- Vasiyetin Tanimi Ve Delili

Adsense kodları


Vasiyetin Tanimi Ve Delili

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Fri 26 February 2010, 02:31 pm GMT +0200
"Vasiyet" lügatte birkaç anlama gelir. "Falana mal vasiyet ettim" denildiğinde, bu, falana mal verdim anlamını ifâde eder. "Falana ço­cuğunu vasiyet ettim" denildiğinde, bu, çocuğuna şefkatli olmasını falandan istedim, anlamını ifâde eder. "Falana namazı vasiyet ettim" denildiğinde, bu, ona namaz kılmasını emrettim, anlamına gelir. Bir ..şeyi bir şeye kavuşturduğunda, bir şeyi bir şeye vasiyet ettin, denir. Böyle olunca da bir malı vasiyet eden kimse, tasarrufun geçerliliği hususunda sanki ölüm sonrasıyla, ölüm öncesini birbirine kavuştur­muş olmaktadır.

isim olarak "vav" harfinin esresiyle "visâyet" kalıbı kullanılır. "Vav" harfi bazan üstünle okunarak "vesayet" şeklinde de kullanı­labilir.

Vasiyet´in fıkıh ıstılahındaki anlamı konusunda mezheblerin ge­niş açıklamaları aşağıya alınmıştır.

Vasiyet´in meşrûiyyet deliline gelince, bu hususta hem Kitab, hem de Sünnet´te delîl vardır. Kitab´taki delîl şu âyet-i kerîmedir;

"Birinize ölüm geldiği zaman, eğer geriye bir hayır (mal) bırakacaksa, vasiyet etmek farz kılındı." (Bakara: ıso).

Sünnet´teki delile gelince, Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuş­lardır:

"Bir müslümanın.hakkında vasiyet edeceği bir şeyi olduğu hal­de, vasiyeti yanında yazılı olarak bulunmadan iki gece gecelemesi doğru değildir.[4]

Hadîsin anlamı şudur: Hakkında vasiyette bulunacağı bir mala sahip olan bir insanın, vasiyetini yazmadan, üzerinden bir zaman geç­mesi akıllılık ve doğru görüşlülükten sayılmaz. Burada maksat, özel­likle iki gece olmayıp vasiyetin en kısa zamanda yazılmasına teşvikte bulunmaktır.

(7) Hanefîler dediler ki: Teberru yoluyla ölümden sonra geçerli olmak üzere mülk kılmaya, vasiyet denir. "Mülk kılma" sözü satış ve hîbe gibi mül­kiyeti nakledici akidleri kapsar. "Ölümden sonra geçerli olmak üzere" sö­zü, vasiyet dışındaki diğer akidleri, "teberru yoluyla" sözü de yabancı için borç ikrarında bulunmayı kapsam dışına çıkarmaktadır. Adamın biri sağlığındayken,.başkasına borçlu olduğunu ikrar eder sonra da Ölürse, bu ikrar, borcu ölümaen sonra mülk kılmak olur. Borcu ikrar etmenin, mülk kılmak olmadığı, bu ikrarın sadece zinımettekini açığa vurmak olduğu söylenmek­tedir. Bu ise, borcu mülk kılma dışındaki bir şeydir. Şu halde "teberru yoluyla kayamı koymaya ihtiyaç yoktur.

Vasiyet edilen şeyin ayn veya menfaat olması arasında bir fark yoktur. Vasiyetin lâfız olarak ölüme izafe edilmesi şart değildir."ÖIümümden sonra" kaydını koymadan: "Şu malı vasiyet ettim" diyen bir kimsenin vasiyeti sa­hih olur. Hatta vasiyet kelimesini sarih olarak ifâde etmeden vasiyete delâ­let eden bir söz söylese de mesela, "malımın üçte birinden bin kuruşu falanadır" derse, ölüm lâfzını anmasa bile bu bir vasiyet olur. Zîra "üçte birinden" sözü, ölüm sonrasına delâlet eder. Eğer malımdan veya malımın yarısından veya dörtte birinden demiş olsaydı, vasiyet sözünü söylemediği takdirde bu vasiyeti sahih olmazdı.

Mâlikller dediler ki: Fıkıhçılann örfünde vasiyet bir akidtir ki, ak­di yapanın malının üçte birinde hakkı gerekli kılar. Vasiyet, akdi yapanın ölümüyle bağlayıcı olur veya kendisinden sonra, kendisine niyabeti gerekli kılar. Tanımdan anlaşıldığına göre vasiyet akdi iki sonuçtan birini doğur­maktadır:

1- Kendisi için vasiyette bulunulanın, vasiyet edenin malının üçte biri­ne, ölümünden sonra mâlik olması. Çünkü vasiyet akdi, ancak vasiyet ede­nin ölümünden sonra bağlayıcı olur. Ölümünden önceyse bağlayıcı olmaz.

