- Yaratılanların Hakkıyla İlgili Ameller

Adsense kodları


Yaratılanların Hakkıyla İlgili Ameller

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
seymanur K
Fri 9 September 2011, 03:33 pm GMT +0200
Maslahatlarınelde Edilmesi Ve Mefsedetlerin İzalesi Açısındanyaratılanların Hakkıyla İlgili Ameller


Bu tür haklar kendi içinde üçe ayrılır:

1- Mükellefin kendi nefsi üzerindeki haklar. Kişinin kendi şahsı için edin­diği giyecek, yiyecek ve meskenler böyledir. Aynı şekilde kişinin uyuması, sürekli oruç tutmaması, sürekli zühd hayatı yaşamaması gibi durumlar da böyledir;

2- Bazı mükelleflerin diğer bazıları üzerindeki haklan. Bunun ölçüsü; vacip ya da mendup olan her maslahatı elde edip, haram ya da mekruh olan her mefsedeti izale etmektir. Bu haklar farz-ı ayrı, farz-ı kifaye, sünnet-i ayn ve sünnet-i kifaye kısımlarına ayrılır. Bunların bir kısmının farz mı mendup mu olduğunda ve farz-ı ayın mı farz-ı kifaye mi olduğunda ihtilaf edilmiştir. Dinde bu şekilde ihtilaf edilen birçok hüküm vardır.

ALLAH (cc)'m şu ayetleri tüm bu hakların yerine getirilmesi gerektiğine delalet eder: "İyilik ve takva üzerine yardımlasın"[32] ayeti maslahatların el­de edilmesine vesile olmayı emreder. "Kötülük ve düşmanlık üzerine yar-dımlaşmaym" ayeti mefsedetlerin elde edilmesine vesile olmayı yasaklar. "Muhakkak ki ALLAH adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder"[33] ayeti maslahatların ve onlara vesile olan şeylerin ifasını emreder. "Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar" ayeti mefsedetleri ve onlara vesile olan şeyleri yasaklar. Maslahatların gerçekleştirilmesini emreden ve mefse-detlerden sakındıran ayetler çoktur. Bu ayetler hem ALLAH hakkı hem de kul hakkı olan maslahatların gerçekleştirilip mefsedetlerin izalesini kapsamakr tadır.

Maslahatların gerçekleştirilmesini emreden delillere örnek olarak ayrıca şu ayetler zikredilebilir: "Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız kalmaya­caktır"[34], "Hayırlı olan işleri yapın"[35], "Muhakkak ki onlar hayırda yarışırlar­dı"[36], "Her kim mümin olarak iyilikler yaparsa onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz"[37], "Kitab'a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, iş­te biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz"[38], "Kim bu haksız davra­nışından sonra tevbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz ALLAH onun töv­besini kabul eder[39]

Bu konuda delil olarak şu hadisler de zikredilebilir: "Her iyilik sadaka­dır"[40], "Kul kardeşinin yardımında olduğu sürece ALLAH da onun yardımında olur"[41] "Zor durumda kalan kimseye yardım edene ALLAH yardım eder, müslümanın bir ayıbını örten kimsenin ayıbını ALLAH örter"[42], "ALLAH her konuda iyiliği emretmiştir"[43], "Canlı bir hayvana yapılan her iyiliğe ecir vardır"[44], "Bir hurmanın yarısı kadar bile olsa sadaka verin, bunu da bulamaz­sanız güzel söz söyleyerek sadaka verin"[45], "Kardeşini güler yüzle karşıla­man dahil hiçbir iyiliği küçük görme"[46], "Bir kadın, komşusunun hediyesi­ni, bir koyun paçası bile olsa küçük görmesin." [47]

Şu ayet-i celile bunlardan daha geneldir: "Kim zerre miktarı hayır yapar­sa karşılığını alır." [48] Kutsi bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Kalbinde zerre kadar iman bulunanları cehennem ateşinden çıkarın." [49] Bu ayet ve ha­dis küçük büyük, az çok her türlü maslahatın gerçekleştirilmesini teşvik et­mektedir.

Mefsedetleri yasaklayan delillere örnek olarak da şu ayetler zikredilebilir: "Islah edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk ya-pmaym"[50], "ALLAH boz­gunculuğu sevmez"[51], "ALLAH bozgunculuk yapanları sevmez"[52], "Yapmakta oldukları bozgunculuklar sebebiyle azaplarını kat kat arttıracağız"[53], "İşte ahiret yurdu, biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulama­yan kimselere veririz"[54], "Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır." [55]

Şu ayet-i celile bunlardan daha geneldir: "Kim zerre miktarı kötülük ya­parsa onun karşılığını görür." [56] Bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Kalbin­de zerre miktarı kibir bulunan kimse cennete giremez." [57] Bu ayet ve hadis kü­çük büyük, az çok her türlü mefsedet ve ona götüren şeylerden sakındırmak-tadır. Çünkü mefsedete götüren sebepler her türlü kötülüğün-ana sidir.

