- Vakıf ve Sünnetteki Yeri

Adsense kodları


Vakıf ve Sünnetteki Yeri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
neslinur
Thu 12 August 2010, 10:01 pm GMT +0200
Vakıf ve Sünnetteki Yeri
 

Vakıf, sözlükte hapsetmek anlamına gelir. Şeriatte ise, bir mülkü menafıi fakirlere, muhtaçlara, yolda kalmışlara ve sair hayırlı işlere sarfedilmek üzere Allah yolunda hapsetmek ve aslının vakfede­nin mülkünde kalmasını sağlamaktır.

Bunun gerçekleşmesiyle ilgili lafızlar ise hapsedip tuttum, vak­fettim, tesbil ettim (Allah yoluna bağladım, o'nun yoluna ayırdım) gibi kavramlardır.

Vakfın sayılmayacak kadar faydaları söz konusudur.. Her şeyden önce bir müslümanın yalnız kendi' nefsinden çalışıp kazan­madığı, toplumdan yana da bu çalışma ve hizmetini sürdürdüğünü gösterir. Sonra da elde edilen kazancın bir bölümünü sosyal adaleti sağlamaya çevirir ve bütün bunların üstünde fertleri toplumun bir parçası olduğuna inandırır. Kardeşlik, dayanışma ve yardımlaşma ruhunu pekiştirir. Aynı zamanda vakfedenin ölümünden sonra da amel defterinin açık kalmasına ve vakfettiği mülkten dolayı hasıl olan sevapların ona yazılmasına vesile olur.

O bakımdan İslâm tarihinde vakfe çok önem verilmiş * . sayılmayacak kadar vakıf eserler, müsseseler kurulmuştur. [1]

 
Konuyla İlgili Hadisler
 


Ebu Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.u.) •Efendimiz şöyle buyurmuştur: 'İnsan ölünce ameli kesilir, ancak şu üç cihetten kesilmeyip devam eder: Cari bir sadaka, isti­fade edilen bir ilim, ken i dişine dua eden salih bir evlad.." [2]

İbn Ömer (r.a.) dan yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir:

"Ömer'e (r.a.) Hayber arazisinden bir parça isabet etmişti. Ömer (r.a.) Peygamber'e (s.a.v.) şöyle dedi: 'Ya Resu-lellahî Bugüne kadar elde edemediğim çok nefis bir arazi Hayber topraklarından bana isabet etmiş bulunuyor. Bu hu­susta ne emredersiniz?" Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ona şöyle buyurdu: "istersen aslını (çıplak mülkiyetini) hapseder (elinde tutarsın ve (gailesini, gelirini) tasadduk edersin.." Bu­nun üzerine Ömer (r.a.) satılmamak, hibe edilmemek ve miras olarak taksim edilmemek üzere o malı fakirlerden, hısımlardan, köle (azad etme) den, misafirlerden ve yolda kalmışlardan yana tasadduk etti ve o mala tevelli eden kimse­nin örfe uygun ondan yemesini ve mal ( ve servet) sahibi kıhnaksızın başkasına yedirmesini belirledi." [3]

Amr b. Dinar hadisinde ise şu lafızlara yer verilmiştir;

'Vakıf üzerinde veli olan kimsenin ondan yemesinde ve mal ve servet sahibi kıhnaksızın dostuna yedirmesinde bir sakınca yoktur. Nitekim İbn Ömer (r.a.) babası Ömer'in (r.a.) sadaka (vakf) üzerinde velî olarak bulunuyordu ve Mekke halkından bazı kimselere ondan bağışta bulunurdu."

Osman (r.a.)den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir:

"Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz Medine'ye geldiğinde Rume kuyusu dışında orada tatlı bir su bulunmuyordu. Bunun üzerine Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu: Kim Rume kuyusunu satın alırda kendi kovasını müslümanların kovasıyla beraber o kuyuya indirir de buna karşılık Cennet'te daha hayırlısına erişmek ister?'

