sumeyye
Thu 7 April 2011, 02:49 pm GMT +0200
Zekât Verebilecek Kimseler:
Zekât ancak hür, âkil (İmam Şafiî), baliğ (İmam Şafiî), olan kimselere farzdır: Köleye farz değildir, çünkü onun mülkü olmaz. Kâfire farz değildir, çünkü kâfir imanın esaslarına muhatap olmadığı gibi, fer'î mes'elelerine de muhatap değildir. Çocuğa ve deliye de zekât farz değildir. Çünkü bunlar ibadet emirlerine muhatap değildirler.
Zekât da en büyük ibadetlerdendir. Çünkü o İslâmın temel esas ve rükünlerinden biridir. Çocuk ve delinin zekât vermekle mükellef olmadıklarını söylemiştik; zira Hz. Peygamber (sas) bu hususda şöyle buyurmuştur:
“Kalem üç şey kimseden kaldırıldı; bulûğa erinceye dek Çocuğun, kendine gelinceye dek delinin, uyanıncaya dek uykuda olanın.” [5] Hz. Ali (ra) demiş ki; “(Bir kimseye) namaz farz oluncaya dek, zekât farz olmaz.”
Bu kimseler borçlarından ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak, nisaba mâlik olmalı ve bu mala senenin başında ve sonunda tam bir mâlikiyet olmalıdır: Mülk dedik; mâliki olmayan maldan zekât vermek farz değildir, yitik mal gibi. Nisab dedik; çünkü Hz. Peygamber (sas) zekâtın ölçüsünü bununla belirlemiş ve şöyle buyurmuştur:
“İkiyüz dirhemden az maldan zekât yoktur.” [6] Diğer nisablar hakkında da böyle hadîs-i şerifler vârid olmuştur. Malın borçlardan fazla olması gerektiğini söyledik; çünkü içinde borç bulunan malda aslî ihtiyaç vardır. Zira kişinin zimmettinin kendisiyle cennet arasında bir engel olan borçtan arınmış olması; en mühim ihtiyaçlarındandır. Bu ihtiyaç, yiyecek ve giyeceklere duyulan ihtiyaç gibidir. Borçlunun mülkiyeti nâkısdir. Çünkü borçlu bu malı mecbur kaldığı için, bedelini peşin ödemeksizin satın almıştır. Oysa zekât nakıs olmayan kâmil nimete karşı bir şükür olarak farz kılınmıştır. Borçlular zekât vermedikleri gibi, Allah (cc)
“Borçlulara.” [7] emriyle, onlara zekât verilmesini emretmiştir.
Borçluların da zekât vermekle mükellef olduklarına dâir açıklamalar varken, onların aynı zamanda zekât almalarının caiz olduğunu söylemek, çelişki meydana getiriyor gibi anlaşılabilir: Bu, köle ile mükâteplik anlaşması yapan köle misaline benzemektedir. Evet, borçlunun borcundan fazla malı varsa, ortada bir mâni kalmadığı için zekât vermesi gerekir. Burada sözü edilen borçludan kasıt, kullar tarafından kendisinden ödeme talebinde bulunulan borçludur. Ama adak, keffaret, hacc vb. borcu bulunan ancak, kullar tarafından ödeme talebinde bulunulmayan boçlu, zekât vermekle mükellefdir. Ödenmesi için hâkim tarafından hüküm verilmeyen nafaka da bu tür borçlardandır ve zekâtın vücûbuna mani değildir. Ama ödenmesi için hâkim tarafından hüküm verilen nafaka borç sayılır ve zekâtın vücûbuna mâni teşkil eder. [8]
[5] Bu hadisi Ahmed b. Hanbel, Ebü Davud, Nesei, İbn Mace ve Hakim rivayet etmiştir.
[6] Bu hadîsi Ebû Dâvud rivayet etmiştir.
[7] Tevbe: 9/60.
[8] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 1/198-199.