- Yaratan Rabbinin adıyla yeter artık!

Adsense kodları


Yaratan Rabbinin adıyla yeter artık!

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 27 November 2010, 02:41 pm GMT +0200
Yaratan Rabbinin Adıyla:Yeter Artık!!!


Yeter Artık!!!

Yaratan Rabbinin adıyla: “Yeter artık” haykırışıdır; ezilmişliğin, horlanmışlığın ve tertemiz fıtrattan maymun karakterlere çevrilmişliğin başkaldırışının Muhammedicesi… Öfkenin ve aklın öksüz bir vicdanda yoğrularak insanlık tarihinin karşısına çıktığında ilk seslendiği çevre “bıkmışlar”, “tükenmişler” ve “Yeter Artık” diyenlerdir. Hz. Muhammed’in Mekke’sinden günümüz Türkiye’sine uzanan bir çığlıktır “İKRA”… Saltanatın, statükolaşmanın, Batılılaşmanın, Modernleşmenin, beşeri anayasa ve kanunların, silahın, küresel kozmik çürüyüşün yetim bıraktığı vicdanlaradır: “Biz seni yetim bulup barındırmadık mı?” Bu sesleniş karşısında kim kendini yetim hissediyorsa ve kim beytini İSLAM biliyorsa onadır…

Bizleri günümüzde tehdit eden, inandığımız şekilde yaşamamıza ipotek koyan anlayışlar sadece ateist ve dini toptan redden anlayışlar değiller. Çoğunlukta olmak kaydıyla bizatihi dinle barışık olduğunu ve dini kabul ettiğini söyleyen saltanatçı yaklaşımın sağcılaşmış uzantılarıdır. Yeter artık diyen Kur an, bizi ALLAH’ın adını kullanarak aldatacak olanların özelliklerini vererek tevhidi düzlemden saptırılmamamız için aşağıdaki ayetleri önümüze koyuyor. “Yeter artık” diyen vicdanlarımızdan ferasetlerimize ve basiretlerimize bu ayetlerle ayar çekmemiz gerekiyor.

 

Bismillahirrahmanirrahim..

204- Kimi insan var ki, dünya hayatı ile ilgili konuşması hoşunuza gider ve en amansız düşman olduğu halde kalbindeki duyguların samimi olduğuna ALLAH'ı şahit gösterir.

205- İş başına geçince yeryüzünde kargaşa ve bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli mahvetmeye çalışır. Oysa ALLAH kargaşa ve bozgunculuk çıkarmayı kesinlikle sevmez.

206- Ona ALLAH'tan kork' denilince günahları ile gururlanma damarı kabarır. Böylesi için Cehennem yeterlidir. Orası ne kötü bir barınaktır!

 

İnsanlardan kimi var ki bu dünya hakkında söylediği söz…

1) HOŞA GİDEN SÖZ: Güzel söz… Sözü güzel sarf etmek… İyiliklerden, güzelliklerden bahsetmek insanın hoşnutluğunu sağlar. Güzel konuşmak, sözü güzelce sarf etmek Kur'an'ın da övdüğü ve tavsiye ettiği bir husustur. (İsra/53; Nahl/125)

Lakin söz bazı durumlarda efsunludur; aldatıcıdır da…

Sahi hayatımızda kaç kez aldatıldık? İnsanlar vaad verici şekilde konuşmasalardı bizler beklentiye girer miydik?

