- Yenilmek kaybetmek değildir

Adsense kodları


Yenilmek kaybetmek değildir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 10 September 2010, 12:30 pm GMT +0200
Yenilmek Kaybetmek Değildir

Yenilmeyi sevmek

Konuşarak anlaşmak insana özgüdür. Ama maalesef her konuşabilen insan anlaşabilen insan demek değildir. Bir mevzu hakkında görüş beyan edilirken pek çok kez “Karşımdaki sözünü bir bitirse de ben de diyeceğimi diyebilsem!” düşüncesiyle muhatabımızın ne dediğini anlamayız bile.

Konuşabildiği halde anlaşamaması, insanlığın medeniyet notunun vehametine açık bir gösterge. Bir Arap atasözünde “Beni anla da istersen öldür!” denilmiştir. Evet insan anlaşılmağa ne kadar muhtaç. Fakat unutulmaması gereken şey “bizi en iyi anlayan kişi elbette bizim de anladığımız kişi olacaktır.”

Şahsiyeti oturmuş özgüveni yerinde kişilikler yenilmekten müteessir olmaz ve bunu olgunlukla karşılarlar. Belki her bir yenilgi onlar için zafere yaklaştıran yeni bir adımdır. Yenilgilerle tükenip gitmeyenler, idealleri olan büyük başarılarının eşiğine gelmişlerdir.

Her birimizin hayatında çeşitli yenilgiler mevcut. Hayat bir imtihan olduğu için elbette bu kaçınılmaz. Lâkin bilmemiz gereken şu ki; yenilmek asla kaybetmek değildir! Bu genel anlamda da böyle. Fakat ben burada hususen fikrî tartışmalardaki yenilgilerin sevilmeye değer olduğuna deyineceğim.

KONUŞABİLİYORUM,
PEKİ ANLAŞABİLİYOR MUYUM?


Konuşarak anlaşmak insana özgüdür. Ama maalesef her konuşabilen insan anlaşabilen insan demek değildir. Bir mevzu hakkında görüş beyan edilirken pek çok kez “Karşımdaki sözünü bir bitirse de ben de diyeceğimi diyebilsem!” düşüncesiyle muhatabımızın ne dediğini anlamayız bile. İzlediğim, dinlediğim pek çok müzakere programlarında insanların gerek beden dili gerek kullandıkları kelime ve cümleleriyle farkında olmadan ifade ettikleri bir gerçek var: “Günümüzde insanlar birbirlerini anlamak için değil sadece kendilerini anlatmak için konuşuyorlar.” Böylece, işitmek ama duymamak, dinlemek ama anlamamak içerisinde sürüp gidiyor sözümona müzakereler. Konuşabildiği halde anlaşamaması, insanlığın medeniyet notunun vehametine açık bir gösterge. Bir Arap atasözünde “Beni anla da istersen öldür!” denilmiştir. Evet insan anlaşılmağa ne kadar muhtaç. Fakat unutulmaması gereken şey “bizi en iyi anlayan kişi elbette bizim de anladığımız kişi olacaktır.”

MÜZAKERE ÖLÇÜSÜ

Münakaşa ile birbirine zahmet vermek dünyada insanlar arasında adeta bir kanun gibi olmuş. İnsanoğlu münakaşadan vazgeçemez. Fakat onu ölçülü ve usulüne uygun bir şekilde yaparak medeniyetini, ilmini, kültürünü artırabilir. Ki münakaşanın olumlu hale çevrilmesiyle artık ona münâkaşa değil müzâkere denilecektir. (Bkz. Tablo)
Risâle-i Nur’da bu mevzuya dair bir takım ölçülere temas edilmiş. Meselâ: İnsaflı olarak, hakkı bulmak için, inatsız bir sûrette, ehil olanlarla birlikte, yanlış düşünce ve anlayışa sebep olmadan, ilmini satmak gibi basit hissiyata girmeksizin fikir beyan edilmesi ve karşı taraf haklı çıktığında ise asla müteessir olamamak hak namına yapılan bir müzâkere olarak izah edilmiştir.

