- Uykudan uyanınca ve uykuda

Adsense kodları


Uykudan uyanınca ve uykuda

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Tue 19 October 2010, 03:56 pm GMT +0200
1094. Uykudan uyanınca benim aklım olur, düşüncem olur, gelir beni bulur. Uykum gelip de uyusam, gelir, rüyama girer.

Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ul 

(c. V. 2251)

• Yeni bir iş yapmaya başlasam; bana emir veren, yaptırtan odur. Ben gönül aramaya kalkışsam, benim gönlümü alan dilber odur.

• Ben barış arasam, bana barış sağlayan odur. Savaşa girişsem, düşmanı öldürmek için hançerim o olur.

• Eğlenmek için aşıklar meclisine gitsem, mecliste o bana şarap olur, meze olur. Gül bahçesine gitsem, o bana yasemin olur.

• Bir maden ocağına insem, o madeni baştan başa akîk haline getirir, akîk olarak karışma çıkar, denize girsem, denizin incisi olur, avucuma düşer.

• Bir ovaya gitsem, bir bahçe olur gelir beni bulur. Gökyüzüne yükselsem, bu defa bir yıldız olur, karşımda parlar durur.

• Başıma gelen bir belaya sabretmek için bir köşeye çekilsem, bana minder olur, üstüne oturtur; gamdan, kederden yanıp yakılsam, beni içine alır, buhurdanım olur.

• Neşe zamanında, aşıklar arasına katılsam, gelir, hem sakî olur, bana şarap sunmaya başlar, hem mutrib olur, güzel nağmelerle beni büyüler, hem bana şarap sunduğu kadeh olur, şarap içerken kendini bana öptürür.

• Uzakta bulunan dostlara mektup yazmak istesem, bana kağıt olur, kalem olur, mürekkep olur.

• Ben, uykudan uyanınca, benim aklım olur, düşüncem olur, gelir beni bulur. Uykum gelip de uyusam, bu defa gelir, rüyama girer.


1095. Allah rızası için, bize güzelliğinden bir şeyler ver!

Fa'ilatün, Fa'ilatün,Fa'ilat

 (c. V. 2230)

• Biz süffîer, çok uzaklardan geldik. Senin kapında bekliyoruz. Allah rızası için bize yüzünüzün güzelliğinden bir şeyler ver!

• Susuz kaldık. Yanımızda boş ibriklerimiz var. Çünkü, biliyoruz ki; senin ırmağından başka bir ırmakta güzellik suyu yoktur.

• Ey huyu her zaman merhamet ve lütuf, iyilik olan güzel! Haydi, kapında bekleyen bu yoksullarına bir şeyler ver!

• Kıtlık senesinde, Hz. Yusufun güzelliği can gıdası oldu. Biz de kıtlıktan bunaldık, sana geldik.

• Süfîler, yine helva arzu etmekteler. Onların gönüllerinin arayıp özlediği senin o tatlı dudaklarındır. 0 tatlı sözlerindir.

• Dün gece, tekkede bir gürültü kopmuştu. Tekke senin kokunla misklere bürünmüştü, misk kokuları ile dolmuştu.

• Haydi, biz dilencilerin zembiline doğru elini uzat, aç! Senin sadaka veren eline, koluna aferinler.

 

1096. İnsanın kendini beğenme huyunu bir kokla;  onda can kokusu yoktur, toprak kokusu vardır.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V. 2203)

• Meyhanenin yolu nerede? Ben meyhaneye yalnız başıma gitmek istiyorum. Benimle beraber beden de gelmesin, can da gelmesin. Böyle nadir bir küfre ait dünyada layık bir zünnar var mıdır?

• Can, ilahî şaraptan esip gelen rüzgarla her an mest olmada ve meyhanenin kapısına kadar koşmada, fakat onun yükü, yani bedeni nerede?

• Kulağın bulunmadığı bir taraftan (ötelerden) bir çeng sesi geliyor. Bu çeng bildiğimiz çeng değil, sevgilinin çengi. 0 çengi yapmak için tahta nerede bulunacak, tel nerede bulunacak.?

• Aşık beden elbisesinden soyununca, ona öyle bir can elbisesi giydirirler ki, onun kumaşını hızlı hızlı çalışan çulhalar dokumamıştır. Peki o nerede dokunuyor? İpliği nerede?

