hafiza aise
Thu 30 August 2012, 01:23 pm GMT +0200
ZAMANI GEÇEN FERYAT
Çölde konaklayan bir kervan, gecenin yorgunluğunu gidermek üzere uykuya dalmıştı.
Civarda bekleyen hırsızlar ise, kervandakilerin uykuya dalışını sabırsızlıkla bekliyorlardı. Koşar adımlarla geldiler, sessiz sedasız kervanda bulunan yükte hafif, pahada ağır bütün kumaş ve eşyaları toplayıp yüklenerek kaçtılar.
Sabahın erken saatlerinde uyananlar, yüklerin içindeki kıymetli kumaş ve eşyalarının çalındığını anlayınca, nöbetçi olarak bıraktıkları adama çıkıştılar:
– Behey ahmak herif! Mademki, sen de uyuyacaktın, neden nöbetçiliği kabul ettin?
Nöbetçi gayet rahat cevap verdi:
– Ben sabaha kadar uyumak şöyle dursun, kirpiklerimi bile birbirine vurmadım!..
– O halde hırsızları neden görmedin?
– Görmedim olur mu? Gördüm! Hem hepsini de çok iyi seyrettim!
– Neden bağırmadın ya?
– Nasıl bağırabilirdim? Onların her birinde parlayan ok ve yaylar, kullanılmamış ölüm saçan kılıçlar vardı.
Nöbetçi, bu sözlerinden sonra şunları ilâve etti:
– Gerçi o zaman bağıramadım, ama şimdi ne kadar isterseniz bağırabilirim. Sesim çölün öbür ucundaki kum tepelerinin arkasından bile duyulacak kuvvette, feryad edebilirim!
Eşyaları çalınıp, kumaşları yok olan mal sahipleri:
— Behey gafil! derler, iş işten geçtikten sonra bağırmanın ne değeri var. Her şeyin bir zamanı var. Kumaşlar gitmiş, eşyalar çalınmış; bağırsan ne olur, bağırmasan ne olur? Bu feryad, zamanında olacaktı!..
Ahmet Şahin