- Zahirle batın

Adsense kodları


Zahirle batın

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sun 25 July 2010, 01:38 pm GMT +0200
ZAHİRLE BATIN
ZÂHİR İLE BÂTIN ÇATIŞIR MI?




Zâhir ve bâtın ilmi yüzünden tarihte tatsız olaylar yaşanmıştır Bir dönemde, İslam’ın zâhirî hükümlerini öğreten medrese ile, bâtınî edebini öğreten tasavvuf ehli haksız yere birbirlerini incitmişlerdir Günümüzde de benzer çekişmelere rastlamak mümkündür Her iki grup da haklı olduklarını ve bunu din adına yaptıklarını söylüyorlar Eğer her iki grup da haklı ise bu çekişmenin nedeni nedir?
Durum iyi incelenirse görülecektir ki, birbirine zıt olan ve çekişen dinin zâhir ile bâtın ilmi değil; bu ilimlere sahip olduklarını söyleyen bazı kimselerin ıslah olmamış nefisleridir
Birileri zâhir ilmi ile bâtın ilmini ayrı düşünür, ikisini birbirine zıt görür, bunun için bâtın ilminin reddedilmesi gerektiğini söyler Bazıları da asıl olanın bâtın ilmi olduğunu, zâhirin şekil, resim ve temsilden ibaret bulunduğunu, zâhirdeki ilim ve ibadetlerin ancak avam halkı ilgilendirdiğini, hâli ileri ve yüksek olanların bu tür sorumluluklardan kurtulduğunu söyleyerek dinin temelini oluşturan zâhirî ilimleri ve amelleri terk eder Üzülerek belirtelim ki, her iki grup da İslam âleminde büyük fitne ve yıkıma sebep olmuşlardır
Birinci grup Kur’an ve sünnet üzere kurulu tasavvufu inkara kalkmış, ikinci grup ise tasavvufu kötü emellerine malzeme yapmıştır Zâhir ve bâtın ilminin ne olduğunu bilmeyenler, hangi grubu dinlese haklı zanneder, İslam’ın bâtınî fıkhını ihya eden gerçek tasavvuf hakkında şüpheye düşer Bunun için zâhir ve bâtın ilminin iç yüzünü bilmemiz gerekir
Zâhir, bir şeyin dışı, görünen, ortada olan, müşahede edilen, duyu organları ile hissedilen ve bilinen kısmı demektir
Bâtın, bir şeyin iç yüzü, görünmeyen yanı, saklı ve sırlı yönü, tefekkür, feraset ve kalp basireti ile bilinen kısmı demektir Burada konu ettiğimiz zâhir ve bâtın ilmi dinî hayatımızla ilgili iki ilim çeşididir