• Aşığın kibrini, kendini beğenme huyunu, bir kokla! Onda can kokusu yoktur. Toprak kokusu vardır. Zaten o koku aslında topraktan yaratılan bedendendir. Böyle uçsuz bucaksız vahdet denizinde kendini beğenmek ayıptır, utanç vericidir.

• Eğer burnun açılır da bir hakîkat kokusu alırsa, o koku burnuna aşk mağarasından gelmededir. 0 koku hiç duyulmamış, hiçbir attarda bulunmayan acayip bir kokudur. Her tarafa koşarsın, mağara nerede bilemezsin.

• Aşığın tertemiz bir halde bulunan yüzünde, renksizlik rengi vardır. Fakat o güzel yüzlü sevgilinin vefası, lütfu, sefası nerede?

• Sermedî olan yani ölümsüz olan ömürden sana bir müjde geldi. Allah'a hamdet! Artık senin ömründe ne bu senenin bir gamı vardır, ne de geçen senenin.

• Artık orada, iyi kişilerle de, kötü kişilerle de konuşup görüşmek ruha yük olur, zahmet verir. İyilerin en iyisinin gölgesindeki halvete kim sığabilir?

• Hakk Şems'i ve din Şems'i ölümsüzlük sefalarında büyükler büyüğüdür. Onun güneşinin parıltısında aklı başında kalmış, bir zerre bulunur mu? Bu zerre nerede?

 

1097. Senin canının çekişleri olmasaydı, topraktan yaratılmış beden nasıl aşık olabilirdi?

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V. 2223)

• Üstün insanların, seçkin kişilerin hepsi senin misafirindir. Güneş bile gökte seni sormada, seni aramadadır.

• Kem göz, senin güzel yüzünden uzak olsun, binlerce can sana feda olsun.

• Sana feda olan canlar ölümsüz olurlar. Çünkü, canlar senin madeninin iksiridir.

• Sen, Hakk'ın ismet, temizlik sarayındasın. Baht ve devlet de gece gündüz sana kapıcılık yapmadalar.

• Allah'ım bu bahçeyi sonsuz baharının lütfu ile daima yeşert, yemyeşil, ter ü   taze sakla!

• Sakla da melekler oradan meyve devşirsinler, elmalıklarında gezinsinler.

• Allah'ım, şu aşk ırmağının suyu, senin ihsanın, bu ırmak her tarafa aksın, hiç bulanmasın.

• Allah'ım, bu duaya, sen de amin de! Zaten dua da senin duan, amin de senin aminin.

• Dünya çenginde, dünya kanununda teller var. Her telin feryadı, senin emrine göre, senin arzuna göredir.

• Ben uyumuştum, beni sen uyandırdın. Ben senin çevgeninde bir top gibiyim.

• Senin canının çekişleri olmasaydı; topraktan yaratılmış bu beden, nasıl aşık olabilirdi? Toprak nerede? Aşk nerede?

• Kuru toprak mest oldu da nağmelere başladı. Bu nağmeler senindir, nağmeler senindir, senin!

1098. Gönül, senin eteğini tuttu. Beden de gönlün eteğini tuttu. Vah bu çekişten, vah bu işten!

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat

 (c. V. 2242)

• Senin nar çiçeği gibi olan yüzün bahçeye gelince, gülün gönlüne ateşin düşer, onu yakar, yandınr.

• Lalelerin gönüllerindeki ateşin dumanı senin can renkli ateşindendir. Senin yükünü çektikleri için, menekşelerin beli bükülmüştür.

• Can gül bahçesinin goncası, senin gül gibi olan yüzünü gördü ve dikeninin sevdasına kapıldı da gözünü hoş bir şekilde açtı.

• Süsen kılıcını çekmiş, yaseminin kanını dökmüştür. Fakat süsene bu kılıcı kim vermiştir? Kim verecek, senin kanını içen, kan dökücü nergis gözlerin vermiştir.

• Bütün çemenler, ham sofular gibi soğuk ve kupkuru idiler. Senin görünmez şaraplar veren meyhaneci dudaklarından mest oldular, yeşerdiler, geliştiler.

• Aşkla mest olduğum için ona; "Sen, benim sevgilim değil misin?" dedim. Yoksa, iki dünyada da şaşıdan başka, kim senin sevgilini görmüştür?

