hafiza aise
Sat 30 July 2011, 01:55 pm GMT +0200
2— Visal Orucu Tutması:
Ramazan'a mahsus olmak üzere diğer aylarda yapmadığı ibadetler yapardı. Hana zaman zaman bu ayda gece ve gündüz saatlerinde ibadete daha çok vakit ayırabilmek için visal orucu[71]tutardı. Ashabını ise visal orucu tutmaktan menederdi. Kendisine: "Ama sen visal orucu tutuyorsun?" dedikleri vakit onlara: "Ben sizin durumunuzda değilim. Ben Rabbimin katında gecelerim —olurum—. O beni yedirir ve içirir." cevabını
verdi.[72]
Âlimler, hadiste sözü edilen bu yeme - içme konusunda ihtilâf ederek iki ayrı görüş belirtmişlerdir:
1) Ağız tarafından hissedilen bir yeme--ve içmedir. Sözün hakikat mânası da budur. Hakikat anlamım bırakmayı icabettiren bir sebep yoktur.
2) Bundan maksat Allah'ın O'nu beslediği marifetler, O'nun kalbine akıttığı münâcat zevki, Allah'a ibadetten gözün aydın olması, Allah sevgisinden mutluluk duyma, Allah'ı arzulama ve buna benzer kalplerin gıdası, ruhların mutluluğu, gözün aydınlığı, nefislerin, ruhun ve kalbin neşesi olan haller gibi en büyük, en güzel ve en faydalı gıdalarla doyuma ulaşmasıdır. Bazan bu gıda öyle bir güç verir ki bir süre cisimlerin gıdası olan şeylere gerek bırakmaz. Nitekim bir şiirde şöyle denmiştir:
"O (sevgilinin) hatırında canlanan senin hatıraların var; onu içmekten oyalar, azıktan alıkor.
Senin yüzünde onun bir nuru var, o nurla aydınlar. Onun topuklarında senin sözünden bir sürücü var. :
Yürüme yorgunluğundan şikâyet ettiği zaman onu me|mlekete gelme ruhu tehdit eder; buluşma vaktinde dirilir,"
Azıcık tecrübe ve şevki bulunan kimse, kalp ve ruhun gıdalarını almalarıyla cismin pek çok hayvanı gıdaya ihtiyaç duymaz hale geldiğini bilir. Hele muradına ermiş, sevgilisiyle gözü aydın olmuş, sevgilisine yakın olmanın mutluluğuna ermiş; sevgilisinin lütufları, hediyeleri ve armağanları her an kendisine ulaşan, sevgilisi lütufkâr, onun işine özen gösteren ve kendisine tam muhabbeti yanında ona en üst derecede ikramlarda bulunan mesut, bahtiyar kimse bunu elbet daha iyi bilir, anlar. Bütün bunlar şu seven kimse için en muazzam gıdalar değil midir? Peki sevgilisinden daha büyük, daha muazzam, daha güzel, daha mükemmel ve ihsanı daha muazzam hiçbir şeyin bulunmadığı bir âşığın kalbi sevgilisinin muhabbetiyle dolar, onun muhabbeti kalbinin ve uzuvlarının bütün hücrelerini sarar ve sevgilinin muhabbeti muazzam bir şekilde onun benliğini kuşatırsa!.. İşte
sevgilisine karşı bu halde bulunan kimse için ya ne demeli? Sevgilisinin yanındaki bu âşığı, sevgilisi gece gündüz yedirmiş, içirmiş olmaz mı? Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.): "Ben Rabbimin katında bulunurum. O beni yedirir ve içirir." buyurmuştur. Bu, ağızla yeme içme olsaydı Hz. Peygamber (s.a.) visal orucu tutmaktan öte oruçlu bile olmazdı. Hem bu geceleyin olsa o zaman visal orucu tutmuş olmaz ve kendisine "Ama sen visal orucu tutuyorsun." diyen ashabına: "Ben sizin durumunuzda değilim." demez, "Ben visal orucu tutuyor değilim." derdi. Oysa Hz. Peygamber (s.a.), onların, kendisinin visal orucu tuttuğunu söylemelerini kabullenmiş ve aradaki farkı belirtmek suretiyle bu konuda sahabîlerin kendisine katılmalarının önüne geçmiştir. Nitekim Sahih-i Müslim'de Abdullah İbn Ömer'den rivayet edilen bir hadise göre Allah Rasûlü (s.a.) Ramazan'da visal orucu tuttu. Hemen insanlar da visal orucuna başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) onları menetti. "Ama sen visal orucu tutuyorsun." demelerine karşı da: "Ben sizin gibi değilim; yedirilir, içirilirim." buyurdu.[73]
