hafizvuslat
Fri 17 July 2009, 02:55 am GMT +0200
VEFA BAZEN KURU BİR ADDIR
Bir zamanlar yaptığı her güreşi kazanan, üç yüz altmış altı oyunu bilen, yiğit bir pehlivan yaşardı. Çok sayıda öğrencisi vardı. Talebelerinden birini çok sever, ilgi gösterirdi. Bildiği oyunlardan biri dışında tümünü öğretmişti ona. Öğrencisi onu da öğrenmek isteyince, "Tamam, bir gün inşallah öğreteyim." der geçerdi. Ama nedense o gün hiç gelmezdi.
Delikanlı tüm güreş oyunlarını öğrendi, rakiplerini yendi. Kimse karşısına çıkmak istemiyordu artık. Bir gün Sultan'ın huzurunda, "Hem büyüğüm hem de ustamdır." demişti ustası için. "İki yönden üstünlüğü var, üzerimde hakki var. Yoksa ne güç ne de oyun bakımından ondan aşağı değilim. Hatta bilek gücüyle ona üstün gelebilirim." Bu çıkışı Sultan'ın hoşuna gitmedi, "Ustanla güreşmen gerek." dedi. Bir gün kararlaştırıldı. Devlet yöneticileri, saray görevlileri, ünlü pehlivanlar ve halk toplandı meydanda. İlkin delikanlı geldi. Sarhoş bir fil gibiydi. Rüzgârından her şey devriliyordu. Bir dağı yerinden koparacak gibi güçlü görünüyordu. Ustası geldi. Öğrencisini şöyle bir tartınca anladı ki, kendisinden daha güçlü ve çevik bir rakibi var. Ona öğretmediği oyun geldi aklına. Ancak onunla üstesinden gelebilir, yenebilirdi onu.
Güreş başladı. Vakit yitirmeden oyunu denedi ve başarılı oldu. İki eliyle öğrencisinin güçlü bedenini havalandırdı ve baş aşağı yere indirdi. Seyredenler coşkuyla bağırdılar. Padişahın buyruğuyla ödüller yağdı pehlivana. Kese kese altınlar, ipek sırmalı elbiseler, mansıplar verildi. Sultan, genç pehlivanı azarladı, Ustana vefasızlıkta bulundun. Her şeyini borçlu olduğun birini yenmeye kalkıştın, cezanı çektin, yenildin dedi. Delikanlı; "Ustam bana öğretmediği oyunla alt etti beni!' Dedi.
Yaşlı pehlivan karıştı söze, "Haklısın" dedi öğrencisine. ''Böylesi bir gün için saklamıştım onu."
Bir zamanlar yaptığı her güreşi kazanan, üç yüz altmış altı oyunu bilen, yiğit bir pehlivan yaşardı. Çok sayıda öğrencisi vardı. Talebelerinden birini çok sever, ilgi gösterirdi. Bildiği oyunlardan biri dışında tümünü öğretmişti ona. Öğrencisi onu da öğrenmek isteyince, "Tamam, bir gün inşallah öğreteyim." der geçerdi. Ama nedense o gün hiç gelmezdi.
Delikanlı tüm güreş oyunlarını öğrendi, rakiplerini yendi. Kimse karşısına çıkmak istemiyordu artık. Bir gün Sultan'ın huzurunda, "Hem büyüğüm hem de ustamdır." demişti ustası için. "İki yönden üstünlüğü var, üzerimde hakki var. Yoksa ne güç ne de oyun bakımından ondan aşağı değilim. Hatta bilek gücüyle ona üstün gelebilirim." Bu çıkışı Sultan'ın hoşuna gitmedi, "Ustanla güreşmen gerek." dedi. Bir gün kararlaştırıldı. Devlet yöneticileri, saray görevlileri, ünlü pehlivanlar ve halk toplandı meydanda. İlkin delikanlı geldi. Sarhoş bir fil gibiydi. Rüzgârından her şey devriliyordu. Bir dağı yerinden koparacak gibi güçlü görünüyordu. Ustası geldi. Öğrencisini şöyle bir tartınca anladı ki, kendisinden daha güçlü ve çevik bir rakibi var. Ona öğretmediği oyun geldi aklına. Ancak onunla üstesinden gelebilir, yenebilirdi onu.
Güreş başladı. Vakit yitirmeden oyunu denedi ve başarılı oldu. İki eliyle öğrencisinin güçlü bedenini havalandırdı ve baş aşağı yere indirdi. Seyredenler coşkuyla bağırdılar. Padişahın buyruğuyla ödüller yağdı pehlivana. Kese kese altınlar, ipek sırmalı elbiseler, mansıplar verildi. Sultan, genç pehlivanı azarladı, Ustana vefasızlıkta bulundun. Her şeyini borçlu olduğun birini yenmeye kalkıştın, cezanı çektin, yenildin dedi. Delikanlı; "Ustam bana öğretmediği oyunla alt etti beni!' Dedi.
Yaşlı pehlivan karıştı söze, "Haklısın" dedi öğrencisine. ''Böylesi bir gün için saklamıştım onu."