• Gönlümde; "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim? Evet."48 yazısı var. 0 yazıyı inkar etme! İşte yazın, işte ikrarın!

   48 A'raf Süresi, 7/172. ayete işaret var.

• Gönül, senin eteğini tuttu. Beden de gönlün eteğini tuttu. Vah bu çekiştirenden, vah şu işten!

• Ey can padişahlarının padişahı Tebrizli Şemseddin! Bedenin gönlünde, gönlün aşkı var. Gönlün gönlünde ise, senin aşkın var.

 

1099. Ey can! Gönlümün gam yemesinden ötürü beni seviyor, benden razı oluyorsan, ben gama yüzlerce gönül verdim.

Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa-ilat 

(c. V. 2236)

• Sevgili! Sen Hz. Musa gibisin. Ben de senin elinde asanım. Bazen halkın dayanağı oluyorum. Bazen de senin ejderhan!

• Ey bakî olan, ölümsüz ve sonsuz olan Allah'ım! Senin varlığına ne gün sığar, ne de zaman! Gönlüm de senin sevdana kapılmış, zamanım da!

• Bana yüzlerce gün, yüzlerce zaman bağışlasan,onların hepsi de, senin aşkına, muhabbetine feda olsun.

• Gözlerim, yarattığın güzelleri, güzellikleri, çeşit çeşit hayvanları, bitkileri, gökleri, yıldızları gördü de, senin eşsiz vasıflarını, yaratma gücünü, dilsiz dudaksız olarak gönle söyledi. Gönül, gözün anlattıklarını duyunca, kendisi baştan başa göz oldu.

• Bu gözlerim, senden gönüle haber götüreliden beri, gönül iki gözüme, dua edip durmada.

• Gökyüzü, yüzlerce mumla, senin gönüller alan o güzel gözlerini, gece gündüz aramada, telaşla dönüp durmadadır.

• Ey can! Gönlümün gam yemesinden ötürü beni seviyor, benden razı oluyorsan; ben gama yüzlerce gönül verirdim.

• Beni, senin gam havanında yüzlerce defa döv, ez. Bu ezilişle, senin tutiya'n olurum. Gözlere çekilir, gözleri aydınlatırım.

• Can da nedir? Senin güzelliğinin gül bahçesinden bir yarım bayraktır. Peki gönül dediğin nedir? Senin bağında açılmış bir çiçek.

1101. Birisi aşık olunca, artık ondan vazgeç, onu arama, bırak gitsin!

Mef'ülü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat

 (c. V. 2239)

• Hocanın mahallesine gittim. "Hoca nerede?" diye sordum. Dediler ki;  "Hoca aşık olmuş, hoca mest olmuş, yer yer, mahalle mahalle dolaşmadadır."

• Dedim ki; "Ona bir işim düştü. Onun nerede olduğunu söyleyiniz. Ben hocanın dostuyum, ona düşman değilim, onu çok severim."

• Dediler ki; "Hoca birisine aşık oldu. Onu ya bağlarda ara, ya ırmak kıyısında!"

• Mest olmuş kişiler, aşıklar, sevgililerinin bulunduğu yere giderler. Birisi aşık olunca ondan vazgeç, onu arama, bırak gitsin!

• Suyu gören balık, kıyıya gelmez. Aşık nasıl olur da renge, kokuya kapılır kalır?

• Donmuş dahi olsa güneşin yüzünü görünce, dayanamaz, erir gider.

• Bilhassa birisi, padişahımıza, o vefalı olmakta eşi bulunmayan, tatlı huylu padişaha aşık olursa;

• 0, hadde hesaba sığmayan, o kıyaslanmasına imkan bulunmayan büyük bir padişahtır. 0 kimya gibi benzeri olmayan varlık, kime dokunursa; "Geri dön!"50 emri ile hemen onu altın haline sokar.

    50 Fecr Suresi, 89/27-28. ayetlere işaret var.

• Uykuya dal, dünyadan vazgeç, altı yönden de kaç! Ne zamana kadar, aptalcasına, başıboş, şurada burada dolaşıp duracaksın?

• Nasıl olsa seni çekip götüreceklerdir. Bari sen kendi isteğinle git de, padişahın yanında yüzün olsun, yerin olsun, şerefin olsun.