Bazı sebepler iyi olduğu halde, iyi olduğundan ötürü değil kötülüğe gö­türdüğü için yasaklanmıştır. Yine bazı sebepler kötü olduğu halde, kötü ol­duğundan değil,, maşlaha ta, iyiliklere götürdüğünden ötürü emredilmiştir. Bu tür durumların misali çoktur.

Hz. Peygamber (sav) budanmış bir dal parçasının bile gasbedilmesini ya­saklamıştır. [58] Yine bir başka hadisinde "günahları küçük görmekten sakının"[59] , buyurmuştur. Kitap ve sünnette mubah maslahatlar hariç küçük bü­yük tüm maslahatlara dair emir bulunmaktadır. Çünkü mubah maslahatlar emredilmemiş, yapılmalarına müsaade edilmiştir. Yine kitap ve sünnette kü­çük büyük tüm mefsedetlere dair yasak bulunmaktadır.

Bunların bir kısmı emir ve nehiy sigasıyla gelmişken bir kısmı mükafat vaadi ve ceza tehdidi ile gelmiştir. Çünkü sevap ancak bir maslahatın elde edilmesi için emredilmiş bir fiilden Ötürü vaadedilir. Yine ceza tehdidi ancak birmefsedetin izalesi için yasaklanmış bir fiilden ötürü yapılır. Kişi, ALLAH'a itaat etmemenin karşılığında dünyada sadece küçük düşüp ahirette mahcu­biyet duysa ve bundan sonra affedilse bile bu durum dahi itaatsizlikten cay­dırıcı yeterli sebeptir. Hele affedilmeyip, azap edilme ve sevaptan mahrum bırakılma şeklinde cezaya çarptırılma nasıl caydırıcı olmaz?!

Bazı mükelleflerin diğer bazıları üzerindeki vazifelerin-e dair örnekler çoktur:

- Gelirken ve ayrılırken selam verme/ hapşırınca hayır dua etme, hastala­nınca ziyaret etme.!

- İyilik ve hayırda hatta mubah olan her şeyde yardımlaşma.

- Muamelat hukukuna dair insanın yapması gereken şeyler.

-  İyilikleri emredip kötülüklerden sakındırma. Çünkü iyilikleri emret­mek, emredilen iyiliğin maslahatının gerçekleşmesi için gayret göstermek demektir. Kötülükten menetmek de, men edilen kötülüğün mefsedetinin iza­lesine çalışmak demektir. Bu her müslüman için bir yol göstermedir. Hz. Peygamber (sav) Cerir ile müslümanlara yol göstermek için alışveriş yap­mıştır.

- Olaylara şahit olup hakim huzurunda şahitlik yapma.

- Hakim, devlet başkanı ve valilerin hüküm verirken mazlumlara karşı insaflı olmaları, aciz kimselere haklarını fazlasıyla vermeleri ve böylece alemlerin Rabbinin lanetinden uzak olmaları. Hz. Ömer devlet başkanı ola­rak çıktığı hutbede şöyle demiştir: "ALLAH beni lanetinden uzak durmakla mükellef kıldı." Hz. Ebubekir de muhacir ve ensar huzurundaki ilk hutbe­sinde şöyle demiştir: Ey insanlar, sizin en güçlü olanınız benim karşımda zayıftır, ondan başkalarının hakkını alırım. Sizin en zayıf olanınız ise benim yanımda güçlüdür, onun hakkını alıp veririm. ALLAH'ın lanetinden uzak ol­manın manası; zalimlere karşı mazlumlara insaflı davranmak ve böylece mazlumları, haklarını ALLAH'a havale etmek zorunda bırakmamaktır. Yine insanların ihtiyaç ve zaruretlerini gidererek onları, ihtiyaç ve zaruretlerini ALLAH'tan istemek zorunda bırakmamaktır. Hz. Ebubekir'in bu sözü müslü-manlann haklarına saygı göstermek açısından ne kadar özlü, ne kadar açıktır!

ALLAH-hakkı olan şeyleri ve müslümanlann haklarını yerine getirme konu­sunu Hz. Ömer gibi kavrayacak hassas bir düşünce gerekir, insanların kaza­nılan zaferleri ve fetihleri ALLAH (cc)'a izafe etmeyi unutup Halid b. Velid'e izafe ettiklerini öğrenince onu komutanlıktan azledip Medine'ye gönderdi. Müslümanlann zaferleri ALLAH'a nispet etmeyerek ona nispet ettiklerinde ona güvenip işlerini ona bırakmalarından korktuğu için onu azletti.

- Yetim, deli, aciz ve kaybolan kimselerin mallarını koruma.

- Terkedilmiş çocuklar ile zayi olacak malları sahiplerine vermek-üzere koruma altına alma.

- Kurban ve hediyeler.

