sumeyye
Mon 29 November 2010, 04:28 pm GMT +0200
Yüce Yolun Berrak Yapısı
Günümüz insanı dünyevi heves ve dertlerin peşine takılmış gitmektedir. Bir yandan da teknolojinin getirdiği kolaylıklar ve renk cümbüşü ile insanın gaibe uzanan yolu kesilmektedir. Aşağıdaki örnek davranış ise, yıllar önce Ortaasya şehirlerinden birinde geçer.
Şehir sakinlerinden biri uzakça yerleri görme hevesine düşer. Sabahın erken saatlerinde fırından sıcak ekmek alıp yoluna devam edecektir. İçerde oturan iki insan İslam hukukuna ait bir konu üzerinde ileri dereceli bir tartışma yapmaktadır.
Bizim seyyah “Fırınında bile ilmi sohbetler yapılan yerden nereye gidiyorum?” diyerek yolculuktan vazgeçer. Fikri konuşmalar yapılan ortamlarda ise yanlışlar eleştirilir. Şu örnek, böyle bir konuşmayı göstermekteyse de maalesef olayın tenkid edilecek pek çok yönleri ortaya çıkmıştır.
Konuşmacı, 28 Şubat hareketi hakkında karşısındaki şahsın düşüncesini sorar. O da “Bu hareketi yapanlar içtihatlarını kullanmışlardır. İsabet etmedilerse bir sevap, ettilerse iki sevap kazanmışlardır.”der. İçtihat ve nas konularının doğrusunu bilenler ise hemen itirazla işin gidişatında bir eksiklik olduğunu söyleyeceklerdir.
Halkın fikri konularda konuşmasının çok yüksek değer taşıdığını söylemek hatta teşvik etmek harika bir olaydır.
İçtihat konusunda bize yardım edecek şu kuralları dikkatle izleyelim:
Hz. Peygamberin (S.A.) Muaz’a ”Aradığın hükmü kitap ve sünnette bulamazsan…’ demesi, bu iki kaynağın her hadisenin açık hükmünü ihtiva etmediğini göstermektedir. (İslam Hukukunda İçtihat-Hayreddin Karaman, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Sh.27
Bu sözlerden anlaşılan olaylara uygulanacak kural nas olabilir veya olmayabilir. Diğer bir anlatımla çözecek hüküm Kuran veya sünnette yoksa o zaman içtihat yapılarak sonuca gidilir.
Burada en önemli özellik, problemi çözecek kuralın önce Kuran veya sünnette aranması, değilse içtihada geçilmesidir. Günümüzdeki mahkemeler de içtihat yapmakta “İçtihadı birleştirme kararları çıkarmaktadırlar. İkisi arasındaki fark en başta Kuran ve sünnete bakmaktır. Müslümanların içtihadı hiçbir şekilde nassa aykırı olma niteliği taşıyamaz.
Eğri oturup doğru konuşmak yerine doğru oturup doğru konuşmak daha iyidir. Yazıma daha açık örneklerle devam edebilirdim. Fakat aydın insanlar ne demek istediğimi herhalde anlamış olmalı. Ayrıca kim, hangi lider olursa olsun o hareketi yanlış veya doğru içtihatlarla açıklamak hevesinde ise onlar için şiddetli bir uyarı vardır.(Bkz. Kuran:7/37).
Yine görüyoruz ki dünyaya insanların gelişinden beri onlar için çok açık kolaylıklar gelmiştir. Bu emirleri yüce Allah peygamberleri ile göndermiştir. Dinin sahibi doğrudan Allah’tır. Peygamber gelişlerinde zamanların akıp gitmesi yanında insanlarla birlikte problemlerin çoğalması da vardır. Hukuk kurallarının belli bir noktada engellenip kalmaması için Kuran ve sünnet ışığında içtihatların yol açtığını görürüz.