SORUMLU OLDUĞUMUZ ZÂHİRÎ ve BÂTINÎ İLİM
Zâhirî ilim, zâhirde bedenle yapılan iş ve ibadetlerin hükümlerini öğreten ilimdir
Bâtınî ilim, iç alemin ilmidir Kalple ilgili amellerin ve ibadetlerin hakikatini öğretir İnsanın kalbini, ruhunu ve nefsini tanıtır, onların terbiye yolunu gösterir
Varlıkların iç yüzünü, kainatın inceliklerini, ğayb alemini, melekut aleminin sırlarını, ahiret hallerini konu edinen ilme de bâtınî ilim denir
Dinimiz her iki ilimden de gerektiği kadarını bize öğretmiştir Bu iki ilmin bir kısmı herkese farzdır Bir kısmı ise fazilettir Dinimizin öğrettiği ve herkesten istediği zâhir ve bâtın ilmi, bütünüyle Kur’an ve sünnet ilminden ibarettir Bu iki ilim beden ile ruh gibidir İkisi birbirini tamamlar, biri olmadan diğeri vazife göremez, fayda vermez
Zâhir ilmine şeriat ilmi, bâtın ilmine hakikat ilmi denmesi, sadece alanlarını belirtmek içindir Yoksa birisi diğerinden daha az lazımdır manasında değildir Her ikisi de dinimizin öğrettiği ilimlerdir; ilahi hükümleri bildirir, Allah’ın muradını öğretir, kulun Rabbine karşı koruyacağı hukuk ve edebini gösterir Bunun için büyük veli İmam Kuşeyri (rah), şu mühim tespiti yapar:
“İyi bil ki, Allah’ın emri ile vacip olması bakımından şeriatın öğrettiği her ilim aynı zamanda hakikat ilmidir Aynı şekilde hakikat ilmi de, Allah’ın emri ile vacip olması ve arife Yüce Allah hakkında ilim ve edep öğretmesi sebebiyle bir şeriat ilmidir”
Allame Alusî, bu söze şu kaydı ekler: “Çünkü her iki ilmi emreden de Yüce Allah’tır Sonuçta kaynak ve hedef birdir Birisi insanın zâhiri amellerini, diğeri de kalple ilgili edeplerini öğretir”
Din, insanın zâhirine ve bâtınına bir bütün olarak hitap eder İlahî hükümler iki türlüdür Birisi zâhirimizi, diğeri iç alemimizi ilgilendirir İnsanın kamil olması her iki ilimden pay sahibi olmasına ve zâhiri gibi bâtınını da güzelleştirmesine bağlıdır Çünkü insan, kalbi ve kalıbıyla, fikir ve fiili ile, içi ve dışıyla beraber insandır
Her ibadetin bir zâhir bir de bâtınî yönü vardır Zâhiri yönü kalıbı, bâtınî yönü kalbi ilgilendirir Mesela, namazda başlangıç tekbiri farzdır, bu dilin vazifesidir Aynı şekilde namaza gösteriş katmadan onu sadece Allah için kılmaya niyet etmek de farzdır Bu niyet ve ihlas kalbin amelidir Diğer bütün ibadetlerde de durum aynıdır Sadece kalple yapılan farz ibadetler vardır İman, ihlas, huşu, tefekkür, teslimiyet, tevekkül, rıza, sabır, muhabbet gibi Bunları öğreten ilme de bâtın ilmi denir
Şimdi hangi akıllı mümin: “Ben dinin öğrettiği ilim ve amellerden zâhirle ilgili olanları kabul ederim fakat bâtınla ilgili olanları dikkate almam” diyebilir? Bu konuda fakihle sufinin, muhaddisle müfessirin, halk ile yöneticilerin ne farkı vardır?
Büyük veli Ahmed er-Rüfâî (ks), kâmil sufi ile geçek fakihin hiçbir farkı yoktur der ve şunu sorar: “Hangi kamil sufi talebelerine: “Namaz kılmayın, oruç tutmayın, haramlara dikkat etmeyin, siz sadece zikirle meşgul olun yeter!” diyebilir Ve hangi gerçek fakih talebelerine: “Allah’ı çok zikretmeyin, nefsinizle mücadele etmeyin, ihlasla amel etmek için uğraşmayın, siz namazı kılın, orucu tutun yeter!” diyebilir?
Elbette her müslümanın zâhirini ve bâtınını ilgilendiren ilahi emirler, aynı derecede önem arz eder Onları bilmek ve gereğini yerine getirmek farzdır Zâhir ve bâtın ilminden bu kadarı herkesi ilgilendirir Bu kısmın ihmali insanı sorumlu eder
Zâhir ve bâtın ilminin bu kısmına kimsenin itiraz hakkı yoktur İtiraz eden, cehaletini ispat etmiş olur Burada zor olan, zâhir ve bâtınla ilgili hükümleri bilmek değil ilmin gereğini yapmaktır İmam Gazali’nin (rah) belirttiği gibi bazı insanlar ilimde ilerlemiş fakat amel ve güzel ahlakta geri kalmıştır Sadece bilmekle yetinen ve kalbini ihmal eden böyle kimseler, şeytan tarafından ilimle aldatılmış kimselerdir Allahu Teala: “Hiç şüphesiz nefsini günah kirlerinden temizleyen kurtuldu” (Şems, 9) ayetinde kurtuluşu, kalbin günahlardan nasıl temizleneceğini bilmeye, bu bilgiyi kitaplara yazmaya ve insanlara öğretmeye değil, kalbi bizzat temizlemeye bağlamıştır