Osman (r.a.) devamla diyor ki: "Bu beyan üzerine o kuyuyu kendi öz malımla satın aldım.." [4]

 

Müctehidlerin Görüş ve İctihadları

 

a) Hanefîlere göre: îmam Ebu Hanife'ye göre, vakıf: Bir mal veya mülkün aynım vakıfın, yani vakfedenin mülkiyetinde tutmak, gelirin fakirlere ya da hayır yollarından birine tasadduk etmektir.

Bu tarife göre, vakfedilen mal veya mülkü vakfeden kimse bir daha geri alamaz, vakfından dönemez diye bir lüzum yoktur. Vâkıf dilediği zaman vakfından dönebilir ve o malı başkasına satabilir.

Ancak bu tarif çerçevesi içinde bir vakfın lüzumlu kalması iki yoldan biriyle gerçekleşebilir: a) Hakimin bu hususta yapılan vakfın lüzumuna karar vermesi ve devamlılığını sağlamasıyla; b) Bir malm veya mülkün gailesi (elde edilen geliri) nin vasiyet yoluyla hayır işlerine vakfedilmesiyle..

İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e göre: Bir mal veya aynını Allah'ın mülkü hükmünde tutup gelirinin Allah'ın kullarına tahsis edilmesidir. Bu durumda yapılan vakıf artık umluluk kesbeder, ne satılır, ne hibe edilir, ne de miras olarak kalır.

Fukahamn çoğuna göre, vakıf konusunda imameyn'in görüş ve iihadına uyulur. .

Vakıf hakkında açık bir ayet yoktur. Daha çok sünnet ve icma' sabit olmuştur..

Vâkıftan vakfettiği mal veya mülkün giderilmesi kadının ikmüyle gerçekleşir. Şöyle ki: Adam malim vakfedip ona bir ütevelli tayin eder ve sonra bu hususta kadının verdiği bir karar tktur gerekçesiyle döner, bu yüzden durum kadıya intikal eder, o da ıkn-n lüzumuna karar verirse artık vakfın lüzumu kesinleşmiş olur î vâkıf dönüş yapamaz. Bu, tamamen İmam Ebu Hanife'nin irüşüdür.

Vâkıf vakfettiği mal veya mülkün ileride ibtalından endişe eder & o gün için kadıya başvurup bunun lüzumuna bir karar ikartamazsa, o takdirde yazdırdığı vakıfnameye şu cümleleri ilave etmesi gerekir: "Şayet ileride benim vakfettiğim şu malı herhangi bir adi veya vali iptal edecek olursa, bu mal ve mülk aslıyla ve içinde ulunan her şeyiyle vasiyetim olarak satılır, elde edilen para fakir-sre tasadduk edilir."

Böyle bir vasiyette bulunmak her zaman yararlıdır. Zira vâkıf Idükten sonra varisleri tarafından yürütülen vakıf mal ve mülk bir ün gelir de özelliğini kaybeder, yıkılmaya yüztutarsa o takdirde adıya başvurmadan mütevelli olan varisler onu satıp parasını fakir-ive tasadduk edebilirler..

Vakfın hükmü: İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, aülkün aynının kişiden zail olması Allah için hayır yollarında kul-anılmasıdır. İmam Ebu Hanife'ye göre, mülkün aslının kişinin elinde :aîması, gelirinin Allah için hayır yollarına sarfedilmesidir.

Vakfın Şartları; Vakfın birtakım şartları vardır. Fukaha vakfm ana amacını dikkate alarak bu şartları şöyle tesbit edip belir-emişlerdir:

1- Vakfeden kimsenin âkil ve baliğ olması,

2- Hür olması,

3- Vakfedilen şeyin Allah'a yaklaştmcı bir anlam ve hüküm aşıması,       

4- Vakfedilen mal ve mülkün vâkıfın mülkiyeti altında bulun­ması,               

5- Vakfeden kimsenin hacr altında bulunmaması,

6- Vakfettiği şeyi bilmesi ve vakfedilen şeyin belli olması,

7- Vakfedilecek şeyin, bir başka şeyin gerçekleşmesine talik edilmemesi,

8- Vakfettiği şeyin satılmasını, parasının kendi ihtiyacına sarfe-dilmesini şart koşmamış bulunması,