2-Vasiyet edene tasarruf hususunda nâiblik etmek. Vasiyet eden kişi, ölümü halinde yerine ya bir nâib konulmasını vasiyet eder veya bir mal île vasiyette bulunur. Bazı Mâlikîler vasiyeti, Hanefîlerin tanımladıkları şekil­de tanımlamışlardır. Açıkça bilindiği gibi birincisi, ikincinin aksine vasî tâ­yin etme anlamındaki vasiyeti kapsamaktadır.

Şâfiîler dediler ki: Vasiyet, Ölüm sonrası geçerli olmak üzere bir hakkı teberru etmektir. Ölüm sonrası geçerlilik kaydından söz edip etmeme ara­sında bir fark yoktur. Bir kimse, "Ahmed için şu malı vasiyet ettim" derse, bu, ölüm sonrası geçerli olacaktır, demektir.

Hanbelîler dediler ki: Vasiyet, ölümden sonra tasarrufta bulunma emridir. Örneğin bir adamın kendi küçük çocukları üzerinde kayyumluk yap­mak veya kızlarını evlendirmek veya malının üçte birini ayırmak veya başka bir işi yapmak üzere bir kişiye vasiyette bulunması gibi. Bu, vasiyetin, vasî tâyin etme anlamındaki tanımıdır.

Vasiyetin, malın bir bölümünü başkasına vermek anlamındaki tanımı­na gelince, şöyle denilir: Vasiyet, ölümden sonra geçerli olmak kaydıyla ma­lın başkasına teberru edilmesidir.

Vasiyetin Rükün Ve Şartları

Vasiyetin rükünleri şunlardır:

a- Vasiyet eden.

b- Kendisi için vasiyette bulunulan.

c- Vasiyet edilen şey.

d- Vasiyet sîgası.


Vasiyetin şartlarına gelince, mezheblerin buna İlişkin geniş açık­lamaları aşağıya alınmıştır.

(8 ) Hanefîler dediler ki: Vasiyetin bir tek rüknü vardır ki, o da, ben­zer akidlerde de bilindiği gibi, icâb ve kabuldür.

îcâb, vasiyet edenin, "falan için şöyle vasiyet ettim" veya "falana vasi­yet ettim" veyahut "malımın üçte birini,ölümümden sonra geçerli olmak üzere falan için kıldım" demesi, yahut da vasiyette kullanılan bunlara benzer bir lâfzı telâffuz etmesidir.

Kabul ise, vasiyet edilen mülkün, kendisi için vasiyette bulunulana fay­da vermesi için şarttır. Kendisi için vasiyette bulunulan kişi, kabulden önce bu mala mâlik olamaz. Hibenin aksine, vasiyette tesellüm şart değildir.

Kabulün, vasiyet edenin Ölümünden sonra olması şarttır. Kendisi için vasiyette bulunulan, vasiyet edenin sağlığında vasiyeti kabul veya reddeder­se, bu bâtıl olur, geçersizdir. Vasiyet edenin ölümünden sonra tekrar kabul edebilir. Çünkü vasiyet, ölüm sonrası mülk kılmaktır ve ölüm şartına bağlı­dır. Hatta eli altında mevcud bulunan davarların üçte birini vasiyet eder de bu davarların yarısı telef olduktan sonra ölürse, kendisi için vasiyette bulu­nulmuş olan kişi, geriye kalan davarların ancak üçte birine mâlik olur. İcâbin sübûtu, ancak vasiyet edenin ölümünden sonra gerçekleşir. Aynı şekilde kabul veya red de ancak ölümden sonra bir anlam ifâde eder. Ölümden ön­ce ise icâb yoktur. Bazıları, kabulün şart olmadığını, zîra vasiyetin miras sta­tüsünde bulunduğunu söylemektedirler. Kabul, "vasiyeti kabul ettim" demek gibi ya sarih olur, ya da delâleten olur. Delâleten kabule şu Örneği verebili­riz: Kendisi için vasiyette bulunulan kimse, kabul veya reddetmeden ölürse, susmuş olması, kabule delâlet sayılır. Mirasçısı da vasiyet edilmiş olan şeyi alır. Eylem, söz yerine geçerli olur. Meselâ kendisi için vasiyette bulunul­muş olan kişi, vasiyeti fiilen uygularsa, bu kabul sayılır.