Yukarda nass ve içtihat üzerinde dururken ”Hz. Peygamber’den sonraki bir çağda ameli bir meselenin şer’i hükmü üzerinde İslam müçtehitlerinin birleşmesidir. (İslam Hukuku Metodolojisi-Prof. Ebu Zehra-Çev. Dr. Abdülkadir Şener. A.Ü.Basımevi–1973.Sh.194)” cümlesinde İ C M A tarifini görüyoruz. İcma ile yol bulunurken bilenlerin katılımlarıyla topumda birlik sağlanmaktadır. Yukarıdaki 28 Şubatçılar üzerine karar veren kişi bir de çevresindekilerin fikrini sorabilseydi.
Bu noktada adı geçen kuralların kişi ve topluma yansıması insanları tümüyle yücelten yollara götürecektir. Bir yanda doğru usullerle doğru kararlara varmak öte yanda Allah korkusu daima doğru ve hayırlı sonuçların ortaya çıkmasına sebep olur.,
İçinde yaşadığımız toplum ise her gün yeni bir hırsızlık haberiyle çalkanmaktadır. İşin akıl almaz yanı bu toplumda Güneydoğu’da şehit edilen öğretmen ailelerine verilmek üzere 23 510 DM’yi toplayıp bakanlığına gönderen Eğitim Ataşesi taltif bir yana cezalandırılmıştır.”Ben halkımı uçururum, göklere çıkarırım.” diyenlerin yaptıklarını görmek oldukça hazindir. Fakat hepsi öldüler ve gittiler. Şimdi orada Allah’ın kimseye iltimas yapmadığını, rüşvet almadığını görüyorlar. ”Yollarda Yollarını Bulanlar” ve halka ait paraları ona muhtaç olanların sayısı milyonlara varırken malum Derneklere milyarlar bağışlayanlar halktan aldıklarının yüz katını rüşvet verseler, oradaki ateşten kurtulamazlar. Kurtulamayanlar arasında özellikle İÇTİHAT SAPTIRANLAR OLACAKTIR. Biri bana “Hep cezadan, ateşten bahsediyorsun.”derse ,”Beni halen anlamıyorsun “demek zorunda kalırım sadece.
Halen anlaşılmadıksa, (mealen)şu olayı izleyelim: Zekât memuru görevden dönmüş ve topladıklarını Yüce Peygamberin önüne koymuştur. Fakat bir paketin içinden çıkardığı gümüş şamdan için “Bunu da bana hediye olarak verdiler.”der. Resuller resulü “Hayır, o senin hakkın değil, sen zekat memuru olmasaydın kimse onu sana vermezdi,o da zekattandır ve fakirin hakkıdır. “diyerek alıkoymuştur.
SONUÇ
Nas ve onun olmadığı yerdeki içtihadın günlük hayatımızla ilgisi ne olabilir? Yaşarken en çok kişisel hayatımız içinde problemlerle karşılaşmamız olağandır. Daha iyi bilenlerle istişare edecek durumda değilsek, şahsen düşünmek ve doğru karar vermek zorunda oluruz. Naslardan sonra arayacağımız çözümde yanılırsak bir, isabet edersek iki mükâfat almamız oldukça sevindirici değil midir? Zaten bir hadis meali şöyle der: ”Müminin işi taaccübe şayandır. O, bir sıkıntı ile karşılaşırsa sabreder ecir alır; nimetle karşılaşırsa, şükreder ecir alır.”Yeter ki insan Kuran, Sünnet, İçtihat, İcma-ı Ümmet yolunda olsun. Kadıyanilik’in (1) temel görüşünü bilmiyorum ama o şayet bu çizgi dışında ise yol, durum ve konumunu tekrar gözden geçirmelidir.
1- Şifahi bilgilerime göre Kadıyanilik ve Ahmediye Hindistan’da İngiliz tertipleriyle ve karıştırıcı emellerle çıkmıştır. Bu itibarla her mezheb veya karar nassa uygun olmalıdır. Öyleyse İslam dinine mensup olanlar önce birbirlerinin kardeşleri olduklarını bilmelidirler. Tufan olayında Hz. Nuh ve oğluyla ilgili olayı araştırmakta fayda vardır. Bu itibarla Müslümanlığı bilen bir İtalyan’la Alman arasında dini kardeşlik hukuku olduğu bir gerçektir.
Ercan Arslaner