ezelinur
Fri 26 February 2010, 01:52 pm GMT +0200
Tanımı:
Sözlük anlamı îtibâriyle "Vedîa muhafaza etmesi için, sahibinden başkasının yanına konulan şey demektir.
"Evda´tühü mâlen" denildiğinde, yanında "vedîa" (emânet) olsun diye falana mal verdim anlamı kasdedilir. Aynı cümle, yanımda "vedîa" olsun diye falandan mal aldım anlamına da gelir. "Vedîa", (emânet) zıt isimlerden olup korumak amacıyla malı vermek anlamına kullanıldığı gibi, aynı amaçla almak anlamına da kullanılabilir. "Evdaa" fiilinin masdarı "iydâ"´ şeklinde gelir ki, bu da "vedîa" an-lamınadır. "Vedîa" kelimesi isim olup başkasının yanına emânet olarak bırakılan şey için kullanılır.
"Vedîa"nın fıkıh ıstılahındaki anlamına gelince, mezheblerin bu husustaki geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(52) Mâlîkîler vedianın iki tanımı olduğunu söylediler:
a- Vedîa, masdar olan iyda anlamındadır. Bu tanımdan ötürü vedîa kılınan şeyin tanımlanması gerekir.
b- Vedîa, emânet bırakılan şey anlammadır. Mastar olan iyda anlamında tanımlanması iki şekilde olur:
1- Vedîa, sırf mal muhafazası için başkasını vekil tâyin etmekten ibarettir, îyda, vekâlet verme türlerinden özel bir türdür. Çünkü iyda özellikle mal muhafazası için başkasını vekil tâyin etmektir. Alım-satım, talak, nikâh, davalaşma ve benzeri hususlarda başkasına vekâlet vermeye iyda denmez. Muhafaza amacıyla, kişinin kendi çocuğunu veya hanımını başkasının yanına bırakması gibi mâlî emânetler dışındaki emânetler de vedîa kapsamına girmezler. Başkasının yanına bırakılırken salt muhafaza amacı güdülmeyen mallar da vedîa kapsamına girmezler. Diğer işler için kişinin başkasına vekâlet vermesi gibi. Bu durumda vekil, kendi yanına bırakılan malı sadece muhafaza etmekle kalmaz, aynı zamanda o malda tasarrufta da bulunabilir.
2- Vedîa, nakli sahih olan mülk bîr şeyin, sadece muhafazasını emanetçiye nakletmekten ibarettir. Yani hayvan, ev eşyası, altın ve gümüş gibi taşınabilir mülk eşyaların muhafazası, sahibine aittir. Başkasının yanma vedîa (emânet) olarak bırakılması, emanetçiye başka bir tasarruf yetkisi vermeksizin, bu eşyanın muhafaza işini ve sorumluluğunu onun uhdesine nakletmekten ibarettir. Böyle demekle satma, satın alma, hîbe ve sadaka gibi, mülkiyetin kendisini şahıstan şahısa aktaran akidler kapsam dışına çıkarılmış oldu. İcar ve rehin akidleri de böyledirler.
"Müik bir şey" demekle de çocuk ve zevce, vedîanın kapsamı dışına çıkarılmış oldu. Çünkü bunlar mülk edinilemezler. "Nakli sahih olan" demekle de ev ve araziler gibi taşınmaz akarlar, vedianın kapsamı dışına çıkarılmış oldu. Bunların başkası tarafından muhafaza edilmelerine vedîa denmez. Buna karşın bazıları, bunların da başkası tarafından muhafaza edilmelerine vedîa denilebileceğini ve bunlarm vedîa tanımı dışında tutulmalarının doğru olmayacağını söylemişlerdir. Buna göre vedîa tanımına "nakli sahih olan" kaydını koymaya gerek yoktur. Vedîanın, emânet bırakılan şey anlamında tanımlanmasına gelince; vedîa, sadece muhafaza sorumluluğu emanetçiye nakledilen mülkten ibarettir. "Muhafaza sorumluluğu emanetçiye nakledilen" kaydını koymakla az önce anlattığımız, "nakli sahih olan" kaydı üzerine yapılan ihtilâf ortadan kalkmış olmaktadır.
Hanefîler dediler ki: "Vedîa", "iyda*" mânâsına olup, bir kişinin kendi malını muhafaza etmesi için, sarih veya dolaylı bir ifâdeyle, başkasını yetkili kılmasından ibarettir. "Bu malı kendi yanında benim için muhafaza etmek üzere al" cümlesini sarih ifâdeye örnek olarak gösterebiliriz. Dolaylı olana gelince, bu da şöyle olur: Bir kişi, hazırda bulunmayan bir kimseye âit bir eşyayı bulur ve yanma alırsa, bu eşya onun yanında vedîa olur. Eğer bu malı muhafaza etmeyip bırakırsa (ve sonra da bu mal telef olursa) kendisi sorumlu olur. Ama sahibi hazır iken, vedîa olarak alır sonra yine bırakır da bu mal kaybolursa, sorumlu olmaz.
