal2009
Wed 10 May 2017, 09:35 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Allah yolunda dosdoğru infak edenlerden eylesin