En çok, inanmaya ve güvenmeye ihtiyacımız olduğu şu modern cahili çağda inancımıza ve güvenimize zemin hazırlayan kişi, dost, akraba sözleri, kurum, devlet, ülke, uluslar arası anlaşmalar, çağdaş ülkelerin(!) demokratik uygulamaları ve evrensel ahlak kalıpları… Hepsinin ortak özelliği: Hoşa giden sözü kullanıyor olmalarıdır…

a) Ülke kaynaklarını emperyalist güçlere peşkeş çeken siyasi partilerin tüzüklerine hiç baktınız mı? Tüzük maddeleri insana ve dünyaya Barış, Özgürlük, Refah, Adalet ve Kalkınma vs… vaadleri ve hoş sözleriyle doludur.

b) Ticari ilişkilerde hangi can yakan kahrolası ortaklık ve dolandırma “Hoşa Giden Söz” perdesi altında yapılmamıştır acaba?

c) Ölümüne birlikte olacaklarını söyleyenler, birbirlerinin saçının teline zarar gelse dünyayı yakmak isteyen sevgililer, geriye bunca gam, keder, bırakan ilişkiler ve evlilikler “Hoşa Giden Söz” den çok mu uzaklardı?

Onlarla en güzel bir biçimde tartış (Nahl/125). Kullarıma söyle sözün güzel olanını söylesinler. (İsra/53) Ey kavmim (Ankebut/36; Hud/84; Araf/85), Ey babacığım(Yusuf/4), Oğulcuğum(Yusuf/5), Ey zindan arkadaşlarım(Yusuf/41),  hitaplarındaki sıcak ve kuşatıcı vurgular, Peygamberlerin ve ALLAH'a karşı sorumluluğun bilincinde olan davetçilerin elinde iyiliğin emri ve kötülüğün reddi olup; hakkın ve sabrın tavsiyesine dönerken; bu ifadeler ve buna benzer nice güzel söz ve içten yaklaşım; çıkarcıların, bozguncuların, darbecilerin, cunta(cı)ların, demokratik sömürge(ci)lerin çarklarının, oligarşik bürokrasinin elinde nasıl kullanılmaktadır acaba?

Aldıkları kararlarda Aziz İslam'ın siyasi duruşunu ülkenin bölünmez(!) bütünlüğüne(!) yönelik birincil tehlike addedenler, karşılarına aldıkları başörtüsünün ait olduğu İslam dininin bir uygulaması olan cenaze namazlarında, ölen askerlerin yakınlarına baş sağlığı dilerlerken; “Hoşa Giden Söz”den çok mu beriler acaba?

Aziz İslam'ı şeriat(!), irtica(!) tehlikesi(!) adına düşman ilan edenler, kendilerine mikrofon uzatılınca onurumuz olan başörtüsünü teferruattan sayan hoşgörüleri(!) ve birçok omurgasız  duruşları derin şerr odaklarının elinde, bunlar ılımlı dalga kıranlar olarak muvahhid duruşların üzerine bir silah olarak çevrilmedi mi?

Yusuf'un kendileriyle birlikte hayvan otlatmaya ve oynamaya gelmesi için baba Yakup'tan izin koparmaya çalışan hain kardeşlerin kullandıkları sözler çağımızın evlat sahibi hangi babasının hoşuna gitmezdi acaba?

Ya da Adem'in Havva'yla cennetten çıkarılmasına sebeb olan şeytanın gönüllerde hoşnutluk oluşturacak o ifadeleri – “ebedileşmek istemez misiniz” – günümüz moda odaklarınca, gençleşme, güzelleşme, estetik operasyonlar adı altında insanları ebediyete çağırma yaklaşımlarıyla kitlelere  taşınmıyor mu?

“Hoş Söz” Aziz İslam'ın, ALLAH' a karşı sorumluluğunun bilincinde olan muvahhid davetçilerin elinde âlemin, insanın ve eşyanın yeniden inşası fonksiyonundayken, aynı “Hoş Söz” başkalarının elinde âlemin, insanın ve eşyanın imhası fonksiyonunu yüklenecektir. O halde “Hoş Söz” Muhammedî duruşu kuşanmamış ve  ALLAH'a olan sorumluluğunun farkında olmayan insanlardan geldiği zaman, kalp kapılarımızı sıkı sıkı kontrol edelim; kolay etkilenmeyelim. Aksi taktirde yeryüzünde fesat çıkartan, insan ürününü ve neslini yok etmek üzere yola çıkmış tüm şeytani yürüyüşlerin, ne kadar uydu, kukla, naylon adımı varsa, bilerek ya da bilmeyerek adımlarımızla yoldaşlığını yapmış oluruz.

