sumeyye
Sat 18 August 2012, 07:57 am GMT +0200
Zekâta Tâbi Kısım:
Genel Açıklamada Bulunanlar:
I. Ticarî Zekât Statüsünü Benimseyenler:
Bu gibi mallan ticaret mallarının zekât statüsüne tâbi tutan görüşe göre, gelir getiren akar (taşınmaz), uçak ve gemilerin zekâtı, aynen ticaret malları gibi ödenir. Böylelikle, yılsonunda sermaye ve gelir birlikte değerlendirilerek, % 2.5 oranında bir ödeme yapılır.
Bu görüş hanbelî hukukçu İbn Akîl ve İbnu'l-Kayyım, Malik ve onun mezhebine mensup İbnu'l-Arabî ile Zeydiye Mezhebinin Hâdeviye kolu tarafından savunulmuştur:
1) İbnu'l-Kayyım'in zikrettiği [1120] hanbelî hukukçulardan İbn Akîl, Ahmed b. Hanbel'in kiraya verilen zînet eşyasının zekâta tâbi olacağından hareketle, kiraya verilen bütün gayrimenkuller ile kiraya verilen veya bunun için hazırlanmış olan her türlü malın zekâta tâbi olacağı görüşünü benimser. Ona göre, böyle bir netice zarurî olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü mezhebe göre, zînet eşyasından zekât vermek gerekmez. [1121] Fakat kiraya verilen bu eşya kiraya verilince bu eşyadan zekât vermek gerekir. O halde zekât ödemek gerekli olmayan bir malı kiraya vermek, onun aynından zekât ödemeyi gerektiriyor. Buna göre, aslında zekâta tâbi olmayan bütün mallar kiraya verilince, kendilerinden zekât ödenmesi gerekir. İbnu'l-Kayyım, kendisi de bu görüşü benimsemektedir.
2) İbn Rüşd'ün belirttiğine göre, kiraya verilen zînet eşyasının zekâta tâbi olması gerektiği” aynı zamanda Malik'in de görüşüdür. [1122]
3) Maliki İbnu'l-Arabî de, satılık olmayıp mubah süslenme için de kullanılmayan zînet eşyasının, kiraya verilmesi halinde, asıl ve gelirlerinin % 2.5 oranında zekâta tâbi olduğunu ileri sürmüştür. [1123]
Yusuf Kardavî bu görüşle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Bu görüşü, akar, otel, otobüs, gemi, uçak, makina ve çeşitli sınaî cihazlara uyguladığımızda, şahsî kullanım için elde bulunduklarında zekâta tâbi olmayacakları, kira ve kazanç için elde bulunduklarında ise ticarî zekât statüsüne tâbi olacakları sonucunu elde ederiz. Böylece, düğün ve sinema salonu, otobüs veya uçak sahibi, akar veya diğer malını, tüccar gibi değerlendirerek % 2.5 oranında zekât ödeyecektir. Bu gibi eşyanın sabit sermaye sayılarak, ticarî yerlerin sabit eşyası gibi zekâttan istisna tutulması düşünülemez. Zira bunların bizzat kendisi, kâr ve kazanç sağlayan artıcı sermayedir. Zekâttan istisna tutmak, kendisinden gelir sağlama maksadı bulunmayınca sözkonusu olur. Nitekim, toprak ve sınaî makinelerin konduğu binalar, zekâttan istisna tutulur. Halbuki makinalar ve otel, sinema vb. yerlerin bizzat kendileri, fayda ve kazanç sağlar.”
4) Zeydiye Mezhebinden el-Hadi ve taraftarları, gelir getiren -taşınır veya taşınmaz- her çeşit malı, zekâta tâbi tutar ve zekât statüsünü, ticaret mallarındaki gibi kabul ederler. Onlara göre, aynı sabit kalıp, menfaati yenilenen her mal böyledir. A'yan ile menafi arasında bir fark yoktur. Yavrusu, sütü, meyvası ve kozası satılmak üzere alınan at, sığır ve koyun, ağaç, -artık kendisi ve yavrusu ticaret malı olduğundan- birlikte zekâta tâbi olur. At, katır, eşek, ev ve ev eşyası için, ancak ticaret veya gelir getirme amacı bulununca zekât ödenir.
5) Hanefî Mezhebince kabul edilen en sağlam görüşe göre, zarurî mesken dışında ticarî gaye ile elde bulundurulan evler, daire, arsa vb. ticarî eşya gibi kabul edilerek bu evlerin kirasından zekât ödemek gerekir. Ancak, bu gibi evlerin ve binaların zekâtı konusunda iki görüş bulunmaktadır:
a) Ebu Hanife'ye göre, henüz gelirinin tamamını almadan ticarî gaye ile bulundurulan evlerden dolayı zekât farz olur; Ancak, ödeme sorumluluğu, kirayı alınca başlar. Ona göre, zekâtın farz olması için tahsil edilen kira bedeli, nisabın 1/5'i (beşte biri) kadar olmalıdır. Bir ev sahibi, kiraya verdiği evin kirasından 40 dirhem tahsil ederse, üzerinden sene geçme mecburiyeti olmaksızın bir dirhemi zekât olarak ödemesi gerekir. Böyle bir paranın üzerinden bir yıl zamanın geçme mecburiyeti yoktur.
b) Zahiru'r-Rivaye görüşe göre, bir mala zekât ilk anda farz olur. Binaenaleyh, zekât nisabında olduğu gibi, alınan paranın 200 dirhem olması gerekir. Alman kira bedeli nisap miktarına ulaşırsa, alınmadan önce ondan zekât vermek farz olur. [1124] Hanefî Mezhebinin benimsediği esasa göre, gelir getirmeyen mallardan dolayı zekât ödemek gerekmez. Şu halde, gelir getiren meskenler, işyerleri gibi kiralık, binaların da maliyeti (değeri) üzerinden zekâtının ödenmesi gerekir.