Bu hadisin Buharî'deki anlatımı şöyledir: Allah Rasûlü (s.a.) visal orucu tutmayı yasakladı. Bunun üzerine, "Ama sen visal orucu tutuyorsun." dediler. Hz. Peygamber (s.a.): "Ben sizin gibi değilim; yedirilir, içirilirim." buyurdu.[74]
Sahihayn'da Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadise göre, Allah Rasûlü (s.a.) visal orucu tutmayı yasakladı. Bunun üzerine müslümanlar-dan biri: "Ey Allah'ın Rasûlü! Sen visal orucu tutuyorsun, ama!.." dedi. Allah Rasûlü (s.a.): "Hanginiz benim gibidir. Gece olunca Rabbim beni yedirir, içirir." buyurdu.[75]
Yine Sahihayn'da rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) sahabî-leri visal orucu tutmaktan menedince onlar vazgeçmemekte ısrar ettiler. Hz. Peygamber (s.a.) onlarla bir gün, sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün) visal orucu tuttu. Sonra (üçüncü gün Şevval ayı) hilâlini gördüklerinde Hz. Peygamber visal orucu tutmaktan vazgeçmemede ısrar edenleri cezalandırırcasına: "Hilâl daha gecikseydi (ibret olsun diye) daha da devam ederdim." buyurdu[76]
Bir başka metne göre: "Ay uzasaydı oruca aralıksız öyle devam ederdim ki, gereğinden fazla incelik gösterenler bu hallerim terkederlerdi. Ben; sizin gibi değilim." yahut "Siz benim gibi değilsiniz. Ben sürdürürüm, Rab-bim beni yedirir, içirir." buyurdu.[77] Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, visal orucu tutuyor olmakla birlikte kendisinin yedirilip içirildiğini haber vermiş ve sahabîlerî cezalandırmak, onları çaresiz bırakmak maksadıyla aralıksız orucuna (üst üste iki gün) devam etmiştir. Şayet kendisi yiyor ve içiyor olsaydı bu ne cezalandırma, ne çaresiz bırakma, hatta ne de visal orucu olurdu. Allah'a hamdolsun, bu durum açıktır.
Allah Rasûlü (s.a.) ümmete merhametinden ötürü visal orucunu yasaklamış ve sehere (sahur yemeği vaktine) kadar visal yapmaya izin vermiştir. Sahih-i Buhart'dc rivayet edildiğine göre, Ebu Saîd el-Hudrî, Hz. Pey-gamber'in (s.a.) şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Visal orucu tutmayın. Hanginiz visal orucu tutmak isterse seher vaktine kadar tutsun. [78]
[71] Visal orucu: iftar vakti girince iftar etmeyip ertesi günün orucuna niyetle ce oruca devam etme.
[72] Malik, Muvaıta, 1/301; Buharı, 30/49; Müslim, 1103 (58).
[73] Müslim, 3102.
[74] Buharı, 30/48.
[75] Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 9.
[76] Buharî, 30/49; Müslim, 1103.
[77] Müslim, 1104 (60). -
[78] Buharî, 30/50. Bu hadise dayanarak Ahmed, İshak, İbn Münzir, İbn Huzeyme ve bir grup mâlikî âlim, sehere kadar visal yapmanın caiz olduğunu söylemiştir.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/45-48.
