- Yargı bağımsızlığı ve HSYK

Adsense kodları


Yargı bağımsızlığı ve HSYK

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sun 1 July 2012, 09:15 am GMT +0200
Yargı bağımsızlığı ve HSYK
Mustafa ŞENTOP • 61. Sayı / DİĞER YAZILAR


Çoğu kimse belki hatırlamaz, 28 Şubat döneminin “en ünlü” aktörlerinden biriydi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş. SHP’li Seyfi Oktay’ın Adalet Bakanlığı döneminde siyasi müdahalelerden bunalarak HSYK üyeliğinden istifa ettiğini açıklamıştı. Dönemin bakanı “sol” görüşlü olduğu için, Adalet Bakanı’nın HSYK üyeliğini yargı bağımsızlığına aykırı bulan köşe yazarları o dönemde zirveye çıkan “müdahale”leri görmezden gelmişlerdi.

HSYK, son dönemde sıklıkla ifade edilenin aksine, en çok siyasete ve Adalet Bakanlığı’na karşı bağımsız durumda. Asker-sivil bürokrasi ve özellikle yargı bürokrasisinin HSYK üzerindeki etkinliği oldukça fazla. Zaten HSYK’nın kuruluşu ve düzenlenişi dikkate alındığında siyasi (parti) etkiler(in)den mümkün olduğu kadar yalıtılmış, içine kapalı, adeta bir “kast” oluşturacak şekilde yapılandırıldığı görülüyor. HSYK’nın 3 üyesi Yargıtay’dan, 2 üyesi de Danıştay’dan seçiliyor. Boşalan her bir üyelik için Yargıtay ve Danıştay 3’er üye belirliyor ve bunu Cumhurbaşkanı’na gönderiyor. Cumhurbaşkanı da bu 3 üye içinden birini HSYK üyeliğine atıyor. Buradan hareketle cumhurbaşkanının bir etkisi olduğunu düşünmemek gerekiyor; çünkü Yargıtay ve Danıştay’da, mevzuattaki düzenlemelerle uyuşmadığı halde, seçilen 3 adayın her biri için ayrı ayrı seçim yapılıyor ve böylece her 3 adayın sadece Yargıtay ve Danıştay’daki çoğunluğun tercihleriyle belirlenmesi sağlanıyor. Hâlbuki kanundaki düzenlemelere daha uygun olan, 3 adayın tek bir seçimde belirlenmesi halinde hem seçimin anlamlı olması hem de demokratik bir anlayışın yerleşmesi mümkün olabilirdi. Ancak Yargıtay ve Danıştay “ideolojik” renginde zerrece sapma göstermeyecek adayların belirlenmesini sağlamak için teker teker seçim yapıyor ve sürekli az farkla da olsa çoğunluğu oluşturan üyelerin HSYK’yı belirlemesine zemin hazırlıyor. Cumhurbaşkanı birbirinden hiçbir farkı olmayan 3 aday arasından birini tercih ederken, aslında “tercih”in de anlamsız kaldığını görüyor. Oysa Cumhurbaşkanı’nın tercihi, HSYK gibi bir kurumda yargı içindeki dengelerin gözetilmesi için düşünülmüş bir mekanizma.

HSYK’nın oluşumundaki “kast” yapısı yargının bütünündeki yapılanmaya sirayet ediyor ve yargı içinde bir hiyerarşik yapıya imkân veriyor. HSYK üyelerinin, Adalet Bakanı ve müsteşar dışında kalan tamamı, yani büyük çoğunluğu Yargıtay ve Danıştay tarafından seçiliyor. Yargıtay ve Danıştay üyelerini ise HSYK seçiyor. Böylece, Yargıtay ve Danıştay’ın boşalan üyeliklerine HSYK tarafından atama yapılırken, Yargıtay ve Danıştay da boşalan HSYK üyeliklerine atama yapılmasını sağlıyor. Tamamen bir kısır döngü, kapalı yapı içinde Yargıtay, Danıştay ve HSYK birbirlerinin üyelerini belirliyor. Bu kısır döngü, yargı sistemi içinde bir kast ve hiyerarşi oluşturuyor. Aslında yüksek mahkemelerle yerel mahkemeler arasında bir hiyerarşi yok; kanundan kaynaklanan bir görev farklılaşması var. Bir Yargıtay dairesinin verdiği “bozma” kararına karşı direnen yerel mahkeme hâkiminin direnme kararının bozma kararı veren dairede değil de hukuk veya ceza genel kurulunda görülmesi hiyerarşik bir yapılanmanın olmadığını açıkça gösteriyor. Hâlbuki mahkemelerin kararlarını temyiz mercii olarak denetleyen Yargıtay ve Danıştay, HSYK üyelerini belirlemenin vermiş olduğu bir güçle yerel mahkeme hâkim ve savcıları üzerinde otorite tesis ediyor, hiyerarşik üste dönüşüyor. HSYK kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olması tablonun vahametini iyice artırıyor. Böylece, Yargıtay ve Danıştay’da görev yapan “imtiyazlı” bir hâkim sınıfı oluşturuluyor, yerel mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılar ise “diğerleri” olarak ya da “ikinci sınıf” mertebesinde addolunuyor. Kısaca tamamen bir yüksek mahkemeler saltanatı / oligarşisi oluşturulmuş oluyor. Mahkeme kararlarını denetleyen temyiz merciinin aynı zamanda hâkimlerin atanmasını sağlayan merci ile bütünleşmiş olması, yerel mahkemelerin verecekleri kararlar üzerinde de çok önemli bir baskı unsuruna dönüşüyor. Bu son kısım Türkiye’deki yargı sisteminin nasıl içinden çıkılmaz bir kısır döngü içinde olduğunu, bu yapının sadece hâkim ve savcıların şahısları değil verecekleri kararlar üzerinde de nasıl bir tesir mekanizması oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Çizmeye çalıştığımız bu tablo karşısında, HSYK’da Adalet Bakanı ve müsteşarına karşı 5’e 2 şeklinde kahir ekseriyete sahip yüksek yargı kökenli üyelerin atamalara hâkim olduğu tartışılmaz bir gerçek. Hâkim ve savcı atamalarında kararname taslaklarının Adalet Bakanlığı’nda hazırlanıyor olması bakanlığın etkisi olarak algılanmamalı. Çünkü bu taslak, HSYK tarafından hazırlanmış yönetmelik ve her kararname öncesinde ayrıca HSYK tarafından hazırlanıp ilan edilen atama dönemine ilişkin ilke kararları esas alınarak hazırlanıyor. Ayrıca HSYK taslakla bağlı olmayıp gerekli gördüğü değişiklikleri salt çoğunlukla gerçekleştirebiliyor. O halde Adalet Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu taslak sadece bir çalışma metninden ibaret yani bir sekretarya faaliyeti.