Hanefîler dediler ki: Vasiyet edenin mülk kılmaya, yani başkasına mülkü ifâde etmeye (mülk vererek faydalandırmaya) ehil olması gerekir. Va­siyet eden, kendi şahsında bazı şartlan bulunduran kimsedir:

1- Vasiyet eden, baliğ olmalıdır. Bulûğ çağına yaklaşmış olsun olmasın, ticârete izinli olsun olmasın, bulûğ öncesi veya sonrası ölmüş olsun, yapılan vasiyet hayır işi için olsun olmasın, çocuk mümeyyiz olsun olmasın, küçük çocuğun vasiyeti sahih olmaz. Evet, mümeyyiz çocuğun bir tek şeyde vasi­yeti sahihtir. O da kendi cenazesinin teçhiz ve defni için vasiyette bulunma­sıdır. Bulûğ çağına yaklaşmış olan bir çocuğun vasiyetini onayladığına dâir Hz. Ömer (r.a)dan nakledilen haber de bu cümledendir.

2- Vasiyet eden, akıllı olmalıdır. Delilik süresi zarfında delinin yaptığı vasiyet sahih olmaz. Hatta ayılsa ve ayıldıktan sonra ölse, yine sahih olmaz. Çünkü ehliyeti, vasiyeti yaptığı esnada mevcud değildir. Ayık iken vasiyet edip sonra delirir ve deliliği sürekli olursa veya altı ay devam ederse, vasiyeti bâtıl olur. Aksi takdire bâtıl olmaz. Sağlamken vasiyette bulunur, sonra ves­veseye mâruz kalıp bunarsa ve bu hali altı ay devam ederse vasiyet bâtıl olur.

3- Vasiyet eden, bütün mal varlığını kapsayacak bir borç altında bulun­mamalıdır. Eğer bu kadar çok borç altındaysa, vasiyeti sahih olmaz. Çünkü borcu kapatmak, vasiyeti yerine getirmekten önce gelir.

4- Vasiyet eden şakacı, hata eden, baskı altında tutulan biti olmamalıdır.

5- Vasiyet eden vasiyet vaktinde değil de ölüm vaktinde mirasçı olma­malıdır. Adamın biri vasiyet ettiği esnada kendisine mirasçı olan kardeşi için vasiyette bulunur, sonra da bu kardeşi mirastan menedecek bir oğlu dünya­ya gelirse, vasiyet sahih olur. Bunun tersi olarak adamın biri, kendi oğlu bu­lunduğu için kendisinin mirasından mahrum kalan kardeşine vasiyette bulunur; bilâhare babasının ölümünden önce oğlu Ölür ve kardeşi de kendi­sine mirasçı olursa, vasiyet bâtıl olur. Diğer mirasçılar, bir mirasçıya yapıl­mış olan vasiyeti onaylarlarsa, vasiyet yerine getirilir. Onaylayan mirasçıların akıllı, baliğ ve hasta olmayıp sağlıklı olmaları gerekir. Hasta onaylar ve iyi­leşmeden ölürse, onayı geçerli olmaz. Ancak bu şartları taşıyan diğer miras­çılar onaylarlarsa, vasiyet yerine getirilir.

6- Vasiyet eden, mükâteb de olsa, köle olmamalıdır. Ancak vasiyeti, azâd olduktan sonra zamana bağlarsa sahih olur. Malından uzakta bulunan yol­cunun vasiyeti caiz olur.

7-Vasiyet edenin tutuk dilli olmaması gerekir. Bir kimsenin dilinin, ko­nuşmasına engel olacak şekilde hastalanması halinde, vasiyet etmesi sahih olmaz. Meğer ki bu hastalığı uzun süre devam edip ahras gibi olsun ve bili­nen işaretlerle konuşsun. Bu durumda işaret ve yazı, konuşma yerine geçer. Ahrasın işareti, konuşmak gibidir. Çünkü onun işaretinin ifâde ettiği anlam, insanlarca bilinmektedir. Dilinde kronik bir hastalık meydana gelip, yaptığı işaretlerin ifâde ettiği anlamın halk tarafından bilinir olduğu kimse de bu hükme tâbîdir. Bu kişinin halka hitap ederken kullandığı bilinir işaretler; va­siyet, nikâh, talâk, satma ve satın alma akidlerinde konuşma yerine geçerli olur. Böyle bir kimsenin dilinde meydana gelen hastalık geçici ise ve halkça bilinir işaretleri yoksa, dili iyileşinceye dek bu tür akidleri (işaretlerle) yap­ması sahih olmaz.