- Büyük küçük iyi olan herşeyin yapılması.

- Zor durumda olan borçluya mühlet verme, fakir duruma düşen borçlu­nun borcunu silme.

- Kadınların velileri üzerinde kendilerini nikajılarrıa hususundaki hakla­rı ve eşlerden her birinin diğeri üzerindeki haklan.

- ihtilafa düşen kimselerin arasım bulma.

- Cezaların ve dinin emirlerinin uygulanması dışında merhamet ve şef­katli olma.

- Kölelere güç yetiremeyeceği işleri yüklemeyerek iyi davranma, yediğin­den onlara da yedirme, giydiğinden onlara'da giydirme, ikramı hak edenle­re ikramda bulunma, çocukla annesini, kız kardeşle erkek kardeşi, kız çocuk­la babasını ayırmama, dinîn teşvikr.edip mendup gördüğü şekilde kölelerin efendilerinin haklarını yerine getirmesi.

Bazı mükelleflerin diğer bazıları üzerindeki haklarına dair şu misaller zikredilebilir!

- Küçük düşürücü durumların örtülmesi, kötü yönlerin ortaya çıkarılma.-ması.

- Sövme ve zulümden uzak durma.

- Şahitlerin adil olup olmadıklarını ortaya koyma.

- Oruç tutanları yedirme, yemin edenlerin yeminin gereğini yapması.

- Elbisesi olmayanları giydirme, esirleri serbest bırakma.

- Zanaatkarlara işlerinde yardımcı olma.

-  Karşılıksız ödünç para, verme, kefil olma, iflas edenlerin hacir altına alınması, ölüm döşeğinde yatan hastaların tasarruflarının mallarının üçte bi­riyle sınırlı olması.

- Maslahatların elde edilmesi, mefsedetlerin izalesi, ülkenin korunması, ordunun donatılması, fesad çıkaranlar ile devlete itaat etmeyenlere engel olunması hususunda hakim, vali ve devlet başkanlarına yardım edilmesi.

- Nasihata ihtiyacı olanlara, hatta tüm müslümanlara nasihat etme.

- Ana babaya iyilik etme, engellilere yardımcı olma.

- Dini, Kur'am öğretme ve ALLAH'a nasıl ibadet edileceğini gösterme.

- İnsanların yaptıkları kötülükleri el ile düzeltme, buna gücü yetmeyenin dil ile düzeltmesi; buna da gücü yetmeyenin yapılan davranışı kalb ile kerih görmesi ki bu imanın en zayıf halidir.

- Ana, baba, oğul, kız, dede, nine gibi akrabalar aciz durumdaysalar on­ların nafakalarını temin etme.

- Çocuğa bakma, onu emzirme, terbiye etme, güzel ahlakla yetiştirme, hi­maye etme, uygun yaşa gelince namaz ve oruca alıştırma, dünya ve ahiret maslahatlarını temine çalışma, mallarını korumaya azami derecede önem verme, sıkıntılarını giderme, onlar için en iyi olanı yapma, onlar için mefse-det olan şeyleri izale etme. Tüm bunların bebek ve çocuklar için yapılması vacip olunca müslürnanların yerine getirilmesi gereken maslahatları hakkın­da ne söylenebilir?

- Güzel sohbet etme, beşerî münasebetlerde nezakete uygun davranma, sıkıntıları giderme, çok cömert olma, misafirlere ikram etme, komşulara iyi­lik etme, akrabaları ziyaret etme, insanlara yemek yedirme, selamı yaygınlaştırma, yumuşak sözlü olma.

- Söz, fiil ve davranışlarda adil olma.

- Akitlerin gereğini yerine getirme, verilen sözde durma, vaatleri yerine getirme, ziyarete gelenlere ikramda bulunma.

- Birbiriyle çarpışan, ihtilafa düşen insanların arasını bulma, başkalarının

haklarına engel olan, devlet başkanına isyan eden, topluma karşı suç işleyen kimseleri ıslah etme.

- Şaşkın kimselere doğru yolu gösterme, dul kadınları evlendirme, arka­daşlara muhabbet besleme, kölelere ikramda bulunma, biriyle karşılaşınca tebessüm etme.

- îyilik yapana iyilik yapma, kötülük yapana aldırmama. Bunun en açık

Örnekleri; gelmeyene gitmek, vermeyene vermek, zulmedeni affetmek, kötü­lük yapana iyilik yapmaktır.

- İnsanlara konumlarına göre davranma. Mesela peygamberleri yücelt­mek, dindar kimseleri şereflendirmek, veli kullara hürmet etmek, alimlere saygı göstermek, zayıflara merhamet göstermek böyledir.