• Şu dünyada öteye beriye koşan bir serseri olmasaydın, varlığından geçseydin, sırları keşf eden İsa sayılırdın, sana kıl kadar bir şey bile gizli kalmazdı.

• Ben, şu görünen ağzımı kapadım. Gizli ağzımı açtım. Bir kadeh şarapla "Dedi" sevdasından kurtuldum.

 

1102. Senin utancın dağlara düşünce dağ, kan kesildi, adı da la'l oldu.

Mefulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c. V. 2238 )

• Ey utandığın için, yüzü gül gibi kızaran sevgili! Ben neden çekiniyorum, senden mi? Yoksa utancından mı?

• Gül bahçesi, senin güzel yüzünü gördü de, yüzlerce renge boyandı. Böyle olduğu halde, sen neden, kimden utanıyorsun da yüzün gül gibi kızarıyor?

• Ben sevdadan yüz binlerce hırka diktim. Bir çok çarelere, türlü tedbirlere baş vurdum. Fakat senin utancın bunların hepsini de yaktı.

• Senin utancının saflığı, aslı, sebebi ötelerden geliyor. Senin utancın bu dünyaya ait değil, gayb aleminin perdesinin arkasındadır. Senin şu görünen utancın, gül bahçesine benzeyen yüzüne düşen, ötelerin utanç gölgesidir.

• Duygusuz, taş kesilmiş gönül, senin utancını gördü de eridi, su kesildi. Ya Rabbî, duygulu, uyanık gönül, senin utancını görürse ne olur?

• Senin utancın dağlara düşünce, taştan, topraktan ibaret olan dağ, kan kesildi; adı da la'l oldu.

 

1103. Aşk ateşi baştan başa yasemin, çayır, çimen oldu.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. V. 2217)

• Sararmış yüzümü gör de bana hiçbir şey sorma, başıma gelen sayısız belaları, dertleri seyret de, Allah için olsun bana sebebini sorma!

• Kanlanmış gözlerime, ırmak gibi akıp duran gözyaşlarıma bak! Ne görürser gör; "Ne imiş, ne içinmiş, nasılmış?" diye bana bir şey sorma!

• Dün hayalin gönül evinin kapısına geldi. Kapıyı çaldı. "Gel!" dedi, "Kapıyı  aç, fakat bana hiçbir şey söyleme!"

• Ayrılık gamından feryad ederek, elimi ısırdım. Halimi gördü de; "Elini ısırma, hiçbir şey söyleme, işte ben seninim."dedi.

• Dedi ki: "Sen benim zurnamsın, dudağım olmadıkça feryad etme! Sanî çeng gibi nağmeler vermezsem, nağmemden şikayet etme!"

• "Kederlerle dolu şu dünyada, canımı oradan oraya çekip durmadasın. Bu ne zamana kadar sürecek?" dedim. "Nereye çekersem" dedi, "Oraya gel! Hiç bir şey sorma, hiç ses çıkarma !..

• "Hiçbir şey söylemesem, hiç şikayet etmesem, sen bana yaptıklarını reva görüyor musun?" dedim. "Bir ateş yaktın, alevlendirdin, hiçbir şey söyleme, gir içine!" diyorsun.

• Gül gibi güzel bir gülüşle güldü de, "Gir ateşe!" dedi. "Gir de aşk ateşini baştan başa yasemin, yaprak, çayır, çimen olarak gör! Fakat hiçbir şey söyleme!"

• Bütün ateş, söz söyler gül halini aldı da; "Sevgilimizin lütfundan, kereminden başka hiçbir söz söyleme!" dedi.

 

1104. Senin parlak yüzün can aynasıdır.

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. V. 2243)

• Senin parlak yüzün, can aynasıdır. Benim canımla senin canın, her ikisi de bir imiş.

• Gökyüzünde parlayan dolunay, senin bir incindir. Gönül evi de benim değil, senindir. Akıl, vaktiyle beden evinin efendisi, sahibi idi. Şimdi senin kulun kölen oldu. Senin kapıcın oldu.

• Ruh, ezelde, "Elest" gününde senin yüzünün güzelliğini görmüş, mest olmuştu. Ezelden gelip bu balçık bedende sürgün hayatı yaşarken, senden ayrı düştüğü için perişan oldu.51

      51 Hakk aşıklarından İbn-i Farız hazretleri, Kasîde-i Hamriyye'sine şu beyitle başlamıştı:

         "Daha dünyada üzüm çubuğu yaratılmadan önce, biz sevgilinin aşkı ile içtik, mest olduk."

