meryem
Mon 20 December 2010, 11:30 am GMT +0200
2- Uzlet ve Topluma Karışma
İkinci problem, yalnız hayat ile toplumsal hayatın antitezi meselesidir. Yine burada da biz, müşterek müsbet hayır için aynı tercihi buluyoruz. Fakat bu müsbet değer, burada çok büyük gayret ve çok büyük fedakârlık lehinde kendini bulmaktadır.Elbette, bu konuda hiç bir kesin emir vuku bulamaz; çünkü her şey, Gazâlî'nin gösterdiği üzere, şahıslara ve durumlara bağlıdır[128]. Bazı ahlâkî güçlükleri öyle halledebileceğine inanarak cemiyetten çekilen bekârın, gerçekte bu güçlükleri ancak ustaca başından attığına hiç şüphe yoktur. O, kendini temiz ve iffetli kılmak için, kendi gücüyle değil de, ancak eşyanın gücüyle hatadan uzaklaşabileceği sun'îbir alemi kendi kendine yaratır. Şu halde o, sorumluluğu, tehlikeyi ve fedakârlığı ihtiva eden her şeyi ile, hayatı olduğu gibi cesaretle kucaklayan ve elinden geldiğince engelleri aşmaya çalışan kimse gibi aynı kahramanlığa ve aynı meziyete sahip olamayacaktır.Bundan dolayı Hz. Peygamberin —Kur'ân'dan[129] ilham almakla beraber— gençliğe, evlilikle ilgili[130] ödevleri yerine getirebilmesi şartıyle evlenmeyi tavsiye ile çağrıda bulunduğunu görüyoruz. Bu imkân eksik olduğu zaman, ancak yardımcı olarak, içgüdüsel saiklere karşı müdâfaa aracı olmak üzere Hz. Peygamber gençliğe sık sık oruca başvurmayı tavsiye etmiştir[131].Başka hadisler bu hiyerarşiyi daha iyi ifade ederler. Şöyle kî; bir gün Peygambere, "en hayırlı insanın" kim olduğu sorulduğunda, onun'doğrudan doğruya cevabı şu ifadeler içinde dile getirilmiştir: "Allah yolunda nefsiyle ve maliyle cihâd eden kişidir." Ondan sonra kim? diye soruldu. Bunun üzerine o: "Rabbine ibadet etmek ve şerrini insanlardan muaf tutmak için bir köşeye çekilen kişidir[132] diye cevap verdi. Aynı şekilde biz başka hiyerarşik nassı ele alalım: Peygamber (a.s.)'in Ashabından bir zat, bir dağı geçerken suyu çok tatlı olan bir kaynağa rastladı. Manzaranın sükûneti ve çekiciliği, onun üzerinde tesirini göstermekten geri kalmadı. "Ah!" dedi. "Halkın tedirginliklerinden uzak olarak, şurada yalnız başıma kalsaydım... Fakat bunu, Resû-lullah (a.s.)'dan izin almadan önce yapmayacağım." Oysa, onun Resû-lullah'tan aldığı nasihat şuydu: "Sakm öyle yapma; sizden birinin Allah yolunda bulunması, kendi evinde kıldığı yetmiş senelik namazdan daha üstündür.[133]Hiç şüphesiz, ister genel sebeplerden dolayı, ister şahsî sebeplerden dolayı insanlardan uzaklaşmanın, kendini hakime kabul ettiriyor gibi göründüğü durumlar mevcuttur. Meselâ, sosyal huzursuzluk dönemleri esnasında vaki olan budur. Gerçekten her yerde karışıklık, zihinlere hakim olduğu zaman, ortam ile temas, her ferdi kaçınılmaz olarak taraf tutmaya sürükler. Topluluğu parçalamaya yönelik bu mukadder temayülün sonu, çoğu kez dahilî harbe varır. Nitekim Hz. Peygamber bize, bu fenalığa sürükleyen temayüllerden kaçınmamızı ve bir yerde sığmak bulmamızı tavsiye etmektedir[134].Bu, aynı şekilde hemcinsleriyle İyi uyum içerisinde yaşayabilmek için çok duyarlı veya çok sert tabiata sahip bir kimsenin durumudur. Böyle bir durumda en iyi çare, hiç şüphesiz şu îslâmî altın nasihatin arkasından gitmek olacaktır. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Evin seni içine alsm, lisanını tut ve hatâların için ağla.