Ramazan'a mahsus olmak üzere diğer aylarda yapmadığı ibadetler yapardı. Hana zaman zaman bu ayda gece ve gündüz saatlerinde ibadete daha çok vakit ayırabilmek için visal orucu[71]tutardı. Ashabını ise visal orucu tutmaktan menederdi. Kendisine: "Ama sen visal orucu tutuyorsun?" dedikleri vakit onlara: "Ben sizin durumunuzda değilim. Ben Rabbimin katında gecelerim —olurum—. O beni yedirir ve içirir." cevabını
verdi.[72]
Âlimler, hadiste sözü edilen bu yeme - içme konusunda ihtilâf ederek iki ayrı görüş belirtmişlerdir:
1) Ağız tarafından hissedilen bir yeme--ve içmedir. Sözün hakikat mânası da budur. Hakikat anlamım bırakmayı icabettiren bir sebep yoktur.
2) Bundan maksat Allah'ın O'nu beslediği marifetler, O'nun kalbine akıttığı münâcat zevki, Allah'a ibadetten gözün aydın olması, Allah sevgisinden mutluluk duyma, Allah'ı arzulama ve buna benzer kalplerin gıdası, ruhların mutluluğu, gözün aydınlığı, nefislerin, ruhun ve kalbin neşesi olan haller gibi en büyük, en güzel ve en faydalı gıdalarla doyuma ulaşmasıdır. Bazan bu gıda öyle bir güç verir ki bir süre cisimlerin gıdası olan şeylere gerek bırakmaz. Nitekim bir şiirde şöyle denmiştir:
"O (sevgilinin) hatırında canlanan senin hatıraların var; onu içmekten oyalar, azıktan alıkor.
Senin yüzünde onun bir nuru var, o nurla aydınlar. Onun topuklarında senin sözünden bir sürücü var. :
Yürüme yorgunluğundan şikâyet ettiği zaman onu me|mlekete gelme ruhu tehdit eder; buluşma vaktinde dirilir,"
Azıcık tecrübe ve şevki bulunan kimse, kalp ve ruhun gıdalarını almalarıyla cismin pek çok hayvanı gıdaya ihtiyaç duymaz hale geldiğini bilir. Hele muradına ermiş, sevgilisiyle gözü aydın olmuş, sevgilisine yakın olmanın mutluluğuna ermiş; sevgilisinin lütufları, hediyeleri ve armağanları her an kendisine ulaşan, sevgilisi lütufkâr, onun işine özen gösteren ve kendisine tam muhabbeti yanında ona en üst derecede ikramlarda bulunan mesut, bahtiyar kimse bunu elbet daha iyi bilir, anlar. Bütün bunlar şu seven kimse için en muazzam gıdalar değil midir? Peki sevgilisinden daha büyük, daha muazzam, daha güzel, daha mükemmel ve ihsanı daha muazzam hiçbir şeyin bulunmadığı bir âşığın kalbi sevgilisinin muhabbetiyle dolar, onun muhabbeti kalbinin ve uzuvlarının bütün hücrelerini sarar ve sevgilinin muhabbeti muazzam bir şekilde onun benliğini kuşatırsa!.. İşte
sevgilisine karşı bu halde bulunan kimse için ya ne demeli? Sevgilisinin yanındaki bu âşığı, sevgilisi gece gündüz yedirmiş, içirmiş olmaz mı? Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.): "Ben Rabbimin katında bulunurum. O beni yedirir ve içirir." buyurmuştur. Bu, ağızla yeme içme olsaydı Hz. Peygamber (s.a.) visal orucu tutmaktan öte oruçlu bile olmazdı. Hem bu geceleyin olsa o zaman visal orucu tutmuş olmaz ve kendisine "Ama sen visal orucu tutuyorsun." diyen ashabına: "Ben sizin durumunuzda değilim." demez, "Ben visal orucu tutuyor değilim." derdi. Oysa Hz. Peygamber (s.a.), onların, kendisinin visal orucu tuttuğunu söylemelerini kabullenmiş ve aradaki farkı belirtmek suretiyle bu konuda sahabîlerin kendisine katılmalarının önüne geçmiştir. Nitekim Sahih-i Müslim'de Abdullah İbn Ömer'den rivayet edilen bir hadise göre Allah Rasûlü (s.a.) Ramazan'da visal orucu tuttu. Hemen insanlar da visal orucuna başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) onları menetti. "Ama sen visal orucu tutuyorsun." demelerine karşı da: "Ben sizin gibi değilim; yedirilir, içirilirim." buyurdu.[73]