2) ALLAH'I ŞAHİT TUTAR:   ALLAH'ın kalpte olana şahid tutulması… Kalp ile ALLAH'ı aynı ifadede buluşturan ikna yöntemidir. Yüce Yaratıcıyı, kişinin kendisine şahid tutması kolay değildir aslında.

Fakat insan için bu durum da suistimal edilmeye açıktır.

Halk dilinde " ALLAH kalbimde olanı biliyor. ALLAH şahidim olsun ki.." ifadeleri ile başlayan savunma cümleleri hepimizin malumudur. Oysa Yusuf peygamberin kardeşleri babalarına ne “Hoş Söz”lerle yaklaşmışlardı. Yusuf'u kuyuya attıktan sonra ağlayarak babalarına gelmişler ve “biz doğruyu söylesek bile sen bize inanmazsın ki?” (Yusuf/17) demişlerdi.

Bu yaklaşım aslında bize yalan söyleyen insan davranışı üzerinde inceden bir seziş (firaset) kazandırmaktadır.

"Bu ALLAH'tandır" diyerek, “ALLAH için” diyerek o kadar çok yalan söylenir ki… Kur'an bundan dolayı bize yalanı yakalayan güçlü bir içsel seziş gözü (firaset)  kazandırmak istiyor. "Hoş Söz" ile ALLAH'ın şahid tutulduğu yalan bir meselenin insanları etki altına almaması düşünülebilir mi?

Ama Kur'an "Düşünün" diyor.

İlişkilerinizde; kültürel, ticari, siyasi işlerinizde ve özel hayatlarınızda bu iki silaha karşı dikkatli olun diyor. Aksi halde "Hoş Söz" ve "ALLAH'ın adına yemin"  tüm anlam ve fonksiyonunu kaybeder demek istiyor.

Günümüzde de vakıa bu sonuçtan pek de farklı değil zaten.

Dönün bakın! Müslümanlar olarak birbirimizden çok mu razıyız?

Sohbetler, selamlaşmalar, Kur 'an dersleri; kısaca: teoride alimleri aratmayacak heyecana ve sloganlara, söylemlere sahibiz de; iş ekonomik ilişkilere gelince neden yamuluyor çoğumuz?

Piyasalarda sıcak paranın dönmemesi sadece nakit sıkıntısıyla açıklanabilir mi?

Ya özel ilişkilerde?... Evlilik öncesi dönem?..."Hoş Söz" lerin ve "ALLAH'ın şahid tutulduğu" yeminlerin arenası değil mi?

Bizim mahallenin bu acı gerçeğini ALLAH başımıza sarmış olamaz… Başımıza gelen kötülükler, toplumsal ve bireysel çürüme, kendi ellerimizle yaptıklarımızın sonucudur.

Oysa "Hoş Söz", "İyilikle konuşmak", " Yumuşak uslup", tevhidî tebliğin vazgeçilmez araçlarındandır. Gündelik yaşamda birbirimize çokta güven/e/miyorsak ve modern dünyanın insanı gitgide yalnızlaşıyorsa, bu araçların emniyetine halel getirildiğinden dolayıdır.

 3) TARTIŞMACIDIR:  Tartışma.. Cedele düşkün karakterlerin sözünün bir gücü yoktur. Onların sözlerinin kuru kalabalıklığı vardır sadece. Samimi ve ihlas sahibi muvahhid davetçilerin çoğu zaman ifadeleri anlam açısından yoğun, sade ve diyalektiği kuvvetlidir.

En karmaşık meseleleri bile anlaşılır bir üslupla dolandırmadan, sakince karşısındakiyle paylaşabilirler.

Tartışma, sözü uzatma, lafı dolandırma ya da sözün bir türlü bitmemesi gibi iletişim tıkanmaları tamamıyla  iletişim alanının salt teknik, kişisel üslup zayıflığı problemi değildir.

