hafiza aise
Tue 4 September 2012, 11:29 am GMT +0200
YALANCI İLE YAMAYICI
Bir tarihte, bir yalancı ile bir de yamayıcısı varmış. Yalancı yamayıcısını yanından hiç ayırmazmış. Çünkü attığı yalanların kuyruğu bazan dışarıda kalır, gizlenemez olurmuş. İşte o zaman yamayıcıya iş düşermiş, hemen devreye girer, yalanı ustaca yamar, inanılır hale sokarmış. Böylece rahatlayan yalancı, bir yalan daha uydurmaya yönelirmiş.
Bir gün, yine geldiği bir mecliste sanatını icraya başlamış.
Demiş ki:
– Ben buraya gelirken gökten köpek sesleri geldiğini işittim. Gökyüzünden hep köpek havlamaları geliyordu kulağıma.
– Olmaz böyle şey, demiş dinleyenler. Ama yamayıcı hazır. Derhal müdahale etmiş:
– Arkadaşlar, neden garipsiyorsunuz bunu, demiş. Ben de işittim köpek sesini. Kartalın biri yerden kaptığı bir köpek yavrusunu havaya kaldırmıştı. Duyulan ses, o köpeğin havadan gelen havlama sesiydi.
Söylediği yalanın ustaca yamandığını gören yalancı, çok memnun, cesareti bir hayli artmış. Bu defa da bir başka palavra atmış ortaya:
– Köpek sesinde ne var ki, demiş. Ben gökten yumurta yağdığını bile gördüm. Bembeyaz yumurtalar başımın üzerinden ayağımın altına dökülüyorlardı.
– Aaaa! demişler. Bu kadarı da olmaz.
Yamayıcı yine imdada yetişmiş:
– Köpeği havaya kaldıran kartal var ya, demiş. İşte o, bu defa da altında yumurtalar bulunan bir kuluçkaya saldırmıştı da onu havaya kaldırmıştı. Dökülen yumurtalar, kuluçkanın yuvasından düşen yumurtalardı.
Dinleyenler çaresiz susmuşlar.
Cesareti büsbütün artan palavracı, bu defa da ne demiş biliyor musunuz? Bakın şu cür’ete:
– Ben, demiş, öylesine keskin bir avcıyım ki, geçenlerde bir atışta tam kırk tane kekliği havada vurdum. Kuşların düştükleri yere varınca baktım ki, hepsi de yoğurtlu ve sarımsaklı kebap olup pişmiş şekilde önümde hazırlar.
İtiraz sesleri yükselmiş.
– Hayır, demişler. Bu hiç olmaz!
Anlaşılan bu defa yamayıcı da zorlanmış olacak ki, o da feryad etmiş:
– A birader, demiş. Diyelim ki, attığın tüfek saçmalıydı. Kırk saçma kırk kekliğe isabet etti, bir tanesi de sekerek yerdeki çakmak taşına vurdu, çakan kıvılcımlar otları yakıp düşen kuşları kebap etti. Ama insaf et, bu kırda sarımsaklı yoğurdu nereden bulayım ben!
Süleyman Kösmene