6) Hanbelî Mezhebi de, kira bedelinin zekâtı konusunda Hanefî Mezhebinin, görüşünü benimser. Hanbelî fıkıh kaynaklarında, konuyla ilgili olarak şöyle denmektedir:
“Bir müslüman, evini iki seneliğine 40 dinara kiraya verse, akit yapıldığı andan itibaren bu gelirin sahibi kabul edildiği için, bu akdin üzerinden bir yıl geçince iki yıllık kira bedelinin zekâtını ödemesi gerekir. Çünkü kira bedeline sahip olmak konusundaki hakkı tamdır. Mal sahibinin kira bedeli üzerinde istediği gibi tasarruf etme yetkisi vardır. Ödeme durumuna gelince, ancak kiranın tamamını aldığı zaman zekâtını ödemekle yükümlüdür.” [1125]
Şu halde, kiraya verilen zînet eşyası, ev, hayvan vb. nin değeri yıhn başı ve sonunda nakit nisabını bulunca, ticaret malı gibi zekâta tâbi olur.
Bu görüşü benimseyen Yunus Vehbi Yavuz, şu açıklamayı yapar:
“Bizim görüşümüz, bu malların ticarî mallara benzetilerek, sermaye üzerinden % 2.5 nispetinde zekâta tâbi kılınması yolundadır. Ticarî eşyada zekât malın sermayesi ile birlikte hesap edilip verileceğine ve sermaye katılmaksızın öşrün sadece gelir üzerinden verilmesi gerektiğine bakılırsa, yukardaki kıyaslamada büyük bir fark ortaya çıkmadığı görülür. Öte yandan İslâm devleti, zekât ve öşürler dışında bir vergi ihdas edeceği zaman, mal sahiplerine yükletilen en yüksek vergi nispeti olan humus (% 20) ve öşürler ( % 10) emsal alınabilir. (...) Bu noktada, ölçü olabilmek bakımından aralarında bir benzetme yapılabilir, fakat mahiyet bakımından benzetmek farklı bir benzetme olur. Hayvanların hem kendilerinden, hem de ürünlerinden ve gelirlerinden zekât alınıyor da, sanayi tesisleri, kazanç' için inşa edilmiş büyük bina ve nakliye araçlarının hem kendilerinden ve hem de ürettikleri mallardan ve sağladıkları gelirlerden zekât almamak İslam'ın vergi adaleti ile bağdaşmaz. Ticarî gaye ile elde bulundurulan tüm malların, hem bizzat kendilerinden, hem de ürettikleri kârdan zekât vermek gerekiyor. Sanayi tesisleri ile büyük bina ve nakliye araçları da ticarî maksat taşıdığından, aynen diğer ticarî eşya gibi, hem gelirlerinden, hem de kendisinden zekât vermek gerekir. Arada büyük bir benzerlik vardır. Sadece oturma ve zarurî ihtiyacı karşılamak için sahip olunan bir yahut iki daire ile büyük işharı-lan ve gökdelenleri; yalnız geçimi sağlamak için sahip olunan bir dolmuş ve taksi ile tır kamyonu veya petrol tankerini eşit kabul etmek adalet ile bağdaşmaz. Bunların sahiplerinden biri zarurî ihtiyacını giderecek kadar küçük bir servete, diğeri ise milyonlarca lira değerinde varlığa sahiptir.”
Oysa, bu malların alım satım yoluyla el değiştirerek gelir sağlamayıp, kiralama veya işletme yoluyla kazanç getirmeleri, ticarî eşya kabul edilmelerine manidir. Gelirleri de, hareketli sermaye gelirlerine kıyas edilemez.
1948 tarihli Mısır zekât kanunu tasarısı, sınaî şirketlere -sermaye ve hisselerinde- zekât mükellefiyetini yüklemiştir. Buna karşılık, Suudi Arabistan'da 393 sayılı tüzüğe göre, sınaî şirketlerin sermaye ve gelirleri zekâta tâbidir. [1126]
[1121] Bkz. yukarıda 65 1 2 2.
[1122] İbn Rüşd, BM, c. I, s. 237. Ayrıca bkz. Kardavî, FZ, c. I, s. 468.
[1123] İbnu'l-Arabî, Şerhu't-Tirmizî. v. 3, s. 104'ten Kardavî, FZ c. II, s. 86.
[1124] Yavuz,Y. V.: age, s. 28-29 (Serahsî, Mebsut, c. 2, s. 196'dan). Ayrıca bkz. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 343.
[1125] Yavuz,Y. V.: age, s.29.
[1126] Abdullah, Zekât, s. 80-81, 201.