saniyenur
Wed 30 May 2012, 09:58 pm GMT +0200
Yargı
Yargı bölümü Rasulullah tarafından kurulup organize edildi. Yerel sivil ve cezaî davaları çözmek ve adaleti yürütmek için kadılar (hâkimler) çeşitli taşra ve idarî bölgelere tayin edilmişlerdi. Bu göreve yapılan başlıca önemli tayinler; Muaz b. Cebel ve Ali b. Ebu Talib Yemen'e, Abdurrahman b. Avf ve Ebu Ka'b diğer bölgelere şeklindeydi. Ebu Bekir, Ömer ve Osman (r.a.) da zaman zaman kadılık görevini yerine getirmek üzere tayin edilmişlerdi. Ancak Medine ve çevre bölgeyle ilgili adlî meseleler Rasulullah tarafından şahsen ilgilenilirdi.
Adlî meselelerin halli için özel bir mahkeme salonu ya da binalar; ayrılmış düzenli saatler olmadığı için Peygamber evinde ya da mescidde bir dakika için bile dinlenemezdi. Günün ve gecenin her saatinde halkın kendisine gelebileceği durumdaydı. Evinin önünde herhangi bir görevli bulundurmadığından insanlar uygun olmayan zamanlarda bile ona gelmeye devam ederlerdi. Kur'an bu tür insanlara şu öğüdü vermektedir: "Sana odaların ötesinden seslenenlerin çoğu aklet-meyen kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi elbette (bu) kendileri için daha hayırlı olurdu." (49: 4-5). O, genellikle kadınların davalarını evde, er-keklerinkini ise mescidde dinlerdi. Hadis ki-tablan hem sivil, hem cezaî nitelikteki ona getirilen bu tür olaylarla doludur.
O, bütün davalarda Kur'an'm ihtiva ettiği hukukun ışığında mutlak doğruluk ve adaletle hükmederdi. Nitekim her dava tarafların ortaya koyduğu deliller esas alınarak karara bağlanacağından tarafların yalan aktarma ve uydurma yoluna gitmemeleri, ancak şahitliklerini dürüstlük ve samimiyetle sunmaları öğütlenirdi. Kur'an bu tür olaylarda hilekârlığı deneyen kişileri uyarır: "Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin; bile bile günah (olan) bir biçimde insanların mallarından bir kısmım yemek için onları hâkimlerin önün)e atmayın." (2: 188). Rasulullah insanları şu sözleriyle uyarır: "Her şeyden önce ben bir beşerim. Bana getirilen bir davada hitabını hasmından daha iyi İfade eden birinin beni kendi lehine karar vermeme İkna etmesi ihtimal dahilindedir. Ancak şurası anlaşılmalıdır ki bu yolla kazanılan, benim lehime verdiğim hükme rağmen gerçekte onun cehennemden bir parça kazanması anlamındadır." (Ebu'1-Alâ Mevdudî, 'The Meaning of the Qur'an', cilt 1, sh. 143).