[135].Fakat, can sıkıcı maddî ve manevî büyük sarsıntılardan sakınmak için, böyle sessizliğe ve uyuşukluğa sokulmuş bir insanı, topluluğun genel kurtuluşu ve huzuru için, rahatını ve hassasiyetlerini feda eden başka biriyle mukayese etmek uygun mudur? Bunu bize söyleyen bizzat Peygamberdir: "İnsanların arasına karışan ve onların eziyetlerine tahammüleden müslüman, insanların araşma karışmayan ve onların eziyetlerine katlanmayan müslümandan daha hayırlıdır.[136].En yetkili tatbikçiler, bu hadisi iyi kavramışlardır. İşte onların sözlerinden bazıları:Yalnızlıktaki mücâdele, toplumun hizmet ve idaresinden daha az değerdedir.Halvetle halktan ayrılan kimse, Allah düşüncesi ile ondan ayrılandan değerli değildir.Herkes gibi giyin; onlann yediklerinden ye; fakat onlardan rur ierf ayrı ol[137]
Bundan dolayı, Arif veya Hakikati bilen kimse şöyle tarif edilmiştir: "Hazır ve gâib insan", yani normal meşguliyetleriyle topluma uyan, fakat düşüncesi daha yükseğe bağlı olan kimsedir.Yegâne yalnızlık yolu, en temel müsbet değerlerin doğurucusu olduğundan, gerçekten herkese yararlı ve tavsiyeye şayan mülâhaza edilebilir ve edilmelidir de. Bu, murakabeye dalma ve verimli tefekkür için, sadece gerekli zaman kadar, dünyevî gürültüden kısmen uzaklaşmadır. Hiç bir kimse, düşüncemizi aydınlatmaya, duygularımızı yüceltmeye, irademizi isteklendirmeye ve mutlak değerle bağlarımızı kuvvetlendirmeye yetenekli ve tek vasıta olan bu çeşit çekilmenin ihsanına itiraz etmez. Fakat, bu çekilmenin, toplumun dışında ailevî ve içtimaî ödevlerimizin zararına gerçekleşmesi gerekmez. Bu, bir kopma meydana getirmek şöyle dursun, daha çok arada sırada boş zamanlarımız esnasında ve bilhassa geceleyin alınması gerekli bir tedavi olmak zorundadır[138]. Oysa, biz bu kısmî ve kesikli uzlet tarzının Hz. Peygamber tarafından, cihanşümul görevine tayin edilmeden biraz önce uygulandığını biliyoruz. Ve o zamandan beri, ya tamamen evinde, ya da (camide) bir köşeye çekilerek zaman zaman, bilhassa Ramazan ayının son on günü esnasında ona başvurmaktan geri kalmamıştır[139]. Ashabından bir çoğu onun misâlini takip ediyordu; ve bugün dahi bir çok müslüman onu uygulamaktadır.
[128] Krş. Gazâlî, îhyâ', C. II, s. 197 ve devamı.
[129] en-Nûr 24/32-33.
[130] Krş. Buharı, Kitâbü's-Savm, Bab 10.
[131] Aynı eser, aynı yer. Biz burada, pek çok müslüman ve başka ahlâkçılar tarafından Öğülen^ zühd metodunun aslını ve tek isbat edici şartım bulduğumuza inanıyoruz. Ahlâk mütefek-: kirlerinin, çoğu kez taraftarlarına benimsettikleri bu mahrumiyetler ve bu nefsi köreltmeler, gerçekte orada bir hedefi görmeyi gerektirmez; bilâkis bazı âsî ve duyular tarafından şiddetle hâkim olunan fıtratlarla mücadelenin bir vasıtasıdır. Elbette bu mücadelenin devresi, du-K rumlara göre uzun veya kısa zaman sürebilir; fakat bu her zaman geçici bir önlem olarak in-; sanlara teklif edilen normal sürekli olmayan durumdur.
[132] Krş. Buhârî, Kitâbü'r-Rikâk, Bab 33.
[133] Krş. Tirmizî, Kitâbü'l-Cihâd, Bab 17.
[134] Krş. Buhârî, Kitâbü'l-Fiten, Bab 8.
[135] Krş. Tirmizî, Kitâbü'z-Zühd, Bab 60.
[136] Krş. Tirmizî, Kitâb-i Sıfatu'l-Kıyâme, Bab 55.
[137] Krş. Kuşeyrî, C. II, s. 139-142.
[138] el-Müzzemmil 73/6.
[139] Krş. Buhârî, Kitâbü'l-Î'tikâf, Bab 1.