- Kendisi için istediğini din kardeşi için de istemek, kardeşinin satmak üzere pazarlık ettiği bir malın aynısını o pazarlık üzerine ileri sürmeme, ya da satın almak için pazarlık ettiği bir mala daha fazla fiyat vermeme, din kar­deşinin istediği hanıma talip-olmama, ziyafet sofrasına ancak ev sahibinin iz­niyle oturma, kardeşine zulmetmeme, onu terk etmeme, ona acı çektirmeme, onu zor duruma sokmama, utandırmama, korkutmama, acele etmeye zorla­mama, hakir görmeme, ona verdiği sözden dönmeme.

- Hakettiği şeyin tamamını verme, hakkının tamamını almasını hoş gö­rüyle karşılama.

- Başkasının hakkına saygı gösterme, kısas, had ve tazir gibi bir cezanın uygulanması hakkına sahip olanın suçluyu affetmesi, insanların mahremle­rine bakmama, davete icabet etme, kusurları telafi etme, basit hataları affet­me, ihtiyaçları giderme, var gücüyle insanlara sadaka verme ve insanlara gü­cünün yettiği her türlü iyilik ve güzelliği yapma.

- Hased etmeme, dostluğu bozmama, sırt çevirmeme, kibirlenmeme, kö­tülük yapmama, gıybeti, iftirayı, kusurlarını sayıp dökmeyi, insanın şerefiy­le oynamayı ve soyunu karalamayı terk etme.

- Pazara mal getiren köylüleri yolda karşılayıp mallarını ucuza kapatma­ma, fiyatları artıracak karaborsacılık yapmama, hilelerle pazarlığı kızıştırıp fiyat arttırmama, bir malın değerini düşürmeme.

- Zor durumda olanm borcunu erteleme, varlıklı olanın üzerine gitmeme, fakir duruma düşene kolayVr. gösterme, ödenmesi gereken borcu oyalama­ma.

- Saygısızlık etmeme, ikiyüzlü davranmama, entrika çevirmeme, haksız­lık etmeme, konuşan bir kimsenin sözünü kesmeme.

- Vakti gelince zekat vermeyi tehir etmeme, imkan varsa alacaklı borcu­nu isteyince ödemeyi geciktirmeme, yine imkan varsa hakimin verdiği hü­kümleri yerine getirmeyi, şahit olunan bir mesele hakkında şahitlik yapma­yı, fetvaya ehil olunca fetva vermeyi geciktirmeme.;

 [İnsanların Haklarını Ertelemeyi Caiz Kılan Durumlar]

İnsanların hakkı, ancak dinî ya da tabiî bir Özür sebebiyle ertelenebilir. Buna şu misaller verilebilir: Zekat, komşu, akraba veya etraftaki insanlardan çok daha fazla ihtiyaç sahibi olduğu bilinen bir kimse gelinceye kadar erte­lenebilir. Ya da adil bir şekilde dağıtılmak üzere kendisine verilmesi gereken devlet başkanının tayin ettiği görevliler gelinceye kadar tehir edilebilir.

Ödeme imkanı olunca borcun ödenmesi gerekir. Şayet borç, delille sabit-se, ödendiğine dair şahit bulundurulduğu bir anda ödenir. Ki ileride alacak­lı ya da varisleri borcun ödendiğini inkar etmesin.

Şahit olunan bîr mesele hakkında şahitlik yapmak da benzer şekilde bir özür sebebiyle geciktirilebilir. Aynı şekilde kadın kendisine denk birisiyle evlenmeyi istediğinde mesafe yakın olsa bile nikahın kıyılması bir özür sebe­biyle tehir edilebilir. Bir meseleye şahit olan kimse, şahitlik yapması istendi­ğinde yemek yiyor veya namaz kılıyorsa bunları tamamlayıncaya kadar şa­hitliği geciktirebilir. Yine kendisine emanet bırakılan kimse emanet istendi­ğinde, bir şeyler yiyip içiyor, namaz kılıyor veya banyo yapıyorsa bunları ta­mamlayıncaya kadar emaneti iade etmeyi geciktirebilir.

Bazı hakların gerekli kılınmasında ihtilaf edilebilir. Örneğin; kişinin çatı­sının dayandığı kütüğün bir kısmını komşusunun binasına koyması, ortak olunan malın taksimini ortaklardan biri istemediği halde malın taksim edil­mesi böyledir.

[Tekrarın Yararı]

Öğüt, kıssa, emir, nehiy, vaad, ceza tehdidi, teşvik, sakındırma ve benze­ri birçok şey Kur'an'da tekrar edildiği gibi biz de bu kitapta eşanlamlı, ma­naları birbirini karşılayan bir çok lafzı, meseleyi daha iyi anlatabilmek, in­sanların kalplerine yerleştirebilmek için tekrar ettik. Bir şeyi tekrar etme ve detaylı olarak anlatma o şeyin kalplere yerleşmesine sebep olur. Kısaca ve özet olarak bir defa söylemek ise böyle değildir. Kur'anm öğüt ve tavsiyele­rini tekrar eden kimse onları iyice benimser. ALLAH (cc) emir ve nasihatlarmı kullarının doğru yola yönelmesine vesile olacağını bildiği için tekrar etti. Çünkü tekrarın büyük çoğunlukla böyle bir faydası vardır. Kul haklarıyla il­gili olarak; "insanlar için hayırlı plân her şeyi yapıp, zararlı olan her şeyi iza­le etmektir" deseydim, bu cümle tüm insan haklarını kapsayan genel bir ifa­de olurdu. Ancak böyle bir ifade kullanma meseleyi detaylıca tekrar tekrar anlatma ile elde edilecek sonucu vermez.