Vedîanın emânet bırakılan eşya anlamında tanımlanmasına gelince bu, koruması için emin kişinin yanma bir mal bırakmaktan ibarettir. Vedîa, emânetten ayrı bir şeydir. Zîrâ vedîa, tazmin olunmayan her şeyin adıdır. Âriye ve icardaki mal gibi (telef oldukları takdirde) bedelleri tazmin olunmayan her çeşit eşyayı kapsar. Emânette kabul şart değildir. Vedîa ise, sarih veya dolaylı bir kabulle de olsa icap ve kabul ile emîn kişinin yanma bırakılan şeyin özel adıdır.
Şafiîler dediler ki: İyda anlamındaki vedîa,1 başkasının yanma bırakılan malın muhafaza edilmesini gerejctiren bir akidtir. Akidten maksat, muhafaza talebini gerektiren sîgadır. Abdullah´ın Murad´a: "Bu malı muhafaza etmeni istiyorum" demesi ve Murad´ın da; "kabul ettim" demesi gibi. Ve dîa kelimesi şer´an, muhafaza için başkasının yanına bırakılan malın adıdır. Bu kelimenin iyda akdi içjfn İsim olarak kullanılması, yalnızca şer´î anlamdadır. Ama hem akid hem de mal için isim olarak kullanılması, hem şer´î hem de lügavîdir.
Hanbelîler dediler ki: "İyda" anlamında "vedîa", bir malı ücretsiz olarak koruma hususunda başkasını vekil tâyin etmektir. İstida´ ise vediayı kabul etmek ve onu muhafaza için verilen vekâleti benimsemektir. Müvekkilde aranan şartlar, mûdîde de aranır. Vekilde aranan şartlar, vedîayı alacak olan mûde´ de de aranır. Vediada muteber olan şeyler, vekâlette de muteber olurlar.
Vedianın Rükün Ve Şartları
İyda´ anlamında vedîanın dört rüknü vardır:
1- Vedîa olarak bırakılan ayn.
2- Vedîa sîgasi.
3- Mûdî. Malını başkasının yanına bırakan kimse.
4- Mûde´. Buna vedî de denilir ki; bu da vedîayı muhafaza eden emin kişidir.
Rükünleri bu terimlerle ifâde edeceğiz. Bu rükünlerden her biri için bir takım şartlar vardır. Bu şartları aşağıda mezheblere göre detaylı olarak anlatmaya çalışacağız.
Sözlük anlamı îtibâriyle "Vedîa muhafaza etmesi için, sahibinden başkasının yanına konulan şey demektir.
"Evda´tühü mâlen" denildiğinde, yanında "vedîa" (emânet) olsun diye falana mal verdim anlamı kasdedilir. Aynı cümle, yanımda "vedîa" olsun diye falandan mal aldım anlamına da gelir. "Vedîa", (emânet) zıt isimlerden olup korumak amacıyla malı vermek anlamına kullanıldığı gibi, aynı amaçla almak anlamına da kullanılabilir. "Evdaa" fiilinin masdarı "iydâ"´ şeklinde gelir ki, bu da "vedîa" an-lamınadır. "Vedîa" kelimesi isim olup başkasının yanına emânet olarak bırakılan şey için kullanılır.
"Vedîa"nın fıkıh ıstılahındaki anlamına gelince, mezheblerin bu husustaki geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(52) Mâlîkîler vedianın iki tanımı olduğunu söylediler:
a- Vedîa, masdar olan iyda anlamındadır. Bu tanımdan ötürü vedîa kılınan şeyin tanımlanması gerekir.
b- Vedîa, emânet bırakılan şey anlammadır. Mastar olan iyda anlamında tanımlanması iki şekilde olur:
1- Vedîa, sırf mal muhafazası için başkasını vekil tâyin etmekten ibarettir, îyda, vekâlet verme türlerinden özel bir türdür. Çünkü iyda özellikle mal muhafazası için başkasını vekil tâyin etmektir. Alım-satım, talak, nikâh, davalaşma ve benzeri hususlarda başkasına vekâlet vermeye iyda denmez. Muhafaza amacıyla, kişinin kendi çocuğunu veya hanımını başkasının yanına bırakması gibi mâlî emânetler dışındaki emânetler de vedîa kapsamına girmezler. Başkasının yanına bırakılırken salt muhafaza amacı güdülmeyen mallar da vedîa kapsamına girmezler. Diğer işler için kişinin başkasına vekâlet vermesi gibi. Bu durumda vekil, kendi yanına bırakılan malı sadece muhafaza etmekle kalmaz, aynı zamanda o malda tasarrufta da bulunabilir.
