seymanur K
Mon 20 June 2011, 03:15 pm GMT +0200
Bu Yöntemin Mes'eletun Fî'l-Akl’da Uygulanışı
Hâris'in sözünü ettiğimiz bu yöntemi uygulamak istediği Mes'eletun fi'l-Akl ne olabilir? Bu sorunu anlamak için Maiyetu'l-Akl'a dönmeliyiz. Bu eseri yeniden gözden geçirdiğimizde Hâris'in; "Akıl, ALLAH'ın kullarına lütfettiği bir içgüdüdür, bu içgüdü sayesinde ALLAH (c) eksiksiz hilm sahipleri için apaçık ve somut bir delil (hüccet) lütfetmiştir" dediğini görürüz. Bu sözlerin anlamı şudur: Yüce ALLAH (c), kıyamet günü insanları yaptıklarından dolayı hesaba çekerken, her insana lütfettiği bu seciyeyi delil olarak kendilerine karşı kullanacaktır. ALLAH (c), kullarına karşı kullanmak üzere apaçık, somut bir delili yaratmışsa, bu delil akıl olmalıdır. Akıl, yapıp işledikleri sebebi ile karşılaşacakları cezadan kurtulmak için insanların ALLAH'a karşı kullanabilecekleri bir delil olamaz. O halde, ALLAH'ın kullara karşı kullanacağı bir delildir. Öyle ise Hâris'in sözünü ettiği kesin delilin içeriği nedir?
Bize göre bu soruya cevap verebilmek için Maiyetu'l-Akl'ın özel eki Mes' eletun fi'I-Akl’a başvurmamız gerekir ki bu risale Allah'ın kıyamet günü kullarına karşı delil olarak kullanacağı ve onları tartacağı terazi olan somut delili (aklı kastediyoruz) ortaya koyma girişiminden ibarettir.
Haris bu somut delilin, görünür varlıklar ('ayanun zahirun) ve üstün haber (haberun kahirun) olmak üzere ikiye ayrıldığını söylemektedir. Bu sayede ALLAH'ın bize lütfettiği bir seciye olan akıl, idrak kabiliyeti kazanır ve bu iki somut delilden sonra da artık Allah'a karşı hiç bir bahanesi kalmaz. [430]
[430] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 166-167.