Yine ALLAH hakkında söylenen "O'na itaat edin, isyan etmeyin" ifadesi öz­lü, umumi bir ifadedir. Ancak tafsilatıyla uzun uzun anlatma ile elde edile­cek sonucu vermez. Yine kişinin kendi nefsi üzerindeki haklarıyla ilgili "ki­şinin dünya ve ahirette nefsine faydalı olan şeyleri yapıp zarar verici şeyler­den uzak durması" şeklindeki bir ifade kişinin nefsi üzerindeki tüm hakları kapsar.

Bazı cahil, ahmak kimseler, konunun özlü bir şekilde kısaca ele alınması­nın, detaylı olarak uzun uzun ele alınmasından daha iyi olduğunu zanneder­ler. Böyle zanneden kimse hata etmiştir. Zira yukarıda da işaret ettiğimiz gi­bi Kur'an'da birçok tekrar varchr. Ayrıca örf ve adet de bu kimsenin hata et­tiğini göstermektedir. Örf ve adetin ortaya koyduğu ve Kur'anın insanları yönelttiği şey; ALLAH'ın kitabını anlamayan sünnetullahı bilmeyen cahil ah­mak kimselerin düşündüğünden üstündür. ALLAH'ım, bizi hitabını anlamaya ve kitabına uymaya muvaffak kıl.

[Kuran'm Anakonuları]

Kur'an'a baktığımda, onda olan şeylerin üç kısım olduğunu gördüm. Bi­rincisi, ALLAH'a övgü içeren ayetler, ikincisi hüküm içeren ayetler, üçüncüsü de bu hükümlere tabi olan, onları pekiştirilen ayetler ki bunlar da farklılık ar-zederler:

a- Teşvik etmek veya sakındırmak için fiillerin methedilmesi ya da yeril­mesi. Bu, hükümlerin pekiştirilmesi kabilindendir.

b- Kullar için büyük bir güzellik olan alemlerin Rabbinin Övgüsüne nail olmaya teşvik etmek için salih amel işleyenlerin övülmesi.

c- Büyük bir kusur olan ALLAH'ın azarlamasına muhatap olma durumun­dan kurtulmaları için gaflette bulunan asi kulların azarlanması. Bazıları ne­biler nebisi son peygamber Hz. Muhammecî (sa.v)'e şöyle dediler: "ey Mu-hammed, bana ver çünkü benim övmem güzeldir, yermem ise kusurdur. O ise "bu ancak Alemlerin Rabbi için geçerlidir"[60], buyurdu.

d- ALLAH'a itaat etme maslahatına kavuşmak için ahirette çeşitli sevaplar vaadetme.

e- ALLAH'a itaatsizlik etmekten korkutmak için ahirette çeşitli azaplar ile tehdid etme.

f- Dünyada çeşitli mükafatlar vaad etme. Çünkü insan fıtratı dünya ni­metlerini sever. ALLAH (cc) şöyle buyurmuştur: "Kim ALLAH'tan korkarsa ALLAH ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir"[61], "Kim ALLAH'tan korkarsa, ALLAH ona işinde bir kolaylık verir." [62] Şu ayetlerde de yapılan ameller için dünyevî maslahatlar verileceği açıklanmıştır: "Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bu­lunan kimse, sanki candan bir dost olur"[63], "Eğer siz ALLAH'ın dinine yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz." [64] Bir fiil ile elde edilecek maslahatın açıklanması o fiili teşvik etme anlamına gelir.

g- Dünyada verilecek çeşitli cezalarla tehdit. Çünkü insanoğlu fıtraten dünyevî cezalardan, uhrevî cezalara oranla daha fazla korkmaya meyilli­dir. ALLAH (cc) şöyle buyurmuştur; "Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı"[65], "Hırsızlık yapan kadın ve erkeğin elini kesin"[66], "Zina yapan ka­dın ve erkeğin her birine yüz sopa vurun." [67] Yine kimi ayetlerde bazı fiille­rin dünyevî mefsedetleri olduğu beyan edilmiştir: "Eşleriniz arasında ada­leti uygulayamamaktan korkarsanız bir eş alın, yahut da sahip olduğunuz cariyeler ile yetinin. Bu adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır." [68] "Birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider." [69] Bir fiil ile meydana gelecek mefsedetin açıklanması, o fiilden sakındırma anlamına gelir.

h- Darb-ı meseller. Bunlar da iki kısımdır:

Birincisi, hayırlara teşvik kabilinden olanlar ki bunun da iki örneği vardır. Birinci örnek şu ayettir: "ALLAH yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. ALLAH dilediği­ne kat kat fazlasını verir." [70] Ayet insanları bakmakla yükümlü olduğu kim­selerin nafakalarını vermeye yönlendirmek ve bağışta bulunmaya teşvik et­mek için gelmiştir.

