- Yarım asır öncesine ait bir tartışma

Adsense kodları


Yarım asır öncesine ait bir tartışma

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 23 June 2012, 12:04 pm GMT +0200
Yarım asır öncesine ait bir tartışma: Fatih’in heykeli nereye rüknedilmeli?
Önder KAYA • 68. Sayı / DİĞER YAZILAR


Fatih Sultan Mehmet, adı İstanbul’la özdeşleşmiş olan en önemli şahsiyetlerden biri. Bu nedenle yakın tarihimizde Fatih’in hatırasını yaşatacak heykel projeleri her zaman gündemde oldu, ama bunların çoğu hayata geçirilemedi. Bugün İstanbul’da bulunan kayda değer iki Fatih heykelinden ilki Hüseyin Gezer’in Fatih’in Saraçhane semtinde bir park içerisinde yer alan heykeli, ikincisi ise Bayrampaşa’da E-5 otoyolu kenarında bulunan ve Tankut Öktem’in imzasını taşıyan Fatih heykeli. Cumhuriyetin ilanından hemen sonra İstanbul’a ve Osmanlı Devleti’ne karşı soğuk bir duruş sergilerken bile yeni Türk devleti Fatih’in anısının aziz bir hatıra şeklinde yaşatılmasına önem verdi. Hatta daha 1930’lu yıllarda onun devasa bir abidesinin dikilmesi konusunda bir dizi girişimlerde bulunuldu, mekân olarak da Ayasofya Camii’nin yan tarafı, Kızkulesi, Rumelihisarı ya da Fatih’in gemilerini kızaklar vasıtasıyla geçirdiği sahil kıyısı üzerinde duruldu.

Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’ın ifadesine göre de Gazi Mustafa Kemal Paşa, Kızkulesi’nin önünden neredeyse her geçişte, böylesi bir anıtı bu mevkide görmeyi çok arzuladığını dile getirmişti. Ancak Kızkulesi, zaten başlı başına bir abidevi yapı. Olası bir Fatih heykelinin kule ile yan yana tasavvuru pek de estetik görünmüyor. Öte yandan Celal Bayar da anılarında, daha Atatürk’ü sağlığında Rumelihisarı’nda bir Fatih heykeli yaptırtmayı tasavvur ettiğini, bu fikrini Atatürk’e açtığında da kendisinden büyük destek aldığını anlatıyor. Onun ifadesine göre Atatürk, Dolmabahçe’deki resim galerisinin önünden her geçişte, Fatih’in at üzerinde resmedilen tablosu önünde duraklar ve Fatih’in heykelinin de bu tarzda yapılmasını tasavvur ederdi. Celal Bayar, heykelin Rumelihisarı önlerine konulmasının gerekçesini ise fethin yine bu bölgeden başlaması olarak açıklıyor. Bayar, dönemin İstanbul valisi Muhiddin Üstündağ’a lazım gelen hazırlıkların yapılması konusunda direktifler verildiğini de söylüyor. Ancak ihtimal ki Atatürk’ün ölümü ile birlikte pek çok proje gibi bu tasarı da rafa kaldırılmış olmalı.

Lütfi Kırdar denemesi

İstanbul’un fethinin 500. yılının yaklaştığı günlerde de matbuat âlemimiz 500. fetih şenlikleri bağlamında ortaya çeşitli fikirler atmıştı. Bununla ilgili olarak kente abidevi bir Fatih heykelinin dikilmesi konusu gündeme gelmişti. Akşam Gazetesi daha 1942 yılının Mayıs ayında sayfalarına bu konuyu taşımıştı. Bu önemli yıldönümün şenliklerle kutlanması, dikilecek heykellerle ebedileştirilmesi düşünülürken gazete de boş durmamış, dönemin vali ve belediye başkanı Lütfi Kırdar’la bir röportaj yapmıştı. Bu röportaj bağlamında vali Kırdar yapılacakları şu yedi başlık altında topluyordu;

