- Yüksünme Günleri

Adsense kodları


Yüksünme Günleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Fri 26 August 2011, 04:20 pm GMT +0200
Yüksünme Günleri



Mayıs 2008 - 113.sayı


Ali YURTGEZEN
kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.


Bir şeyi “yükümlülük” saymak, zımnen o şeyi “yük” saymaktır; yüksünmeyi doğurur. “Özel günler”, yük taşımaktan yüksünenlerin belli bir zamana hapsettikleri yükümlülüklerini senede bir kere sembolik gösterilerle sırtlayarak vicdanlarını rahatlattıkları modern terapi seansları sanki.

Bu sene 11 Mayıs’a denk gelen Anneler Günü’nün mucidi, Anna Jarvis isimli Amerikalı bir kadın. 9 Mayıs 1905’te ölen annesine çok bağlı. Bütün sevgi ve sadakatine rağmen annesine sağlığında yeterli ilgiyi gösteremediği düşüncesiyle içinde bir eziklik hissediyor. Annesinin Philadelphia’daki Grafton kilisesinde görev yapması sebebiyle de her yıl mayıs ayının ikinci pazar günü kiliselerde yapılacak ayinlerde annelerin anılması için teşebbüslerde bulunuyor. Anneler Günü’nün Jarvis’in annesinin öldüğü 9 Mayıs yerine pazara sabitlenmesi bu yüzden. Yani hıristiyanlıkla ilgili bir belirleme bu. Jarvis’in çabalarıyla bir müddet sonra medya harekete geçiyor ve neticede ABD Senatosu 8 Mayıs 1914’te mayısın ikinci pazar gününü “Anneler Günü” olarak resmen kabul ediyor.

Neyi Kutluyoruz?

Neyi kutladığımızı bilelim diye anlatıyoruz bunları. Müslüman bir toplumun, özel bir kilise törenine tahsis edilmiş ve ABD Senatosunun kararıyla belirlenmiş bir günü “kutlaması”; yani bu güne “hayır, bereket, saadet atfetmesi” akıl alacak iş değil. Halbuki beşerden sâdır olanı -hele de bu beşer modernizmle fıtratını tahrif etmiş Batılı ise- mihenge vurmadan almamak gerektiğini biliyor olmamız lazım. Hz. Peygamber s.a.v.’in itikada taalluk etmeyen küçük detaylarda bile gayri müslimlere benzememek, muhalefet etmek hususundaki ikaz ve uygulamaları da çok açık. Gerçi bu derginin okuyucuları İslâmî hassasiyeti olan diğer birçok kesim gibi dışardan gelen böyle “önemli gün ve haftalar”ı öteden beri kekre bulmuş, ihtiyatla karşılamıştır. Fakat toplumun büyük kısmının anneler günü, babalar günü, yaşlılar günü.. gibi özel gün ve haftalara giderek artan bir kabullenişle itibar ettiği de ortada.

Başlangıçtaki niyet ve sebep ne olursa olsun, neticede annelere ikram etmek gibi İslâm’ın da onayladığı bir tutuma imkân verdiği için böyle günlere itirazın yersizliği ileri sürülebilir. Bu tür değerlendirmeler sadece görüntüye odaklanan, söz konusu davranış tarzını uzantısı olduğu zihniyetten koparan sığ yorumlardır. Her tezahür göründüğü kadar masum değildir çünkü. Soylu gibi görünen tavırların arkasında süflî bir anlayış veya istismar niyeti yatıyor olabilir. Nitekim İslâm’ın “bid’at” tarifini çok katı bulup tevile kalkışanların temel yanlışı da buradaki gibi yetersiz bir bakış açısıyla karar vermelerinden kaynaklanmaktadır.

Zihniyetin Rengi Dışa Vurur

Aslında bazı suretlerin aldatıcılığını, göründüğü gibi olmadığını anlamak için arka planındaki zihniyeti çözümleme ve ifşa çabasına girmeye de gerek yok. Sağlıksız bir anlayışın başlattığı sürecin devamına bakmak, istikametini takip etmek de gerçeği görmek için işe yarayabilir. Hâkim düşünce, iyi niyetli çabalara da bir süre sonra kendi rengini vuruyor çünkü. Anneler Günü’nün hikâyesi bu açıdan da ibretlik bir örnek.