ARİFLERİN SAHİP OLDUĞU BÂTINÎ İLİM
Allahu Teala, gerçek takvaya ulaşmış dostlarına yüksek manevi haller, herkesten ayrı özel ilimler, Kur’an ve sünnete farklı bakışlar ve derin anlayışlar ikram etmiştir Bu haller ve ilimler, zâhirî ilimlere sıkıca bağlı olmanın sonucu oluşan ilahi aşk ve takvanın hediyesidir Arifler, takva olmadan kalpte manevi ilim kapılarının açılmayacağını belirtmişlerdir
Allah dostlarına verilen bu özel ilimlere de bâtın ilmi denir Bu kısım, herkese farz olan ilme girmez O, özeldir, ilahi hediyedir, fazilettir, ayrı bir şereftir Bu bâtın ilmine, irfan ilmi, sır ilmi, ledün ilmi, feraset ilmi, ğayb ilmi, vehbî ilim, keşif ilmi, hikmet ilmi, hakikat ilmi, ilham, yakin ilmi gibi isimler de verilmiştir Hepsi Yüce Allah’ın sevdiği kuluna bir rahmeti, ikramı ve özel tecellisidir Ayet ve hadislerde bu ilim de övülmüş ve teşvik edilmiştir Kur’an uyanık kalp sahiplerinin özel bir tespit gücüne sahip olduğunu belirtir (Hıcr, 75) Hadisler bu ferasetin ilahi nurla olduğunu beyan eder
“Kur’an’ın her ayetinin bir zâhirî bir de bâtınî manası vardır” hadis-i şerifi, ehli olan kimseler için gizli ilim yollarının açık olduğunu gösterir
Genelde fakihlerle sufilerin tartışması bu bâtın ilminde olmuştur Halbuki sufiler, fakihin, müfessirin ve muhaddisin ayet ve hadisten anladığı ilk manayı kabul etmektedir Ondan sonra bir adım daha ileri giderek ayet ve hadislerin ruhuna aykırı olmayan yeni manalar, farkı ilimler ve değişik hikmetler ortaya koymaktadırVelilerin hiç bahsetmedikleri, Allah ile kendi aralarında kalan özel ilimler de vardır Herkes onları bilmekle mükellef değildir Bu tür ilimler bizde yok diye onları inkar etmek Yüce Allah’ın rahmetini sınırlamak olur Allahu Teala: “Her bilenin üzerinde daha iyisini bilen bir başkası vardır”163 ayetiyle, bizlere edep ve tavazu öğretmektedir Çünkü ilmin bir sonu yoktur Kur’an, Yüce Allah’ın ilim ve tecellilerini tespit etmeye denizler mürekkep olsa yetmez diyor (Kehf, 109)
Büyük veliler, manevi keşif ve kalple ilgili ilimlerdeki yanılmaları ve ayak kaymalarını önlemek için çok sıkı tedbirler almışlar ve sağlam kaideler koymuşlardır
Gerçek sufiler, zâhir bâtın bütün işlerinde Kur’an ve sünneti vazgeçilmez bir ölçü ve hakem yapmışlardır Kur’an ve sünnetin hükmüne ters düşen keşif, ilham, varidat türü şeyleri ihtiyatla karşılamışlar ve onlarla amel etmemişlerdir Allah’a ulaşmanın tek yolu olarak Hz Peygamber’in (sav) sünnetine uymayı görmüşlerdir Ebu’l-Hasen Şazelî (ks) der ki:
“Eğer doğru zannettiğin bir keşfin Kur’an ve sünnete ters düşerse, Kur’an ve sünnetin dediğini yap, keşfini terk et ve nefsine: “Hiç şüphesiz Yüce Allah benim için emniyeti Kur’an ve sünnette yaptı, keşif ve ilhamda yapmadı,” de 164

