saniyenur
Sun 3 June 2012, 04:06 pm GMT +0200
Yönetim Türü
Pratikte hangi tür halk yönetiminin alınacağı, hâkim olan şartlara, zaman ve mekânın gereklerine bağlı olacaktır. Kur'an ve Sünnet bu hususta sessizdir. Rasulullah ya da Kur'an tarafından uygun görülen yahut tavsiye edilen spesifik bir müessese şekli yoktur. Hastalığı esnasındaki davranışlarından zımnen anlaşılacağı üzere Rasulullah bu nıeseleyi halletmek istemiş ancak, belki de İlâhî takdir ve talim sebebiyle, toplumun tabiî müşavere ile çözmesi için.bilerek ve isteyerek kapıyı açık bırakmıştır. Bu yüzden herhangi bir şüpheye mahal bırakmaksızın kesinlikle söylenebilir ki, İslâm'da idare ya da halk yönetiminin bir şekli zorunlu kılınmamıştır. Vekillik şartlarını yerine getiren ve toplumun üyeleri tarafından uygun görülen herhangi bir form, belirli bir zaman ve mekânda ülke meselelerini yürütmesi için müs-lümanlar tarafından adapte edilebilir. Adapte edilen bu form, halifeliğin hedef ve gayelerini etkili bir şekilde yerine getirdiği müddetçe yürürlükte kalabilir, ancak halk yönetiminin herhangi bir formu İslâm'ın siyasî sisteminde önemli bir unsur kabul edilmez.
Temel unsur, Allah'ın vekili olma şartlarını yerine getiren yönetimdir ki, üyelerinin yetkili şekilde uygun gördüğü ve zorlama ya da tecavüz olmadığı müddetçe hangi yolla kurulduğu önemli değildir. Nitekim bu temel unsur her askerî diktatör ya da demagogun toplumun meselelerini sahiplenmesine, sonra da zorlayıcı yahut baskıcı metodlarla onaylarını almasına imkân tanımaz. İslâm siyaset sisteminde vekillik şartlarından sonra üyelerin onayı da temel bir faktördür. Vekilliğin temel prensibi bozulmaksızın üyelerin isteği ve onayı gözardı edilemez, baskı altına alınamaz. Temsilci ya da yönetici ancak bu iki şart yerine getirildiğinde üyeler adına fonksiyon görür. Onların onayı olmadan iktidara gelirse ya da iktidarı elde ettikten sonra güvenlerini kaybedecek olursa, toplumun hukukî temsilcisi olma özelliğini kaybeder.
Aynı şekilde İslâm; ırk, aile veya varlık üzerine kurulu yetki yahut imtiyaz tanımadığı için yönetimin kalıtsal (babadan oğula... vb.) şeklinin İslâm siyasetinde yeri yoktur. Irk, aile, varlık gibi faktörler fertlerin onayını almış ve gerçek anlamıyla onların temsilcisi olmuş bir kişinin değerini ne yüceltir, ne de alçaltır.
Yönetim ve yönetici bireylerin temsilcisidir, onların uygun gördüğü şekilde onlarca seçilmiştir; ancak yetkisini onlardan almaz. O, yetkisini yöneten ve yönetilenlerin beraberce bağlı oldukları Allah'ın kanununa itaatle kazanır. İslâm'ın siyasi sözleşmesi yöneten (yahut yönetim) ile yönetilenler arasında yapılmaz, fakat bütünleşmiş yöneten-yönetilenler ikilisi ile Allah arasında gerçekleşir; ahlâkî ve hukukî olarak yöneten ve yönetilen birlikte Allah'a karşı görevlerini yerine getirmekle,sorumludurlar. Yöneten, Allah'ın hükmünü yerine getirmekle, üyeler ise, —yöneten İlâhî kurallara bağlı kaldıkça—, ona yardımcı olmak ve desteklemekle yükümlüdürler. Yönetici Allah'ın kanunlarını gözetirse üyelerin yardım ve işbirliğini hak eder, ancak yönetici Allah'ın kanunundan saparsa üyelerinden bekleyeceği sadakat ve destek hakkını kaybeder. Diğer taraftan ya da herhangi bir fert gerekli yardımı ve işbirliğini yerine getirmekte hata eder ise, yönetime karşı olduğu gibi Allah'a karşı da suç işlemiş olurlar.
Bu yüzden vekillik şartlarını yerine getirdikleri ve masiyetle emretmedikleri müddetçe yetki verjlmiş kişilere, hoşlansın ya da hoşlanmasın, itaat edilmesi müslümanın zorunlu bir görevidir. Yönetime itaat sadece marufta zorunludur. Rasulullah'ın şöyle dediği rivayet olunur; "Sizler üzerine iyilikle birlikte kötülük yapan yöneticiler hükümran olacaktır. Sizlerden kötülüklerine karşı koyanlar sorumluluktan kurtulacaktır. Kötülükten hoşlanmayanlar da cezadan kurtulacaklardır. Ancak bu yöneticileri münkerde tasvip edip onlara uyaniar cezaya uğrayacaklardır!' Ashabının "Bu yöneticilere karşı savaşmayacak mıyız?" sorusu üzerine Rasul "Hayır, sizinle namazı kıldıkları müddetçe, hayır" cevabını verdi." Buradaki 'salât'tan maksat, yönetim sistemindeki salât kurumudur. Bu hadis, prensipte bir yönetimi İslâmi yapacak minimum şartı açıkça ortaya koymaktadır. Eğer yönetim bu şartı yerine getirirse itaat müslümanlar açısından, genel şartlar da göz önüne alınarak, zorunludur. Ve eğer yönetim İslâm'ı terk ederse, bu tür bir yönetimi devirmekte müslümanlar tamamıyla haklıdır. (Ebu'1-Alâ Mevdudî, 'The Mea-ning Of The Qur'an', cilt 2, sh. 133). Rasul bariz olarak ortaya koymuştur ki, "Ma-siyette (Allah'a isyanda) itaat yoktur" (Müslim).
Rasulullah'ın yöneticilere itaatin Allah'ın kanunları dairesinde geçerli olduğunu vurgulayan pek çok hadisi vardır. İbn-i Ömer (r.a.) tarafından Rasul 'un şöyle buyurduğu rivayet olunur: "Masiyetle emrolunma-dıkça hoşgörsün görmesin müslümanın her hususta Ulu'I-Emri dinlemesi ve itaat etmesi gereklidir. Masiyetle emrolunduğunda ne dinlemek, ne de itaat etmek vardır." Ali (r.a.) da Rasul 'dan şunu rivayet eder; "Masiyette kula itaat hakkı verilmemiştir. İtaat ancak maruftadır."