9- Vakfedilen mülkün gelirinin ebediyen fekirlere sarfedilmesi gibi kesintiye uğramayacak bir anlamda açıklanması.. [5]

b) Şafiîlere göre: Vakıfda, yani vakfeden kimsede aranılan şartlar:

1- Sarfettiği sözün sahih ve geçerli olması,

2- Teberru'da bulunma ehliyetini haiz olması..

Böylece bu mezhebe göre, vakfeden kişinin müslüman olması şart değildir. Reşîd olup sözü sahih ve geçerli bulunan bir'kaflr de malını, mülkünü vakfedebilir. Böylece bir gayr-i müslimin kendi evi­ni veya işyerini mescid olarak vakfedebileceği hükmü ortaya çıkıyor. Ancak fukahadan bir kısmına göre, onun ölümüyle birlikte vakfettiği bina mescid olmaktan çıkar.

Sonra da sefih, müflis ve kendisiyle kitap akdi yapılan kölenin vakfetme yetkisi yoktur.

Vakfedilen şeyde aranılan şartlar:

1- Onunla intifa sağlamanın devamlı olması,

2- Vakfedildiği zaman mevcut olması, kişinin mülkiyetinde bu­lunması..

O halde yiyecek maddelerini, oyuncak aletlerini, nakit olarak dirhem ve dinarı tezyin için vakfetmek sahih değildir.

Taşınmaz mal ve mülkün, taşınır olan kitap ve mefruşatın vak-fedilmesi caizdir.

Vakıf ancak açık lafızla gerçekleşir ve sıhhat kazanır. Bunu sa­rih olanı, "Şunu vakfettim" veya "Şu arazim veya bağ-bahçemi vak­fettim", "Şu malımı tesbil ettim (Allah yolunda bağladım, O'nun yolu­na ayırdım)" gibi sözlerle gerçekleşir.

Bunun gibi "Şu malımı sadak-i muharreme olarak tasudduk et-" veya "Şu malımı vakfettim, satılamaz, hibe edilemez" sözleri de tıf hususunda sarih sayılır. [6]

Ebu Hanife'ye göre vakfın satışı caizdir, İmam Ebu Yusuf a, km Şafiî'ye göre caiz değildir. Çünkü 1083 nolu İbn Ömer hadi-ûe vakfedilen şeyin satılamıyacağı, hibe edilemeyeceği ve miras ol-ık taksim edilemeyeceği açık şekilde belirtilmiştir, o bakımdan am ebu Yusuf diyor ki: "eğer bu hadis İmam Ebu Henife'ye işmiş olsaydı, herhalde bununla amel eder, vakfın satüamıyacağını rlerdi." [7]

Böylece Şafulere göre, yapılan vakıf Aziz ve Celil olan Allah'a Likal eder, ne vakfedenin mülkü olur, ne de kendisine vakfedilen kişinin mülkü olur.

c) İmam Malik ile İmam Ahmed'e göre, yapılan vakıf kime pılmışsa onun mülkiyetine intikal eder. [8]

Kişi kendisi için vakıf yapabilir mi?

Yani vakfetmek istediği taşınır veya taşınmaz malı kendisi için ıkfedip gelirini yine kendi ihtiyacına sarfedebilir mi? Bu hususta üctehid imamların farklı yorum ve ictihadlan olmuştur:

a) Kişinin kendi nefsine vakfetmesi caiz ve sahihtir, çünkü bir lamın Hz. Peygamber'e (s.a.v.): "Yanımda bir dinar bulunu-yor, )nu nereye tasudduk edeyim)?" diye sorması üzerine Efendimiz ona ı cevabı vermiştir: "Onu kendi nefsine tasadduk eyle.." [9]

Böylece vakıftan maksadın Allah'a takarrub olduğu ve kişinin endi nefsinden yana harcamasında da Allah'a takarrubun söz konu-ıı olduğu ortaya çıkıyor. Nitekim Ebu Hanife ile îbn Ebî Leylâ, Ebu usuf ve imam Ahmed de aynı görüştedirler. Malikî'lerden Ibn a'ban, Şafiî'lerden îbn Süreye, îbn Şübrüme, îbn Siba've itretten irçok ilim adamı da bu görüşe katılmışlardır.

