sumeyye
Thu 16 August 2012, 06:20 am GMT +0200
Zekât Memuru:
Hz. Peygamber ve ilk iki halife devrinde, bütün zekât gelirini tahsil etmekle; Hz. Osman devrinden itibaren de sadece açık malların [193] zekâtını tahsil etmekle görevlendirilen hususi memurlara “Amil, Sa'î, Âşir, Musaddık ve Tahsildar” unvanları verilmiştir. [194] Günümüze uygun bir söyleyişle, bu pay, zekât gelirinin tarh, tahsil, koruma, harcanma vb. işleri için istihdam edilen bütün memurların maaş ve emekliliklerini içine alır. [195]
Muhammed Ebu Zehra'ya göre, zekât memurunun, zekâta hak kazananlar sınıfında ele alınması, zekâtın diğer gelirlerden ayrı olarak bizatihi bir gelir olmasının lüzumuna işaret etmektedir. [196] Gerçekten, zekât işlerinde çalışanlara, yine zekât gelirinden ücret ödenmesi, onun bir müessese olarak kurulduğunu ve her cephesiyle gelişmeye ve genişlemeye elverişli bulunduğunu gösterir. Bunun aksine, zekât üzerinde çalışacaklara ondan bir pay ayrılmamış olsaydı, bu takdirde, zekât müesseseleşemez, dolayısıyla toplumdaki fonksiyonunu yerine getiremeyerek, kendisinden büyük ölçüde iktisadî bir fayda sağlanamazdı. [197]
[193] Bkz. yukarıda 43.
[194] Bilmen, HFK, C. IV, s. 76-78; Kâsânî, BS, c. II, s. 35, 44; Tuğ, İslâm Vergi Hukuku, s. 82.
[195] Hamidullah, İslâm''a Giriş, s. 198; Hamidullah, İslâm Peygamberi, c. II, s. 221-222; Kardavî, FZ, c. 2, s. 579.
[196] Ebu Zehra, İslâm'da Sosyal Dayanışına, s. 175; Kardavî, FZ, c. II, s. 579.
[197] Yavuz, İZM,8.351.