1. Şehzadebaşı tramvay caddesinden, itfaiye binasının bulunduğu ve Bozdoğan kemerine giden caddenin sağ tarafında bulunan 90x150 = 13.500 metrelik alan istimlâk edilerek büyük bir yeşil saha oluşturulacak ve bu sahanın ortasına İstanbul Belediyesi Merkez Binası kurulacaktı. Prost planına göre belediye binasının, Sultanahmet’te eski hapishane binasına inşa edilecek Adalet Sarayı’nın yanına yapılması kararlaştırılmıştı. Ancak bundan vazgeçilerek belediyenin Fatih’te yapılması karara bağlanmıştı.

2. Fatih parkından Şehzade Camii’ne kadar uzanan sahanın kalan kısmında da büyük bir şehir tiyatrosu yapılacaktı. Şehzade Camii’nin etrafı da bir takım binalarla çevrili olduğundan görülmüyordu. Bu binalar kaldırılacak yalnız tarihî değeri nedeniyle Burmalı Mescit muhafaza olunacaktı.

3. Tramvay Caddesi’nin karşı tarafına yani belediye binasının önüne denk gelen Horhor Caddesi üzerine tesadüf eden kısma da 140x100 = 14000 metrelik bir alana büyük bir park yapılacak ve buradaki Ayas Ağa Camii muhafaza edilerek etrafı süslenecekti.

4. Bu parkın karşısında yani Horhor Caddesi’nin karşı tarafındaki Amcazade Hüseyin Paşa Türbesi’nin etrafı yeniden düzenlenecekti.

5. Yine tiyatro binasının tam karşı tarafında Şehzade Camii’nden Fatih’e giderken tramvay caddesinin sol cenahına düşen 80x120 = 9600 metrelik alan Fatih Halkevi binasına ayrılacaktı. Yukarıdaki sahalardan birine ve kati yeri sonradan tayin edilecek bir noktaya Fatih Sultan Mehmet’in muhteşem bir heykeli dikilecekti. Bu suretle Şehzadebaşı Camii’nden başlayacak olan imar ve tanzim hareketi Malta Çarşısı’na kadar genişletilerek Fatih semti manzumesini de içine alacaktı.

6. Unkapanı’ndan Yenikapı’ya kadar 40 metre genişliğinde açılmaya başlanan Gazi (Atatürk) Bulvarı’nın bir kısmı açılmış, bir kısmının da istimlâkine başlanmıştı. Atatürk Köprüsü vasıtasıyla Beyoğlu’nu İstanbul yakasına en kısa yoldan bağlayacak bu güzergâh üzerine yapılacak belediye binası, İstanbul’un her yakasına hâkim olacaktı.

7. Şehrin imar planında fetih sırasında gemilerin kızaklar üzerinden Haliç’e indirildiği saha -Dolmabahçe’den başlamak ve Vali Konağı Caddesi’nden geçmek şartıyla- Kasımpaşa’ya uzanan saha da “Fatih yolu” olarak tespit edilmişti. Bu sahanın yeşillendirilmesine karar verilmişti. 