îmam Şafiî, İmam Malik, Hanbelilerden bir kısmı ise kişinin :endi nefsine vakıf- yapamıyacağını belrtmişler ye Resulüllah'm s.a.v.) şu hadislerini delil olarak göstermişlerdir: "Ürününü (gelir ve rallesini) Allah yoluna bırak.."

Bu emir ve tavsiyenin Hz. Ömer'e (r.a.) yapıldığını muhaddisler lelirtmişlerdir. [10]

 

Tahliller ve Rivayetler

 

1082 nolu Ebu Hüreyre hadisi sahihtir. îlim adamları hadiste geçen cari sadakayı vakf ile tefsir etmişlerdir.

İstifade edilen ilimden maksat, dünya ve ahiret düzeniyle ve yararıyla ilgili meşru ölçüler içinde olanıdır.

Böylece belirtilen düzeyde ilmî eserler yazıp insanların istifade­sine terkeden kimse de bir bakıma vakıf yapmış sayılır, aynı zaman­da bildiğini Öğretmek de bunun kapsamına girebilir.

1083 nolu İbn Ömer hadisi sahih olup istidlal ve ihticaca salih-tir.    '

Bu hadis, taşınmaz bir malın gailesini hayır işlerine sarfedü-mek üzere vakfetmenin meşruiyetine açık şekilde delalet etmektedir. O bakımdan dört mezhep de bu hadisle istidlal ve ihticacda bulun­muştur. Ancak İmara Ebu Hanife'ye bu hadisin ulaşmadığı söylenmektedir.

Böylece mescidlerin, sebillerin,kuyu ve benzeri kaynakların vakfedilmesinin sahih olduğunda müslümanlann icma'ı vardır. Aynı zamanda yapılan vakıf ile muhtaç hısımları da gözetmenin birçok yaran bulunduğuna işaret söz konusudur.

1084 nolu Osman hadisini Buhari talikan tahric etmiştir. Tir-mizî ise bu hadisi hasenlemiştir. Böylece hadis yapılan bir vakfın umuma teşmil edileceğinin, yani herkesin,istifadesine tei'kedümesi­nin cevazına delalet etmektedir. Çünkü Hz. Osman'ın satın alıp Müslümanların istifadesine vakfettiği kuyu bu anlamda bir hüküm içermektedir.

îbn Ömer hadisi az farklı lafızlarla çeşitli tariklerden rivayet edilmiştir:

a) Darekutnî şu lafza yer vermiştir; "Gökler ve yerler devam ettiği sürece mülkün aslını elinde tut, semeresini Allah yoluna bırak.."

b) Beyhakî'nin rivayetinde ise şu lafız yer almaktadır: Semeresi (ürünü) ni tasadduk eyle, aslım elinde tut.. Öyle ki artık onun aslı ne satılır, ne de hibe edilir.."

c) Buhari ise şu lafızları nakletmiştir: "Asîmi tasadduk eyle ki bu artık ne satılır, ne hibe edilir, ne de miras olarak bırakılır., ama ürünü (Allah yolunda muhtaçlara) tasadduk edilir.."

d)  Buhari ayrıca Müzaraa bahsinde hadisi şu lafızla tahric etmiştir:

"Aslıni tasadduk eyle ki bu artık satılmaz, hibe edilmez; ama ürünü infak edilir, artık sen onun ürününü tasadduk eyle.."