• Bizim maddî varlığımızdan olan toprak aşağı çöktü, oturdu. Su ise şimdi saftır, berraktır. Fakat şimdi benimki de, seninki de ortadan kalktı gitti.

• "Gönül devletin kıyamete kadar yaşasın!" diye Rum Kayseri şimdi zenciler ordusunu bozguna uğrattı.

• Ey yüzü aya benzeyen sevgili! Zaman zaman feryad ediyorum. Çünkü ince nükteleri bilen aşkın bile bana perde oluyor.

 

1105. Hiç acımayan merhametsiz gönlü, gel de sevgilide ara!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün 

(c. V. 2247)

• Eğer sen, beni sağda solda arar da bulamazsan, git; beni sevgilinin yanında ara! Beni o cennette, o gül bahçesinde, o yeşillikte ara!

• Tembelim, işsizim. Gölge gibi yere uzanmışım. Sen de beni ebedî olan o selvinin gölgesinde ara!

• Beni yıkılmış, mest olmuş bir halde yerlere serilmiş görmek istersen, gel de o mahmur yüzlerin civarında ara!

• 0 iki mahmur göze, ilahî nurlarla dolu olan, o kıyısız denize dal da büyük yaratıcının sır incilerini ara!

• Hiç ağlamayan, merhametsiz gönlü, gel de sevgilide ara! Hiç solup sararmayan dökülüp saçılmayan gülü de, o baharda ara!

• Aşkın verdiği kararsızlıktan hoşlanmayan, huzur arayan adam soğuk bir adamdır. Sen, sabır, karar nedir bilmeyen mest olmuş aşığın canını ara!

• Çerağın yoksa, ondan çerağ iste! Şarabın yoksa, ondan şarap iste, şarap ara!

• Dün gece kendimden geçtim de bir suç işledimse; zavallı aklımın o güzel yüzden iste, o gül renkli yanaklarda ara!

1106. Ey neşeli gönül! Söyle, söyle!

Fa'lü, Fe'ulün, Fa'lü, Fe'ulün 

(c. V. 2246)

• Ey yiğitlerin başı! Söyle, söyle! Ey meydanın padişahı! Söyle, söyle!

• Ey ölümsüz ay, ey sakîlik eden padişah, ey hakîkatleri bilenin canı! Söyle, söyle!

• Sen herkesin kıblesisin. Sen muma ışıksın. Aşıkların hikayelerini söyle, söyle!

• Ey baştanbaşa kurnazlık olan varlık, ey mest olanların sakîsi! Gül bahçesinin sırlarından söyle, söyle!

• Sen her şeyi bilirsin, hem de baştan başa cansın. Sen dîvanın başısın, söyle, söyle!

• Sen ab-ı hayatsın, şeker kamışısın. Sevgiliye ait nükteleri söyle, söyle!

• Gamlanmazsın, öfkelenmezsin, ey neşeli gönül! Söyle, söyle!

• 0 saf şarabı, o büyük kadehi sun, gülerek söyle, söyle!

• Ey rebab çalan dost! Her neyi bulursan, her neyi biliyorsan iman hürmetine söyle, söyle!

• Sen ne kavga edersin, ne de kaçarsın. Söyleyeceklerinin sonu da olmasa, başı da olmasa söyle, söyle!

 

1107. Ben, senin gönlüne aşık oldum.

Fe'ilün, Fe'ilün, Fe'ilün, Fe'ilün 

(c. V. 2252)

• Ben senin gönlüne aşık oldum. Senin oturduğun mahallede ev tuttum.

• İlkbahar geldi. Nefsinle bütün dünya yeşerdi. Senden bir emri kabul eder her şey gönle de, cana da kıble oldu.

• Akıl da, fikir de senin deli divanen oldu. Sana ibadet eden kişi, benlikten af dünya işlerinden de vazgeçti.

• Gök kuşlarının, meleklerin senin yüzünden kanatları bağlı, daha ötelere uçamıyorlar. Her akıllı can, sana akıl erdiremez.

• Can; "Boğazlayasın da dirileyim." diye deve gibi boynunu sana uzatmadadır.