İkinci misal ise şu ayettir: "Görmedin mi ALLAH nasıl bir misal getirdi; gü­zel bir sözü, kökü yerde sabit, dallan gökte olan güzel bir ağaca benzetti. O ağaç, Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir." [71] Bu ayet kelime-i tevhidin söylenmesini teşvik için gelmiştir.

Darb-ı mesellerin ikincisi, kötülüklerden nefret ettirmek için olanlardır. Bunun da iki misali vardır: Birincisi şu ayettir: "O münafıkların durumu, ka­ranlık gecede ateş yakan kimse misalidir." [72] Ayet münafıklıktan sakındır­mak için gelmiştir. İkinci ayet şudur: "Kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkanı olmayan bir ağaca benzer." [73] Ayet, şirk ifade eden sözden sakındırmak içindir.

i- Geçmiş peygamberlerin kıssaları; peygamberlerin kurtuluşa, kafirlerin ise helake erdiklerini anlatan kıssalar. Bu kıssalar da peygamberlere uymaya teşvik ve onlara karşı gelmekten sakındırmak için zikredilmiştir. Bazı fiiller­den ötürü ayetlerde geçen kınama ve azarlama da aynı şekilde bu fiillerden sakındırmak içindir.

j- ALLAH (cc)'m bizi yaratmasının büyük nimet olması. Bu tür ayetler iyi­lik ve nimetlerinden ötürü ALLAH'a şükretmemiz içindir. Bunların örnekle­ri çoktur:

-  "Siz hiçbir şey bilmezken ALLAH, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulak göz ve kalp verdi." [74] İnsanların, hastalandığı ya da kaybettiği zaman nimet olduğunu hatırladıkları bu organlar insanlar şükretsinler diye zikredildi. Zaten ayetin sonunda "şükretsinler diye" ifadesiyle sebep açıkça beyan edilmiştir.

- "ALLAH yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. İşte böylece ALLAH, Müslüman olmanız için üzerinize nimeti­ni tamamlıyor." [75]

- "O, ALLAH ki, emri gereğince içinde gemilerin yüzmesi ve lütfedip ver­diği rızkı aramanız için bir de şükredesiniz diye denizi size hazır hale ge­tirmiştir. "[76] ALLAH (cc)'ın şu sözü tüm bunlardan daha geneldir: "O, gökler­de ve yerde ne varsa hepsini kendi katından bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir." [77]

ALLAH'ın nimet olarak zikrettiği her şey iki emir içermektedir; birincisi bunlara şükretmek, ikincisi bunlardan istifade etmenin mubah olması. Çün­kü bize yasaklanan ve haram kılman bir şeyle nimeti endir ilmi ş olmamız söz konusu olmaz.

ALLAH (cc) Kur'an-ı Kerim'de bize verdiği nimetler olarak; yiyecek, içecek, giyecek ve binecekler, eşler, meyveler, zinet ve süs eşyaları, mücevherlerden bahsetmiştir. Yine nimet olarak verdiği bizim için zaruret, ihtiyaç ve tamam­layıcı kabilinden olan şeyleri zikretmiştir. Bunların Kur'anda örneği çoktur. Mesela bir ayet maslahatların elde edilmesine yöneliktir; "Onlar da sizin için ısıtıcı şeyler ve birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz." [78] Bir diğer ayet mefsedetlerin izalesine yöneliktir; "Sizi sıcaktan koruyacak el­biseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı." [79]

ALLAH (cc)'ın zatını övmesinden, herhangi bir övgüden anlaşılacak şeyler anlaşılmaz. Bilakis bu, O'nun hükümlerini pekiştirmesidir. Mesela "O yaptı­ğınız her şeyi görür"[80] ayeti, itaate teşvik ve emirlerine karşı gelip itaatsizlik etmekten sakındırmak için zikredilmiştir. Yine "Sonra da nasıl davranacağı­nızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık"[81] aye­ti de aynı şekilde nazil olmuştur. Zira biz ALLAH'ın bizi gördüğünü ve her şe­yimizin farkında olduğunu düşününce, O'nun yasakladığı bir şeyi yaptığı­mızı ya da istediği bir şeyi yerine getirmediğimizi görmesinden haya ederiz.

