hafiza aise
Thu 5 May 2011, 11:01 am GMT +0200
Ve Hüzünlü Veda
Evet, bu bir muhabbetin eseriydi; ama bir türlü olmuyor, neticeye gidilemiyordu. İşte bu son hamle de, yeni ve son bir ümitti. Yeğeninin bu kadar içten ümit beslemesini görünce Ebu Talib:
- Ey kardeşimin oğlu, diye seslendi. Daha sesinin tonunda, "O kadar da iimitli olma!" mesajı gizliydi. Bir anlık durgunluktan sonra da:
- Vallahi de, şayet benden sonra atalannın oğluna bunaklık atfetmelerinden ve Kureyş'in de, ölümden korktuğum için bu kelimeyi söylediğimi zannedeceklerinden endişe edip korkmasaydım mutlaka onu söylerdim. Ancak onu, sadece Seni sevindirmek için söylerim, dedi.
392 Bkz. Kasas, 28/56
Ancak Efendimiz, yine de her anı değerlendirmek isteyecek ve bulduğu her fırsatta amcasının, kalıcı bir adres bırakmasını isteyecekti.
Küfrün önderleri yine amcasının yanına gelmişlerdi. Bu arada Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), hasta yatağındaki Ebu Talib'in yanına doğru ilerlemeye başladı. Bir başka öz amca, hemen ileri atıldı ve Resülullah'ın hedeflediği boşluğa oturuverdi. Maksadı, Efendiler Efendisi'nin, son demlerinde Ebu Talib'e tesir edip de onu; İslam'a davet etmesinin önüne geçmekti. Ebu Talib'in can derdine düştüğü bu demlerde bile küfür, yine küfrünü eda ediyor; iman adına en küçük bir hamleye müsaade etmek istemiyordu. Göz göze gelip de şefkatle amcasına bakışlanna bile tahammülleri yoktu. Bir de Efendimiz, bulduğu her fırsatta iman talebinde bulunuyordu. İşin özü, Ebu Talib'in son demlerinde bile, imanla küfrün mücadelesi zirvede yaşanıyordu:
- Ey Ebu Talib! Yoksa, Abdulmuttalib'in dininden vaz mı geçiyorsun, diye sordular.
- Hayır. Ben, Abdulmuttalib'in dini üzere kalıyorum, diye cevap verdi Ebu T5.lib.393
Artık, ölüme daha yakındı. En yakınında ise, bir diğer kardeşi Abbas vardı. Dudaklanndaki hareketi izlemeye çalışıyordu. Derken, en büyük hami ve müşfik amca, hayata gözlerini yumuyordu.
Küfrün baskısı altında ve bir türlü imana giden yola giremeyen amca Ebu Talib için Allah Resülü, bundan sonra da dua ve istiğfardan vazgeçmeyecek ve şöyle diyecekti:
- Bana gelince vallahi de Ben, bundan nehyedilmediğim sürece senin için istiğfar edeceğim.394
393 Abdulmutta/ib'in dini üzerinde kalma meselesi, EbU Talib'in imanı konusunda önemli bir merkezi tutmaktadır.
394 Bkz. Buhari, 1/457 (1294)
Yaşayan Kur'an'ın bu ifadesi, çok geçmeden Cibril'in müjdeleriyle teyid edilecekti. Gelen ayet de, önce mevcut durumu rapor edip sonrakiler için adeta bu tabloyu ebedileştiriyor; ardından da, ataları arasından bir örnek vererek bu konuda ortaya konulması gereken tavrın ne olduğunu bir modelle anlatmış oluyordu:
- Cehennem ehli oldukları kendilerince belli olduktan sonra -akraba bile olsalar- müşrikler hakkında istiğfarda bulunup onların affedilmelerini istemek, ne peygamberin ne de mü'minlerin yapacağı bir iştir. İbrahim'in, babası için istiğfar dilernesi ise, sırf ona yaptığı vaadi yerine getirmek için olmuştu. Fakat onun Allah düşmanı olduğu kendine belli olunca, onunla ilgisini kesmişti. Gerçekten İbrahim, çok yumuşak huylu ve sabırlı idi.395
Techiz ü tekvin işlerini de gördükten sonra Abbas İbn Abdü1muttalib, Allah Resülü'nün yanına yaklaştı ve hüzün kesilmiş yeğenine:
- Ey kardeşimin oğlu! Allah'a yemin olsun ki kardeşim Ebü Talib, Senin ondan istediğin o kelimeyi son anında söyledi, dedi.
Resül-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellern), aynı şekilde düşünmüyordu ve amcasına dönerek:
- Ben duymadım, dedi.396 Bunun üzerine Abbas, yeğenine yaklaşacak ve amcasıyla ilgili daha yumuşak ve dengeli olmasını talep edecekti. Ancak O, zaten bir denge insanıydı; sırat-ı müstakimin zirve temsilcisiydi O (sallallahu aleyhi ve sellem) ve herkes, dengede O'nu örnek almalıydı. Onun için amca Abbas'a şunları söyledi:
- Umarım ki kıyamet gününde, benim şefaatim ona fayda
395 Bkz. Tevbe, 9/113, 114
396 Bkz. İbn Hişam, Sire, 2/265, 266
verir de, cehennemdeki azabı kısmen de olsa hafifler, o süreci daha hafif atlatır.397