- Zaman ve Mekan

Adsense kodları


Zaman ve Mekan

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 22 November 2011, 12:09 pm GMT +0200
Zaman ve Mekan

Mayıs 2008 32.SAYI

Sudan örülen sevap kapısı

Taşıdığı suyu yeni hayatlara ortak etmesinin yanı sıra su kemerleri arasında naif yapısıyla dikkat çeken Mağlova Su Kemeri, Mimar Sinan’ın ustalığının delillerinden biridir. Bir başka deyişle Kanuni Sultan Süleyman’ın himmetiyle sudan ördüğü sevap kapısıdır.

Geçmiş ile geleceği tek kesitte kaynaştıran bir şeyin arayışı bildiklerimizi kaderiyle sıraladıktan sonra suyu döker önümüze. Zira en çok nasiplenilendir su. İnsanın yaratılışında, ibadetinde, ölümünde kısaca ömrünün her evresinde ondan bir iz bulmak mümkün.

Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de “…hayatı olan her şeyi sudan yarattık” (Enbiya, 30) buyuruyor ve hikmetine binaen daha pek çok yerde suyu zikrediyor. Kıymetli olan bu maddenin varlığı hayatı şekillendiriyor. Su insana değince temizlik oluyor, adı abdest diye değişiyor. Namaza koşan mümin için, o vakit değeri daha bir farklı oluyor. Son yolculuğumuzda da yalnız bırakmıyor. Rabbimiz’in huzuruna çıkmadan bedenimizde akıp, arındırıyor. Su, insanı ömrü boyunca takip ediyor. Söze düşünce şiir, türkü, hikaye; şehirlerin etrafında akınca medeniyet oluyor. Çeşmeleri, sebilleri, hamamları, bendleri, su kemerlerini doğuruyor. Madeni gökte olan nimet bereketleniyor, yokluğu ise çileye dönüp, yakarış oluyor.

“Bana Dua Etsinler”

Suyun medenileştiği coğrafyadır Anadolu ve onun içinde İstanbul. Gözün erişebildiğinin ötesine uzanan bir denize, karada toprağın dibine sızan kaynaklara dönük olsa da yüzü suyun, bazen adresini kaybettir, “Akarsular gel eğleni eğleni yâr, coşkun sular gel dolanı dolanı yâr” diye davet ettirir.

Kanuni Sultan Süleyman ve Mimar Sinan’ın iş birliğiyle 1554 yılında suyun kulağına ulaştırılan böyle bir davetin evveli dua ile başlayıp, sonu hayrata açılan kapıda bitiyor.

Kanuni Sultan Süleyman bir gün Kağıthane vadisinde gezerken yer yer su birikintilerine ve tahrip olmuş suyollarına rastlar. Bizans döneminde kentin beslenmesine olanak veren bu suyollarının İstanbul’a daha çok su getirilmesi için araştırılmasını ister ve bir ferman tutuşturur Mimar Sinan’ın eline. “Öyle bir su getiresin ki, İstanbul’un mahallelerinde çocuklar ve ihtiyarlar testileriyle gelip su doldurabilsinler ve benim devletimin yaşaması için bana dua etsinler.”

Elindeki fermanla suyun peşine düşen Mimar Sinan ilk olarak “Ancak senin inayetin sayesinde elimizden tutulsun. Bu büyük hizmete layık değilim ama yardım eyle” duasıyla Rabbi’ne yöneldikten sonra su terazisi ile vadilerin ve tepelerin yüksekliklerini ölçer. Çevredeki bütün derelerin debilerini lüle (küçük su borusu) ile hesaplar. Bozulmuş eski suyollarının oluklarını, merdiven parçalarını ve havuz kalıntılarını ortaya çıkarır. Padişahın da onayı ile çok sayıda işçi ile başlanan su şebekesi çalışmalarına yüksek meblağlarda harcama yapılır. Dere suları toplanıp kanallara alınır ve yeniden inşa edilerek buradan kente dağıtılır.

Kemerlerin Süleymaniye’si

Yedi Tepeli şehre suyun yolculuğu Roma ve Bizans ile başlayıp Osmanlı Devleti ile devam etmiş olsa da, İstanbul’un Halkalı ve Bahçeköy’den sonra üçüncü su şebekesi olan Kırkçeşme su şebekesi tamamen Osmanlı’nın eseridir. Kağıthane, Alibey ve Paşa deresi etrafında toplanan Ayvad, Büyük, Kirazlı, Uzun, Güzelce bend ve kemerleri arasında Alibey deresi üzerinden geçen Mağlova Su Kemeri, Kırkçeşme Suyolları’nın en estetiğidir. 1554–1563 yılları arasında inşa edilen bu su kemeri Muğlava, Moğolaga, Muallâk Kemeri olarak da bilinir. 36 m yüksekliğinde ve 258 m genişliğinde olan kemer iki katlıdır. Üst kemerin duvar kalınlığı 3 m, alt kemerinkiyse 4,5 m’dir. Her katta dört büyük göz ile çok sayıda küçük açıklıklar ve hafifletme kemerleri bulunmaktadır. Üst gözlerdeki kemer açıklığı alttakilerden daha azdır. Sel sularının ayaklarda oyuntu yapmaması için özel bir biçim verilerek ayaklar üzerinde de açıklıklar bırakılmıştır. Ayaklar içinden bir geçit yapılarak alt kemerin üstü, yamaçlarla bağlantı kurulabilsin diye köprü şeklinde yapılmıştır.

Taşıdığı suyu yeni hayatlara ortak etmesinin yanı sıra su kemerleri arasında naif yapısıyla dikkat çeken Mağlova Su Kemeri, Mimar Sinan’ın ustalığının delillerinden biridir. Bir başka deyişle Kanuni Sultan Süleyman’ın himmetiyle sudan ördüğü sevap kapısıdır. Genellikle inşa ettiği cami ve medreselerle bilinen Mimar Sinan’ın Süleymaniye’si mimari açıdan ne derece önemli ise, Mağlova su kemeri de kemerlerin Süleymaniye’sidir.

Kemeri oluşturan her taşın üzerinde ustalarının ve mimarının imzaları olan alın terini ararken ebede gönderdikleri emeklerinin sevabına şahit olmakla kalmaz, Mimar Sinan’ın vasiyeti diyebileceğimiz şu sözlerinin sorumluluğunu da yükleniriz: “Dünya durdukça eserlerimi gören aklıselim sahiplerinin çabamın ciddiyetini göz önünde bulundurarak bana insaf ile bakacaklarını ve beni hayır dualarla anacaklarını umarım, İnşaallah.”

1563 yılında meydana gelen selden gördüğü zarardan sonra onarılan Mağlova Su Kemeri, zaman zaman kuraklık sebebi ile huysuzlaşsa da başı dik, gövdesi yere düşmez, “Terk edilsem de ben sizi terk etmem!” diyen haliyle taşınmasına vesile olduğu nimetin huyuna bürünüp, hayatın hangi sularında boğulduğunu kestiremeyen insana duasını akıtmaya devam ediyor: “Su gibi aziz olun…”

Huriye KARNAP