Bu hadisin Buharî'deki anlatımı şöyledir: Allah Rasûlü (s.a.) visal orucu tutmayı yasakladı. Bunun üzerine, "Ama sen visal orucu tutuyorsun." dediler. Hz. Peygamber (s.a.): "Ben sizin gibi değilim; yedirilir, içirilirim." buyurdu.[74]
Sahihayn'da Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadise göre, Allah Rasûlü (s.a.) visal orucu tutmayı yasakladı. Bunun üzerine müslümanlar-dan biri: "Ey Allah'ın Rasûlü! Sen visal orucu tutuyorsun, ama!.." dedi. Allah Rasûlü (s.a.): "Hanginiz benim gibidir. Gece olunca Rabbim beni yedirir, içirir." buyurdu.[75]
Yine Sahihayn'da rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) sahabî-leri visal orucu tutmaktan menedince onlar vazgeçmemekte ısrar ettiler. Hz. Peygamber (s.a.) onlarla bir gün, sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün) visal orucu tuttu. Sonra (üçüncü gün Şevval ayı) hilâlini gördüklerinde Hz. Peygamber visal orucu tutmaktan vazgeçmemede ısrar edenleri cezalandırırcasına: "Hilâl daha gecikseydi (ibret olsun diye) daha da devam ederdim." buyurdu[76]
Bir başka metne göre: "Ay uzasaydı oruca aralıksız öyle devam ederdim ki, gereğinden fazla incelik gösterenler bu hallerim terkederlerdi. Ben; sizin gibi değilim." yahut "Siz benim gibi değilsiniz. Ben sürdürürüm, Rab-bim beni yedirir, içirir." buyurdu.[77] Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, visal orucu tutuyor olmakla birlikte kendisinin yedirilip içirildiğini haber vermiş ve sahabîlerî cezalandırmak, onları çaresiz bırakmak maksadıyla aralıksız orucuna (üst üste iki gün) devam etmiştir. Şayet kendisi yiyor ve içiyor olsaydı bu ne cezalandırma, ne çaresiz bırakma, hatta ne de visal orucu olurdu. Allah'a hamdolsun, bu durum açıktır.
Allah Rasûlü (s.a.) ümmete merhametinden ötürü visal orucunu yasaklamış ve sehere (sahur yemeği vaktine) kadar visal yapmaya izin vermiştir. Sahih-i Buhart'dc rivayet edildiğine göre, Ebu Saîd el-Hudrî, Hz. Pey-gamber'in (s.a.) şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Visal orucu tutmayın. Hanginiz visal orucu tutmak isterse seher vaktine kadar tutsun. [78]
[71] Visal orucu: iftar vakti girince iftar etmeyip ertesi günün orucuna niyetle ce oruca devam etme.
[72] Malik, Muvaıta, 1/301; Buharı, 30/49; Müslim, 1103 (58).
[73] Müslim, 3102.
[74] Buharı, 30/48.
[75] Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 9.
[76] Buharî, 30/49; Müslim, 1103.
[77] Müslim, 1104 (60). -
[78] Buharî, 30/50. Bu hadise dayanarak Ahmed, İshak, İbn Münzir, İbn Huzeyme ve bir grup mâlikî âlim, sehere kadar visal yapmanın caiz olduğunu söylemiştir.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/45-48.