- Uygulanışı

Adsense kodları


Uygulanışı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Wed 16 March 2011, 04:54 pm GMT +0200
eb- Uygulanışı




Cilbâbı giyiş şekli olarak tarif edenler de şunlarr söylerler:

İbnü'l-Cevzt: Başlarını ve yüzlerini örterler. [532]

Ebû Hayyân: Cilbâbın idnâsı bütün cesede şâmildir, (üzer­lerine) ifadesi ile yüzleri kastedilmiştir. Zira câhiliyyet dönemin­de açık olan kısımları yüzleri idi. [533]

Ebu's-Su'ûd: Cilbâb, başörtüden geniş, ridâdan küçük bir elbisedir. Kadın onu başına atar, bir miktarını da göğsüne sarkı­tır. Bu âyet, kadınlar, herhangi bir sebeple çıkarlarsa, yüzlerini ve bedenlerini örterler anlamına gelir, diyorlar.

Süddî'den de: Bir gözleri hariç, bütün yüzlerini kapatırlar, sözünü naklediyor. [534]

İbn Kudâme, cilbâbın entari üzerinden (giyilmeksizin) kuşanıldığını vurgular. [535]

Celâleyn'de de cilbâbın tarifi yapıldıktan sonra,

İbn Abbas'ın: "Kadınlar hür olduklarının bilinmesi için, tek gözleri hariç, başla­rını ve yüzlerini örtmekle emrolundular" sözü naklediliyor. [536]

İbn Şîrîn: "Ubeyde es-Sem'ânî'ye cilbâb âyetini sordum. Üze­rindeki bir milhafeyi (Elmalılı "çarşaf diye tercüme etmiştir) kal­dırıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Yüzünü örttü. Sol gözünü açık bıraktı" der. [537]

Ebû Hayyân, İbn Abbas'tan: "Cilbâbı kadın kaşlarına kadar in­dirir ve bağlar. Sonra burnuna sarkıtır. Gözleri açıkta kalırsa da göğsünü ve yüzünün büyük bir kısmını kapatır" der. [538]

Es-Süddî: "Kadın gözlerinden birini, yüzünü ve yüzünün açık kalan göz kısmındaki tarafını kapatır. Sadece bir göz açık kalır" diyor.

Ebû Hayyân: "Endülüs'te de adet böyle idi. Kadının bir gözünden başka hiçbir yeri görünmezdi” diyor. [539]

Elmalılı, âyette geçen "cilbâbın idnâsı"nı tarif ettikten sonra şunları söylüyor:

"Bu beyânda da iki suret vardır: Birisi kaşlarına kadar başını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gö­zünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman memleketimizde validelerimizin tesettür tarzı bu idi.) İkincisi de alnının üzerin­den sıkıca sardıktan sonra, burnunun üzerinden dolayıp gözleri­nin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün kısm-ı âzamini, göğsü tamamen örtmüş bulunmaktadır. (1310'da İstanbul'a geldiğim za­man İstanbul hanımlarının bir peçe ilâve edilmek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi.) [540]

Cilbâbın tarif ve şekli ile ilgili olarak M. Ali Sâyis'in ifadeleri de şöyledir:

"Selef, cilbâbın ne olduğu konusunda birbirine yakın ifâdelerle ihtilaf etmişlerdir. Birleştikleri nokta, cilbâbın, kadının bedeninin tamamını örten ve bununla beraber yürüdüğü zaman yolunu görme imkânı veren örtü olduğu noktasıdır." [541]

es-Sâyis devamla şunları da ilâve ediyor:

"Bilinen bir gerçektir kî, bu cilbâb âyeti, şeriatın, avreti ört­mesinin vacipliğini bildiren emri istikrar bulunduktan sonra nazil olmuştur. Öyle ise, burada emredilen örtme, vâcib olan avreti örtmeden fazla bir örtme olmalıdır. Bu yüzdendir ki müfessirlerin ifadeleri değişik olsa da, "cilbâb"dan maksadın günümüzde bi­linen "mülâ'e" (tek parça çarşaf) gibi kadının elbisesi üzerinden örtündüğü bir dış elbise olduğu noktasında birleşmektedir."

Bütün tarifleri ve uygulamaları gözününde bulundurursak, memleketimizde şu anda giyilmekte bulunan bazı giysi çeşitleri, kanaatimize göre cilbâbın tarifine uygun elbise çeşitleridir. Bun­lardan birisi, çarşaf olarak bilinen ve birbirine ekli olmakla bera­ber, beldeki lastikle iki parçayı andıran mahut giysi, bir diğeri ise doğu illerimizde ve bilhassa Bayburt, Erzurum ve Erzincan do­laylarında giyilmekte olan ve yöresel lehçesiyle "ehram” denen tek parça giysidir. Şekil itibariyle bu ikincisi, bütün bedeni kaplar biçimde bürünüldüğü için, cilbâb tariflerine belki de daha yakın­dır. Yine bazı bölgelerde kadınların başlarına attıkları "atkı" tabir edilen, bazı yörelerde "şal" denen örtünme şekli de cilbab de­nebilecek örtüdür. Vücûdun en az belden yukarısını kaplayabile­cek geniş bir başörtü dahi -başın önce birinci bir başörtü ile ör­tülmesi şartıyla- özellikle İbnü'l-Esir'in tarifine göre "cilbâb" sayılabilir. [542]



[532] Alûsî, Xll/88.

[533] Zâdü'l-Mesîr, VII/422'den Sâbûnî, Revâi’, II/382.

[534] Zâdü'l-Mesir-, V/250'den Sâbûnî, Revâi, II/382.

[535] Ebu's-Su'üd, (Razı kenarında) Vl/801.

[536] İbn Kudâme, el-Muğnî, VI/602.

[537] Sâbûnî, age., 11/283.

[538] Aynı kaynak., 11/381

[539] Ebû Hayyân, el-Bahru'l-Muhît, V/250'den Sâbûnî, 11/281.

[540] Aynı kaynak

[541] Elmalılı, V/3928

[542] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 208-211.