- Yirmi Altıncı Mektup dördüncü Mebhasın 7.

Adsense kodları


Yirmi Altıncı Mektup dördüncü Mebhasın 7.

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Hadice
Mon 7 February 2011, 06:28 pm GMT +0200
YEDİNCİ MESELE

Medar-ı ibret bir mesele:

Vehme maruz, fütura düşen bazı dostlarıma kuvve-i mâneviyeyi teyid edecek yedi emârenin delâletiyle, sırf hizmet-i Kur'ân'a ait bir ikram-ı Rabbânîyi ve bir himayet-i İlâhiyeyi beyan etmeye mecburum ki, o zayıf damarlı bir kısım dostlarımı kurtarayım.

O yedi emârenin dördü, dost iken, sırf birer maksad-ı dünyevî için, şahsıma değil, Kur'ân'a hâdimliğim cihetinde düşman vaziyeti almalarıyla, o maksatlarının aksiyle tokat yediler. O yedi emârenin üçü ise, ciddî dost idiler ve daima da dostturlar. Fakat dostluğun iktiza ettiği merdâne vaziyeti muvakkaten göstermediler, tâ ki ehl-i dünyanın teveccühünü kazanıp birer maksad-ı dünyevî kazansınlar ve başlarından emin olsunlar. Halbuki, o üç dostum, maatteessüf, o maksatlarının aksiyle birer itab gördüler.

Evvelki dört zâhirî dost, sonra düşman vaziyeti gösterenlerin,

Birincisi: Bir müdür, kaç vasıta ile yalvardı, Onuncu Sözden bir nüsha istedi. Ona verdim. O ise, terfi için, dostluğumu bırakıp düşmanlık vaziyeti aldı. Valiye şekvâ ve ihbar suretinde verdi. Hizmet-i Kur'âniyenin bir eser-i ikramı olarak, terfi değil, azledildi.

İkincisi: Diğer bir müdür, dost iken, âmirlerinin hatırı için ve ehl-i dünyanın teveccühünü kazanmak fikriyle, şahsıma değil, hizmetkârlığım cihetinde rakibâne ve düşmanâne vaziyet aldı, kendi maksadının aksiyle tokat yedi. Ümit edilmediği bir meselede iki buçuk seneye mahkûm edildi. Sonra Kur'ân'ın bir hizmetkârından dua istedi. İnşaallah belki kurtulacak; çünkü ona dua edildi.

Üçüncüsü: Bir muallim, dost görünürken, ben de ona dost baktım. Sonra Barla'ya nakledip yerleşmek için düşmanâne bir vaziyeti ihtiyar etti, o maksadının aksiyle tokat yedi. Muallimlikten askerliğe atıldı, Barla'dan uzaklaştırıldı.

Dördüncüsü: Bir muallim, hâfız, hem mütedeyyin gördüğüm için, Kur'ân'ın hizmetinde bana bir dostluk edecek niyetiyle ona samimâne bir dostluk gösterdim. Sonra, o, ehl-i dünyanın teveccühünü kazanmak için, bir memurun birtek kelâmıyla bize karşı çok soğuk ve korkak vaziyeti aldı. Sonra o maksadının aksiyle tokat yedi. Müfettişinden şiddetli bir tekdir yedi ve azledildi.

İşte, bu dört adam düşman vaziyeti almakla böyle tokat yedikleri gibi, üç dostum da, ciddî dostluğun iktiza ettiği merdâne vaziyeti göstermedikleri için, tokat değil, bir nevi ihtar nev'inde aks-i maksatlarıyla ikaz edildiler.

Birincisi: Gayet mühim ve ciddî ve hakikî bir talebem olan bir zât-ı muhterem, mütemadiyen Sözleri yazar, neşrederdi. Müşevveş büyük bir memurun gelmesiyle ve bir hadisenin vukuu ile, yazdığı Sözleri sakladı, muvakkaten istinsahı da terk etti. Tâ ki, ehl-i dünyadan bir zahmet görmesin ve bir sıkıntı çekmesin ve onların şerlerinden emin olsun. Halbuki, o hizmet-i Kur'âniyenin muvakkaten tâtilinden gelen bir eser-i hata olarak, bir sene mütemadiyen bin liraya mahkûmiyet gibi bir belâ gözü önüne konuldu. Ne vakit istinsaha niyet etti ve eski vaziyetine döndü; o dâvâsından tebrie etti, lillâhilhamd beraat kazandı, fakr-ı haliyle beraber bin liradan kurtuldu.

İkincisi: Beş seneden beri mert ve ciddî ve cesur bir dostum, ehl-i dünyanın ve yeni gelen bir âmirin hüsn-ü zannını ve teveccühünü kazanmak için, komşum iken, düşünmeyerek, ihtiyarsız, birkaç ay benimle görüşmedi. Hattâ bayramda ve Ramazan'da uğramadı. Halbuki maksadının aksiyle karye meselesi neticelendi, nüfuzu kırıldı.

Üçüncüsü: Haftada bir iki defa benimle görüşen bir hâfız, imam olmuş, sarık sarmak için iki ay beni terk etti. Hattâ bayramda yanıma gelmedi. Hilâf-ı memul olarak, maksadının aksiyle, yedi sekiz ay imamlık ettiği halde, hilâf-ı âdet bir surette ona sarık bağlattırılmadı.

İşte bu gibi vukuatlar çok var. Fakat bazılarının hatırlarını kırmamak için zikretmiyorum. Bunlar ne kadar zayıf birer emâre ise de, fakat içtimaında bir kuvvet hissedilir. Onunla kanaat gelir ki, şahsıma karşı değil-çünkü nefsimi hiçbir ikrama lâyık görmüyorum-belki hizmet-i Kur'ân noktasında, sırf o cihette bir ikram-ı İlâhî ve bir himâyet-i Rabbâniye altında hizmet ettiğimiz anlaşılıyor. Dostlarım bunu düşünmeli, evhâma kapılmamalı.

Madem hizmetkârlığıma bir ikram-ı İlâhîdir. Ve madem fahre değil, belki şükre sebeptir. Ve madem 1
  fermanı var. Bu sırlara binaen, hususî bir surette dostlarıma beyan ediyorum.



1 “Rabbinin nimetini yâd et.” Duhâ Sûresi, 93:11.