Söz bir yerlerde uzuyor ve tartışmacı karakter bir şekilde ön plana çıkıyorsa bilelim ki arkasında çok ciddi bir fesadın üzeri örtülüyor demektir.

Yalan, fesad, kan dökme, mahvetme evrensel ahlak yasasında dahi insanlığın hep karşı durduğu bir beladır. O yüzden hiç kimse, hiçbir kurum, hiçbir rejim, hiçbir darbe, hiçbir faşist uygulama, tektipçi, anarşist, etnik hiçbir tağutî uygulama, insanlığın kapısını kan dökeceğini söyleyerek, adam kayıracağını belirterek, insanlığı sömüreceğini açığa koyarak, kadınlara tecavüz edeceğini açıklayarak, çoluk çocuk demeden yok edeceğini söyleyerek çalmaz.

Sahi çağın terör mikrobu Irak'a girerken hangi üslubu kullanmıştı dersiniz? Irak halkına ne kadar "Hoş Söz"ler sarfetmişti;  onlara  demokrasi, eşitlik, özgürlük, refah, mutluluk getireceklerdi, değil mi?

Modern dünyanın pozitif insanı(!) Allahtan sakınma ve vahiy eksenli adalet bilincini hiçe sayarak geliştirdiği kişisel gelişim/NLP metodları ile güzel konuşma-etkileyici söz sanatları teknikleriyle insanlığa "Hoş Söz" kullanımının kaptanlığını yaparlarken; Kur'an bize 1400 yıl önceden bu tehlikenin malum sonuçlarını göstererek basireti kuşanmamızı istemişti.

"Hoş Söz" ve "ALLAH'ın şahid tutulduğu tüm yeminler" eğer Rabbani kimliklerin elindeyse bundan iyilik, merhamet ve sevgi doğar. Tebliğ de bu vahyî erdemler  üzerinden bayraklaştırılarak insanlığa ulaşır. Bunun sonrasıdır işte Medine.

"Hoş Söz" ve "ALLAH'ın şahid tutulduğu tüm yeminler" laik, faşist, demokrat, etnik, ulusalcı, liberal, hümanist, teokratik, saltanatçı kimliklerin tekelinde bulunursa bundan rekabet, hırs ve tüketici bir tabiat doğar. Bunlar üzerinden bayraklaştırılan ve anlam yüklenen değer(sizlik)lerden ise 21.yy. sadece içi boş Metropolleri doğurmuştur.

Medine'de düşene hemen su verilir. Metropollerde düşene su bile verilmez.

Medinelerde insanlar birbirlerine evlerini, yüreklerini açık tutarlar. Metropollerde insanlar en yakın akrabalarına bile kapalıdırlar.

Medinelerde evlilikler takva, gayret, yardım, bağış ve kolaylık ile kurulur. Metropollerin evlilikleri imaj, vitrin, yapaylık, hırs, kıskançlık ile kurulur.

Medine evlerinde "Hoş sohbet" takva ve huzur hâkimken; Metropollerin evlerinde kavga, sinir, gerginlik ve sokağa kaçış vardır.

Medine'de insanlar gecelerinin bir kısmını Rabblerine adarlar. Metropollerde insanlar gecelerini kötü rüyalara, uykusuzluklara, televizyona, malayani sohbetler ve sörfler için internete adarlar.

Kendi Medine'sinin insanları "Hoş Söz"lerine, hoş görü ve diyaloglarına, yeminlerine asla zulüm bulaştırmazlar. Metropollerin insanları ise "Hoş Söz"lerini, hoşgörü ve diyaloglarını ve yeminlerini zalim fasıklarla iç içe, yan yana, poz poza objektifler önünde HILFILFUDUL'u suiistimal ederek; sömürerek, tüketerek,içini boşaltarak; "Bu ALLAH ve Rasulündendir" diyerek yaşarlar.