"Gerçekten ALLAH fakir, biz ise zenginiz, diyenlerin sözünü andolsun ki ALLAH işitmiştir'[82] ayeti de böyledir. ALLAH (cc) bu ayeti, her şeyi işittiği için övünmek üzere değil, "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, gören­dir'[83] ayetini inkar edenleri tehdit için indirmiştir.

ALLAH'ın işitme, görme, bilme, güç sahibi olma, irade etme sıfatları, teşvik ve sakındırma içindir. Kelam ve hayat sıfatları ise böyle değildir. Bu sıfatlar sadece övünme için zikredilmiştir. Hayat sıfatı şu ayetlerde geçmektedir: "O daima diridir. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur"[84] , "O'ndan başka ilah yok­tur, O diridir, kaimdir." [85] Kelam sıfatı ise şu ayette zikredilmiştir: "O kim­seyle adaleti emreden bir olur mu?" [86] Ayetteki adaleti emreden ifadesiyle ALLAH (cc) kendi zatını kasdetmiştir.

Diğer canlılar da hayatta oldukları halde onların bu vasıfla övünmeleri söz konusu değilken ALLAH (cc)'m bu vasıfla övünmesi nasıl mümkün olur, şeklindeki soruya şöyle cevap veririz: ALLAH (cc) ezelî, ebedî olma ve bir baş­kasından elde edilmemiş olma açılarından yalnızca zatına mahsus olan hayat sıfatıyla Övünmektedir. Bu özellikler açışından diğer hayat sıfatlarından farklı olunca bu sıfatla övünmek mümkün olur. Zira bu vasıflar sadece O'na aittir. Hayat sıfatıyla övünme ayrıca, O'nunla canlı olmayan'ölü'.putlar ara­sındaki farkı ortaya koymak içindir.

Yukarıda zikredilen ayette ALLAH (cc) kelam sıfatıyla övünmüştür. Zira ke­lam sıfatına sahip olanla, hiçbir şey beceremeyen efendisine yük olan dilsi­zin hali karşılaştırılmıştır. Yine adaleti emretmeyle konuşmaya engel olan dilsizlik karşılaştırılmıştır.

Buraya kadar zikrettiğimiz'maddelerin hepsi bir şeyi tekid ve tekrar et­menin, bir tek kere zikretmekten daha faydalı olduğunu göstermektedir: Bir şeyin emredilmiş olmasına tabi olarak zikrettiğimiz şeyler'pnun tekrar edil­mesi, yine bir şeyin yasaklanmış olmasına tabi olarak zikrettiğimiz şeyler onun tekrar edilmesi anlamına gelir. ALLAH (cc) kullarından dilediklerine işit­tirir. O'nun hitabını anlayan kitabına tabi olan, Öğütlerim kabul eden ve ni­metlerine şükredenlere ne mutlu! O'nun nimetlerinin en üstünü Kitabını an­layıp hitabını kavrayabilmektir. Böylece kişi, lütfettiği nimetlerden ve yaptı­ğı iyiliklerden ötürü şükrederek ALLAH'a yakınlaşır. Kişinin şükrü, O'na itaat edip itaatsizlikten sakınmaktır. O'na olan şükürlerden .biri de; O'nu övme ve O'na yönelmektir.                                        

Buraya kadar zikrettiklerim Kitap ve sünnette yer alan şeylerin çok bü­yük bir kısmı için geçerlidir. Bunların dışında çok az şey vardır.

İki farklı. bölümle İlgili olan maslahat ve mefsedetler bu kitapta tekrar edilmiştir. Bir bölümde zikredilen ilgili maslahat ve mefsedetler daha sonra bir başka açıdan ilgili olduğu diğer bir bölümde yine zikredilmiştir. Bu şekil­de maslahat ve mefsedetlerin iki ayrı bölümde tekrar edilmeleri, iki farklı manaya delalet etmeler indendir.

Sonuç olarak; insan haklarının çok büyük bir bölümü can, mal ve namus­la ilgilidir. Resulullâh (sav) da veda haccında bu konuda üstüne basa basa vasiyette bulunmuştur: "İçinde bulunduğunuz bu gün, bu belde ve bu ay si­ze haram olduğu gibi kanlarınız, mallarınız, ve namuslarınız da haramdır." Hz. Peygamber bu hususları o beldenin ve hac yapılan ayın haram oluşuna benzetti. Zira bunlar o toplumun en çok dikkat ettikleri yasaklardandır. Son­ra dinleyenlere bu söylediklerim diğer insanlara tebliğ etmelerini emretti: "Beni dinleyenler, söylediklerimi burada olmayanlara tebliğ etsinler." Sonra Rabbine dönerek: "Ey ALLAH'ım tebliğ vazifemi yerine gerildim mi?" diye sordu. Ashab, evet diye karşılık verdi. O da "Şahit ol ya Rab!" dedi. Yani on­lara tebliğ ettiğime dair itiraflarına şahit ol ya-Rabbi! dedi.

