seymanur K
Sat 20 August 2011, 11:48 am GMT +0200
Objektif Durum (Zâhir) İle Hakikat Arasındaki İlişki
[Davalının Yemini]
Davalının yemini, hükmün zahirinde olan bir mefsedeti ortadan kaldırır. Dış görünüş / objektif durum ile işin iç yüzü birbirine uyuyorsa hem davacı hem de davalı mefsedetten kurtulur, daya açma günahı ise ortadan kalkmaz. Objektif durum hakikate aykırı olursa, davalının haksızlığı sebebiyle onun açısından ahirete yönelik mefsedet gerçekleşirken davacı açısından da hakkının gecikmesi veya ortadan kalkması mefsedeti gerçekleşir.
[Davacının Yemini]
Davacının yemini davacının alacağı konusunda maslahatını gerçekleştirdiği gibi, davalıdan da mefsedeti giderir. Objektif durum ve hakikat birbirine uygun olursa davacının yararı hasıl olduğu gibi davalıdan da mefsedet kalkar. Objektif durum ile hakikat birbirinden farklı olursa davacı açısından ahirete yönelik mefsedet, davalı açısından dünyevi mefsedet gerçekleşir.
[Davacı ve Davalının Şahitleri]
Davacı ve davalının ikame ettikleri şahitlerin hükmü, kendilerinin yeminlerinin hükmü gibidir. Mazur sayılmayı gerektiren durumun bulunmadığı şahitlik ve hüküm de böyledir. Şahit muteber zanna dayanarak şahitlik eder veya hakim muteber zanna göre hüküm verir de sonra zanlan doğru çıkmazsa bu durumda mazur sayılmalarını gerektiren bir durum bulunduğundan fiilleri affedilir, niyetlerinden dolayı da sevap alırlar.
[Münkeri Yasaklama]
Münkerleri yasaklama konusuna gelince, objektif durum hakikate uyarsa, yasaklanan kişi açısından yasaklanan şeyin kötülüğü ortadan kalkmış, yasaklayan da yasaklamanın sevabını elde etmiş olur. Objektif durum hakikate uymazsa, mesela kişi, bir insanın başkasının elbisesini aldığını düşünerek bunu yasaklasa, hakikatte ise elbise ona ait olsa veya bir insanın bir yabancı kadınla cinsel ilişkide bulunduğunu düşünerek bunu yasaklasa, hakikatte ise kadın söz konusu kişinin cariyesi veya karısı olsa, bu durumda yasaklayan kişi niyetinden dolayı yine sevap alır, gerçek durumda fiili ya da sözüyle yaptığı değişiklik ise affedilir.
Bu konularda temel ölçü şudur:
Hem objektif olarak hem de hakikatte gerçekleşen maslahatları elde etmeyi esas alan kişi hem taatinin hem de elde ettiği maslahatların karşılığını alır. Hem gerçekte hem de objektif olarak gerçekleşen mefsedetleri def etmeyi esas alan kişi de hem taatinin hem de def ettiği mefsedetin karşılığını alır. Maslahatlar ve mefsedetler konusunda yalnızca objektif durumu esas alan kişi fiilinden dolayı değil niyetinden dolayı sevap alır. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kime hakkı olmadığı halde kardeşinin malından bir şey verilmesine hükmetmişsem ona ancak cehennemden bir parçayı kesip vermişimdir".[31]
Bir kimse bir şeyin mefsedet olduğunu bilmeksizin onu elde etse veya maslahat olduğunu bilmeksizin ortadan kaldırmaya çalışsa sevap alır mı almaz mı? Bu konu üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Şöyle demek mümkündür: Kişi bu durumda sevap almaz. Çünkü o, mefsedeti elde etmeyi ve maslahatı def etmeyi kastetmiştir. Diğer bir görüş ise şöyledir: Kişi bu durumda sevap alır, ancak maslahatı def etmeyi veya mefsedeti elde etmeyi kastettiğinden dolayı değil, taati kastettiğinden dolayı sevap alır. Mefsedetleri elde etme ve maslahatları def etme türünden kişinin kastettiği fiil ise cehalet sebebiyle affedilir. Allah'a itaati kastettiğinden bu kişi sevap alır veya mefsedetleri elde etme ve maslahatları def etmeye sebep olduğu için sevap almaz denilebilir mi? Bu konuda farklı görüşler vardır.
Bu duruma örnek olarak şunları zikredebiliriz:
Bir kimse, harp ehli elinde esir olup onların kıyafetlerini giyerek canını korumaya çalışan bir müslümanı, onun müsîüman olduğunu bilmeksizin Allah'ın rızasını kazanmayı umarak öldürse niyetinden dolayı sevap alır. Allah'a itaat etmeyi kastederek gerçekleştirdiği öldürme fiilinden sevap almasına gelince bu konuda belirttiğim gibi farklı görüşler vardır.
Zina ettiğini zannettiği muhsan olduğu sabit olan bir kişiyi, hakikatte zinadan beri olduğu halde, Allah'a itaat etmek ve hadlerini uygulamak kastıyla recmetmek de böyledir. Bu kişinin niyeti ve fiili konusunda belirttiğim ihtimal söz konusudur.
Dış görünüşte mürted olduğu sabit olduğu halde gerçekte müsîüman olan bir kişiyi öldüren şahıs hakkında da aynı ihtimal söz konusudur.
Bir kadını, gerçekte öyle olmadığı halde, kendisinin o kadının kocası veya efendisi olduğunu şahitle veya ikrarla iddia eden kişiye teslim eden konusunda da durum böyledir.
[31] Buharı, Ahkâm, 13, 157; Müslim, Akdiye, 3, 1337