Büyük Arif İmam Rabbani (ks) bu konuda şu uyarıları yapar:
“Tasavvuf terbiyesine giren kimseye önce Ehl-i Sünnet inancına göre itikadını düzgün yapması gerekir Sonra, Kur’an ve hadisi ancak Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat alimlerinin anladığı ve kabul ettiği manalara uygun tevil ve tefsir etmelidir Eğer, keşif ve ilham yoluyla kalbde Kur’an’a ve sünnete ters gelen bir şey zuhur ederse onları terk etmeli ve bu tür şeylerden Allah’a sığınmalıdır Yüce Allah’ın zat ve sıfatları hakkında kalbe ve akla gelen bütün manalar, dinin zâhiri ilimlerine uygun olmalıdır Allah’a yaklaşma, ulaşma, kavuşma gibi durumlar ve haller, zâhir ilmin kabul ettiği mananın dışında düşünülmemelidir Bazı alimlerin amelde kusuru varsa da onların dinin asıllarına dayalı görüşlerini toptan ret etmemelidir Bazı veliler manevi sarhoşluk halinde zâhir ilme ters düşen sözler sarf etmişlerdirBunlara şatahat denir Onlar bu durumda mazurdurlar Hem bu durumda söylenen sözler ile amel edilmez Cezbe ve manevi sarhoşluk içindeki veliler irşat yapamazlar Onları sevdikleri Yüce Allah’a havale etmeli, haklarında ileri geri konuşmamalıdır Asıl mesele, ilahi emirleri yerine getirip yasaklanan amelleri terk etmektir Her ne kadar dinin emirleri tutulursa o nispette nefse muhalefet ve Allah’a muhabbet edilmiş olur Hangi tarikatta nefse muhalefet fazla ise, o Allah’a giden yolların en yakınıdır”

DİNİ TAHRİF EDEN BÂTIN İLMİ
İslam tarihinde Bâtıniyye diye anılan bir grup: “biz bâtın ehliyiz, işin özü ve aslı bâtındır, bâtının dışındakiler batıldır” diyerek fitne yaymışlar ve dinin temel esaslarını tahrif etmişlerdir Hicri II Asrın başlarına kadar kökleri uzanan bu fitne grubu diğer dinlerle putperestliğin ve mecusiliğin karışımından oluşmuş farlı bir akımdır Daha çok siyasi yollarla İslam’ı tahrif için kurulmuştur Namaz imama itaat etmek, oruç imamın sırlarını korumak, zekat mezhep mensuplarına ilim dağıtmak, hac imamı ziyaret etmek, Cennet dünyadaki rahat hayat, cehennem de dünyadaki çileli yaşantıdır diyen bu grubun İslam dini ile hiçbir alakası yokturBunlara ibahiyye de denir Zamanımızda az da olsa uzantıları vardır

Bunlardan başka bir grup da önce mümin iken sonra dinden çıkmışlardır Bu kimseler, bir zaman ibadet, taat ve zikirle meşgul olduktan sonra, kendilerince kemale erdiklerini, iç âlemlerinin Allah’ın sevgi ve feyzi ile dolduğunu, Allah’a kavuştuklarını, Allah ile bütünleştiklerini düşünürler ve artık amel etmenin, namaz kılmanın bir gereği kalmadığını söyleyerek bütün ibadetleri terk ederler Ayrıca, bu hâle ulaşanlara hiçbir haramın zarar vermeyeceğini söyleyerek rahatça haramlara dalarlar Bu, şeytanın bir oyunudur
Bunlardan başka açıkça dini inkâr etmediği halde, “sen benim içime bak, kalbin temiz olsun, niyetinde kötülük taşıma yeter” deyip hiçbir ibadete yanaşmayan kimseler mevcuttur Bu da bir aldanmadır ve şeytanın oyunudur
Biz bir insanı kalbiyle değil, görünen amelleri ve davranışları ile tanırız Bizler zâhire, Allahu Teala kalplere bakar Kalbi güzel olanın işleri de güzel olur Güzel, Yüce Allah’ın sevdiği ve güzel diye tanıttığı şeylerdir Bunlar, ibadet ve salih amellerdir

İçi ve dışıyla güzel olan edepli kullara ne mutlu


(Kutu'l Kulub Tercümesinin önsözünden alınmıştır)

Dr Dilaver SELVİ