Yukarıda kısaca anlatmıştık. Amerikalı bir kadın başlattığı bir kampanya ile medyayı, politikacıları, din adamlarını yanına alarak Senato’yu etkilemiş, anneler için bir gün ihdas etmeyi başarmıştı. Kapitalist zihniyet kısa sürede bu günü bir ticari kazanç sektörü haline getirdi. Anneler yeni bir tüketim kaleminin bahanesiydi artık. Halbuki Anna Jarvis samimi duygularla dinî nitelikli bir anma hayal etmişti. Hayaline ihaneti kabullenmedi ve bu günü menfaatlerine alet edenlere karşı bu sefer hukukî bir savaş başlattı. Fakat açtığı bütün davaları kaybetti. Yıllarca bir mahkemeden diğerine koştu, bütün servetini harcadı; bu arada evlenip “anne” olmaya bile fırsat bulamadı. 1948’de 84 yaşında bir sanatoryumda sefalet içinde öldüğünde, dünyanın birçok ülkesinde çiçekçilik yahut kartpostal satışından köşeyi dönen ve sadece bu yüzden “bütün anneleri çok seven” binlerce zengin türemişti.

Annelerin ya da anne sevgisinin istismarı, paraya çevrilmesi bir yana, dünyada da ülkemizde de Anneler Günü kutlamalarının giderek yaygınlaşmasına rağmen, Jarvis gibi tek başına ölen, huzurevlerine, darülacezelere terk edilen annelerin sayısı eskiye oranla artıyorsa, bu işte bir terslik aranmalı değil mi sizce de?

Modernizmin Terapi Seansları


Terslik, modern Batı uygarlığının inşa ettiği insanda. Dünyevîleşmiş, kutsalla irtibatını koparmış, bencil, bütün değerleri metalaştıran, hevasının peşinde sadece tüketerek mutlu olacağını sanan, kolaycı bir insan bu. Her şeye rağmen reddedemediği ama nefsine ağır geldiği için sürekli taşıyamadığı değerleri, sınırlanmış, dolayısıyla hayatın dışına çıkarılmış özel zamanlara yığıp ara sıra hatırlayarak vicdanını rahatlatıyor.

Ancak biz yine de bu bir güne yahut bir haftaya münhasır hatırlayışların güzelliğine itiraz etmiyoruz. Bunun aynı zamanda yılın geriye kalan gün ve haftaları adedince bir unutuşun ifadesi olduğunu söylüyor, zaman bakımından bu kadar küçük bir güzelliğin bu kadar büyük bir gaflete yataklık edip bizi aldatabileceğine dikkat çekmek istiyoruz.

Bizim inancımızda ebeveyne, özellikle de anneye sevgi, hürmet ve bağlılık sadece fıtrî bir duygu değil, sürekliliği olan bir mükellefiyet. Mükellefiyet, “bir şeye veya bir kimseye duyulan aşırı sevgiden dolayı teklif edilen ya da gönüllü olarak üstlenilen zorluk” demek. Nitekim Allah Tealâ kullarına sevgi ve şefkatinden dolayı uyulması gereken doğruları “teklif” etmiş; mümin kulları da Allah Tealâ’ya şükranlarının ifadesi olarak kendilerini bu doğrulara uymakla “mükellef” bilmişlerdir. Mükellefiyetin yeni karşılığı “yükümlülük” bu nüansı vermiyor. Hatta belki bir tevafuk eseri, tam da bizim anlatmaya çalıştığımız yanlışı açığa vuruyor. Bir şeyi “yükümlülük” saymak, zımnen o şeyi “yük” saymaktır; yüksünmeyi doğurur. “Özel günler”, yük taşımaktan yüksünenlerin belli bir zamana hapsettikleri yükümlülüklerini senede bir kere sembolik gösterilerle sırtlayarak vicdanlarını rahatlattıkları modern terapi seansları sanki. Anneler Günü’ne itiraz sadedinde çokça kullanılan şu meşhur “Anneleri her gün hatırlamak lâzım” argümanı karşısında insanların verdiği yüz ifadesi yüksünmenin en net görüntüsüdür.

Bizim de Kutlu Zamanlarımız Var Ama...


Kandil geceleri, bayram, cuma gibi “mübarek gün ve gecelerimiz” bu kategoriye dahil değil. Bir kere bu zamanları Cenab-ı Hak takdis etmiştir. Bize bu vakitleri kutsal bilmek düşer. Yoksa kendiliğimizden kutsiyet atfedemeyiz. İkincisi, hicrî takvimin hareketliliği sebebiyle mübarek gün ve gecelerimiz sabit bir tarihte donmak yerine adeta yılın bütün günlerini şereflendirir; bize de bir devamlılığı ilham eder. Daha önemlisi bu kutlu zamanlar Sırat-ı Müstakim’de ilerleyen müslümanın  yürüyüş ve istikametini ayarlama imkânıdır. Yahut dalalete düşenlerin Sırat-ı Müstakim’e dönmek üzere önüne çıkarılan kapılardır. Tevbe ve muhasebe fırsatıdır. Nasıl düşünürsek düşünelim, mübarek gün ve gecelerimiz her halükârda sürekliliği istenen davranışlar için bir başlangıç, daha sonrası için bir yenilenme, ileriye doğru ucu açık bir yönelmedir; bizatihi gaye değildir.

