Eslemnur
Mon 20 September 2010, 11:12 pm GMT +0200
YÖNETİM iŞLERi VE MEMURLARIN SEÇİLME USULÜ
İslâmî hükümette idarecilerin seçilme usulü diğer hükümet rejimlerinden tamamiyle ayrıdır. Bu hususta gözönünde bulundurulacak vasıflar şunlardır: Seçilecek kimse evvelâ ehliyetli, dindar, takva ehli ve halk ile iyi geçinmesini bilenlerden olması lâzımdır.
A. "(Ey müslümanlar) Allah, size emanetleri ehillerine tevdi etmenizi ve insanlar arasında hüküm verirken adaletle hüküm vermenizi emreder. Allah bunlarla size ne güzel öğütler veriyor. Elbette ki. Allah her şeyi gören ve duyandır."
(Nisa: 58)
Yani ey müslümanlar, siz Beni İsrailin saplandıkları fenalıklara saplanmayınız. Beni İsrailin gittikleri hatalı yoldan gitmeyiniz. Onların yaptıkları kötülükleri yapmayınız. Onlar, hatalara, yanlışlıklara ve kötülüklere kapıldıkları için, kendi milletlerinin önderliğini, kendi dinî liderliklerini, kendi işlerinin yöneticiliklerini ve başkanlık makamını (Posıtion of Trust) ehliyeti olmayan, dindar olmayan, geniş düşünce kabiliyetinden mahrum, ahlaksız, dinsiz, liyakatsiz ve kötülük peşinde koşan kimselere emanet etmişlerdi. Neticede bu dejenere olmuş güruhun idareciliği bütün bir milleti berbat edip gitti. Ey müslümanlar, size bunları bildiriyoruz ki, sakın aynı yola sapmak istemiyesiniz. Emanetleri ehil olan kimselere vermelisiniz. Yani emanetleri o kimselere veriniz ki, bu yükün altından kalkabilsin.
Beni İsrailin ikinci bir zarfları da şu idi: İnsaf ruhu onlarda kaybolup gitmişti. İmanlarını şahsî amaçları için hiç çekinmeden satarlardı. Onlar için adalet düşünülmeyecek kadar unutulup gitmişti.
İşte maalesef Beni İsrailin bu insafsızlıklarının en acı örnekleri şimdi biz müslümanların içinde de peydahlandığı görülmeye başladı. Bir tarafta Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Selleme iman etmek iddiası ortada, diğer tarafda ise kendi aralarında, putlar uydurup, bu putlara tapınmak yolunu tutanlar da meydandadır.
Bir zamanlar, cahiller kızlarını canlı canlı toprağa gömerler, kendi üvey anaları ile nikâhlanırlar ve Kabenin etrafında anadan doğma, çırıl çıplak dolaşırlardı. Fakat sözde Ehl-i Kitap olan güruh da bu gibi işleri yapan sapıkları da Ehl-i İman'a tercih ederdi. Hele şu sözü de söylemekten utanmazlardı: "Bu güruhun yolu Ehl-i İmanın yolundan daha doğrudur."
Bunun üzerine, onların bu insafsızlıklarından dolayı kendilerini, Allahu Taalâ, tedib etti. Müslümanları hidayet için de; "Ey Müslümanlar, sakın siz de onlar gibi olmayınız" dedi. Birşey söyleyecek olursanız, ister dost olsun, isterse düşman olsun, insafla söyleyiniz ve insafı da elden bırakmayınız. Herhangi bir hususta hakemlik etmek ve hüküm vermeniz icap ederse, adaletle hüküm veriniz. Sakın adaleti elden bırakmayınız.[286]
B. "Müsriflerin işine de uymayınız. Bunlar yeryüzünde fesat çıkaranlardır, ıslah eden değillerdir."
(Şûâra: 151 – 152).
Yani, aşırı giden ve yeryüzünün düzenini bozan ve fesat nizamını yürütmek isteyen emirler, reisler, idareciler, önderler, hükümdarlar ve buyruk sahiplerine itaat edilmeyecektir. Emirleri dinlenmeyecek ve işlerine uyulmayacaktır. Bu aşırılık yapan güruh, ahlâkî ölçülerde yularını koparmış deve gibi yürürler, nereye gideceklerini bilmezler. Onların hiçbir ıslâh edici hareketine raslanmaz. Ancak bozgunluk çıkarırlar. Fitne çıkarır ortalığı karıştırırlar. Yürütmek istedikleri nizam daha başlangıçta bozulur. Siz eğer felah bulmak istiyorsanız, eğer Allah'tan korkuyorsanız, bu gibi fesatçı kimselere itaat etmediğiniz gibi, bu müfsidlere işlerinizi de emanet etmeyiniz. Onlar şahsî menfaatleri adına ıslahatçıyız diye ortaya çıkan kimselerdir.
Bu hususta Hazret-i Salih Aleyhisselâmın kendi kavmine ileri sürdüğü doktrin şöyledir: Onun vazifesi de sadece dini tebliğ değildi. Medenî ve ahlâkî meselelerin ıslahı idi. Siyasi bir inkılaptı. Onun davetinin gayesinde bu usuller yer alıyordu.[287]
C. "Kalbini kendi zikrimizden gafil kılmış bulunduğumuz kimseye itaat etme. Bu kimse kendi hevasına tâbi olup, işi azıtmıştır."
(Kehf: 28).
Yani, böyle kimselerin ne sözünü dinleyiniz ne de onların emirlerine boyun eğiniz. Bu güruhun karşısında onlara evet demeyiniz. Burada itaat kelimesi itaatin tam mefhumu ve geniş manası ile gözönünde bulundurulmuştur.
Ayet-i kerimenin metninde "Kâne emrühü fürüta":
İşi azıtmıştır denmektedir. Biz bu kelimelerin tercümesini bildirdik. Fakat buradan başka bir mesele ortaya çıkar. Yani bu kimse, Hakkı arkasına atmış, ahlak hududunu aşmış, işi de azıtmış, haddi tecavüz etmiştir." Her ne şekilde mana verirseniz veriniz, bu, Hak Taalâyı unutmak, kendi nefsine tabi olmak, her işte ölçüyü kaçırmak, haddi hududu aşmak demektir. Böyle kimselere itaat edilmez. Buradan şu da anlaşılıyor ki, itaat edilecek kimse, kendisi de haddini bilmelidir. Hile yolu ile bu kimse kendisine itaat ettirirse, bu itaat da hileli itaat olur.[288] Meşru itaat olmaz.