• Canın her müşkülü seninle çözüldü. Ama, dünyada çözülmesi gereken bir müşkülün olarak, yalnız ben kaldım.

• Senin ay gibi olan yüzünün ışığı ile bizim gecemiz, gündüzden daha aydınlıktır.

• Geceleyin develer, senin konduğun yere, seni bir an önce götürmek için rehvan olarak yürürler.

 

1108. Hz. Yusuf güzelliğini, gömleği de kokusunu ondan almışlardır.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, , Fe'ilün

 (c. V. 2218 )

• Hepsi de yediler, içtiler, gittiler. Bir ben kaldım, bir de sen! Beni buldun, artık her ham kişinin sohbetini arama!

• Canın bütün yeşilliği, gençliği, gönül devletindendir. Aklını başına al da, sen de yeşillik gibi, söğüt ağacı gibi, ırmağın kıyısında kal!

• Gönül evi, güzel ay yüzlülerle doludur. Bunların bir kısmı, Züleyha yüzlü, bir kısmı da Yusuf yüzlüdürler.

• Ey aşk! Ben de senin kulunum, sen pek güzelsin, iyi huylusun. Senin yüzün de güzel, huyun da!

• Sen, meclisin neşesisin, heyecanısın. Herkesin ab-ı hayatısın. Senin yüzünden herkes aşağı duygulara, boğaza düşkünlüğü unutmuş, baştan başa gönül halini almıştır.

• Ey gönül  Senin gözün benim gözümden daha keskin. Bana söyler misin? Şu sokak başında duran, yüzü güneş gibi, ay gibi parlak olan kimdir?

• Yoksa o, aşk mıdır? 0, zaten insana benzemiyor. Padişahlar bile onun kapısında köle olmuşlardır.

• Güneş de, gök de ondan parıltı çalmışlar, Hz. Yusuf güzelliğini, gömleği de kokusunu ondan almışlardır.

 

1109. Sen bizim dileksiz mi olmamızı istiyorsun?

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c. V. 2245)

• Ey ay ışığı çalgıcısı! Gel de havalarda dolaşırken şu dünyada neler gördüysen, neler duyduysan onları bir bir söyle; korkma biz yabancı değiliz.

• Ey bizim padişahımız, ey bizim zevk alemimiz! Bizim canımızın içinde ne gördüysen söyle!

• Ey sevgilinin nergis gözleri! Allah size yar olsun, Allah sizi korusun. Dün gece onun gül bahçesinden neler derdin, nasıl güller devşirdin, söyle!

• Ey benim elimden mest gönlüm gibi kaçıp kurtulan, ey her şeyi olduğu gibi gören, bilen! Gördüklerinden neler beğendin, seçtin; onları söyle!

• Bayram gelir, geçer, fakat senin bayramın ebedî olarak kalır. Kimseye yardımı dokunmayan şu fanî feleğin cazibesinden kendini nasıl kurtardın; onu söyle!

• Ey şeker gibi tatlı sevgili! Ben can şeker kamışlığında yolumu kaybettim boğuldum. Sen can şeker kamışlığında neler tattın; onu söyle!

• Beni serap sola çekiyor, gönül de sağa. Sevinerek yürü, git! Çünkü bu çeşitli yönlerden çekilmek, sevgi alametleridir, bu da hoş bir şeydir. Peki ama ey zavallı! Sen hayatında neler çektin, onu söyle!

• Meyhanecimizin coşkunluğu, münacatımızın nuru olan güzel! Dilek perdelerimizi sen yırttın. Niçin yırttın söyle? Bizim dileksiz mi olmamızı istiyorsun söyle!

• Gökyüzündeki ay, bulutlar arasına girer, kararır. Işıkları zayıflar. Ey bulutlarla gizlenmeyen, ey bulutlardan uzak olan "can ay"ı; sen bir şeyler söyle!

• Gölgen daimî olsun, ay'ın da daima parlasın dursun. Felek de sana kul köle olsun, neden korktun, ürktün, söyle!

• Aşk, dün gece, bana dedi ki; "Nasıl oldu da, bana aşık oldun?" Ona dedim ki: "Nasılı, nedeni bırak da, ne şekilde gönlünü çaldığını söyle!"

• Ben nefsi ile savaşan kişiydim, akıllıydım, zahittim. Ey zahitlik, ey takva Neden kuş gibi uçup gittiniz? Onu söyle!