- Zekât ihtilafları

Adsense kodları


Zekât ihtilafları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 25 August 2012, 03:16 pm GMT +0200
12. BÖLÜM ZEKÂT İHTİLAFLARI (ZEKÂT YARGILAMA HUKUKU)

37. Zekât Uyuşmazlıklarının Mahiyet Ve Şekilleri


Vergileme yetkisi olan kamu makamları karşısında mükel­leflerin, ödevleri yanında, kendileri için yapılan vergi işlemlerine itiraz etmek hakları vardır. Vergi ihtilaflarının konusu, bu haklar dolayısıyla vergi dairesiyle mükelleflerin karşılaşmasıdır. Buna, adlî ve idarî kazalar yanında, malî kaza veya vergi kazası denir. Malî kaza, gerek vergi tarhı, gerekse tahsilinde maliye me­murlarının çoğu kez bilmeyerek veya hazine çıkarını düşünerek yaptıkları hatalara karşı mükelleflere güvence verilmek istenme­sinin bir sonucudur. Gerçek bir hukuk devletinde, vergilerin ka­nunlara uygunluğu prensibine göre, mükelleflerin iddia ve itiraz­larının bir mahkeme kararına bağlanması gerekir. Kaldı ki, ikti­sadî hayatın devamlı değişiklikler göstermesi, vergi kanunlarının da sık sık değişmesi sonucunu yaratmakta ve uygulanmasında güçlükler doğurmaktadır. Yalnız mükelleflerin değil, vergi me­murlarının dahi, vergi kanunlarını iyice anlamak ve uygulamak­ta birçok hatalara yer verdikleri bir gerçektir. Üstelik, vergi daire­lerince kanunların çoğu kez dar anlamda yorumlanması ve malî zihniyet içinde hareket edilerek mükelleflerin daima şüphe altında görülmesi vergi ihtilaflarını çoğaltmaktadır. Dolayısıyla, vergile­me yetkisi olan makamların bu hal ve ruh içinde yaptıkları idarî işlemlerine karşı mükelleflerin kendilerini savunmak konusunda vergi hakimlerine başvurmaları, kanun koyucunun kamu yükleri bakımından vatandaşlar arasında eşitliğin sağlanması amacına da uygun düşmektedir.

Vergi ihtilafları, başlıca mükellefiyet, ceza kesme ve tahsil konularında ortaya çıkmaktadır. Mükellefiyet ihtilafları, vergi matrahının tayin ve tespiti, verginin miktarı, muafiyet ve istisnalar ve mükellefin şahsında hatalar dolayısıyla meydana gelir. Ceza kesmede ihtilaf, vergi suçlarına ait ihtilaftır. Tahsil ihtilafları ise, tebliğ edilen ödeme emrine ilgili şahsın borcu olmadığı, bunu tamamen veya kısmen ödediği veya bu borcun zamanaşımına uğ­radığı iddialarından doğar. [561]

Bu manadaki zekât ihtilafları konusunda, hukukçular şu ge­nel açıklamayı yapmaktadırlar: [562]

a) Hanefi Mezhebine göre, zekât memuru mükellefin zekât borcunu talep eder ve mükellef ona

“Yılı dolmadı, nisabı kaplayan veya eksilten borcum var, başka bir zekât memuruna ödedim” kar­şılığını verirse, orada başka bir zekât memuru bulunduğu takdirde, yemin etmesi istenir. Bu durumda yemini kabul edilir. Bir riva­yette ise, başka bir zekât memuruna ödeme yapıldığında, buna dair bir yazılı belge göstermek gerekir. Ancak, yazıların birbirine ben­zemesi, sahtelik bulunması, dalgınlıkla hiç alınmaması, alındık­tan sonra kaybedilmesi gibi sebeplerle bu yola başvurulması kimi hukukçularca pek tutulmamıştır. Şunu belirtmeliyiz ki, günümüzde bu tür sebepler genellikle ortadan kalkmıştır, hatta yazı uzmanları bulunmaktadır.  Bunun için, onlara göre mükellefin yemin ile pe­kiştirdiği sözü muteberdir.  Mükellef yemin eder ve  -yıllar sonra bile olsa, yalancılığı ortaya çıkarsa, zekât borcu tahsil edilir. Zira zekât, sabit bir haktır, yalan bir yeminle hükümsüz bırakılması mümkün değildir. Zekât borcunu ödemesi istendiğinde mükellef, memura

“Borcumu belde fakirlerine şahsen ödedim” der ve yemin ederse, sözü kabul edilir. Zira devlet başkanının onların zekâtını tahsil etme hakkı bulunmaktadır, mükellef bu hakkı hükümsüz bı­rakmaya yetkili değildir.   Başka yere nakledilen gizli malların durumu da böyledir. Çünkü ortaya çıkmakla bu mallar, artık açık mala dönüşür. Açık malların zekâtını devlet başkanı veya naibi tahsil etmeye yetkilidir. Ziraî mahsuller de açık mal hükmündedir. Bu yüzden, devlet onların da zekâtını cebren tahsile yetkilidir. Bu­nunla birlikte mükellefin, ziraî mahsullere ait zekât borcunu bizzat ödemesiyle farz kendisinden düşer. Ancak, şahsen yapılan öde­mede yalnızca ibadet sevabı kazanılırken,  devletin tahsil etmesi halinde malın ALLAH rızası uğruna gitmesi sevabı elde edilir.

b) Zeydiye Mezhebine göre, mükellef zekâtın kendisinden düş­tüğünü, nisaba sahip olmadığını iddia eder, kendisinin de doğruluğu bilinmezse sözü kabul edilir, ancak devlet doğruluğundan şüphe duyduğunda yemin ettirir, doğruluğu bilinirse yemin ettirilmez.

Mükellef, zekâtın farz olduğunu kabul etmekle birlikte, devletin talebinden ve memurların gelmesinden önce hak sahiplerine ödedi­ğini iddia ederse, delil göstermesi gerekir. Delil gösteremezse, -doğrulukla tanınsa bile- sözü kabul edilmez, zekât borcu tahsil edi­lir.




[561] Erginay, Vergi Hukuku, s. 106-107.

[562] Kardavî, FZ, c. II, s. 775-778.