Münâzarada en güzel fikre ulaşabilmek adına öncelikli esas; ‘muhatabı anlamak’ olmalıdır. Muhatabını anlamak isteyen bir münâzır da münâzara esnasında sık sık kendini muhatabının yerine koyarak onun gibi düşünmeye çalışacaktır.

YENİLENİN KAZANDIKLARI,
KAZANANIN KAYBETTİKLERİ


“Kim haksız olduğu halde mücadeleyi (gereksiz tartışmayı)bırakırsa Allah ona cennetin kenar yerinde bir ev yapar. Kim de haklı olduğu halde mücadeleyi bırakırsa Allah ona cennetin en yüksek yerinde bir ev yapar.” (Tirmizi, Ebu Davud, İbn-i Mace, Nesai)

Bediüzzaman Hazretleri (rh) müzâkerede yenilene “Müteessir olmasın, belki memnun olsun; çünkü bilmediği şey’i öğrendi. Eğer kendi elinde zahir olsa, fazla bir şey öğrenmedi, belki gurura düşmek ihtimali var” diyerek kazandıklarını hatırlatır. İnsanın bilmediği bir şeyi öğrenmesi büyük bir kârdır. Ve elbette bilmediği bir hakîkati öğrenmek insana sıkıntı değil keyif vermelidir. Yenilen gurura girme riskinden de kurtulacak “Size cehennem ehlini haber vereyim mi? Bunlar, kaba, cimri ve kibirli kimselerdir.” (Buhari, Müslim, Tirmizi) hadisine mazhar olmaktan halas olacaktır. “En çabuk gurura kapılan dört sınıf insanların ilkini âlimler oluşturur” denilmiştir. Böylece âlimlerin kibre düşme riskini göz ardı etmemeleri ikaz edilmiştir.

Fikrî tartışma ahlâkını kendine tam olarak öğretememiş bir insan için müzâkerenin münâkaşaya dönmesi an meselesidir. Münâkaşanın kaynağı ise; gıpta, haset, ya da haksızlıktır.
Münâkaşanın neticesinde de ortaya çıkacak kötü ahlâk sebebiyledir ki: Efendimiz (asm), “Her çekişmenin kefareti iki rekât namazdır.” (Taberani) buyurmuştur. Zira münakaşa ile taraflarda haset, kibir, kin, gıybet, riya, kusurunu kabullenmeme, hakkı kabul etmeme, tecessüs (ayıp ve kusur araştırma) ve nifak gibi felakete sürükleyen kötü hasletlerin oluşması kaçınılmazdır.

HER ŞEYİ BİLMEK ZORUNDA
DEĞİLİM


Bilmek amaç değil araçtır elbette. Hakka, hakîkate, güzele, iyiye, ahlâka, medeniyete en önemlisi de Allah’a kavuşmaya bir vâsıtadır bilmek. Fakat hakka kavuşmak için bilmeyi bilemeyenler asla konuşarak kavga etmekten kurtulamayacaklardır. Ve, “Bilmeyi bilmek için istemiyorum Allah’ın rızasını elde etmek için bilmek istiyorum!” diyen kişi yenilgilerini asla kaybetmek olarak görmeyecektir.

“Bilmiyorum” diyebilmek fazilettir. Hem marifet “Bilmiyorum” diyebilmekte olsa gerek. Çünkü “Bilmiyorum” diyebilmek için bilmek gerekir. Fikrî tartışma adabını kazanabilmek için sanırım evvela ‘Ben biliyorum sendromu’ndan kendimizi kurtarmamız gerekiyor. Böylece konuşarak kavga eden değil konuşarak anlaşabilen medeni bir toplumu oluşturabiliriz.
Son olarak kendini her şeyi bilmek zorunda hisseden çok bilmiş nefislerimize bir Afrika atasözünü hatırlatmak istiyorum. “Bilge her şeyi bilmez, sadece ahmaklar her şeyi bilir!”

Haklı bile olsa münakaşadan vazgeçmedikçe kişinin imanı tamam olmaz.
İbn-i Ebi’d-Dünya

Münâkaşayı bırakın. Çünkü onun ne hikmeti anlaşılır ne de fitnesinden emin olunur.
Taberani


Mehlika YAĞMUR