Şüphesiz bu şartları kimi Ömer'e izafe etmekte, kimi de Hz. Peygamber'e (s.a.v.).. Ama arada bir münafat söz konusu değildir. Zira en kuvvetli ihtimalle bu şartları önce Resulüllah (s.a.v.) be-yan etmiş ve o sebeple de Ömer (r.a.) onları anmıştır. [11]

 

Çıkarılan Hükümler
 

1- Vakıf sünnet ve icma' ile sabit olmuştur.

2- Kişinin cari sadaka olmak üzere mal veya mülkünü -ilâhî hoşnutluğu dileyerek- hayır yollarına vakfetmesi sünnettir.

3- Vakfeden hayatta iken vakfettiği şeyden dönebilir ve o malı satabilir. Bu, İmam Ebu Hanife'ye göredir.

4- Ancak vakfeden kadıya başvurur da yaptığı vakfı tescil etti­rir, yani böyle bir karar çıkartırsa, vakıf lüzumluluk ve devamlılık arzeder ve artık vakfeden bundan dönemez.

5- Bir malın veya mülkün gailesinin hayır yollarında harcan­ması şartıyla ölüm sonrası yapılan bir vasiyet de geçerlidir ve lüzumluluk arzeder.    '

6- Bir malı veya mülkü Allah'ın mülkü hükmünde tutup gelirini hayır işlerine tahsis etmek suretiyle yapılan vakıf, İmameyn'e göre lüzumluluk ve  devamlılık  arzeder ve  artık vakfeden bundan dönemez.

7- Bu durumda vakfedilen mal veya mülk artık satılamaz, hibe i edilemez ve miras malı olarak belirlenemez.

8- Vakfın ileride bir yetkili (kadı veya vali) tarafından ibtali endişe edildiğinde, vakfeden o durumda vakfettiği malın satılıp elde edilen parayı Allah yolunda, hayır işlerinde sarfedilmesini yazılı ola­rak şart koşarsa, yapılacak ibtal bu şartı değiştiremez.

9- Vakfeden isterse, malın aslım ve gelirini birden vakfedebilir. Bu, imam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göredir.

10- Vakfeden malın aslını elinde tutar, sadece gailesini (elde edilen gelirini) hayır işlerine vakfeder. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) böyle yapmıştır. (Bu, İmam Ebu Yusuf a göredir).

11- Hanefîlere göre, vakfın dokuz, şartı söz konusudur ve bu şartlara riayet gereklidir.

12- Vakfedenin aklı başında olması, sarfettiği sözün neye dela­let ettiğini bilmesi ve teberruda bulunma ehliyetini haiz olması şarttır. (Bu İmam Şafiî'ye göredir).

13- Böylece bu imama göre bir kafir, bir zimmî malını veya mülkünü vakfedebilir. Yani vakfedenin müslüman olması şart değildir, sadece reşid olması ve akl melekesinin bozulmaması şarttır.

14-Vakfedilecek şeyden intifa sağlamanın devamlılık arzetmesi ve vakfedildiği zaman kişinin mülkiyetinde bulunması şarttır. (Bu daha çok İmam Şafiî'nin içtihadıdır).

15- Bu durumda vakfın satışı caiz değildir. İmam Ebu Hanife'ye göre, kadıya tescil edihnemişse, satışı caizdir.

16- Vakıf ancak birtakım açık sözlerle gerçekleşir: Vakfettim, şu malımı Allah yolunda bağladım gibi...

17- Allah adına yapılan vakıf artık Allah'a intikal eder ve artık ne vakfedenin mülkü olarak kalır, ne de kendilerine vakfedilen kim­selerin mülkü olur.

18- İmam Malik'e ve bir rivayete göre İmam Ahmed'e göre, kim­lere vakfedilmişse onların mülkü olur ve onlara intikal eder.

19- Kişi   kendi   nefsine   vakfedebilir   mi?   Bu   hususta müctehidlerin farklı ictihadları söz konusudur.

20- Vakıftan maksat, Allah'a takarrub (O'na yakın olma, rızasına erişme) dir. Takarrub niyet ve anlamı taşımayan bir vakıf, vakıf olamaz. [12]