Eslemnur
Thu 23 September 2010, 12:44 am GMT +0200
1. Yaşamaya Hürmet veya Yaşama Hakkı
Kur'an-ı Kerimde dünyanın ilk cinayetinden bahis vardır. Bu, insanlık tarihinin ilk hadisesidir ki, bir insan başka bir insanın canına kıymıştır. Bu hadiseden de ilk defa bir insanın başka bir insanın canına ve yaşayışına hürmet etmesi meselesi ortaya çıkmıştır. Oradan anlaşılıyor ki, bu dünyada herkesin bir yaşama hakkı vardır. Kur'an-ı Kerim'de hadise anlatıldıktan sonra şöyle buyuruluyor:
Hiç bir kimseyi öldürmemiş ve yeryüzünde herhangi bir fesat çıkarmamış olan birisini her kim öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de bir kimsenin hayatını kurtarırsa, o da bütün insanları kurtarmış gibi olur.
(Mâide: 32).
Bu âyet-i kerimeden anlaşıldığına göre, bir insan öldürmek, bütün insanlığı Öldürmek gibidir. Buna mukabil bir insanın hayatını kurtarmak da bütün insanların hayatını kurtarmak gibi oluyor. Burada hayat kurtarmak kelimesi "ihya": (Yaşatmak) tabiri ile beyan edilmiştir. Başka bir tabir ile, bir kimsenin hayatını kurtarmak demek, onu yaşatmak, ona yaşayış vermek demek oluyor. Bu işte yalnız iki husus istisna edilmiştir. Birincisi; bir kimse başka bir kimseyi öldürürse, öldürülen kimsenin kısasına karşılık bu kimse de öldürülebilir. İkincisi de herhangi bir kimse yeryüzünde fesat çıkarmak isterse o kimse de öldürülebilir. Bu iki durumun haricinde insan yaşayışı ortadan kaldırılamaz ve bir kimse de öldürülemez.[225] İnsan yaşayışının ve canının korunması da tarihin ilk devirlerinden beri aydınlatılmıştır. İnsan hakkında şöyle düşünmek de yanlış ve hatalıdır: "insan karanlık devirlerde ortaya çıkmıştır. Kendi hemcinsini öldüre öldüre, nihayet ilerlemiş ve öyle bir vaziyete gelmiştir ki, artık insan, insan öldürmemeyi düşünebilmiştir." Böyle düşünmek tamamen hatalı ve Hak Taalâ hakkında şüpheli görüşe sürükler mahiyettedir. Kur'an-ı Kerimin bildirdiğine göre Hak Taalâ, tâ başlangıçtan beri ve her zaman insanlara hidayet yolunu göstermiştir. Bu hidayet yolunun içinde insanların insanlarla olan hak ve hukuku da belirtilmiştir.
2. Zayıfları ve malülleri korumak:
Kur'an-ı Kerim'den ve Resulü Ekremin gösterdiği hidayet yollarından anlaşılan ikinci mesele de şudur: Kadın, çocuklar, yaşlılar, yaralılar, hastalar ve buna benzer durumda olanlara zorbalık etmek caiz değildir. — Bunlar ister bizim kendi milletimizden olsunlar, isterse bizim milletimizden olmayıp, başka milletlerden olsunlar, yahut da düşman olsunlar. — Bir harp olursa o zaman kişiler esasen harp meydanında olurlar ve mesele değişir. Yoksa bunun dışında tecavüz kesin olarak men edilmiştir. Bu usul, islâm'ın kendi kavmine has değildir. Bütün insanlık için konmuş olan bir kanundur. Zat-ı Risaletpenahilerinin bu mesele üzerinde açık beyanları vardır. Hülefa-i Raşidin devrinde de düşmanı karşılamak için, ordu sevk edildiği zaman bu hidayetler ordu efradına anlatılırdı. Düşmana karşı hücuma geçildiği zaman, "kadınlara, çocuklara, yaşlılara, yaralı ve hastalara el sürülmeyecektir." Denirdi.
3. Kadınların namuslarının korunması:
Yine Kur'an-ı Kerimin ve Hadis-i Şeriflerin teyid ettiği hususlardan biri de, kadınların iffetine karşı hürmet göstermektir. Yani muharebede düşman tarafın kadınları — her ne suretle olursa olsun — Müslüman ordusu efradının eline geçebilir; o zaman kadınlara katiyen el sürmek yoktur. Kur'ana göre — herhangi şekilde olursa olsun — fuhuş men edilmiştir. Haram kılınmıştır. İster kadın müslüman olsun, isterse müslüman olmasın; veya kendi milletimizden olsun, yahut da başka bir millete mensup bulunsun, isterse bu kadın dost bir milletin kadını olsun, isterse düşman memleketin kadını olsun, katiyetle el sürülmiyecektir.