sumeyye
Wed 30 March 2011, 12:52 pm GMT +0200
Vakıf Malının Kiraya Verilmesi
Vakıf malının vakfedenin şart koştuğu müddetten daha fazla bir müddet için kiraya verilmesi caiz olmaz. Çünkü vakfedenin şartına uymak gerekir. Zira vakfın mülkü onundur. O, bu mülkünü bilinen bir şartla kendi mülkiyetinden çıkarmıştır. Bu şartı gerçekleşmeden o mal kendisinin mülkiyetinden çıkmaz. Ama vakfedici kira hususunda belli bir şart koşmamış ise; mütekaddimîn Hanefî ulemâsı; 'her müddet için kiraya verilmesi caiz olur1 demişlerdir. Müteahhirîn Hanefî ulemâsı ise, şöyle demişlerdir; 'bir seneden fazla bir müddetle kiraya verilmesi caiz olmaz ki, uzun müddet kiraya vermekle vakfın malı kiracı tarafından mülk edinilmesin. Dolayısıyla vakıf alâmeti silinip de mülkiyet damgasıyla damgalanıp alâmetlenmesin. Çünkü zamanımızda zâlimler çoğalmış, onlar zorbalaşmış ve vakıf malını kendilerine helâl saymışlardır.'
Başka bir görüşe göre denildi ki; vakıf olan tarlaları üç sene müddetle kiraya vermek caizdir. Tarladan başka vakıf emlâkini ise, bir sene müddetle kiraya vermek caizdir. Muhtar olan görüş budur. Çünkü tarlalarda üç seneden az müddetli kiralamaya rağbet edilmez. Fakirlerin zarara uğramalarına mâni olmak için, vakıf mülklerini emsal kira bedeli ile kiraya vermek caiz olur. Meselâ bir vakıf malı emsal kira bedeli ile üç seneliğine kiraya verilir de o mala rağbet fazlalaştığı için emsallerinin kira bedelleri yüklenirse, yapılmış olan kira akdi bozulmaz. Çünkü kira akdinin yapıldığı gündeki emsal kira bedeli esas alınır.
Kendisine vakfedilen kimse vakfedici tarafından mütevelli veya hâkim tarafından nâib tâyin edilmemişse, vakıf malını kiraya veremez. Hâkim veya naibi veya vakfedenin velisi vakıf malını kiraya verirse, bunların ölümüyle kira akdi feshe uğramaz. Çünkü bunlar kendilerine vakfedilenlerin vekili gibidirler. Vekillerin yaptıkları akidler, vekillerin ölümü sebebiyle münfesih olmazlar.
Kendisine vakfedilen şahıs vakıf olan bir meskene yerleşirse, -eğer vakfeden onun meskende oturma hakkını kendisine tanımışsa- bunu yapabilir. Ama o meskenin gelirinin ona verilmesini şart koşmuşsa, bunu yapma hakkına sahip olmadığı söylenmiştir.
Başka bir görüşe göre denildi ki; bunu yapma hakına sahiptir. Çünkü kendisinden başkasını kira karşılığında bu evde oturtabildiğine göre, kendisi burada oturma hakkına öncelikle sahiptir. Ama ihtiyata en uygun olanı, kayyumun o meskeni başkasına kiraya vermesi ve kira bedelini alıp ona vermesidir.
Vakıf malını ödünç vermek ve başkasını vakıf meskeninde barındırmak caiz değildir. Çünkü böyle yapmakla fakirlerin haklan iptal edilmiş olmaktadır. Vakıf malını rehin vermek sahih olmaz. Rehin alan kimse rehin aldığı vakıf bir eve yerleşirse, emsal evlere ödenen kira bedelini ödemesi gerekir. Aynı şekilde mütevelli vakıf bir evi satar ve müşteri de o eve yerleşir; ancak daha sonra alış veriş feshedilirse, müşterinin emsal kira bedeli ödemesi gerekir. Vakıf akarının gasbedilmesi veya vakıf menfaatinin telef edilmesi durumunda vakfın maslahatı nazar-i itibara alınarak, tazminat ödenmesi gerektiğine fetva verilmiştir. Muhtar olan görüş budur.
Vakfın kayyumu haraç ve cinayetler sebebiyle borçlanırsa; eğer vakfeden kendisine bu hususda emir vermişse, caiz olur. Eğer emir vermemişse ve esahh olan kavle göre bunu yapmak mecburiyetinde kalmışsa, borçlanmadan durumu hâkime arzder. Hâkim borçlanmasına izin verirse, borçlanır. Sonra da bunu vakfın gelirinden karşılar.
Kayyum mescidin geliriyle mescide bir dükkân satın alırsa, ihtiyaç halinde o dükkânı satması caiz olur. Çünkü o dükkân vakfın gelirindendir; vakıf değildir. Zira vakfın sıhhati, vakfın şartlarına dayanır. Halbu ki, şartlar arasında böyle bir şey yoktur.
Bir kimse; 'falan medresenin sakinleri olan ilim talebeleri için vakfettim1 der de, o medresede geceleri yatmayıp gündüzleri barınan bir talebe bulunur ve o talebe o medresenin odalarından birine yerleşir ve o odaya ikamet için gerekli eşyalarını koyarsa, caiz olur. Çünkü o talebe böyle yapmakla oraya yerleşmiş sayılır. Geceleyin bekçilik yapıp gündüzleyin kendini ilim talebine verse de, oranın sakini sayılır. Ama başka işle meşgul olursa, ilim talebesinden sayılmaz ve o vakfın gelirinden pay alması sahih olmaz. Eğer başka bir işle meşgul olmazsa, ilim talebesinden sayılır ve o vakfın gelirinden pay alması helâl olur.
Ama ilim talebeleri demeyip; 'falan medresenin sakinlerine vakfettim' derse, bu ve önceki aynı hükme tâbi olur. Çünkü örfe göre burada bilinen başkaları değil, ilim talebeleridir.
Kendi şahsı için fıkıh kitabı yazan (istinsah eden) ama ders almayan kimsenin de fıkıh talebeleri için verilen yemek tâyinim alması helâl olur. Çünkü o da talebedir. Ama başkalarına ücret karşılığında yazanın yemek tayinini alması helâl olmaz. Üç günlük veya daha fazla mesafede şehir dışına çıkan, oranın sakini olmadığı için tâyin alamaz. Daha kısa mesafedeki bir köye gidip orada on beş gün ikamet eden de tâyin alamaz. Ama daha az bir müddet kalırsa ve oraya gitmesi de azık talebi gibi mecburî bir sebebe dayanmakta ise, tâyin alabilir. Şayet gezmek için oraya gitmişse, tâyin alması helâl olmaz. [13]
[13] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/419-422.