2- Vedîa, nakli sahih olan mülk bîr şeyin, sadece muhafazasını emanetçiye nakletmekten ibarettir. Yani hayvan, ev eşyası, altın ve gümüş gibi taşınabilir mülk eşyaların muhafazası, sahibine aittir. Başkasının yanma vedîa (emânet) olarak bırakılması, emanetçiye başka bir tasarruf yetkisi vermeksizin, bu eşyanın muhafaza işini ve sorumluluğunu onun uhdesine nakletmekten ibarettir. Böyle demekle satma, satın alma, hîbe ve sadaka gibi, mülkiyetin kendisini şahıstan şahısa aktaran akidler kapsam dışına çıkarılmış oldu. İcar ve rehin akidleri de böyledirler.
"Müik bir şey" demekle de çocuk ve zevce, vedîanın kapsamı dışına çıkarılmış oldu. Çünkü bunlar mülk edinilemezler. "Nakli sahih olan" demekle de ev ve araziler gibi taşınmaz akarlar, vedianın kapsamı dışına çıkarılmış oldu. Bunların başkası tarafından muhafaza edilmelerine vedîa denmez. Buna karşın bazıları, bunların da başkası tarafından muhafaza edilmelerine vedîa denilebileceğini ve bunlarm vedîa tanımı dışında tutulmalarının doğru olmayacağını söylemişlerdir. Buna göre vedîa tanımına "nakli sahih olan" kaydını koymaya gerek yoktur. Vedîanın, emânet bırakılan şey anlamında tanımlanmasına gelince; vedîa, sadece muhafaza sorumluluğu emanetçiye nakledilen mülkten ibarettir. "Muhafaza sorumluluğu emanetçiye nakledilen" kaydını koymakla az önce anlattığımız, "nakli sahih olan" kaydı üzerine yapılan ihtilâf ortadan kalkmış olmaktadır.
Hanefîler dediler ki: "Vedîa", "iyda*" mânâsına olup, bir kişinin kendi malını muhafaza etmesi için, sarih veya dolaylı bir ifâdeyle, başkasını yetkili kılmasından ibarettir. "Bu malı kendi yanında benim için muhafaza etmek üzere al" cümlesini sarih ifâdeye örnek olarak gösterebiliriz. Dolaylı olana gelince, bu da şöyle olur: Bir kişi, hazırda bulunmayan bir kimseye âit bir eşyayı bulur ve yanma alırsa, bu eşya onun yanında vedîa olur. Eğer bu malı muhafaza etmeyip bırakırsa (ve sonra da bu mal telef olursa) kendisi sorumlu olur. Ama sahibi hazır iken, vedîa olarak alır sonra yine bırakır da bu mal kaybolursa, sorumlu olmaz.
Vedîanın emânet bırakılan eşya anlamında tanımlanmasına gelince bu, koruması için emin kişinin yanma bir mal bırakmaktan ibarettir. Vedîa, emânetten ayrı bir şeydir. Zîrâ vedîa, tazmin olunmayan her şeyin adıdır. Âriye ve icardaki mal gibi (telef oldukları takdirde) bedelleri tazmin olunmayan her çeşit eşyayı kapsar. Emânette kabul şart değildir. Vedîa ise, sarih veya dolaylı bir kabulle de olsa icap ve kabul ile emîn kişinin yanma bırakılan şeyin özel adıdır.
Şafiîler dediler ki: İyda anlamındaki vedîa,1 başkasının yanma bırakılan malın muhafaza edilmesini gerejctiren bir akidtir. Akidten maksat, muhafaza talebini gerektiren sîgadır. Abdullah´ın Murad´a: "Bu malı muhafaza etmeni istiyorum" demesi ve Murad´ın da; "kabul ettim" demesi gibi. Ve dîa kelimesi şer´an, muhafaza için başkasının yanına bırakılan malın adıdır. Bu kelimenin iyda akdi içjfn İsim olarak kullanılması, yalnızca şer´î anlamdadır. Ama hem akid hem de mal için isim olarak kullanılması, hem şer´î hem de lügavîdir.
Hanbelîler dediler ki: "İyda" anlamında "vedîa", bir malı ücretsiz olarak koruma hususunda başkasını vekil tâyin etmektir. İstida´ ise vediayı kabul etmek ve onu muhafaza için verilen vekâleti benimsemektir. Müvekkilde aranan şartlar, mûdîde de aranır. Vekilde aranan şartlar, vedîayı alacak olan mûde´ de de aranır. Vediada muteber olan şeyler, vekâlette de muteber olurlar.
Vedianın Rükün Ve Şartları
İyda´ anlamında vedîanın dört rüknü vardır:
1- Vedîa olarak bırakılan ayn.
2- Vedîa sîgasi.
3- Mûdî. Malını başkasının yanına bırakan kimse.
4- Mûde´. Buna vedî de denilir ki; bu da vedîayı muhafaza eden emin kişidir.
Rükünleri bu terimlerle ifâde edeceğiz. Bu rükünlerden her biri için bir takım şartlar vardır. Bu şartları aşağıda mezheblere göre detaylı olarak anlatmaya çalışacağız.