Onun için biz böyle zamanları öncelikle “idrak ederiz”. Bu idrakin neticesi olarak da diğer müslümanların gün veya gecelerini “tebrik eder”, yani kardeşlerimizin o vaktin bereketinden istifadesi için niyazda bulunuruz. Niyazın dilden fiile geçmesi, söz konusu vaktin “ihya edilmesi”dir. İhya etmek, “diriltmek, yaşatmak, hayata dahil etmek, o ânın idrakiyle daha sonra da kol kola yürümek” demektir. Kutlu zamanlarımız hayatımızın içinde bir parantez olarak kalıyor, yaşadığımız her âna sirayet etmiyor yani kısa bir süreliğine diriltilip tekrar ellerimizle öldürülüyorsa ve daha kötüsü bu hâl mükellefiyetlerimizin ifası için yeterli görülüyorsa “eyvah”tır.

Etkinlik Bitti, Dağılabilirsiniz!


Anneler Günü’nden girip nerelere çıktık ama konuyu dağıttık sanmayın. Bu yazının muradı aslında bize mahsus özel günlerin de Anneler Günü gibi modern seremonilere benzetilerek yaşanılan hayatın dışına itildiğini ve böylece heba edildiğini anlatmaktı. Geçen ay hararetle kutlanan “Kutlu Doğum Haftası”ndan bu aya ne taşıdığımıza bakmaya ne dersiniz? Batıdaki örnekleri gibi belli bir haftaya sabitlenen bu kutlamalar mutlaka halis bir niyetin eseridir. Hz. Peygamber s.a.v.’e duyulan muhabbetin samimiyetinden eminiz. Böyle bir haftanın Sırat-ı Müstakim’e yol açan bir kapı olduğu da muhakkak. Fakat o kapıya bu bir hafta içinde duyulan iştiyakı sair zamanda gözlemleyememek huylandırıyor bizi.

Kutlu Doğum Haftası’nın hidayet kadar ticaret kapısı gibi görüldüğüne dair zannımız galip hale geliyor. Müslümanların Sünnet-i Seniyye’yi sürekli taşımaktan yüksünecek kadar modernleştiğini düşünür olduk. Bütün bunlar insanları veya kurumları hedef alan bir eleştiri değil. Belki hepimiz için bir ikaz, kendi nefsimizle yüzleşmeye davet. “Kutlu Doğum kutlamaları bir haftalık etkinlikti ve bitti” diyorsak, bu neyin bittiğine işaret acaba?

“Bir Çiçek Çok Şey İfade Eder”


Sadece Anneler Günü değil, özel günlerin hepsi reklam dünyası ve şirketler için çok şey demek. Marka uzmanı Jonathan Gabay, Anneler Günü’nün markaların ürünlerini pazarlaması bakımından vazgeçilmez önemi olduğunu vurguluyor: “Çiçekten tebrik kartlarına, nostaljik cd’lerden parfüm ve güzellik ürünlerine kadar her tür ürünü pazarlamak için çok ciddi bir fırsattır bu.”

İstatistiklere bakıldığında Gabay hiç de haksız değil. Çiçek ve Bitki Birliği’nin verilerine göre sadece Britanya’da, Anneler Günü’nde ortalama 3.7 milyon adet buket, 394.000 adet gül demeti, 294.000 adet lale demeti, 293.000 adet frezya demeti satın alınmış.

Kanada’da ise 2005 yılında Anneler Günü’nde sadece çiçeklere toplam 1.4 milyar dolar harcanmış.
Anneler Günü’nün En Büyük Muhalifi

Anneler gününü ortaya çıkmasıyla ilgili Hristiyanlık öncesine kadar uzanan çok çeşitli iddialar varsa da günümüzde dünya çapında kutlanan gün özellikle Amerikalı Anna Jarvis’in girişimleriyle başlıyor. 11 çocuklu bir ailede doğan Jarvis, annesinin ölümünden sonra hayatını anneleri ve anneliğin gerçek değerini hatırlatmak için ailelere çağrıda bulunmaya adıyor. Bu niyetle önce kendi yöresinde bütün aileleri kilisede bir araya gelmeye çağırıyor. On yıllık bir mücadeleden sonra 1914’te, dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson Mayıs ayının ikinci Pazar gününü resmi olarak Anneler Günü ilan ediyor.

Fakat Anneler Günü birkaç seneye kalmadan ticarileşiyor, tüketim kültürünün önemli  bir parçası haline geliyor. Bunun üzerine Jarvis, Uluslararası Anneler Günü Derneği’ni kurarak bu eğilime karşı harekete geçiyor. Kız kardeşi Ellsinore ile birlikte neredeyse bütün aile servetlerini Anneler Günü’ne verilen zararı önlemek için mücadeleye harcıyor. Hatta bir protesto gösterisinde Jarvis, huzuru bozduğu gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Anna Jarvis’in gayretleri sonuç vermiyor ve 1948’te hayata yoksulluk içinde veda ediyor.