Medinelerin insanları "Hoş Söz"ü ve ALLAH'ın şahid tutulduğu yeminlerini ALLAH'tan başka Rabb ve İlah olmadığı gerçeğine adarlar. Metropollerin, modernizmin, laisizmin, materyalizmin, marksizmin insanı ise ALLAH'tan başka Rabblerin ve İlahlarının kurguladığı yapay kanunları, yasama,yürütmeyi ve yargıyı, "Hoş Söz" ü ve "ALLAH'ın şahid tutulduğu yeminleri, her türlü sömürüyü, fesadı maskelemeye adarlar…

Bunun sağlaması ise Kur'an'da  "İŞ BAŞINA GEÇMEK"(Hacc/41-Tevbe/105-Ankebut/2)) şeklinde vurgulanmıştır.

"Hoş Söz"ün ve ALLAH'ın şahid tutulduğu yeminleşmelerin de elbette imtihanlarını vermeleri gereken bir alan olmalı.

Bu alan İŞ'tir.

Yani ey söz sahipleri, ey yemin sahipleri haydi meydana dendiği an ve alanlardır.

Bu alan: İnsanların "İnandık/iman ettik; (dini yalanlamadık, kalbimiz temizdi, iyiydik, dürüsttük, kimsenin hakkını yemedik, rant kapılarından beslenmedik, kız çocuklarını fuhuş sektörlerinin toprağına gömmedik, çocuklarımızı Milli Öğütüm Sistemlerinin ifsad etmesine izin vermedik, aç yatan komşularımızdan haberimiz vardı, mahallelerimizde aktiftik, apartmanlara bölünüp duvarların içine kendimizi hapsetmedik, odalarımızda aile bireylerimizi kaybetmedik) demeleriyle salıverileceklerini mi ve sınavdan geçmeyeceklerini mi sanıyorlar? (Ankebut/2) ayetinin yeryüzü eylem sahasıdır.

"Hoş Söz"lerine ve kalplerindeki yeminlerine ALLAH'ı şahid tutarak, meşruiyet kazandırmaya çalışan Rabbani olmayan kişiler, İŞ BAŞINA geçtiklerinde, müstekbirlere göz yumarlar ve ses çıkarmazlar. Onların bu çıldırtıcı şekilde sessiz ve inadına pasif kalışları Kur'an nazarında ateşe adım adım yaklaşmaktır.(Hud/113) Onların dünyasında cunta ve oligarşik yapı(fesad)  zirvededir. 28 Şubatları, 12 Eylülleri kutsalları olan jakoben elit tabakanın dünyaya sunacakları Ebu Leheb'leri, Bush'ları, Şaron'ları, Putin'leri, Blair'leri ve onların yerli sağcı, yerli solcu, yerli sözde inançlı işbirlikçileri vardır.

Rabbani kimlikler dünyaya medreseler, camiiler, hanlar vakıflar, barış, huzur, sukunet, tevhid, adalet, özgürlük, kardeşlik değerlerini sunmaya ve inşa etmeye çalışırlarken; rabbani olmayan kimlikler dünyaya Filistin, Irak, Çeçenya zulümlerini; Türkistan etnik vahşetini; Cezayir/FİS katliamını; Halepçe Kürtlerini; Afrika açlığını; Tutsi-Hutsi kabile kıyımlarını hediye etmişlerdir. Ayrıca Doğu ve Asya halklarının kültürel dokularının dejenerasyonu onların eseridir. Rabbani kimlikler iş başına geçtikleri zaman varoşları, işçi-memur kesimini, işsizleri (mustazaf) korurlar. Emeği tüketmezler. Üretirler. Üretimin önünü ağır vergilerle tıkamazlar. Patron sınıflar(Müstekbir) karşısında işçi sınıfların (Mustaz'af) ekmek ve emek-ter-sigorta vb. çalışma şartlarının iyileştirilmesinden ve insanca haklarını kullanmalarından yana olurlar. Kapitalist yapılanmaları ve modern cahili çürümeleri demokratik argumanlarla,  humaniter vurgularla perdelemezler.