[Ölüye Ait Haklar]

Biliniz ki kul hakları iki çeşittir: Birincisi, hayattayken vaki olan haklar, ikincisi ise öldükten sonraki haklar. Rahmetle anma, yıkama, mezara taşıma, kefenleme, defnetme., kıbleye döndürme, cenaze namazını kılma, dua etme, kabrini ziyaret etme, bağışlanması için dua etme öldükten sonraki haklardır. Ayrıca dinin vacip kılmayıp mendup kıldığı ilk yıkamadan sonra yediye ka­dar yıkama, güzel kefenlenme, çok dua etme, kabre güzelce koyma, güzelce defnetme gibi şeyler de Öldükten sonraki haklardandır.

Kendisi ortadan kaldırsa bile ölünün bu haklan düşmez. Mesela yıkan­mamasını, kefenlenmemesini, namazının kıhnmamasını, demedi İmemesini vasiyet etse buna iltifat edilmez. Çünkü bu, ALLAH hakkından ötürü düşürülmesi mümkün olmayan haklardandır.

[Kul Hakkı Olan Herşeyin Aynı Zamanda ALLAH Hakkı Olması]

Kulun düşürmesiyle düşen ya da düşmeyen hiçbir hak yoktur ki onda Al­lah hakkı olmasın. Bu hak O'nun emrine itaat edilmesi gerektiğinden ötürü­dür. Kişinin izin vermesiyle hakkın ihlali mubah hale gelsin veya gelmesin sonuç değişmez. Kişi affederek hakkını düşürse, onun hakkına giren kişi ay­nı zamanda ALLAH'a itaatsizlik ettiğinden ötürü tazir cezasına çarptırılır. Bu konuda ihtilaf olsa bile ALLAH'a itaatsizlik etme cüretinin önüne geçmek için tercih edilen görüşe göre tazir cezası uygulanır.

3- Maslahatların elde edilmesi ve mefsedetlerin izalesi açısından yaratı­lanların haklarının üçüncüsü[87]; evcil ve sair hayvanların insanlar üzerindeki haklarıdır. Bu hakları .şu şekilde sayabiliriz: kendilerinden faydalanılmaya­cak derecede hasta olsalar ve hastalık uzun sürse bile yiyecek ve içeceklerini noksansız olarak verme, güç yetiremeyecekleri kadar yük yüklememe, tosla­ma, yaralama veya bir yerini.kırma suretiyle birbirine zarar veren aynı ya da farklı cins-hayvanları bir arada bulundurmama, kesilecek hayvana işkence etmeksizin boğazını güzelce kesme,, cildini yırtıp kemiklerini kırmak suretiy­le donarak ölmesine sebebiyet/Vermeme, yavruyu anasının gözü önünde kesmeme, üzerindeki keneleri temizleme, ahır ve dinlenme yerlerini güzel yapma, erkekle dişi hayvanların birleşmesine imkan tanıma, av hayvanları­nı fırlatıp atmama, onlara kemiklerini kıracak bir şey atmama, etini helal ol­maktan çıkaracak şekilde yaralamama.


[32] Maide 20

[33] Nahl 90

[34] Ali Imran 115

[35] Ha cc 77

[36] Fnbiya 90

[37] Enbiya 94

[38] Araf'ı 70

[39] Maide 39

[40] Buharı, fideb, 10/447

[41] Müslim, Zikir ve Dua, 4/2074

[42] Bir önct'ki hadisin devamı

[43] Müslim. es-Saydu ve'z-Zebaîh 3/3548

[44] Buhari, Edeb, 10/438; Müslim, Selam, 4/1761

[45] Buhari Edeb, 10/448; Muslini, Zekat, 2/704

[46] Müslim, Zekat, 2/2026

[47] Buhari, Edeb, 10/445; Müslim, Zekat, 2/714

[48] Zilza l7

[49] Buhari, îman, 1/72

[50] A'raf 85

[51] Bakara 205

[52] Maide 64

[53] Nahl 88

[54] Kasas 83

[55] Nisa 123

[56] Zilzal 8

[57] Müslim, İman, 1/93

[58] Müslim, iman, 1/122.

[59] Ahmed b. Hanbel" 1/402

[60] Tirmizi, Tefsir, 9/152-153

[61] Talak 2, 3

[62] Talak 4

[63] Fussilet 34

[64] Muhammed 7

[65] Bakara 175

[66] Mmde 38

[67] Nur 2

[68] Nisa 3

[69] Enfal 46

[70] Bakara 261

[71] İbrahim 24-25

[72] Bakara 17

[73] İbrahim 26

[74] Nah l78

[75] Nah l81

[76] Casiye12

[77] Casiyc 13

[78] Nahl

[79] Nah l81

[80] Hucurat l8

[81] Yunus 14

[82] Ali İmran l81

[83] Şura 11

[84] Gafir 65

[85] Bakara 255

[86] Nahl 76

[87] Bu haklarm birinci ve ikincisi sayfada geçmişti