- Yokluk odası

Adsense kodları


Yokluk odası

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Hadice
Fri 3 December 2010, 07:22 am GMT +0200
Yokluk odası


Gazneli Mahmud’un has kölesi Eyaz, saraya gel­diği ilk gün hükümdarın verdiği sırmalı elbiseleri ve ayak­kabıları giydikten sonra üstünden çıkardığı postu ve çarığı­nı atmamış bir odaya asmıştı.

 

Odanın kapısına da bir kilit vurmuştu ve oraya kimseyi sokmuyordu. Sadece kendisi her gün bu odaya gelip biraz otururdu.

 

Bu sırada çarık ve postuna bakarak eski yokluk günleri­ni hatırlar ve kendi kendine, uHer şeyden yoksun zamanla­rını düşün de şimdi sahip olduklarının değerini bil ve sakın şımarıp büyüklük taslamaya kalkışma!" derdi.

 

Güvenilir oluşu, kanaatkarlığı ve sadakati dolayısıyla Gazneli Mahmud'un gözüne girmiş takdirine mazhar ol­muştu. "Bu bana yeter" diyordu.

 

Onun saraydaki yerini ve hükümdarın ona olan sevgisini kıskananlar da vardı.

Bu kimseler Eyaz'ı gözden düşürmek için her gün yalnız girdiği odada bir şeyler sakladığı, muhtemelen hazineden çaldığı altın ve gümüşleri biriktirdiği, onun için de oraya kimseyi sokmadığı şeklinde Gazneli Mahmud'a şikayette bulundular.

 

Eyaz'ın kendisine olan bağlılığından şüphesi olmayan hükümdar, bunu söyleyenlere şunu önerdi:

 

"Gece yarısı o odanın kilidini kırarak içeri girin ve her yeri araştırın. Eğer şüphelendiğiniz gibi altın, gümüş ve mücevher bulursanız hepsini alın ve aranızda bölüşün. On­ları size bağışlıyorum. Böyle bir şey yoksa ne olduğunu ve ne gördüğünüzü gelip bana bildireceksiniz."

 

Eyaz'ın düşmanları sevinerek hükümdarın huzurundan ayrıldılar ve sabırsızlıkla geceyi beklediler. Herkes uykuya dalınca sessizce yaklaşıp kapının kilidini kırdılar ve içeriye daldılar.

 

Fakat duvara asılmış bir çift çarık ve eski bir posttan başka bir şey göremeyince hayal kırıklığına uğradılar. "Belki altınları gömmüştür" diye yeri kazdılarsa da ça­baları boşunaydı. Yaptıklarından ve söylediklerinden pişmanlık duyarak yüzleri kızarmış bir halde Sultan Mah­mud'un huzuruna varıp durumu olduğu gibi anlattılar.

 

♦ ♦ ♦

 

Evet, Eyaz hazineler sahip değildi, ama hazinelerden daha değerli olan bir şeye sahipti: Hükümdarın takdiri ve sevgisi. Bunun sırrı da saraya gelmeden önceki yokluk gün­lerini unutmamasıydı.

 

Allah Kur'ân'da şöyle buyurur: "O insan daha önce hiç­bir şey değilken onu yarattığımızı düşünmez mi?" (Mer­yem Sûresi, 67)

 

Evet bizler bu âyetin hatırlattığı şeyi düşünmeliyiz. Zih­nen geriye doğru gidip bir zamanlar yoklukta olduğumuzu, hiçbir şeyimizin olmadığını, şu dünya sarayına getirildikten sonra sahip olduğumuz her şeyi Kâinat Sultanı olan Al­lah'a borçlu olduğumuzu düşünmeliyiz.

 

Eyaz'ın odası gibi hepimizin bir "yokluk odası" olmalı ve her gün tek başımıza hayalen gidip orada bir miktar oturmalıyız.

 

Böyle yaparsak "Şuyum yok, buyum yok" gibi şikayet­lerde bulunmaz, bize verilenlerin değerini anlar, şükre­deriz. Şükrederiz de en değerli hazineden daha değerli olan Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanırız.

Çoğu insan sahip olduklarının hiç önemi yokmuş gibi nankörce davranır. Şükretmesi gereken onca şeyi aklına bile getirmez. Çünkü zıddı olmayan şey bilinmez.

 

Birçok şeyimiz olmasına rağmen varlık sevincini hisse-demeyişimizin nedeninin "yokluk odalarımızın" olmayışı olduğunu, itiraf edeyim ki, ben yeni anladım.

 

Ne dersiniz? "Bunca yıl hep varlığı deneyip durduk, bir kez de yokluğu denesek ne çıkar? Yokluğun saltanatı uy­durma bir saltanat değildir" diyen Mevlânâ'ya kulak vere­rek bir düşünce devrimi gerçekleştirelim mi?


Seyfeddin Bulut

Gulinur
Thu 3 February 2011, 01:32 am GMT +0200


    Eyaz'ın odası gibi hepimizin bir "yokluk odası" olmalı ve her gün tek başımıza hayalen gidip orada bir miktar oturmalıyız.
Böyle yaparsak "Şuyum yok, buyum yok" gibi şikayet­lerde bulunmaz, bize verilenlerin değerini anlar, şükre­deriz. Şükrederiz de en değerli hazineden daha değerli olan ALLAH'ın sevgisini ve rızasını kazanırız.

Ne dersiniz? "Bunca yıl hep varlığı deneyip durduk, bir kez de yokluğu denesek ne çıkar? Yokluğun saltanatı uy­durma bir saltanat değildir" diyen Mevlânâ'ya kulak vere­rek bir düşünce devrimi gerçekleştirelim mi?

     
       Alan Sensin Veren Sensin Kılan Sen

        Ne Verdinse Odur Dahi Nemiz Var........VESSELAM..