Cemil Topuzlu’nun cevabı
Bu röportaj kısa sürede ses getirmiş ve bilhassa fetih şenlikleri kapsamında dikilmesi gereken heykelle ilgili uzmanların görüşlerine başvurulmuştu. Gazete, 17 Haziran 1942 tarihli nüshasında eski İstanbul şehreminilerinden Cemil Topuzlu Paşa’ya Fatih’in heykelinin nereye dikilmesi gerektiği sorusunu yöneltmişti. Paşa, verdiği cevapta teşebbüs için çok geç bile kalındığını dile getirdikten sonra, daha kendi şehreminliği sırasında böyle biri girişimde bulunduğunu ancak meşihat makamının tepkisi ile karşılaştığını ifade etmişti. Akabinde de heykel için Fatih semtinin yanlış bir seçim olacağını, en uygun yerinse Sultanahmet ile Ayasofya arasında kalan ve denizden görülebilecek bir yer olması gerektiğine vurgu yapmıştı. Paşa, bu görüşüne gerekçe olarak da Fatih’in şehre girdiğinde ilk ziyaret ettiği yerin Ayasofya olmasını gösterir. Bunun için Sultanahmet cezaevi ve hatta gerekirse Ayasofya karşısında yer alan Haseki Hürrem Sultan Hamamı’nın da kaldırılmasını teklif eder. İlginçtir ki Topuzlu, bu hamamla çok uğraşmıştır. Nitekim şehreminliği sırasında da 1913 yılındaki İshak Paşa yangınından hemen sonra, Sultanahmet cami ile Ayasofya arasında kalan bugünkü park alanını açtırırken de tarihî hamamı yıkmak istemiş, ancak gerekli izni alamamıştı.

Paşa bu fikrine ilaveten şehirde bir de “Fetih bulvarı” açılmasını tavsiye ediyordu. Bu bulvar, Fatih’in İstanbul’a girdiği sur kapısından itibaren çok geniş bir biçimde açılmalı ve Ayasofya’ya kadar ulaşmalıydı. Bu da tarihî güzergâh üzerinde kalan pek çok tarihî eserin ortadan kaldırılması anlamına geliyordu ki Topuzlu’nun bu fikri, ne yazık ki Menderes yıkımları sırasında fazlasıyla hayata geçirilecektir.

Gazete 22 Haziran 1942 tarihli nüshasında ise İstanbul konusunda yetkin bir diğer şahsiyet olan Yüksek Mimar Sedat Çetintaş’ın fikirlerine başvurdu. İstanbul üzerine sayısız inceleme, kitap ve makaleye imza atan Sedat Çetintaş, heykel için en cazip mekân olarak hükümdarın, gemilerini karadan aşırarak Haliç’e indirdiği Kasımpaşa’yı teklif ediyordu. Fatih’in, Bizans surlarını sarsa sarsa şehre girdiği “Top kapusu” da heykel için pekâlâ uygundu. Topuzlu’nun Ayasofya önündeki heykel fikrine de sıcak baktı. Zira bu mabedin hatırası son derece manidardı. Son olarak Çetintaş, Fatih’in şehri fethettikten sonra şehrin en yüksek mevkilerinden birisi üzerine inşa ettiği medreselerin orta göbeğini de bu iş için biçilmiş kaftan olarak görüyordu.

Ancak pek tabii ki bu tasavvur da hayata geçirilemedi. Bu konuda belki de en ilginç teşebbüs 1960’lı yıllarda “Fatih Sultan Mehmet Han Abidesi Yaptırtma ve Yaşatma Cemiyeti”nin kurulmasıdır. Resmî yazışma adresi olarak Beyoğlu Metropol Han 114-115 numara gösterilen cemiyetin üyeleri son derece önemli şahsiyetlerdi. Kurucu üyeler arasında İstanbul valisi Niyazi Akı, belediye başkanı Haşim İşcan, akademik camiadan Ekrem Hakkı Ayverdi, Tarık Zafer Tunaya, iş dünyasından Nejat Eczacıbaşı, Vehbi Koç, gazeteci Burhan Felek gibi isimler yer alıyordu. Cemiyet, kuruluş maksadını sadece Fatih’in heykelini yaptırtmak olarak açıklarken, politik bir gayelerinin olmadığının da altını çiziyordu. Yine hedefe ulaşıldıktan yani heykel yaptırıldıktan sonra belediyeye teslim edilecek ve akabinde cemiyet dağılacaktı. Ancak söz konusu cemiyet de bu girişiminde muvaffak olamadı.

Tüm bu yaşananlardan ve tartışmalardan sonra siz ne dersiniz? Şehr-i İstanbul’da Fatih heykeline en münasip yer neresi ola ki?