hafiza aise
Mon 9 May 2011, 02:30 pm GMT +0200
Varaka'nın Rehberliği
Mekke'de bu haberle sevinecek birisi daha vardı ve Hatice de, hiç vakit kaybetmeden amca oğlu Varaka İbn Nevfel'in yanına koştu. Kerim zevcesinin anlattıklannı anlattı bir bir Varaka'ya!.. Her bir ifadesi, Varaka'nın dünyasında fırtınaların kopmasına sebep oluyordu. Bir noktaya gelince dayanamadı ve:
- Kııddüsl., Kuddus, diye haykırmaya başladı yaşlı bilge. Ardından da ilave etti:
- Varaka'nın nefsi yed-i kudretinde olana yemin olsun ki, şayet bana anlattıkların doğruysa ey Hatice! Bu gelen, Musa ve İsa'ya gelen Namus-u Ekber'dir. Ve şüphesiz ki O da, bu ümmetin Nebi'sidir. Git ve bunu O'na söyle, olduğu yerde sebat etsin.136
Demek ki, toprağın altındaki tohum çatlamış ve artık filiz verme yoluna girmişti. Beklenen an gelmişti ve insanlığın maküs talihi değişmeye başlamıştı: İnsanlığın yönünü değiştirecek bu olayı, bir de vasıtasız dinlemek gerekiyordu ve yine Hz. Hatice'nin delaletiyle, Kabe'nin avlusunda buluştular çok geçmeden. Yaş farkı, itaate engel değildi ve önce Allah Resülü'nün alnından öptü yaşlı Varaka ...
134 Maverdi, A1fimü'n-Nübüvve, 1/275
135 Varaka İbn Nevfel'in taaccüp dolu sözleri, başka bir rivayette, 'Subbı1h! Subbı1h!' şeklindedir. Bkz. İbn Hişam, Siretiı'n-Nebeviyye, 2/73
136 Maverdi, A1fimü'n-Nübüvve, 1/275
- Ey kardeşimin oğlu! İşitip gördüğün şeyleri bir de bana anlat, dedi merhamet dilenircesine ...
Allah'ın son Nebisi, başından geçenleri anlatmaya başladı bir bir Varaka'ya, vasıtasız ve perdesiz olarak. .. Duyduğu her bir söz, kulağına ilişen her bir kelime, ruh dünyasında fırtınalar koparıyor ve halden hale giren Varaka, ayrı bir heyecan yaşıyordu. Zira yıllardan beri, kavuşma hasretiyle yandığı ve sadece satırlarda okuyarak geleceği günü can u gönülden beklediği Müjde, o an yanında duran şahıstan başkası değildi. Allah Resülü'niin sözleri bitince, bu sefer Varaka'nın dili çözülecek, aradığını bulmuş bir gönlün heyecan ve titreyen bir ses tonuyla şu tarihi cümleleri söyleyecekti:
- Nefsim, yed-i kudretinde olana and olsun ki Sen, bu ümmetin Nebisi'sin. Daha önce Musa'ya gelen Namus gelmiş Sana. Unutma ki Sen, bu sebeple yalancılıkla itham edilecek, eziyet ve işkencelere maruz kalacak ve akla gelmedik düşmanlıklarla karşılaşacaksın. Keşke ben o gün genç olsaydım, yaşıyor olsaydım da, kavminin Seni çıkarıp yurdundan kovacaklan güne yetişip, o gün Sana destek verseydim.
Teselli için gidilen kapıda duyulan sözler gerçekten dikkat çekiciydi; evet, gelecek umut doluydu. Ancak bu umut, öyle kolayelde edilecek gibi de görünmüyordu; işin ucunda O'nu, mihnet, sıkıntı ve çile dolu günlerbekliyordu.
Resül-ü Kibriya da, şaşırmıştı. Belli ki, bu ihtiyarın daha bildiği çok şey vardı. Merak dolu bir ses tonuyla sordu Varaka'ya:
- Kavmim beni çıkaracak mı?
Gelen cevap, sadece sorunun cevabını ihtiva etmiyordu; daha genel ifadelerle hem O'nun başına gelecekleri sıralıyor hem de adeta O'ndan sonra aynı çizgide yürüyeceklerin yaşayacağı bütün mukaddes göçlerin sebebini açıklıyordu:
- Evet.. Seni de çıkaracaklar. Zira Senin getirdiğin haki-
katle gelen hiçbir insan yoktur ki, yurdundan çıkarılmış, vatanından ayrı bırakılmış olmasın