- Yöneticinin dindarlığı iki türlü olur

Adsense kodları


Yöneticinin dindarlığı iki türlü olur

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Thu 28 June 2012, 01:24 pm GMT +0200



Ahmet BATTAL

Yöneticinin dindarlığı iki türlü olur


Son yazımızda, Bediüzzaman’ın, Adnan Menderes’e “İslâm Kahramanı” dediğini aktarmıştık.
Bir okuyucumuz şöyle soruyor: Bediüzzaman’ın hayatını anlatan üç ciltlik bir kitapta bu ifade için “Rüşvet-i kelâm kabilinden söylenmiş sözlerdir” deniyor. Acaba hakikati nedir?

Bizim cevabımız şu olabilir (sizlerinkini de—gelirse—neşrederiz):
Rüşvet-i kelâm kabilinden konuşmak Bediüzzaman’ın kalbine de, diline de, niyetine de, üslûbuna da yakışmıyor. O halde bu açık ve münteşir beyanların bir hakikati olmalı.
Kanaatimizce şöyle;
Cumhurbaşkanından en küçük amire kadar, devlet yönetiminde bulunanların ve hatta sivil toplum yapılarında önderlik pozisyonunda olan kişilerin “dindar olması” iki mânâya gelir:
Birincisi, şahsî ibadetlerini şahsen yapması yani şahsî dindarlığı. Şahsî farzları ifa etmesi, takva dairesinde yaşaması, v.b. bu kapsamdadır.
İkincisi ise toplumsal dindarlığa katkı yapması. Yani, ihlâslı dindarlığını gizlememesi, dinî yaşayışını riyadan uzak samimî bir biçimde ve gerektiği ölçüde göstermesi, hal ve tavırlarıyla dinin ve dindarlığın iyi bir şey olduğunu gösterip ders vererek milleti dindarlığa teşvik etmesi.
Ama bu ikinci tür dindarlık da bir şarta bağlı: Şeairin kıymetini bilmeye.
Yani, yönetici, toplumsal dinî motifler diyebileceğimiz şeairin muhafazası ve hatta yayılması için cesaret ve gayret göstermeli ki toplumsal dindarlığa katkı yapmış olsun.
Şeaire taraftarlık ve bidalara girmemek ya da en azından kalben taraftar olmamak, işte bu sebeple önemli bir dindarlık alâmetidir.
Kanaatimizce, hemen hemen her yönetici için, onun ikinci tür dindarlığı birinci tür dindarlığından önemlidir.
Yine kanaatimizce, yöneticinin yönetimdeki seviyesi ve iktidar gücü arttıkça birinci türe nazaran ikinci tür dindarlığının önemi de artar.
İşte Bediüzzaman’ın Menderes’e hitabı bu sebeple basit bir “iltifat” değil bir hakikatin ifadesidir.
Zira Menderes bid’alara kalben taraftar değildi.
Zira o, daimî ders verici bir “hoca-yı dânâ (âlim hoca)”ya benzeyen şeairin açık ve cesur bir hâmîsi idi.
Zira o, bu dindar milletin devrimci bir düşmanı değil, demokrat bir dostu idi.
Tekrar hatırlatalım; müftü gibi dinî alandaki otoritelerin şahsî dindarlığı ve takvası elbette hiçbir zaman ikinci plana düşemez. Bizim burada yazdıklarımız sadece “dünyevî makamlara sahip olanların” makamları ve “görünür hayatları” ile ilgili olabilecek dindarlığıdır.
O yüzdendir ki; “Cumhurbaşkanı seçmek müftü seçmeye benzemez” denilmiştir.
O yüzdendir ki biz de yazılarımızda, rektör ve benzeri kişileri seçecek olanlara, ısrarla, “Adayınızın sabah sağ tarafından kalkan bir dindar olması yetmez, işinin ehli ve millet/maneviyat dostu bir demokrat olması da gerekir” diyoruz.