Rabbani kimlikler Kudüs'le dost ve Müslüman halklarla iyi ilişkiler geliştirmiş bir ümmetin varlığını evrensel anlamda umut ederlerken ve bunun için çabalarlarken; ALLAH'ın aziz dini İslam'dan nemalanan tipler ABD ile dost, AB ile iyi ilişkiler geliştirmiş bölgesel/ulusal bir T.C  hayal etmekteler ve bunun için çabalamaktalar.

Rabbani kimlikler:

Onlar emrolunduğu gibi dosdoğru duruşlar için kullanırlar hoş söz ve yeminlerini. Bundan dolayı onların çağlara sunabilecekleri; fikirlerin ve sistemlerin statükolaşmasına inat, işlek bir ictihadi zihinle çağının problemlerine dahice çözümler bulan ve cesur  açılımlar geliştiren Hz.Ömerleri… yalnız yürek; Ebuzer'leri…"Git Rasulullah'a teşekür et diyenlere karşı "ben sadece ALLAH'a hamdederim" diyebilecek kadar özgüveni açık, tenkitçi zihni duruşu öldürmemiş, feminist kadın kurtarıcılarının(!) gölgesine bile yetişemeyecekleri Hz.Aişeleri… değil sisteme baş hakimlik, savcılık, avukatlık, diyanet başkanlığı görevinde bulunmak; kendisinden tek tek kapıları sayması istense bile, bunu yapmayacağını söyleyen ve protestosunu şehadetiyle taçlandıran Ebu Hanife'leri… ABD sömürgesinin sistem hatası Şehid  Malcolm X leri… Bilge Kral: Aliya İzzet Begoviçleri.. Kur'an ın gölgesinden siyasal-devrimci-köktenci-radikal bir duruşla öze dönüşü başlatan Kur an Neslinin aziz duayeni: Şehid Seyyid Kutub'ları… Çeçenya'nın Kartalı Şeyh Şamilleri… Kudüs'ün bağrında felçli bir bedenin Siyonist İsrail'e diz çöktürdüğü ,İntifadanın pir-i serhadı; şehid şeyh Ahmed Yasin'leri… Ve Anadolu'nun yetiştirdiği diyalektik mantığı, tenkitçi aklı, eleştirel aktif zihni koruyan, uyanışı başlatan Kitab'ı okuyan ve amel eden Kızları-Oğulları tükenmeyecektir; inşALLAH.

Varlığımızı borçlu olduğumuz ALLAH'a, sadece ve sadece yeryüzünde "var oluş" amacına uygun bir hayatı kurmak için çabalayarak yakınlaşabiliriz.

Var oluş amacına uygun bir yaşamı kurmanın araçlarından olan "Hoş Söz" ve "ALLAH'ın şahid tutulduğu sözleşmeler" yeryüzüne Tevhidi, Adaleti ve Özgürlüğü getirecektir. Hoş sözün ve ALLAH'ın şahid tutulduğu sözleşmelerin; ilişkilerin, yasaların, kanunların, ilkelerin, ahitleşmelerin doğruluğu iş başına geldiklerinde sözlerinden, muhabbetlerinden ve yeminlerinden çok akidevi, siyasi, konjoktürel, kültürel duruşlarına ve zalimlerle aralarına koymuş oldukları diyaloga ve onlarla aralarında bıraktıkları mesafeye bakılarak anlaşılabilir.

Aksi takdirde aldatıcıların bizi ALLAH ile aldatmasının önüne hiçbir şekilde geçemeyiz.(Fatır/5)

Selam, "Hoş Söz"lerinin "diyalog"larının, "yemin"lerinin, "tartışma"larının ve amellerinin namusunu/bezmi elestini,  Tevhidî, vicdanî ve fıtrî zeminde koruyanlaradır.



Kadir Bal